Cengiz Çakır: İki tek şeftali

Anılarla yüklü bahçe artık doktora götürdüğümüz küçük kardeşimin elinde varlığını sürdürüyor

Küçük kardeşim hastalanmıştı. Bildiği tedavi yöntemlerini uygulayan anam çocuğunun iyileşmediğini görüp, onu doktora götürmeye karar vermişti. Babam bir yere gitmişti sanırım. Bıçakla başındaki “terlik”te dikili olan sekizlik altınlardan birininin ipliğini kesip, dikkatle kuşağının arasına yerleştirdi. Kardeşimin sömeleğini (sömelek: kundak), “bağ” denilen renkli yün iplerden okunmuş desenli şeritle sırtına sarındı.

 

“Yavrım, yanım sıra sen de gel!” dedi anam. Birlikte yolumuzun üzerindeki komşumuz Deli Sadık’ın evinin önünden geçerken anam ona seslendi. Çocuğun hasta olduğunu, onu doktora götüreceğini bunun için altın bozdurmak gerektiğini söyledi ve yardım etmesini istedi. Kocaman bir şalvarı olan Sadık dayı önümüze düştü. Ziraat Bankası’nın alt yanında olan Aşyemez Hamdi’nin evine kadar gittik. Sadık dayı evsahibi ile konuştu. Alıcı ufak altını elinde evirip çevirdi, pek de memnun görünmeyen bir suratla kararlaştırdığı parayı verdi.

 

Doktor İbrahim Kocatürk’e gittik. İlkokuldan sınıf arkadaşım Bekir’in babası olan doktor, annemin anlattıklarını dinledi ve kardeşimi muayene etti. Reçeteyi yazarken bir yandan da çocuğun nasıl beslenmesi gerektiğini anlattı. “Bu çocuğa meyve suyu içirin” dediğini hatırlıyorum. İlâçları alıp eve geldik. Ben Mayıs sonunda kapanan yatılı okulda okuyordum. Tanık olduğum bu olay Haziran ayı ortalarında gerçekleşmiş olmalı. Yaz başlangıcında henüz yerel meyve ve sebzeler yetişmediği için ortalık bolluk değildi.

 

Anam gururlu insandır, elinde olanı muhtaç olana verir ama kimseden bir şey isteyemez. O gün pazar yok, manavın yolunu zaten bilmeyiz. Doktor meyve suyu içirin dedi. Kadıncağız sıkılarak komşumuz Şoför Mehmet’in karısı Pembe teyzeye gitti. “Derde derman için...” diyerek girdiği kapıdan elinde iki tane şeftali ile çıktı.

 

Annem ve kardeşlerimle bahçemizdeki eve gittik. Öğle yemeği yenecekti. Annem hasta kardeşime deva olacak şeftaliden birini aldı. Olgunlaşmadığı için sert olan meyveyi hıyar doğrar gibi küçük parçalara ayırdı ve ufak bir bakır çanaktaki suyun içine attı. Biraz karıştırdı, bir süre bekledi. Meyve parçaları dipdiri idi ve suyun renginde bir değişim olmamıştı. Suyun tadına baktı, meyve tadı filan yoktu. En sonunda “Nitmeliymiş bunu!” diyerek suyu bahçeye serpti ve meyvenin kalanını “Al sen ye!” diyerek elime tutuşturdu. Çağla tadındaki ham şeftaliyi ben yedim.

 

Meyvenin sıkılıp suyunun içildiğini, bunun için özel presler olduğunu, daha sonra fabrikalarının bile yapıldığını öğrendik. Kapalı kutular ve şişeler içinde bol şekerli ve esanslı olarak satışa sunuldular. Reklâmlarla tanıtılıp insanları tüketmeye özendirdiler. Yıllar yılı kasabamızda çalışan doktorla, anlayışlı bir kadın olan anam, yaşamsal bir konuda bile iletişim kuramamıştı. Ezerek suyunu içir deseydi anlardık elbette. Üzümleri ayağımızla çiğneyip şıra ve pekmez yapıyorduk zaten.

 

Üzerindeki hav tüyleri dolayısıyla olsa gerek, şeftaliye “tülü tombak” derlerdi. Yerli çeşitlerimizden bazıları küçük meyveli olup sonbaharda olgunlaşır. Buna karşın kokusu ve lezzeti çok güzeldir.

 

Ziraat Fakültesi’nin ikinci sınıfındaydım. Yarıyıl tatilinde fakülteden şeftali fidanları satın alarak trene yükledim. Babamla birlikte iki dekar yerde fidan dikilecek çukurları açıp dikimi yaptık. Kasabanın ikliminin meyvelerin 10 gün erken olgunlaşmasına elverdiğini öğrendiğim için çoğunlukla erkenci çeşitleri tercih etmiştim. Bunlar orta ve geç dönemde olgunlaşan albenili çeşitlere benzemiyordu. Ancak diğer meyvelerin yetişmediği bir zamanda hasat edildikleri için iyi para ediyordu. Temmuz – Ağustos aylarında olgunlaşan daha iri ve lezzetli olan şeftaliler incir, üzüm, kavun ve karpuzun bol olduğu dönemde daha düşük fiyatla satılıyordu.

 

Satış denince iki şeftaliye muhtaç kalmış aile, her yıl iki dekar yerden tonla şeftali satmaya başladı. Babamla anam, dokuma fabrikasında çalışırlar bahçenin işini de kendileri yapardı.

 

Şeftali meyveleri tek yıllık sürgünler üzerinde oluşur. Budamaya özen göstermek ve meyvelerin irileşmesi için aradan bazılarını seyreltmek gerekir. Israr etmeme karşın, onlar çağla halindeki meyveleri koparıp atmaya kıyamazlardı.

 

Şeftali ağacı ceviz, kestane, üzüm gibi meyve türlerine göre kısa ömürlüdür. Bahçenin 15 - 20 yıl sonra yenilenmesi önerilir. Şeftalinin yaprak ve çekirdeklerinde bulunan bir kimyasal madde nedeniyle toprakta yorgunluk oluşur. Beş yıl ara vermeden aynı araziye şeftali dikilmesi önerilmez. Bahçemizdeki ağaçlar yaşlandıkça onların yerine “papaz eriği” dikildi. Anılarla yüklü bahçe artık doktora götürdüğümüz küçük kardeşimin elinde varlığını sürdürüyor.