Yasser Arafat yaşamı boyunca bağımsızlık, aydınlanmacılık, laiklik ve dünya sosyalizm güçleriyle sıkı ittifak çizgisini savundu. Başlıca esin kaynağı, kökü Jöntürklere dayanan Türk devrimciliğiydi. Atatürk, saygı duyduğu büyük devrimci liderler arasında baş sıradaydı
Filistin lideri Yaser Arafat, Türk devrimciliği ve Mustafa Kemal Atatürk’e ilişkin düşünce ve tutumunu her fırsatta ve her platformda açıklamaktan geri durmadı.
1968’de, Türkiye’den Filistin kurtuluş mücadelesine katılmak üzere giden ilk devrimciler grubundan olan Abdülkadir Yaşargün, Umutlarımız Yarıda Kaldı adlı ve El Fetih’in Lübnan kamplarında geçen yaşamını anlattığı kitabında, kendisine Filistinli kamp komutanı tarafından Mustafa Kemal kod adının verilişini anlatır.(*) Mustafa Kemal, o sırada İsrail tarafından öldürülmüş Filistinliler arasında ünlü bir savaşçının adıdır. Filistinli gerillaya bu adı ise Mustafa Kemal Atatürk hayranı olan babası koymuştur.
Türk savaşçıların eğitim kampına katılmalarından bir süre sonra Arafat, onların yer aldığı uluslararası savaşçılar birliğini denetlemeye gelir. Arafat, savaşçı adaylarına, önlerinden geçerek ve tek tek ellerini sıkarak “hoş geldin” derken, kamp komutanı da her savaşçıyı, takma adını ve ulusunu söyleyerek Arafat’a tanıtır. Arafat, Yaşargün’ün elini sıkıp geçerken, “Mustafa Kemal-Türk” sözlerini duyunca geri döner. Yaşargün’e, Atatürk’ü öven ve kendilerinin de onun yolundan gittiklerini belirten sözler söyler. Bir Türk devrimcisini Filistin devriminin safında görmekten büyük mutluluk duyduğunu belirtir.
Arafat, 1 Ocak 1980 gecesi Beyrut’ta kendisiyle görüşen Türk parlamento heyetine de babasının Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordularında subaylık yaptığını açıklayarak şunları söyler:
“Osmanlı vatandaşı olan birçok Filistinli subay, savaşın bitiminde Türkiye topraklarında kaldı ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçti. Babam bir rastlantı sonucu dönmeseydi, belki ben de bugün bir Türk vatandaşı olarak yaşıyor olurdum.” (2 Ocak 1980 tarihli gazeteler).
DEVRİMCİLER GLADYO’NUN HEDEFİNDE
1960’lı yılların yükselen antiemperyalist mü- cadelesi, başta Deniz Gezmiş olmak üzere, onlarca Türk devrimcisini, İsrail’e karşı yürütülen Filistin savaşına çekti.
Abdülkadir Yaşargün’lerle giden ilk gruptan Mustafa Çelik, 1969’da İsrail askerleriyle çatışmada Ürdün topraklarında şehit düştü.
En son 21 Şubat 1973 günü, Lübnan’ın Nahr El Bared bölgesindeki Filistin kampına MOSSAD komandoları tarafından düzenlenen baskında, içlerinde Bora Gözen’in de olduğu TİİKP üyesi 8 devrimci öldürüldü.
Bu yıllarda, Filistin savaşından dönen Türk devrimcilerini yakalayıp sorguya çeken MİT, bu sorgularda elde ettiği bilgileri, içindeki CIA-MOSSAD kliği aracılığı ile MOSSAD’a bildiriyordu. MOSSAD, Nahr El Bared kampına, bu bilgiler sayesinde nokta operasyonu düzenlemişti.
MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı iken, Aralık 1977’de “CIA’ya gizil bilgi aktarmaktan” tutuklanan Sabahattin Savaşman, cezaevindeyken anılarını yazdı. Kitap olarak yayımlanan anılarında Savaşman, tutuklanmasına yol açan operasyonunun, CIA’nın MİT içinde yükseltmek istediği ekibin önünü açma operasyonu olduğunu belirttikten sonra, “teşkilat” içindeki CIA-MOSSAD ekibinin eylemleri konusunda şu gerçekleri açıkladı:
“CIA ve MOSSAD’ın memleketimizde hayli geniş imkânları bulunmaktadır. Şahsi ve politik menfaatlerine engel olduğum için benim ekarte edilmem operasyonuna katılan karşı-casusluk ekibindeki şahıs (Hiram Abas), Beyrut’ta böyle temaslarda çok bulunmuştu. Lübnan’da CIA’yla beraber operasyonlara katılan, onlardan yüklü ücret ve ikramiyeler temin eden, Filistin kamplarındaki bir kısım solcu genci hedef alan faaliyetlerde gösterdiği başarı sonucu mükâfatlandırılan bu kişinin şimdi kendisini benden daha temiz olarak göstermesini de şayanı hayret buluyorum.” (3. Adam Anlatıyor/MİT-CIA İlişkisi, Kaynak Yayınları, 2. Baskı, Aralık 1996, s. 24- 31)
MOSSAD’IN DİNCİ BÖLÜCÜLÜĞÜ
Arafat’ın Filistin milli birliğini sağlaması, Filistin ulusal kurtuluş mücadelesine büyük güç kazandırdı. Arap dünyasındaki siyasi görüş ve mezhep ayrılıklarını aşarak, bütün Arap yönetimlerinin desteğini sağladı.
İsrail bu başarıya, Filistin mücadelesi saflarında dinci güçler örgütleyerek yanıt verdi. Önce İslami Cihat (1970) Filistin Kurtuluş Örgütü saflarında; sonra Hamas (1987) Gazze Filistinlileri içinde dinci temelde örgütlenmeyi savunarak ve dinci olmayanları dışlayarak bölünme yarattılar.
Bunlar, yalnız Filistin ulusal güçleri içine değil; Arap ve Müslüman dünyasının desteği içine de dincilik ve mezhepçiliği sokarak bu desteği de böldüler.
Filistinliler yıllarca Arap dünyasının en aydınlanmış halkını oluşturdular. Yurtlarından kovulan ve bütün Arap ve İslam ülkelerine dağılan Filistinlilerin önünde, çağdaş eğitim veren okullarda okumak ve meslek sahibi olmak, en önemli yaşama ve tutunma yoluydu.
Ortadoğu ve İslam ülkelerinde iş tutan ve çalışan tüccar, sanayici, doktor, mühendis, avukat, öğretmen gibi eğitimli meslek insanları içinde Filistinlilerin önemli bir ağırlığı vardı.
Filistinli şair, ressam, sinema tiyatro oyuncusu ve müzisyenler, uluslararası platformlarda Arapları temsil eden sanatçılar oluyordu.
İsrail’in Filistin örgütlerine dincilik kaması sokma girişimi, savaşçılarla sınırlı kalmadı. İsrail işgali altındaki Gazze, dinciliğin Filistin halkı arasında da yayılmasının üssü olarak seçildi. MOSSAD bu konuda, yaşadıkları Arap ülkelerinde aydınlanma ve laikliği yayan Filistinli aydınlardan şikâyetçi olan dinci Arap rejimlerinin de gizli desteğini aldı. Filistin ulusal kurtuluş mücadelesindeki dinci bölücülük, 2003’ten sonra AKP iktidarı eliyle, Filistin davasına Türkiye’nin desteğini de böldü. AKP iktidarı, Batı Şeria merkezli FKÖ ve Mahmut Abbas yönetimini dışlayan ve dinci Hamas’ı muhatap alan bölücü bir Filistin siyaseti izledi. Türkiye Filistin mücadelesini 1960’larda Arap ülkeleri üzerinden dolaylı, 1978’den sonra ise doğrudan FKÖ’yü muhatap alarak destekliyordu.
Türkiye’deki Gladyo denetimindeki dinci gericilik, 1960’lı yıllarda Filistin ulusal kurtuluş mücadelesine katılan devrimcilere de saldırmıştı. O yılların dinci basını, Filistin mücadelesine ve ona destek olan devrimcilere saldıran yazılarla doluydu. SON
* Antepli devrimci Abdülkadir Yaşargün, 17 Ağustos 2017 günü bir kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi