Arslan Kılıç: Kılıçdaroğlu Tunceli Yürüyüşü’ne neden gitmedi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Tunceli İl Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 21 Temmuz 2017 Cuma günü gerçekleştirilen “PKK Terörünü Protesto Yürüyüşü”ne katılmadı.


Oysa, “Adalet Yürüyüş”ünün “herkese adalet” sloganını içtenlikle benimseyenler başta olmak üzere, kamuoyundaki genel beklenti, CHP Genel Başkanının bu yürüyüşe de katılması ve yürüyüşte, öldürülen Necmettin öğretmen için de adalet istemesi yönündeydi.

 

Öte yandan CHP’nin Sayın Genel Başkanı, parti içinde kendisini eleştirenlere karşı “Ben Dersimli Kemal’im” çıkışı yapmakla ünlenmişti. Yürüyüş ise, “Dersimli Kemal” Beyin memleketinde yapılıyordu. Dahası, “PKK Terörünü Protesto Yürüyüşü”nü düzenleyen de, Kemal Beyin başında olduğu partinin Tunceli İl Başkanlığıydı.

 

“Dersimli Kemal” Beyin böyle bir durumda yürüyüşe katılmayıp, Meclis Grup Başkanvekili başkanlığında 5 kişilik küçük bir milletvekili grubunu göndermekle yetinmesi, kamuoyunun beklentisi bakımından olduğu kadar siyasi bakımdan da dikkat çekiciydi.

 

Bu konuda siyasetle ilgilenen herkesin aklına gelen ilk düşünce, Kılıçdaroğlu’nun, Tunceli Yürüyüşü’ne katılmamakla müttefiklerine mesaj verdiğiydi.

 

Kılıçdaroğlu 24 gün boyunca “Adalet Yürüyüşü”nün başından ayrılmamıştı. O yürüyüşe asılması ile Tunceli Yürüyüşü’nü baştan savması arasındaki fark, Kılıçdaroğlu ve ekibinin, son zamanlarda iyice ilerlettiği HDP ile ittifak çizgisinde kararlı olduğunu gösteriyordu.

 

Bu yazıda, Kılıçdaroğlu’nun Tunceli Yürüyüşü’ne gitmemesinin nedenini ve içerdiği mesajları irdeleyeceğiz.

 

İrdelemeyi, CHP yönetiminin Necmettin öğretmenin öldürülüş sürecindeki tutumunu inceleyerek ilerletmek öğretici olacaktır. Çünkü, Necmettin öğretmenin PKK tarafından kaçırılışı, öldürülüşü ve cesedinin Pülümür Çayı’na atılması olayları, “Adalet Yürüyüşü” ile aşağı yukarı aynı zaman diliminde gerçekleşti.

 

“Adalet Yürüyüşü” boyunca her fırsatta “herkes için adalet” istediğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun “herkes”i içine, PKK tarafından yürüyüşten 5 gün önce öldürülen Aybüke Yalçın öğretmen girememişti. Maalesef Necmettin öğretmen de giremedi.

 

 

Öğretmen Necmettin Yılmaz’ın öldürülüşü

 

Urfa’nın Siverek İlçesi Çiftçibaşı köyü ilköğretim okulu öğretmeni Necmettin Yılmaz, 16 Haziran 2017 günü Tunceli’de PKK tarafından kaçırıldı.

 

Necmettin öğretmen yaz tatilini geçirmek üzere Tunceli üzerinden memleketi Gümüşhane’ye giderken, otomobili, Tunceli-Pülümür karayoluna pusu kuran PKK timi tarafından silahla taranarak durdurulmuş; araçtan indirilen öğretmen alıkonup, otomobili yakılmıştı. 2 günü sonra, 18 Haziran günü de PKK tarafından, öldürüldüğü duyuruldu.

 

PKK öğretmeni öldürdüğünü, haber ajansı ANF ile HPG-Online sitesinden duyurdu. HPG’nin bu konudaki 18 Haziran 2017 günlü açıklaması şöyle:

 

“Dersim’de bir ajan cezalandırıldı-Dersim’de gerilla güçlerimizin yerlerini ve hareket tarzlarını ihbar eden, düşman ile işbirliği içinde olan Necmettin Yılmaz isimli şahıs 16 Haziran günü Dersim’e bağlı Zaxge köyü yakınlarında cezalandırılmıştır.”

 

 

PKK’nin yalan söylemedeki pervasızlığı

 

Bu açıklama, PKK’nin intikamcı duygularla ya da “Kürtler artık Türklerle bir arada yaşayamaz” tezini kabul ettirmek üzere işlediği planlı cinayetlerde başvurduğu, “yalan söylemekte sınır tanımama” tutumunun son örneğini oluşturuyor.

 

PKK’nin öğretmen Necmettin Yılmaz’ı öldürme gerekçesinin, aptalları bile güldürecek bir yalan olduğu apaçık değil mi?

 

Hep birlikte düşünelim: Siverek’te öğretmenlik yapan ve Tunceli-Erzincan üzerinden memleketi Gümüşhane’ye gitmekte olan öğretmen Necmettin Yılmaz’ın Tunceli sınırları içinde bulunma süresi, taş çatlasa toplam 1,5-2 saat… Bu süre içinde de sadece Tunceli-Erzincan karayolu üzerinde ve hareket halinde bulunuyor. Yani yörede bir inceleme gezisi filan yapmıyor. Necmettin öğretmen daha önce de hiç Tunceli’de bulunmamış.

 

Tunceli’den geçmekte olan -varsayalım ki PKK’nin şiddetli düşmanı olan- bir kişinin, bu kadar kısa sürede ve sadece şehirlerarası karayolunda hareket halindeyken, PKK veya bir başka örgütün Tunceli’deki silahlı güçlerinin “yerlerini ve hareket tarzlarını” öğrendiği, sonra da güvenlik güçlerine “ihbar ettiği” iddiası ne anlama geliyor? PKK’nin bu iddia ile kimseyi kandıramayacağını bilmediği düşünülemez.

 

Bu iddia ilkin, PKK’nin yaptığı böylesi eylemlerde yalana başvurmadaki pervasızlığını gösteriyor. İkinci olarak da, “sivil toplum kuruluşu”, “barış inisiyatifi” gibi adlarla anılan ve görevleri, böylesi cinayetler sonrasında kamuoyundan yükselecek tepkileri yatıştırmak olan “itfaiye (yangın söndürme)” örgütlerinin ve “itfaiyecilerin” eline, çakma da olsa bir mazeret verme ihtiyacını karşılıyor.

 

PKK yıllardır sürdürdüğü ABD güdümlü bölücü terörde, bölgede görev yapan yüzlerce kamu görevlisini; yani öğretmeni, ebeyi, hemşireyi, doktoru, mühendisi öldürdü. İş makinelerini yaktı ve onları kullanan işçileri öldürdü. Tarlasında çalışan köylüleri öldürdü. Bu eylemlerin bir kısmını, “kurşun adres sormaz” gibi, şiddete tapan solcu grupçukların bayıldığı fiyakalı cümlelerle açıkladı. Çoğunluğunu ise, “ihbarcıydı” yalanıyla…

 

 

“Adalet” arayışındaki CHP Necmettin öğretmen konusunda fransız

 

Tunceli Jandarması, Necmettin Yılmaz’ın otomobilini Tunceli-Pülümür karayolunda kurşunlanmış ve yakılmış durumda bulduğu gün, durumu, Gümüşhane’nin Torul ilçesi Demirkapı köyünde oturan babasına bildiriyor.

 

İnşaat işçisi baba Hamit Yılmaz olayı öğrenir öğrenmez hemen Tunceli’ye geliyor. O sırada öğretmen henüz kayıp durumunda, ama PKK’nin kaçırdığı konuşuluyor. Hamit Yılmaz oğlunun bulunması ve kurtarılması için, Tunceli’deki resmi sivil, yetkili ya da yetkisiz ama PKK tarafından “sözü dinlenir” diye işaret edilen bütün kişi ve kuruluşların kapısını çalıyor.

 

Çaldığı kapılar arasında, İHD ve Eğitim-Sen gibi örgütlerin Tunceli şubeleri de yer alıyor. PKK’nin öğretmeni öldürdüğünü duyurduğu gün (18 Haziran), İHD Tunceli şubesi yöneticileri baba Hamit Yılmaz’la birlikte bir basın toplantısı düzenliyor ve “bu vatandaşın sağ salim hiçbir zarar görmeden ailesine teslim edilmesini bekliyoruz ve talep ediyoruz" şeklinde bir çağrı yapıyor.

 

PKK öğretmeni öldürdüğünü açıklasa da, Tunceli Valiliği PKK açıklamasını resmen doğrulamıyor ve öğretmeni arama-kurtarma çalışmalarının sürdüğünü bildiriyor.

 

Valilik açıklamasından ümide kapılan baba Hamit Yılmaz ise, Tunceli’den sonra Ankara’ya koşuyor. Kendi anlatımı ile, “Ankara’da siyasilerden, sivil toplum kuruluşlarından yardım istiyor.”

 

Hamit Yılmaz Ankara’dan sonra İstanbul’a geçiyor ve son bir ümitle, Dersim Dernekleri Federasyonu DEDEF’in kapısını çalıyor. 8 Temmuz günü, yani CHP lideri “Dersimli Kemal” Beyin “adalet aramak” üzere İstanbul kapılarına dayandığı gün, İstanbul’daki GÜDEF (Gümüşhane Dernekleri Federasyonu), DEDEF ve Hamit Yılmaz, İHD İstanbul şubesinde bir basın toplantısı düzenleyerek, PKK’ye yeni bir çağrı yapıyorlar.

 

 

“Biz de emekçiyiz… Kürt arkadaşlarımla ekmeğimi bölüştüm”

 

Hamit Yılmaz, kapılarını çaldığı ve kiminin sol ağızlar kullandığını gördüğü “sivil toplum örgütleri” yöneticilerine, içtenlikle içini döküyor. “Biz de emekçi bir aileyiz” diyor. “Dört çocuğumu inşaatlarda çalışarak büyüttüm ve okuttum. İnşaatlarda çalıştığım yıllar boyunca ülkenin her yerinden gelen her arkadaşımla soframı, ekmeğimi paylaştım. Bunların içinde çok sayıda Kürt arkadaşım da vardı” diyor.

 

Hamit Yılmaz’ın bütün bu çaba ve koşturmaları, o sırada “Adalet Yürüyüşü”nde HDP ile kolkola olmanın sarhoşluğunu yaşayan CHP liderliği katında en küçük bir yankı bulmuyor.

 

12 Temmuz’da Pülümür Çayı’nda bir erkek cesedi bulunuyor. Cesedin, kime ait olduğu saptanamayacak derecede bozulmuş olduğu görülüyor. Yapılan DNA testinden sonra, 15 Temmuz günü, bulanan cesedin öğretmen Necmettin Yılmaz’a ait olduğu kesinleşiyor.

 

 

CHP liderliği, HDP ile pişirmekte olduğu aşa soğuk su katmak istemiyor

 

Esas soru şu: 24 gün boyunca ve son gün Maltepe Mitinginde “adalet”, “adalet” diye yeri göğü inleten CHP yönetiminin “mağdurlar” listesine “Ahmet Altaaan”, “Nazlı Ilacaaak” girerken, Aybüke ve Necmettin öğretmenler niye giremiyor?

 

Sorunun yanıtı, CHP’nin HDP ile ittifak hesabında “gizli”.

 

Bilindiği gibi, CHP liderliği 24 gün süren yürüyüş boyunca dosta düşmana, “adaleti” HDP/PKK (ve FETÖ) ile kolkola girerek arayacağını ilan etti. Bu yürüyüşle birlikte, CHP-HDP/PKK ittifakının taşlarını döşedi. HDP/PKK’ye soğuk bakan CHP tabanını HDP ile “dava arkadaşlığına” alıştırdı.

 

Tam bunları yaparken, PKK adaletsizliğinin kurbanı olan öğretmenler için adalet istemenin; hele hele de, PKK terörünü eylemli olarak protesto etmenin, “pişmiş aşa su katmak” olacağı açıktı. PKK adaletsizliklerini hedef almak, CHP kitlesinin HDP’ye ilişkin soğukluğunu yeniden depreştirebilirdi. Bu durum ise, HDP ile kurulmasına çalışılan ittifakı zora sokardı.

 

Bu projenin sihirli gücü de, pişmekte olan ittifak “aş’ı”nın su katılmamış bir ABD projesi olmasındaydı. AKP’nin “Oslo görüşmeleri” “açılım” ve “barış süreci” siyasetleri de AB destekli ABD projeleriydi ve AKP’yi ABD projeleri olmaları yüzünden içlerine çekmişlerdi.

 

AKP’nin sırtından atmasından sonra bu kez CHP’ye sunulan, Kılıçdaroğlu ve ekibinin ise havada kaptığı “HDP/PKK ile ittifak” projesinin “gücüne” dönersek… CHP’nin Sayın Genel Başkanının ABD-AB-NATO’ya bağlılık konusundaki militanlığı malumdu. Durum böyle olunca, PKK tarafından değil 10 gün içinde 2 öğretmen, her gün 2 öğretmen öldürülse bile, Kemal Beyin bu ittifakı suya düşürecek davranışlara girmekten sonuna kadar uzak durmaya çalışması kaçınılmazdı.

 

Üstelik, Aydın Doğan medyası ve Sözcü gazetesinin büyük desteği ile, “Dersimli Kemal” Bey, “Turuncu Yürüyüş”ten “milyonların lideri” olarak çıkmıştı. Ortada, hem HDP ile birlikte olma konusunda, hem parti içi muhalefeti bastırma konusunda, hem de tabandaki hoşnutsuzluğu giderme konusunda kazanılmış büyük bir “zafer” vardı. Bu zafer sarhoşluğu içinde ne Kemal Beyin, ne de Batı hayranı ekibinin gözü, öğretmen Necmettin’i ve inşaat işçisi babasını görecek durumda değildi. Onlar için gerekli olan adalet, FETÖ ve HDP/PKK için gerekli olan “büyük adalet” yanında ihmal edilebilecek kadar “önemsizdi”.

 

 

Tunceli İl Başkanının feryadı ve Tunceli Milletvekilinin konuşması “Turuncu Yürüyüş”ün karizmasını çiziyor

 

15 Temmuz 2017 günü CHP Tunceli İl Başkanı Avukat Ali Rıza Güder’in yaptığı konuşma ve çağrı, 24 günlük “Turuncu Yürüyüş”ün Aydın Doğan medyası tarafından yaratılan “karizmasını” fena halde çizdi.

 

“Adalet Yürüyüşü”nde CHP tabanının Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden ısındırıldığı HDP ile ittifak hesaplarına ağır bir darbe indirdi.

 

CHP Tunceli İl Başkanı “15 Temmuz darbe girişiminin 1'inci yıldönümü töreni”nde yaptığı heyecan dolu konuşmada, “Turuncu Yürüyüş”ün özgürlük istediği FETÖ’cüleri lanetliyor; Tunceli’den o gün cesedi gönderilen Necmettin öğretmeni katleden PKK’yi ve destekçilerini adlarını anarak ağır şekilde suçluyor ve sözlerini şöyle bitiriyordu:

 

“Bu elim olay, bu katillere bazı soruların sorulmasını gerektirmiştir. Ne istiyorsunuz? Bizden ne istiyorsunuz? 40 yıldır bu topraklardan ne istiyorsunuz? Bu coğrafyada sadece gencecik bir öğretmeni değil, insanlığı, vicdanı, haysiyeti, onuru da katlettiniz. Artık yeter! Bu şehre çağrıda bulunuyorum. Susmayın… Haykırın…”

 

Tunceli İl Başkanın konuşması kamuoyunda büyük yankı yarattı. Sosyal medyada ve diğer medya araçlarında, konuşmayı TV’lerden ve YouTube’dan izleyenlerin gözyaşlarını tutamadıkları yazıldı.

 

CHP yönetimi Tunceli İl Başkanının konuşmasını suskunlukla karşıladı. PKK ve yasal uzantısı HDP’ye karşı kabarmış öfkelerin yatışmasını bekleyen bir tutum içine girdi. Fakat bu kez de sahneye Tunceli Milletvekili Gürsel Erol çıktı.

 

CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol 18 Temmuz günü akşam saatlerinde Meclis kürsüsünden yaptığı ve PKK, FETÖ ve DEAŞ terörüne karşı bütün partileri ortak tutum almaya çağırdığı konuşmasında, “Tunceli’nin bir terör kenti olmadığını, bir cumhuriyet, bir hoşgörü, bir medeniyet kenti olduğunu” belirtti.

 

Tunceli’yi, HDP’nin düşmanı olduğu Cumhuriyet’in kenti ilan etmek… “Terör kenti”, yani bir PPK kenti olmadığını söylemek… Al başına ikinci bela…

 

Gürsel Erol aynı konuşmasında, “15 Temmuz hain darbe girişiminin bastırılmasında belirleyici rol oynayan Türk Silahlı Kuvvetlerimizi ve Emniyet teşkilatımızı da kutluyorum” dedikten sonra bütün milletvekillerine şu çağrıyı yaptı:

 

“21 Temmuz Cuma günü, terör örgütlerine direnmek için, bugüne kadar Tunceli tarihinde hiç yapılmamış bir şeyi gerçekleştirerek hayatımız pahasına irademizi ortaya koyacağız ve Tunceli’de ‘Teröre hayır’ demek için yürüyüş yapacağız. Yürüyüşümüze parlamentomuzda görev yapan 550 milletvekilimizi de davet ediyorum. Çünkü terör, Türkiye’de bir siyasi partinin sorunu ve meselesi değil, Türkiye’de yaşayan 80 milyonun ulusal bir sorunudur.”

 

Tunceli milletvekilinin konuşması, HDP ile yapılması planlanan ittifakı bozacak net bir tutum içeriyordu. Dahası, Gürsel Erol, “Adalet Yürüyüşü” boyunca “mağdur” ve “özgürlük savaşçısı” ilan edilen FETÖ mensupları ve uzantılarına “hain” diyordu.

 

Meclisteki AKP, MHP ve CHP milletvekillerinin büyük çoğunluğunun alkışladığı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kutladığı bu konuşma, Amerikancı medyanın şişirdiği “Adalet Yürüyüşü” balonuna bir de FETÖ yönünden iğne batırıyordu.

 

 

Kılıçdaroğlu ekibi önleyemeyeceği yürüyüşü denetim altına almak için harekete geçiyor

 

Kendi milletvekilinin konuşma ve çağrısına kadar Tunceli’deki PKK cinayetine sessiz kalan CHP yönetimi, Gürsel Erol’un konuşmasından sonra “Adalet Yürüyüşü” balonunun hızla sönmekte olduğunu fark etti.

 

Gürsel Erol’un konuşmasından bir gün sonra, Tunceli Yürüyüşü’ne, Meclis Grup Başkanvekili Levent Gök başkanlığında bir milletvekili ekibinin gideceği açıklandı.

 

CHP Genel Başkanının resmi-gayri resmi ama hepsi de Batı hayranı olan liberal danışmanlarının, yürüyüşe, “Dersimli Kemal” Beyin gitmesini doğru bulmadıkları anlaşılıyordu.

 

Oysa Kemal Bey, “Dersimli” olmasının yanında bir de 16 Nisan halkoylamasından bu yana her fırsatta “sokak eylemleri” edebiyatı yapıyordu. Bu durum, Tunceli’deki sokak eylemine katılmasını gerektiriyordu.

 

Kılıçdaroğlu “Turuncu Yürüyüş” boyunca, “Yürüyüş bittikten sonra da her fırsatta sokak eylemlerinin başında olacağım” açıklamaları yapmıştı. Maltepe Mitinginde, “Sokaksa sokak, hodri meydan” diye kükremişti.

 

Fakat sokak eylemi Tunceli’de “PKK Terörünü Protesto” olunca, Kemal Beyin “Turuncu Yürüyüş”teki meydan okumasının ömrü ancak 12 gün sürebildi.

 

Tunceli’de PKK terörüne karşı açık ve kararlı tavır ortaya koyan bir protesto yürüyüşünün başında CHP Genel Başkanının bulunması, hem Tunceli’de, hem de Türkiye çapında ve CHP tabanında PKK’ye karşı büyük bir öfke kabarmasını tetikleyebilirdi. Bu kabarma stratejik planda PKK’nin iyice tecrit olmasına yol açar; planlanan CHP-HDP ittifakı konusunda ise, olumsuz etkiler yaratırdı.

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Batıcı ekibinin bu koşullarda, yürüyüşte düşük bir profille boy gösterme, ama aynı zamanda eylemi başında olup denetim altına alınması çizgisini benimsediği görüldü.

 

21 Temmuz Cuma günü, binlerce Tuncelilinin Türk baraklarıyla katıldığı “PKK Terörünü Protesto Yürüyüşü” başarıyla gerçekleşti. Vatan Partisi Tunceli, Elazığ ve Malatya örgütleri yürüyüşe büyük destek ve katalım sağladı.

 

“Adalet Yürüyüşü”ne, CHP’li Belediyelerin ve HDP’nin desteği ile Türkiye’nin 81 ilinden insan taşıyan CHP yönetimi, Tunceli Yürüyüşü’ne il dışından sadece 5 kişilik milletvekili grubunu katmakla yetindi.

 

Böylece, “PKK Terörünü Protesto Yürüyüşü”nde, eylemin, hem denetim altında tutacak kadar başında olmak, hem de pek fazla içinde gözükmemek dengesi sağlanmış oldu.

 

Bu sonuçla, “Batı Cephesi”ne gerekli mesaj verilmiş oldu. Batı’nın CHP yönetimine güveni konusunda şimdi yine ve gönül rahatlığı ile, “Garp Cephesi’nde yeni bir şey yok” diyebiliriz. “Güven”in CHP’nin bütününü kapsamadığı ve belirli “yedek lastiklik” rolleri ile sınırlı olduğu ise ayrı bir yazının konusu…