Av. Mehmet Cengiz: AİHM kararları ne anlama geliyor?

"Emperyalist dayatmalara karşı Kurtuluş Savaşımızı savunabilecek bir Milli Hükümete ihtiyacı vardır"

Kesinleşen AİHM kararlarına göre;

 

■ “Soykırım suçu”. BM 1948 Sözleşmesi’nde tanımlanmış olup, bu tanım değiştirilemez.

 

■ Bu suçun varlığına, ancak eylemin yapıldığı ülkenin ceza mahkemesi veya yetkili uluslararası ceza mahkemesi karar verebilir. Buna göre, 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine karar verecek merci, Türkiye Cumhuriyeti Ağır Ceza Mahkemeleri ve Lahey Adalet Divanı’dır.

 

■ 1915 olayları sırasında “soykırım” suçu işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı olmadığı için, “Ermeni soykırımı”ndan söz etmek, bu konuda Parlamentodan karar almak çalışmak hukuk dışıdır.

 

■ 1915 olayları, “Holacaust”tan, yani “Yahudi Soykırımı”ndan farklıdır. Aynı sınıflandırma içinde değerlendirilemez.

 

■ Öte yandan; 1948 Sözleşmesi geriye yürümez. Nitekim, Lahey Adalet Divanı’nın, 3 Şubat 2015 tarihinde verdiği “Sırbistan-Hırvatistan Kararı”nda da, “’soykırım suçu’nu ilk defa tanımlayan uluslararası belge olması itibariyle, Soykırım Sözleşmesi’nin geriye etkili hüküm doğurmadığı, uygulama alanının, yürürlük tarihinden sonra cereyan eden eylem ve olaylarla sınırlı olduğu” kesin bir dille kaydedilmiştir. Anılan kararda; “aksine karar vermek, mantıkla bağdaşmayacağı gibi, Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 28. maddesinde düzenlenen ‘anlaşmaların geriye yürümezliği’ ilkesinin de gözardı edilmesi anlamına gelir” denilmiştir.

 

■ Yine bu karara göre; “tehcir” yani “zorla göç ettirme”, tek başına “soykırım” olarak kabul edilemez. Kararda; “Belli bir bölgeyi etnik açıdan homojen kılmayı amaçlamak, bu amaca yönelik operasyonlar, bu halleriyle ‘soykırım’ olarak adlandırılamaz. Bir gruba mensup kişileri, bulundukları yerden başka bir yere, zor kullanarak da olsa, sürmek veya tehcir etmek, o grubu yok etmek ile eşdeğer olmadığı gibi, bu yönde bir sonucu otomatik olarak doğurmaz” deniliyor. Karara göre; soykırım kastının tam ve kesin biçimde var olduğunun ispatı gerekir, savaş koşullarında güvenlik nedeniyle yapılan tehcir, “soykırım” olarak kabul edilemez.

 

■ Bu nedenlerle; 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceğinin savunulmasını yasaklamak ve bunu cezalandırmak düşünce özgürlüğüne aykırıdır.

 

■ AİHM, Avrupa Konseyi’nin en üst yargı organı- dır. Kararları, Avrupa Konseyi üyesi 47 devleti doğrudan bağlar, diğer ülkeler için de uyulması gerekli bir uluslararası içtihat niteliğindedir. Bazı ülkelerin parlamentolarında, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren girişimlerde bulunulması, uluslararası hukuka aykırı olduğu gibi “nefretsuçu”nu oluşturur.

 

■ AİHM nezdinde de açıkladığımız gibi, 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilmesi, Türklere karşı kin ve nefret duyguları yaratır. Uluslararası hukukta da tanımlanan bu “nefret suçu”, sonuçları itibariyle değerlendirilir. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde tırmandırılan bu “soykırım” iddiaları, “Asala” terör örgütünü yaratmış ve onlarca Türk diplomatını katletmişlerdir.

 

■ Mustafa Kemal; “Ermeni sorunu, Ermeni milletinin gerçek yararından çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre çözülmek istenen bir sorun hü- viyetindeydi” diyor.

 

■ Nitekim 1915 olaylarının “soykırım” sayılmayacağı hakkında pek çok bilimsel araştırma yapılmış ve yayımlanmıştır.

 

■ Osmanlı ve Sovyetler Birliği arşivleri ile Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya hariciyesine ait yazışmalar bunun kanıtlarıyla doludur.

 

 

ERMENİSTAN DEVLETİ SAPTAMALARI

 

1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı olan Ovanes Kaçaznuni, kurucusu ve yöneticisi olduğu Taşnaksutyun Partisi’nin 1923’te dü- zenlenen “Parti Konferansı”nda şu saptamalarda bulunuyor:

 

■ Dünya savaşı öncesinde gönüllü silahlı birliklerin oluş- turulması hataydı.

 

■ Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı.

 

■ Türklerden yana olan güç dengesini hesaba katmamışlardı.

 

■ Tehcir kararı amacına uygundu.

 

■ Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.

 

■ 1918 sonlarındaki İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı.

 

■ Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.

 

■ Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmış- lardı.

 

■ Müslüman nüfusu katletmişlerdi.

 

■ Ermeni terör eylemleri, Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.

 

■ Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.

 

■ Taşnak Partisi’nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.

 

AİHM’nin verdiği kararlara rağmen, AB Parlamentosu Türkiye’ye “Ermeni soykırımı”nı tanıma çağrısı yapabiliyorsa, bu aynı zamanda Türkiye’deki yö- netim zafiyetini gösterir. Gündemde tutulmak istenen “Ermeni soykırımı” yalanı, “ikinci İsrail”i yaratma amaç- lı “kukla Kürt devleti” projesinin bir parçasıdır. Onun içindir ki, AB Parlamentosu “Ermeni soykırımı” yalanını dayatırken, Mehmetçiğin bölücü teröre karşı mücadelesini durdurmasını istemektedir. Emperyalist dayatmalara karşı Kurtuluş Savaşımızı savunabilecek bir Milli Hükümete ihtiyacı vardır.

Kesinleşen AİHM kararlarına göre;

 

■ “Soykırım suçu”. BM 1948 Sözleşmesi’nde tanımlanmış olup, bu tanım değiştirilemez.

 

■ Bu suçun varlığına, ancak eylemin yapıldığı ülkenin ceza mahkemesi veya yetkili uluslararası ceza mahkemesi karar verebilir. Buna göre, 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine karar verecek merci, Türkiye Cumhuriyeti Ağır Ceza Mahkemeleri ve Lahey Adalet Divanı’dır.

 

■ 1915 olayları sırasında “soykırım” suçu işlendiğine ilişkin yetkili mahkeme kararı olmadığı için, “Ermeni soykırımı”ndan söz etmek, bu konuda Parlamentodan karar almak çalışmak hukuk dışıdır.

 

■ 1915 olayları, “Holacaust”tan, yani “Yahudi Soykırımı”ndan farklıdır. Aynı sınıflandırma içinde değerlendirilemez.

 

■ Öte yandan; 1948 Sözleşmesi geriye yürümez. Nitekim, Lahey Adalet Divanı’nın, 3 Şubat 2015 tarihinde verdiği “Sırbistan-Hırvatistan Kararı”nda da, “’soykırım suçu’nu ilk defa tanımlayan uluslararası belge olması itibariyle, Soykırım Sözleşmesi’nin geriye etkili hü- küm doğurmadığı, uygulama alanının, yürürlük tarihinden sonra cereyan eden eylem ve olaylarla sınırlı olduğu” kesin bir dille kaydedilmiştir. Anılan kararda; “aksine karar vermek, mantıkla bağdaşmayacağı gibi, Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 28. maddesinde düzenlenen ‘anlaşmaların geriye yürümezliği’ ilkesinin de gözardı edilmesi anlamına gelir” denilmiştir.

 

■ Yine bu karara göre; “tehcir” yani “zorla göç ettirme”, tek başına “soykırım” olarak kabul edilemez. Kararda; “Belli bir bölgeyi etnik açıdan homojen kılmayı amaçlamak, bu amaca yönelik operasyonlar, bu halleriyle ‘soykırım’ olarak adlandırılamaz. Bir gruba mensup kişileri, bulundukları yerden başka bir yere, zor kullanarak da olsa, sürmek veya tehcir etmek, o grubu yok etmek ile eşdeğer olmadığı gibi, bu yönde bir sonucu otomatik olarak doğurmaz” deniliyor. Karara göre; soykı- rım kastının tam ve kesin biçimde var olduğunun ispatı gerekir, savaş koşullarında güvenlik nedeniyle yapılan tehcir, “soykırım” olarak kabul edilemez.

 

■ Bu nedenlerle; 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilemeyeceğinin savunulmasını yasaklamak ve bunu cezalandırmak düşünce özgürlüğüne aykırıdır.

 

■ AİHM, Avrupa Konseyi’nin en üst yargı organı- dır. Kararları, Avrupa Konseyi üyesi 47 devleti doğrudan bağlar, diğer ülkeler için de uyulması gerekli bir uluslararası içtihat niteliğindedir. Bazı ülkelerin parlamentolarında, 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren girişimlerde bulunulması, uluslararası hukuka aykırı olduğu gibi “nefretsuçu”nu oluşturur.

 

■ AİHM nezdinde de açıkladığımız gibi, 1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelendirilmesi, Türklere karşı kin ve nefret duyguları yaratır. Uluslararası hukukta da tanımlanan bu “nefret suçu”, sonuçları itibariyle değerlendirilir. Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde tırmandırılan bu “soykırım” iddiaları, “Asala” terör örgütünü yaratmış ve onlarca Türk diplomatını katletmişlerdir.

 

■ Mustafa Kemal; “Ermeni sorunu, Ermeni milletinin gerçek yararından çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre çözülmek istenen bir sorun hü- viyetindeydi” diyor.

 

■ Nitekim 1915 olaylarının “soykırım” sayılmayacağı hakkında pek çok bilimsel araştırma yapılmış ve yayımlanmıştır.

 

■ Osmanlı ve Sovyetler Birliği arşivleri ile Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya hariciyesine ait yazışmalar bunun kanıtlarıyla doludur.

 

ERMENİSTAN DEVLETİ SAPTAMALARI

 

1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı olan Ovanes Kaçaznuni, kurucusu ve yöneticisi olduğu Taşnaksutyun Partisi’nin 1923’te dü- zenlenen “Parti Konferansı”nda şu saptamalarda bulunuyor:

 

■ Dünya savaşı öncesinde gönüllü silahlı birliklerin oluş- turulması hataydı.

 

■ Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı.

 

■ Türklerden yana olan güç dengesini hesaba katmamışlardı.

 

■ Tehcir kararı amacına uygundu.

 

■ Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.

 

■ 1918 sonlarındaki İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı.

 

■ Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.

 

■ Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmış- lardı.

 

■ Müslüman nüfusu katletmişlerdi.

 

■ Ermeni terör eylemleri, Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.

 

■ Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.

 

■ Taşnak Partisi’nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.

 

AİHM’nin verdiği kararlara rağmen, AB Parlamentosu Türkiye’ye “Ermeni soykırımı”nı tanıma çağrısı yapabiliyorsa, bu aynı zamanda Türkiye’deki yö- netim zafiyetini gösterir. Gündemde tutulmak istenen “Ermeni soykırımı” yalanı, “ikinci İsrail”i yaratma amaç- lı “kukla Kürt devleti” projesinin bir parçasıdır. Onun içindir ki, AB Parlamentosu “Ermeni soykırımı” yalanını dayatırken, Mehmetçiğin bölücü teröre karşı mücadelesini durdurmasını istemektedir. Emperyalist dayatmalara karşı Kurtuluş Savaşımızı savunabilecek bir Milli Hükümete ihtiyacı vardır.