Filistin ulusal kurtuluş mücadelesinin lideri Yasser Arafat, 11 Kasım 2004’te yaşamını yitirdi. Filistin direniş örgütlerini birleştiren Arafat, mazlumlar dünyasının emperyalizme ve klasik sömürgeciliğe karşı 20. yüzyılda yürüttüğü büyük mücadelenin son simgelerindendi
II. Dünya Savaşı’nın büyük galibi ABD ile diğer galibi İngiltere, savaş sonrasında eski paylaşımcılardan Fransayı’da yanlarına alarak Ortadoğu’da bir uğursuz işe giriştiler. Eski sömürgeci ve emperyalist “kurt” İngiltere’nin akıl hocalığında, “yurtsuz halk” Yahudilere Filistin’de bir “yurt açmak”tı hedefleri.
İkinci savaşa giden yıllarda hem İngiltere hem de Fransa, Hitler saldırganlığını Sovyetler Birliği (SB)’nin üstüne kışkırtmak üzere, uzun süre Nazi ırkçılığını okşama günahını işlemişlerdi. Ama Hitler’i, ona Polonya ve Çekoslovakya’yı ikram ederek “Doğu’ya (SB’ye) yöneltme” kurnazlığının bedeli ağır oldu. Hitler ilk önce SB’ye değil, Fransa ve İngiltere’ye saldırdı.
Bu kurnazlığın bedelini en ağır ödeyen “Yurtsuz ve bahtsız halk” Yahudiler, Nazi ırkçılığının “en büyük kurbanı” ve “büyük mağduru” olmuşlardı. Onlara şimdi “yurt bulmakta” yardımcı olmak, emperyalisler bakımından Nazi ırkçılığını okşama günahını affettirmek için büyük fırsattı.
KORSAN DEVLET
Kutsal Kitap’taki “vaat edilmiş topraklar”a yerleşme işini önceden toprak satın alarak yürüten Yahudiler şimdi, dünya finans sermayesinin Batı’ya üslenmiş Siyonist-Yahudi kanadının desteğinde silahlı olarak yürütüyordu. Yüzyıllar önce terk ettikleri topraklarda “yurt açmak” için, bu toprakların kadim sahipleri ve çok eski komşuları Filistinlileri silah zoruyla sürmeye başlamışlardı. Siyonist önderlik dünyanın her yerinden topladığı Yahudi savaşçılar “kutsal topraklar”a kene gibi yapışıyordu.
Daha önemlisi, 1940’lara kadar Filistinlilerin bu topraklarda uluslaşma ve bağımsız bir milli devlet kurma mücadelesinin karşısına dikilen İngiliz emperyalizmi, Mısır, Suriye ve Irak’ta daha savaş öncesinde başlamış olan antiemperyalist Arap milliyetçi uyanışının giderek bütün Ortadoğu’yu saracağını görüyordu. Bu uyanışın ortasına, dünya sermayesinin güçlü desteğine sahip bir Siyonist-Yahudi kamasını sokmak, gelecekte büyüyecek bu “bela” için akıllıca bir önlemdi.
Emperyalist bir proje olarak 14 Mayıs 1948’de kurulan yapay İsrail devleti, sadece üzerinde kurulduğu Filistin’in işgalcisi olmakla kalmadı. Ortadoğu Arap ve Müslüman dünyasındaki bütün antiemperyalist hareketlerin ve yönetimlerin karşısına dikilen bir jandarma da oldu. O gün bugündür dünya çapındaki baş destekçisi ise ABD.
GERİCİ BİR EYLEM
Dünyaya dağılmış olan ve hiçbir ülkede bağımsız bir yönetim oluşturmalarına yetecek bir yoğunlukta bir arada olmayan Yahudilerin Avrupa’daki önderleri, 19. yüzyılın ikinci yarısında, Yahudi halka, bir ulus oluşturmak için gerekli bir yurt arayışına giriştiler. İlk akla gelen coğrafya olan “ata yurdu’ Filistin’i Yahudi yurdu haline getirme girişimleri 1880’lerde başladı.
O tarihte Filistin bir Osmanlı toprağıydı ve yaşayan Yahudi sayısı 20 bini geçmiyordu. Osmanlı kayıtlarına göre 600 bin olarak tahmin edilen toplam nüfusun (yüzde 80’i Müslüman ve yüzde 10’u Hıristiyan olmak üzere) yüzde 90’ı Arap; yüzde 3’3’ü Yahudi; geri kalanı ise çeşitli etnik topluluklardandı. Böyle bir nüfus bileşimindeki toprağı Yahudi yurdu haline getirmeye kalkışmanın, Yahudilerin II. Dünya Savaşı yıllarında yaşadıkları zulüm, haksızlık ve mağduriyetin çok daha ağırına yol açacağı açıktı.
Ne yazık ki, önemli bir kısmı Yahudi kökenli olan dünya emperyalist finans sermayesi ile petrol ve silah tekelleri, II. Dünya Savaşı sonrasında bu gerici projeyi uyguladılar. Bu uğurda Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler. Hitler mağduru Yahudileri ise dünya halklarının gözünde, Nazi ırkçılarından daha zalim bir halk konumuna düşürdüler. Bu sinsi işgal, 70 yıldır milyonlara varan Filistinliyi, Suriye ve Irak’tan Mısır’a, Fas ve Tunus’tan Suudi Arabistan’a, Arap ülkelerine dağılan mülteciler durumuna düşürdü.
ARAFAT SAHNEYE ÇIKIYOR
Filistinli (Kudüslü) bir ailenin çocuğu olan Yasser Arafat, Filistin ulusal kurtuluş mücadelesine aktif olarak 1946’da katıldı. İngiliz egemenliğine karşı yürütülen savaşa Mısır’dan yardım örgütledi. 1947’de, Kahire’deki 1. Kral Fuat Üniversitesi’nde okurken, Mısır’daki Filistinli Öğrenciler Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı.
1948’de İsrail devletinin resmen kurulmasından hemen sonra başlayan Birinci Arap-İsrail savaşında, Filistin’e giren Mısır ordusuyla birlikte savaşa katıldı. 1949’a kadar, İsrail denetimindeki Filistin topraklarında yürütülen silahlı eylemler içinde yer aldı. 1949’da Kahire’ye dönüp, yarım bıraktığı mühendislik eğitimine yeniden başladı. Filistinli Öğrenciler Birliği Başkanı olarak, Mısır’da 1952’de iktidara gelen Hür Subaylar hareketi ve lideri Cemal Abdülnasır ile sıkı bir ilişki kurdu.
Genç Arafat, 1956’da Süveyş Kanalı’nın Nasır tarafından millileştirilmesine karşı İngiliz, Fransız ve İsrail askeri müdahalesi başladığında, bir grup gönüllü ile birlikte Kanal bölgesinde İngiliz hatlarının gerisine sızarak sabotaj faaliyetlerine girişti.
Mısır başta olmak üzere çeşitli Arap ülkelerinde okuyan Filistinliler, okulları bitince çalışmak üzere Arap ülkelerine dağılırlardı. 1956’da mühendislik eğitimini bitiren Arafat da, Kuveyt’e gitti. Arafat Kuveyt’te, ilerde El Fetih’i birlikte kuracakları Ebu Cihad (Halil el-Vezir) ile tanıştı.
Kuveyt’te Ebu Cihad’la birlikte, daha sonra El Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün diğer liderleri olacak Ebu İyad (Salah Halef) ve Faruk Kaddumi ile de buluştular. Bu buluşmadan 1959’da, Filistin ulusal kurtuluş savaşının en büyük örgütü El Fetih doğdu.
1960’lara gelindiğinde Filistin ulusal kurtuluş savaşı, dünyada yükselen antiemperyalist mücadele dalgası içinde yeni bir aşamaya geçti. Bir yandan silahlı mücadele yayılıp büyürken, diğer yandan silahlı mücadele yürüten yeni Filistin örgütleri kuruldu. 1967’deki Arap-İsrail savaşının, Araplar bakımından yenilgiyle sonuçlanması, İsrail saldırganlığına karşı Arap ve Filistin direnişini daha da büyüttü ve yaygınlaştırdı. Bütün Ortadoğu Arap dünyası, Filistin direnişine kucak açtı.
ARAFAT’IN BİRLEŞTİREN ÇİZGİSİ
Fakat, yeni örgütlerin kurulmasıyla başlayan dağınıklık, zamanla, yayılan ve büyüyen mücadelenin en önemli zaafını oluşturmaya başladı.
Bu durumu gören Arafat ve El Fetih liderliği, 1969’da, bütün Filistin direniş örgütlerini Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) adı altında, tek bir milli çatıda birleştirdi. Sağlanan milli birlik, Filistin direnişinin Arap ve İslam dünyası tarafından desteklenmesinde ve Filistin davasının dünya çapında tanınmasında dönüm noktası oldu.
Filistin örgütleri arasında sağlanan birlik, gerek işgal altındaki Filistinliler, gerekse Arap ve Dünya coğrafyasına yayılmış sığınmacı ve sürgündeki Filistinliler arasında görülmemiş bir milli birlik yarattı. Bu birlik, Filistin direnişinin gücünü ve Arap desteğini görülmemiş boyutlara ulaştırdı.
Arafat, Filistin milli birliğini, laiklik ve antiemperyalizm temelinde sağladı. Bu çizgi, Filistin davasında, çok değişik İslam mezheplerine bölünmüş Müslüman ve Arap dünyasını da birleştirdi.
Arafat, Vahabi şeriatçılığın egemen olduğu Suudi Arabistan’dan, Şii Körfez emirliklerine; laik Sünnilerin ağır bastığı Irak Baas yönetiminden ilerici Baas’ın Alevi kanadının ağırlıkta olduğu Suriye yönetimine; Nasır ve Kaddafi’den Cezayir ve Tunus’a kadar bütün Arap ülkeleri yönetimleriyle ileri derecede ilişkisi olan tek liderdi.
Atatürk’ün ölüm gününden bir gün sonra ve 13’üncü ölüm yıldönümünde, Filistin Devrimi’nin unutulmaz milli önderi Yasser Arafat’ı saygıyla anıyoruz.