Ali Mercan: Transatlantik rekabeti sertleşiyor

"Washington yalnızlaştırıyor"

German Foreign Policy (GFP)’nin 9 Ocak tarihli bülteni yine Sigmar Gabriel’in dış politika konusundaki önemli açıklamalarına ayrılmış. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, acil olarak kamuoyunun dünya politikası hakkında aydınlatılmasını istedi. Dışişleri Bakanlığı bu çerçevede, Berlin’in dış politikasını açıklamaları için okullara ve üniversitelere uzmanlarını gönderiyor. Gabriel bu faaliyeti kısa bir süre önce dış politika uzmanlarına yaptığı konuşma sırasında açıkladı. Ayrıca sosyal medya kanallarının da yaygınlaştırılmasını, işverenler ve işyeri temsilciliklerinin de dış politikadaki gelişmelerin anlamını kavratmalarını istedi. Almanya’nın bu çabalarının perde arkasında ise dünya politikasında kendi başına yer almak ve ABD rekabetine karşı kuvvetli temsil edilmek yatıyor. Gabriel, Washington’un gün geçtikçe daha kuvvetli olarak AB’yi yarışmacı hatta rakip olarak gördüğünü belirtti. “Gelecekte değerlere değil, güçlü olmaya göre duruş göstermeliyiz” dedi.

 

 

UZLAŞMAZ ÇIKARLAR VE RAKİP

 

GFP, ABD ile çatışmaları şöyle özetliyor: ABD yönetimi, özellikle ticaret ve dış politika alanlarında, Almanya’ya karşı tavır belirledi ve bunu temel belgelerinde vurgulayarak açıkladı. Mayıs sonunda Amerikan ekonomi yayınlarında yer alan bir temel belgede Washington’un artık AB ile eşitsiz ticarete sabredemeyeceği yazıldı. Açıklama doğrudan Almanya’nın dış ticaret fazlasını hedef alıyordu. Aralık ayında bu tutum Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde de açıklandı ve dış politika çizgisi olarak onaylandı. 2015 yılında kabul edilen nükleer anlaşmaya rağmen İran’a karşı yaptırım ilk sırada yer alıyor. “İran’ın kışkırtıcı etkisi bertaraf edilmelidir” ifadesi dikkat çekiyor. Ayrıca Federal Almanya’nın, İran ve Suudi Arabistan arasında bir denge oluşturması girişimleri de hedef alındı.

 

Almanya’ya göre, Trump yönetiminin Berlin’e yönelik çizgisinin, sonraki hükümetler tarafından geri çevrilmesi mümkün değildir. Gabriel, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa ile işbirliğinin hep Amerikan projesi olarak ve kendi çıkarlarına uygun biçimde yapıldığını açıklamıştı. Batı Avrupa, ABD için büyük bir pazar olmakla kalmadı, soğuk savaş döneminin vazgeçilmez bir gücü oldu. Bu dönemin en önemli cephesi ise doğu ve batı Almanya arasındaydı. Bu durum artık değişti. Gerçi ABD, Rusya’ya karşı AB ile birlikte, ancak gittikçe ve esas olarak Çin’e karşı güç yarışına giriyor. Bu arada oldukça kuvvetlenen Almanya ve AB de ABD ile yarışıyor. Bugün artık Amerika, AB’den uzaklaşan bir tutum içinde ve rakip olarak görmektedir. Dünya giderek mücadele arenası haline geliyor. Bağlayıcı sözleşmeler ve ilişkiler yerini çatışmalara bırakıyor.

 

 

WASHİNGTON YALNIZLAŞIYOR

 

Berlin ve Brüksel gittikçe sertleşen Translantik rekabetiyle karşı karşıyadır. Hatta Trump yönetiminin, açıktan sert engellemeleriyle karşılaşmaktadır. Örneğin, Washington yönetiminin Transpasifik serbest ticaret bölgesi anlaşmasına karşı AB değişiklikler yapmıştır. ABD’ye karşı doğu ve güneydoğu Asya’da yeni anlaşmalarla ayağını sağlam basmak zorunda kalmıştır. ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kararıyla Washington daha da yalnızlaşmıştır. 14’e karşı tek başına veto ile kararını dayatmış ve BM Genel Kurulu’nda da ezici bir çoğunlukla reddedilmiştir. Birleşik Devletler’in yalnızlaşması, Berlin için çok açık stratejik bir üstünlük sağlamıştır. İran sorununda da Avrupa Birliği devletleri Washington’a karşıdırlar. Ayrıca son olaylarda Trump yönetimi, İran hükümetini devirmek için faydalanmaya çalışmıştır. Bu girişim, Fransız temsilcileri sayesinde güvenlik konseyi özel oturumunda önlenmiştir. Adım adım AB’nin Ortadoğu politikası netleşmekte, ABD’ye mesafe artmakta, AB’nin dünya politikasına olumlu puan olarak yazılmaktadır.

 

 

AB’NİN PROJESİ

 

Bu gelişmeler karşısında Gabriel, aktif (hücuma geçen) bir dünya politikası sürecine girmeyi öneriyor. Kısa bir süre önce açıkladığı gibi dünya politikasında belirleyici, birlikte düzenleyici bir güç olmak hedefini tekrarladı. Gabriel, sene başında “AB bir güç projesi olmalıdır” demişti. Geçmişte Fransa, İngiltere ve öncelikle Amerika’ya çıkarlarımızın temsili ile ilgili olarak güvenirdik. Gelecekte özgürlüğümüzü daha fazla savunabilmeliyiz. Dünya durumu gereği insan hakları alanındaki politikaları biraz geri plâna itmeliyiz. Sert çıkarlar çatışmasının hakim olduğu dünyamızda, “bu yoldan başarılı olamayız” diyen Gabriel, “Her tarafın et yiyenlerle dolu olduğu bir dünyada vejeteryanların işi zor” vurgusu yaptı.

 

Gabriel, 11 Aralık’ta ise “üzerimize neyin geldiğiyle ilgili olarak kamuoyunu daha çok aydınlatmalıyız” demişti. Yeni açıklamasını şöyle sürdürdü: “Dış politika konusundaki iletişimimizi geliştirdik ve buna devam edeceğiz. Ayrıca sosyal medya kanallarımızı arttırmalıyız. Diplomatlarımızı okullara, üniversitelere gönderiyoruz. Aynı zamanda işyerlerinde de aydınlatma çalışmalarını sürdürüyoruz. İşveren ve işyeri temsilcilerimizden Avrupa’nın birlik olmasını anlatmalarını istiyoruz. Bu şekilde AB’nin kendi çıkarlarına aykırı olduğunu sanan kesimlere ulaşabiliriz. Bu şekilde dış politikamız için anlayış sağlayabiliriz. Alman dış politikasına katılım ve anlayışa ulaşabiliriz.”