Cengiz Çakır: Su varlığımız ve kullanım şekli

Halen sulanan alanlar toplam ekili dikili alanın üçte birinden azdır.

Dünyadaki su miktarı, 1 milyar metreküpe eşit olan kilometreküp ile ölçülür.  Suyun yoğunluğu 1 kabul edilirse 1 milyar tonluk bir ölçü birimi söz konusudur. Dünyada 1 trilyon 386 milyar kilometre küp su olduğu bildirilmektedir. Bu miktarın sadece yüzde 3’ü insanların kullanabileceği tatlı sudur. Bunun da dörtte üçü buzullarda donmuş durumdadır. Donmamış olan suların yarısı da 800 metre ve daha derindeki kayaların içine gömülmüş durumdadır. Bu suların çıkarılması ekonomik olarak mümkün değildir. Göller, nehirler, yer altı suları ve atmosferde erişilebilir durumdaki sular tatlı su oranının sekizde biri kadardır. Bu dünyadaki toplam suyun yüzde 0,375’idir. Özet olarak su çok kıymetli bir maddedir (1).

 

Küresel ölçekteki su mevcudunun ülkelere ve bölgelere göre dağılımı düzensizdir. Bazı yerlere her gün yağmur yağarken, bazı yerlere on yıllar boyunca yağış düşmez. Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında bazı yerler 2000 milimetre yağış alırken,Tuz Gölü dolayları 150-300 mm yağış almaktadır.

 

“Türkiye’de yıllık ortalama yağış 643 milimetre olup, yılda ortalama 501 milyar metreküp suya karşılık gelmektedir. Bunun 274 milyar metreküpü toprak ve su yüzeyleriyle bitkilerden olan buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmektedir. Suların 69 milyar metreküpü yeraltı sularını beslemektedir. 158 milyar metreküplük kısmı akarsular yoluyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yer altı suyunu besleyen 69 milyar metreküplük kısmın 28 milyar metreküpü pınarlar vasıtasıyla tekrar yer üstü sularına katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden yurdumuza gelen 7 milyar metreküp su bulunmaktadır. Ülkemizin yer üstü su potansiyeli 198 milyar metreküp olmaktadır. Yer altı sularını besleyen 41 milyar metreküp de dikkate alındığında yenilenebilir su potansiyeli 234 milyar metreküp olmaktadır. Günümüzün teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde yurt içindeki akarsulardan 95 milyar metreküp, komşu ülkelerden gelen 3 milyar metreküp ve yer altı sularından 14 milyar metreküp olmak üzere ülkemizin su potansiyeli 112 milyar metreküptür.

 

Türkiye’de toplam yıllık su akış miktarının yaklaşık yarısı, 26 havzanın beşinde (Fırat, Dicle, Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Antalya) bulunmaktadır. Bu beş havzanın dışındaki 21 havza toplam su akışının geri kalan yarısını paylaşmaktadır. Sadece Fırat ve Dicle Havzalarının payı toplam akışın yaklaşık yüzde 30’unu bulmaktadır.

 

Ülkemizde mevcut 112 milyar m³ kullanılabilir su kaynağından 44 milyar metreküpü kullanılmaktadır. Sularımızdan yararlanma oranı yaklaşık yüzde 39’dur. Kullanılan toplam su miktarının 73’üne karşılık gelen 32 milyar m³’ü tarımsal sulama için sarf edilmektedir. İçme ve kullanma suyu olarak sarfedilen miktar 7 milyar m³’ olup, toplamın yüzde 16’sıdır. Sanayide kullanılan 5 milyar m³’lük kısmın toplamdaki payı yüzde 11’dir (2).

 

Ülkemiz, 2013 yılı itibariyle kişi başına düşen yaklaşık 1.500 m³ kullanılabilir su miktarı ile su kısıtı bulunan ülkeler arasında yer almaktadır. 2030 yılında bu rakamın 1120 m3 / yıl düzeyine ineceği tahmin edilmektedir, Türkiye’nin yüz ölçümü 78 milyon hektar olup, bu alanın yaklaşık üçte birini oluşturan 28 milyon hektarı tarım yapılan arazidir. Yapılan etütlere göre; mevcut su potansiyeli ile teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek arazi miktarı 8,5 milyon hektar olarak hesaplanmıştır. 2018 yılı itibariyle bu alanın 6,6 milyon hektarı sulamaya açılmıştır. Geriye kalan sulanmayan 1,9 milyon hektarlık alanın Devlet Su İşleri tarafından 2023 yılına kadar sulamaya açılması hedeflenmiştir (3). 
 


Suların bünyesinde erimiş halde çeşitli tuzlar bulunur. Tuz içeren sulama suları tarımda dikkatle kullanılmalıdır. Verim ve kalite artışını hedefleyen sulama işlemi, toprakta ve yer altı sularında geri dönüşü çok zor ve masraflı olan sorunlara yol açabilir.

 

Tarih boyunca sulama ve tuzluluk uygarlıkların yükslmesine ve çökmesine yol açan iki neden olmuştur. Bunun en kötü örneği Mezopotamya’nın aşağı ovalarında ortaya çıkmıştır. Sulama, akaçlama (drenaj) ve tuzluluğun bitki verimine etkileri bilinmediğinden Sümer İmparatorluğu’nun sonu gelmiştir (4).

 

“Vahşi sulama” denilen yöntemlerle hem su israf edilmekte, hem de tuzlanma ve erozyon yoluyla toprak zarar görmektedir. Suyun dörtte üçü tarımda kullanılmaktadır. Son zamanlarda kapalı ve basınçlı sulama sistemlerine önem verilmeye başlanmıştır. Ancak bunun yeterli olduğu ve suyun bilinçli kullanıldığı söylenemez. Topraklarımızda organik madde azdır. Bu nedenle topraklar suyu ve besin maddelerini tutmamaktadır. Malçlama, çok katmanlı bitki yetiştirme, toprak işlemesiz tarım gibi yöntemler yaygın değildir. İşlemeli tarım yapılmaması gereken eğimli araziler işlenmekte, hem de eğim yönünde sürülerek erozyon tetiklenmekte ve su kaybı artmaktadır.

 

Halen sulanan alanlar toplam ekili dikili alanın üçte birinden azdır. Diğer bölgelerin ürün deseni yağmur ve kar şeklindeki yağışların miktarına ve zamanına göre belirlenmektedir. Bu durumda verim ve üretim üzerine etki eden en önemli faktör yağıştır. Toprakta su az olduğunda yeterli gübre kullanılamaz. Yağış az olduğunda verimde ve rekoltede büyük düşüşler olur.

 

(1) Toby Hemenway, (Çev.İlknur Urkun Kelso), Permakültür Bahçeleri, Yeni İnsan Yayınevi, 3. Baskı, Eylül 2016, İstanbul, s.102.
(2) A. Aksoy, N. Demir, F. Gökşen Öztürk, Türkiye’de Tarımsal Amaçlı Su Kullanımı ve Sürdürülebilirliği” TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 8.Teknik Kongre Cilt 1.
(3) E. Yurtseven, G.D.Semiz, S.Avcı ve M.S.Çolak; “Tarımda Su ve Tuzluluk Yönetimi”, Türkiye Ziraat Mühendisliği 9. Teknik Kongresi, Cilt 1, s.119-140.
(4) Bkz. a.g.y.