Cengiz Çakır: Deprem ve tarım

30 Ekim günü Ege Bölgesini etkileyen deprem İzmir’de yıkıma yol açtı

30 Ekim günü Ege Bölgesini etkileyen deprem İzmir’de yıkıma yol açtı. Depreme bağlı olarak 114 kişi öldü, arama - kurtarma ekiplerinin özverili çalışmaları sonucunda yüzden fazla kişi yıkıntılar arasından canlı çıkarıldı. Binden fazla yaralı vardı. 

 

Devlet bütün olanakları sağlamış, her faaliyet düzenli şekilde yürütülüyor. Binlerce görevlinin, sayılamıyacak kadar gönüllü yurttaşımızın yardıma koşmuş olduğunu gördüm. Evleri hasar görenler düzenli bir şekilde kurulmuş çadırlara yerleştirilmişler. AFAD ve Kızılay önderliğinde barınma, beslenme, ısınma, hijyen, güvenlik gibi temel sorunlar çözülmüş. Acımız büyük ama en büyük teselli kaynağımız ulusça gösterilen dayanışma. Yurdumuzun pek çok yerinden gelen yerel yönetim ekipleri, dernekler, vakıflar, gönüllüler hizmet yarışında.

 

Yağış olmaması ve ılık hava, kurtarma faaliyetlerinin daha kolay yürütülmesine elverdi. Çadırların önüne oturmuş insanların gülümsediklerini ve çocukların oyun oynayıp, resimler yaptıklarını gördüm. Yıkılan veya harap olan evlerin ve kırılıp dökülen ev eşyasının yenilenmesi, yaralıların sağaltımı (hastanın sıkıntılarını giderme) zaman alacak işler. Bu aşamada da yardım ve dayanışmanın sürdürülmesi gereklidir. Can kayıpları yüreğimizi yaktı, acılı ailelere sabır diliyorum.

 

Biraz eskilere giderek gelişmeleri gözden geçirelim. Bornova’ya 1961 yılı sonbaharında gelmiştim. Şimdiki hükümet meydanın önünden kalkan belediye otobüsü, Ege Üniversitesinin önünden geçip Ağaçlıyol üzerinden Çınarlı’ya ulaşıyordu. Yolun solunda bir makarna fabrikası, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü, Devlet Su İşleri, TC Karayolları İdaresi, Trafo Merkezi ve kazan imalatı yapan bir işlik vardı. Yolun sağında Bornova – Basmane arasında işleyen banliyö tren yolu bulunmaktaydı. Tren yolunun batı tarafında göz alabildiğine uzanan Bornova ovasında bağlar, mandalina bahçeleri, diğer meyve ağaçları, bamya, patates, soğan tarlaları, sebze bahçeleri ve koyun ağılları vardı. Yer yer sazlıklar ve sulak alanlar göze çarpardı. İlçeye “Yeşil Bornova” denmekteydi, aynı adla çıkarılan yerel gazete halen yayınını sürdürmekte olup, spor kulübü “Yeşil Bornovaspor” adını taşıyor.

 

Belediye otobüsleri Halkapınar'dan sağa dönerek Tekel Şarap Fabrikası, Tariş Üzüm İşletmesi ve Alsancak Stadı önünden geçerek Alsancak ve Basmane yoluyla Konak meydanına ulaşıyordu. Öğrenci bileti 5 kuruş, aldığımız burs 250 lira idi. Sınav dönemlerinde yazlık sinemalara giderdik. Üç erkek arkadaş filmin başlama saatini beklerken Manisa yoluna doğru 300 metre kadar yürüdük. Etrafta kimseler olmadığı için karanlıkta daha ileriye gitme cesaretini gösterememiştik.

 

Bornova’da çoğu yabancılara ait köşkler dışında göze çarpan yapılardan biri “Çiftçi Caddesi” üzerindeki iki katlı “Dr. Şemsettin Yaşatan Villası” idi. Dört katlı “Funda Apartmanı” yapıldığında dillere destan olmuştu.

 

Bornova’da “Göçmen Mahallesi” nde oturuyorduk. 1962 Haziran sınavları sırasında ders çalışmaktan bunalıp gezintiye çıktık. Bugün Bornova Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu yerde harman kaldıran bir çiftçiye rastladık. Tanıştıktan sonra, iki arkadaş beygirle düven sürerek ona yardım ettik.

 

Demiryolunun batı tarafında yanılmıyorsam adı Bornova Konserve Fabrikası olan bir tesis vardı. Bornova’nın ünlü “kınalı bamyası”nı kullanarak nefis konserveler yapardı. Şimdiki Ege Üniversitesi Hastahanesinin bulunduğu alanda meyve bahçeleri vardı ve meyvecilik dersi uygulamalarını orada yaptık, şeftali budamasını orada öğrendik.
 
Bornova istasyonundan, o zaman adı “Maarif Koleji” olan şimdiki Bornova Anadolu Lisesine giden yolun solunda çok güzel üzüm bağlarımız vardı. Orası bir koleksiyon bağı idi ve rahmetli Mübin Onaran hocamızdan işittiğimize göre 600 çeşit üzüm bulunuyordu. Sanırım 1980’lı yıllarda içindeki kuru otlar tutuştuğu için bütünüyle yanıp, yok oldu. Sebzecilik hocamız rahmetli Prof. Dr. Kâzım Bayraktar, Bornova pazarında yenebilen 32 tür yabani ot bulunduğunu söylemişti. Bu zenginlik Girit adasından göçerek gelen halkımızın zengin mutfak kültürü ile verimli toprakların bir semeresidir.

 

Ege Üniversitesi Hastanesi, üniversitenin yeni yerleşkesi ve üniversite lojmanları tümüyle verimli tarım arazisi üzerine kurulmuştur. O zaman Atatürk Mahallesi, Evka-3 ve Evka-4 ve Bayraklı sırtları boştu. Yapılaşmada en kötü örneği üniversitenin vermiş olması utanç kaynağıdır. Binaların bodrum katlarını defalarca sel bastı, bütün binalar oturduğu için güçlendirme gerekti.

 

Deniz doldurulmak suretiyle Alsancak – Karşıyaka arasına “Altınyol” yapıldı. Bornova merkezinden Sirgelli Kavşağı ile Altınyol’a bağlanan yolun açılması, Bornova ovası için sonun başlangıcı oldu. Ovada mantar biter gibi binalar ortaya çıktı. Üstencilerin (müteahhit) adı semtlere verildi.

 

Yerli otomobillerin üretildiği 1970’li yıllarda gece vakti yolun sağındaki bataklık alana uçan bir otomobilin içinde dört kişiyle birlikte sazların arasında kaybolduğu söylentisi dolaştı. Sirgelli kavşağından önce, batıda kalan bir yerdi. Bugün yıkılan binaların olduğu yerden söz ediyorum.

 

1980’de ben de bir daire satın aldım. Müteaahitlik yapan inşaat mühendisi ile birlikte yapmakta olduğu yeni binayı görmek üzere gittik. Arsa yetişkin mandalina ağaçlarının olduğu bir bahçeydi. İş makinesi kepçe ile ağacı kökünden söküp kenara atıyor, sonra temel kazıyor. Kazdıkça koyu renkli alüvyonlu toprak çıkıyor. Dört metre kadar kazılmış yerlerde bile ana kaya yok, hep verimli toprak. Bir ziraat yüksek mühendisi olarak canım yanmıştı. O zaman doçent idim, bir makale kaleme aldım. Cumhuriyet Gazetesi’nde 16 Şubat 1982 tarihinde “Bu yanılgıya dur demeli” başlığı ile yayınlandı.

 

Özetle bu cinayeti hep birlikte işledik, doğa bizden öcünü alıyor.