Cengiz Çakır: Ödenmesi olanaksız bedel

BİR ÖYKÜ


Bir oğlu ve bir kızı olan dul kadıncağız, onları büyütmüş. Gençler evlenip uzak yerlerde kendi yuvalarını kurmuşlar. İki çift bir bayram dolayısıyla annelerini ziyarete gelmişler. Annenin evi iki odalı, daracık bir yer imiş. Genç çiftlerin aynı odada yatma zorunluluğu doğmuş. Yer yatakları yapılmış, gençler yataklarına girmişler. Kadın bir ihtiyaçları var mı diye gençlerin odasını kolaçan ederken, gelinin böğrünü dürterek “Kız sarılsana kocana, oğlum üşüyecek!” demiş. Gelin dünden razı, hemen kocasına sarılıvermiş. Bu konuşmayı duyunca kadının kızı da kendi kocasına sarılmış. Biraz fesat olan kadın, kızının böğrünü dürterek “Kız niye sarılıyorsun, bu sıcakta damadımı boğacak mısın?” demiş. Kız kollarını çekince damat kendi kendine “Bu canına yandığım ufacık odanın yarısı yaz, yarısı kış mı yahu?” söylenmiş.

 

Bu öykü gerçek de olabilir, uydurulmuş bir şey de... Aşağıda ele alacağımız konu ise öyküdekine benzer, imzalı ve mühürlü resmi belgelere dayanan acı gerçektir. 

 


GERÇEKLER


6292 Sayılı kanunun 2/B maddesine göre mülkiyeti ilgililere devredilecek orman niteliğini yitirmiş arazilerle ilgili olarak:

 

“Sayın...

 

6292 sayılı Kanuna göre satın alma başvurusunda bulunduğunuz ... yüzölçümlü tarımsal amaçla kullanılan taşınmazın ... m2’lik kısmının rayiç bedeli ... TL, kanuni indirimler sonrasında satış bedeli... TL’ dır.

 

Satış bedelinin tamamını ya da peşinat bedelini yazımızın tarafınıza tebliğinden itibaren üç ay içinde yetkili ödeme yerlerine ödemeniz gerekmektedir....” denilerek hak sahiplerine resmi bildirim yapılmıştır.

 

İzmir iline bağlı Buca ilçesinin Belenbaşı ve Karacaağaç mahalleleri komşudur. İki mahallenin merkezleri arasında yaklaşık dört kilometre vardır. Bu mahallelerin birçok arazisi birbirine bitişiktir. Aşağıda tapu kayıtları verilen parseller birbirine çok yakın da olabilir, birkaç kilometre uzakta da olabilir. 

 

Salgın hastalık kısıtlamaları nedeniyle bu parselleri kişisel olarak görme fırsatım olmadı. Belenbaşı Mahallesi’nde yer alan parseli Ulusal Kanal’da yapılan canlı yayın sırasında gördüm. Yamaçta yer alan eğimli bir arazi. Sulama olanağı yok. İçinde yetişkin zeytin ağaçları bulunmakta ise de bunun konumuzla ilgisi yoktur. Çünkü sadece “çıplak toprak değeri” takdir edilmektedir. Yöntem olarak arazide bulunan bitkilerin ve çit, duvar, kuyu v.s. gibi cansız varlıkların (muhdesat) değeri dikkate alınmaz.

Çizelge 1’de erişebildiğim iki parsele ait veriler özetlenmiştir. Karacaağaç köyünde yer alan parselin değer takdiri 2013 yılında yapılmış ve akla yakın bir değer saptanmıştır.
 
Belenbaşı köyündeki parsel için 2020 yılında yapılan değer takdiri sonucunda saptanan dekar başına rayiç değer ilkinin 36 kat fazlasıdır. 

 

Envanter tespiti ve kıymet takdiri, uzmanlık alanım olan “Tarım İşletmeciliği”nin temel konularından biridir. Kırk yıldan fazla bu konularda ders vermiş bir kişiyim. Aynı zamanda Ziraat Mühendisleri Odası’nın görevlendirdiği bilirkişi heyetlerinde yer alarak kamulaştırma davalarında tarım arazilerinin değer takdiri ile ilgili yüzlerce rapor hazırlamış bulunuyorum. İzmir, Manisa, Denizli, Muğla, Isparta, Şanlıurfa, Samsun, Sinop ve Van’da bizzat katıldığım pekçok araştırmada böyle bir sonuca rastlamadım. Yöneticisi veya jüri üyesi olarak değerlendirdiğim yüzlerce lisans, yüksek lisans, doktora, doçentlik tezinde de rastlamadığımı ifade etmek isterim.

 

Bir taşınmazın değerinin onun 20 yıllık getirisine (net hasıla) eşit olduğu kabul edilir. Dekarının 180 bin lira olması için arazinin, herbir dekarından yılda 9 bin lira net gelir sağlanması gerekir. Türkiye’nin hiçbir yerinde böyle verimli bir toprak ve üzerinde yetiştirilecek değerli bir ürün yoktur. Üstelik ormandan açma, yamaçta yer alan, sığ topraklı, kıraç bir araziden söz ediyoruz.  

 

Hiçbir çiftçi böyle bir bedeli ödeyemez. Bu bedeli ödeyen de tarımla uğraşmaz. Halen tarım arazisi olan bu yerler devlet zoruyla amaç dışı kullanıma açılacaktır. Yıllardan beri bu araziye emek ve para harcayıp zeytinlik, incir bahçesi, üzüm bağı kurmuş kişilerden böyle yüksek bedel istemek aslında, “buradan çekip gidin!” demektir. Geçim kaynakları elinden alınan bu insanlar nereye ve niçin gidecekler? Bunların yıllar boyu üretecekleri ürünlerin değeri, para babalarından bir defada tahsil edilecek bedelden çok daha fazlasını oluşturur.

 


SONUÇ


Değer takdiri yanlış yapılmıştır. Orman idaresinin verdiği çıplak bir topraktır. Üzerinde sadece keçi otlatılabilir. Bugün biçilen değeri yaratanlar onu işleyen ve ıslah eden insanlardır. Çek git denilen insanlara ait olan şeylerin (muhtesat) bedeli onlara ödenmek zorundadır.

 

Bunun sadece bir tek takdir komisyonunun yanılgısından ibaret olmadığına ilişkin duyumlar vardır. İzmir dışındaki illerde de benzer uygulamaların olması sorunun çapını genişletiyor.

 

Sorunun çözümü için ilk iş olarak 6292 sayılı kanunun düzeltilmesi gerekir.

 

MADDE 6 – (1) ve (2) bentlerinde yer alan “bu taşınmazları satın almak için süresi içerisinde idareye başvuran ve idarece tespit edilen satış bedelini itiraz ve dava konusu etmeksizin kabul edenler bu Kanuna göre hak sahibi sayılır” ibaresi ve (8) bentte yer alan “Tebliğ edilen satış bedeline itiraz edilemez ve dava açılamaz” ibaresinin “hak arama özgürlüğünü kısıtladığı” için anayasaya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği kanısındayım. Sıradan bir kıymet takdir komisyonunun belirlediği değere itiraz etmek üzere dava açmanın hak kaybına yol açması akıl ve mantıkla bağdaşmaz. Kıymet takdiri idarenin bir tasarrufudur, idarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında olamaz.

 

 

14 Aralık 2020 Pazartesi / Aydınlık