Emrah Maraşo: Tavizsiz ütopyacıya söz

“Bir özelliğim de doğru bildiğimi, mutlaka hiç dolandırmadan, kıvırtmadan, incitici olduğunu bilsem bile, en yakınlarıma hiç çekinmeden söyleyebilmem... Kimsenin hakkını yememeye ama kendi hakkımı da yedirmemeye çok özen gösterdim. Bizim neslin bir özelliğidir bu. ‘Varlığım, Türk varlığına armağan olsun’ sloganıyla büyütüldüğümüz için... Bu da yenilerde malum çevrelerce en ayıplı ifadelerden biri olarak nitelendiriliyor. Biz hep kendimizi Kemalist Cumhuriyet’in neferleri olarak gördük ve ulusun çıkarlarını her zaman kendi çıkarlarımızın üstünde tuttuk. (...)

 

Hiç bir mesleki kıskançlık göstermeden, bilimsel olarak tüm bildiklerimi, kendime saklamadan, insanlarla cömertçe paylaşmayı çok sevdim, son yolculuğa çıkmadan tüm bildiklerimi mümkün olduğunca çok insana aktarmaya çaba sarf ediyorum. Bu nedenle de iyi bir öğretmen olduğumu söylerler.” (Bilim ve Ütopya, Kasım 2010, sayı 197, s. 67.)

 

Prof. Dr. Namık Kemal Pak 1947 yılında Samsun’da doğdu, Gazi İlkokulu ve Ondokuzmayıs Lisesi’nden sonra Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nden 1968 yılında mezun oldu. 1972’de Berkeley-Kaliforniya Üniversitesi Fizik Bölümü’nde doktorasını tamamladı. 1977 yılında Hacettepe Fizik Bölümü’nden doçentlik, 1988’de ODTÜ Fizik Bölümü’nden profesörlük unvanını aldı. 1990’da Üçüncü Dünya Bilimler Akademisi’ne Prof. Feza Gürsey’den sonra seçilen ikinci Türk üye oldu. 1993’te yeni kurulmuş Türkiye Bilimler Akademisi’nin ilk 10 üyesi arasında yer aldı. 1 Mayıs 1999’da TÜBİTAK Baş- kanı oldu ve bu görevi 2003 yılına kadar devam etti. Cumhuriyet’in simgeleriyle başladığı hayat yolculuğu bir 10 Kasım gününde son buldu.

 

DİZ ÇÖKMEDİ

 

Prof. Dr. Namık Kemal Pak hocamın vefatının ardından yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Onunla her telefon görüşmemizde yoğun çalışma temposuna, heyecanına, çalışma disiplininin kendisine verdiği iç huzura hayran kalırdım. Aramızdaki en genç insanlardan biriydi. Konuşmalarımızı hep böyle bağlar ve bunu özellikle belirtirdim. Çünkü gerçekti. 2003 yılında TÜBİTAK’ta ikinci başkanlık dönemi oy birliğiyle kabul görmesine rağmen dönemin başbakanı Erdoğan tarafından ataması yapılmadı. AKP hükümetinin ilk hedef aldığı kurum TÜBİTAK ve onun başındaki Prof. Dr. Namık Kemal Pak oldu. Boşuna değildi. TÜBİTAK 1964 yılında kurulduğunda Atatürk Devrimleri’nin mirası üzerine yükseliyor, 27 Mayıs Devrimi’nin estirdiği özgürlük rüzgarıyla inşa ediliyordu. Toplam olarak bakıldığında Kemalist Devrim’in ürü- nüydü TÜBİTAK. Hocamızın TÜBİTAK’la şeref bursiyeri olarak başladığı serüveni başkanlıkla taçlanmıştı. Bu tesadüfi bir gelişme değildi. Çünkü Prof. Namık Kemal Pak Cumhuriyet devriminin çocuğu, ‘68 rüzgarının öğrencisiydi. 1960’larda yükselen değer olan bilim insanı olma hedefi güden kuşaktandı. Bu tarihsel çerçeve onun kişiliğini de biçimlendiren bir etken oldu. Kendisi üzerinden TÜBİTAK’a yönelik tasfiyeye, “sessiz ol” tehditlerine karşı diz çökmedi. Erdoğan’a açtığı tazminat davalarını kazandı, hakkında yürütülen karalama ve iftiralara karşı dimdik durdu. Bu süreçte hiç beklemeden ODTÜ’deki öğretim üyeliği görevine geri döndü.

 

BİLİM VE ÜTOPYA’YLA İLİŞKİSİ

 

Prof. Dr. Namık Kemal Pak, Bilim ve Ütopya’nın Yazı Kurulu üyesiydi. TÜBİTAK’ta yaşananların ardından Bilim ve Ütopya’ya düzenli katkılar yapmaya başlamıştı. Bu tercih basit ve sıradan bir tutum değildi. Hocamız derginin çizgisinin farkındaydı. Bu çizgi bilimi ve aydınlanmayı cesaretle savunmak, bu savunudan bir milim bile geri adım atmamak anlamına geliyordu. Zaten kendisi de yaşamı boyunca hep sözünü ettiğimiz çizgi üzerinde yürüdü. Fizik bilimindeki son gelişmeleri derin bilgisiyle birleştirerek kapağımıza taşıdı. Fizik dosyalarımızın editörlüğü Namık Kemal Pak hocamızdan soruluyordu. Bizim ricalarımızı bir kez olsun bile kırmadı. Yeri geldi dosya editörlüğü yaptı yeri geldi arabaya atlayıp etkinliklerde konuşmacı oldu. Tek amacı insanları aydınlatmak ve bilimi geniş kesimlere sunmaktı. Ergenekon tertibi gibi siyasal altüst oluşlar onun kararlılığını sarsmadı. Pek çok insan o süreçte geri çekilirken Namık Kemal Pak duruşundan taviz vermedi. Bu da kaydedilmesi gereken önemli bir özelliktir.

 

Sevgili hocamızın beklenmeyen kaybı bizi derin bir üzüntüye sevk etti. Acımız büyük. Fakat hayat da bilim de yerinde durmuyor, devam ediyor. Bıraktığı mirası ve birikimini daha çok insanla buluşturacağız. Söz veriyoruz.

 

Emrah Maraşo / 12 Kasım 2015, Aydınlık