Esin Ergenç: Düğün değil bayram değil

Sendikalar uzun yıllar Avrupa Birliği’nin (AB) ilgisini çekti ve bu durum sadece ilgi boyutunda kalmadı, eyleme de döküldü. Proje adıyla sendikalara para aktarılırken diğer taraftan ulusal kimlikleri tahrip edildi. Eğitim emekçileri sendikası bastırdığı takvimlerde milli bayramlar yerine, AB üyesi ülkelerin bayramlarına yer verdi. Özgürlük ve demokrasinin merkezi Avrupa kabul edilerek, AB’nin Türkiye’ye dayatmaları insan hakları olarak gösterildi; sokaklarda bu dayatmaların yerine getirilmesi için eylemler yapıldı. Sendikaların neredeyse tüm toplantılarında AB temsilcileri akil adam olarak yer aldı. Sendikalar emek eksenli siyasi çizgiden uzaklaşarak, AB politikalarının bulunmaz müttefiki konumuna getirildi. Artık sendikaların eğitimlerini, hatta kimlerin katılacağını bile AB belirliyordu. Emek eksenli politik çizgiden kopan sendikal hareket, Kürt sorununda da AB ağzıyla konuşmaya başlamıştı. Özellikle KESK ve DİSK, AB politikalarının amansız savunucusu oldu.

 

Bu yandaşlık ne KESK’e, ne de DİSK’e yaradı. Sınıf çizgisinden kopuş iki konfederasyonda da önemli kan kaybına sebep oldu. Kamu çalışanları için büyük bir umut olarak sendikal hayata giren KESK, yöneticilerinin hızlı AB politikaları savunuculuğu yüzünden bölündü ve gitgide de erimeye devam etti. Emek politikalarından uzaklaşmayı genel başkanlarını, AKP ve AB projesi olan açılıma “Akil Adam” olarak vermeye kadar vardırdı. AB ile kurulan her temas şiddetle savunuldu ve ilericiliğin kıstası kabul edildi. Oysa bu politikalar ne örgütlü yapının büyümesine, ne sınıf kimliğinin gelişmesine, ne de özelleştirmelere karşı verilen mücadeleye katkı sağladı. Ama proje adıyla alınan paralarla sendikaların binaları yenilendi, AB’ye gönülden ve ekonomik olarak bağımlı uzmanların maaşları ödendi. Gerisi ise teferruattı ve sendikacılık adına bir şey yapılması da zaten istenmiyordu.

 

Uzun süredir sendikaların AB ilişkileri neredeyse yok denecek kadar azdı. Geçimini Türkiye’deki sendikaları AB fonlarına sunarak sağlayan sözde uzmanın küçük çabasının dışında neredeyse tamamen bitmişti. Geçen hafta Genel Maden İşçileri Sendikası’nın (GMİS) bir haberi gelinceye kadar işin açıkçası bu bağlantıların çok zayıfladığını düşünmeye başlamıştım. Ancak haberi okuyunca hem AB’nin sendikalarla ilişkisindeki amacı bir kere daha gördüm, hem de sessiz sedasız da olsa bu ilişkilerin sürdürüldüğünü.

 

AB üyesi ülkelerden Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg Konsolosluğu temsilcileri, 27 Şubat 2017 tarihinde GMİS’i ziyaret ederek Genel Başkan Ahmet Demirci ile gö-rüştüler. Görüşmenin amacı sendika tarafından şöyle açıklandı: “Yabancı konuklar GMİS Genel Başkanı Demirci’den, Zonguldak’ta yaşanan büyük maden faciaları, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) bugünkü durumu, özel madencilik işletmelerinin durumu ve çalışma düzenleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği, sendikalaşma konularındaki tutumları hakkında bilgiler aldılar.”

 

Sizce de garip bir durum değil mi? Bu ülkelerin konsolosluklarının başka işi gücü yok mu? Konsolosların ne zamandır ilgi ve görev alanı içindedir işçi sendikaları? Yoksa Zonguldak mı asıl sorun? Maden işçileri ölümlere, özelleştirmelere, sefalet ücretlerine karşı ayaklanırken AB’nin ilgisini hiç çekmedi. Şimdi bu ilgi neye? Merakla arkasından gelecekleri bekliyorum. Ama kendi kendime de demeden edemiyorum “Düğün değil, bayram değil. AB bizi niye öptü?”