Şule Perinçek: Maksat barolarda bağcıyı mı dövmek

Taslak henüz açıklanmadığına göre, daha önceden varsa bile bu ifadeler çıkartılmış olabilir. Değilse de; değiştirilmesi için kaygılarımızı yazalım.

Biz yazıyı hazırladığımız sırada henüz kesinleşmemişti. Duman çıktığına göre diye yazıyoruz. “Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nde bir gazetenin haberine göre 27 madde var. Bunun da bilindiği gibi en çok tartışılanı var olduğu söylenen şu maddeler:

 

“En az 30 avukat bulunan her ilde baro kurulacak. 5 binden fazla avukat bulunan illerde ise asgari 2 bin avukatla bir baro kurulabilecek.”

 

Ana önerme bu. Daha sonra ilişkili diğer maddeler geliyor.

 

“Avukat sayısının 2 binin altına düşmesi halinde TBB, asgari avukat sayısının 6 ay içinde sağlanmasını ilgili baroya bildirecek. Verilen süre içinde eksiklik giderilmezse baronun tüzel kişiliğine TBB tarafından son verilecek.

 

“Tüzel kişiliği sona eren baroya kayıtlı avukatlar ve stajyerler, ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde o ilde bir baro varsa o baroya, birden fazla baro varsa diledikleri baroya kaydolacak. Tüzel kişiliği sona eren baronun tasfiye işlemleri son yönetim kurulu tarafından TBB’nin denetim ve gözetiminde yapılacak. Malvarlığı TBB’ye geçecek.

 

“Aynı ilde yeni bir baronun kurulması halinde TBB, tüzel kişilik kazanma tarihini esas almak ve birden başlamak suretiyle baroları o ilin adıyla numaralandıracak.”

 

Taslak henüz açıklanmadığına göre, daha önceden varsa bile bu ifadeler çıkartılmış olabilir. Değilse de; değiştirilmesi için kaygılarımızı yazalım.

 

Testi kırılmadan tartışılmalı.

 

 

ŞEYH, ŞIH MI BARO BAŞKANI OLACAK


Evet, avukatlar kamu görevi yapıyorlar. Her avukatın da siyasi görüşü vardır. Yasaklanamaz. İktidar ve muhalefet partileri olarak ikiye ayrılır. Zaten baro seçimlerinde gruplar böyle yarışmaya girer. Seçilmek için bir bileşim oluşturulur. Bu da doğal.

 

Ama her iki bin avukata bir baro kurdurursanız yargının en önemli ayağını paramparça edersiniz. Çökertirsiniz. Türkiye'nin toplumsal yapısına bir göz atın. Her cemaatin, her gizli ya da açık her siyasi grubun ayrı barosu olacak. Elin mahkum bunlara kaydolacaksın. İki bini bulmak için pazarlıklar, alış-verişler olacak. Yönetimler liyakata göre değil, yumruğun gücüne, cemaatin şeyhine şıhına göre mi belirlenecek...

 

Meslek meslek olmaktan çıkacak. Adalet sistemi bütünüyle orasından burasından kemirilip çürütülecek.

 

Burada bir tartışma yok.

 

Bütün barolar ve Barolar Birliği yönetimi aynı görüşte.

 

Yıllardır bilinen avukatların bazı başka sorunları da var.

 

Bu konuda ben de birkaç kez program yapmıştım.

 

Temsil sisteminde bir sıkıntı olduğu belli.

 

İstanbul, Ankara, İzmir... İstanbul 49 bin avukatla delegelere ağırlığını koyduğu zaman, o ne derse o.

 

 

EŞİTSİZ TEMSİL


Parti'den biliyorum. Haksızlıklar olabilir

 

İstanbul üyesiyim. Kurultaya bir geliriz. Neredeyse salonun üçte biri.

 

Ezilirim.

 

Zaten çok tanınırız. Metropolün medyası elini attığında ulaşabildiği mesafedeyiz.

 

(Birçok avukatın bıyığının kaç telli olduğunu ekrandan ezberlemediniz mi? Hatta geçenlerde sordum bu arkadaş ne zaman davalara bakıyor acaba diye? Dediler ki onun avukatlık bürosu var. Davalara yanında çalışanlar giriyor. Onun işi bu; medya. Yani reklamlar...)

 

Evet, Parti kurultaylarına İstanbul delegeleri gittiğimizde mikrofon da bizimdir. Ağzımız laf yapar. Hop seçilir, öne çıkarız.

 

Biz de Hopa ya da Hakkari'nin hakkı geçmesin, kadınlar, emekçiler, işçiler, köylüler eşit biçimde temsil edilsin diye Parti'nin organlarında aylarca tartıştıktan sonra, mutlaka olması gerekenleri dengeli biçimde dağıtıp karma ek bir öneri listesi yapar, kurultayın oyuna sunarız. Diyelim 80'in 20-30'unu mutlaka olsun diye öneririz.

 

Anti-demokratik mi?

 

Tam tersine eşitlik sağlanıyor. Sesi az olanların temsilinin önü açılıyor.

 

Yoksa bastıran kazanır.

 

 

POLİS NEDEN MÜDAHALE ETTİ


Baro seçimlerinde nasıl bir sistem kurulacağını meslek mensupları daha iyi bilir, değerlendirirler.

 

İstanbul büyük bir kent. Milletvekili seçimlerindeki üç seçim bölgesi gibi düşünülebilinir belki...

 

Ayrıntılarıyla tartışmak ve biçimlendirmek gerekir. Herkesin kabul edeceği bir ortak fikre ulaşmak mümkündür. Yöntemi bulunur.

 

Son salgın meselesinde olduğu gibi. Gerçek uzmanlardan, yalancı uzman olmaz tabii de, liyakatten söz ediyorum; bir bilim kurulu oluşturuldu. Başta vık vık edenler oldu. Yok iktidar yanlısı, medyacı, cumhurbaşkancı, yok şu bakancı, bu bakancı, yok başı bağlı...

 

Sonunda bir yaptırım ve güven sağladılar. Sağlığımız hatta yaşamımız söz konusuydu. Bağcıyı dövmenin bir yararı yoktu. Ayrıca bağcı da bizi sevmeliydi.

 

Hepimiz akşamları raporları bekler olduk, önlemlere güvendik, kuzu kuzu hepsine uyuyoruz.

 

Avukatların yalnızca barolara ilişkin değil, başka sorunlarını da çözmek üzere ortak çalışma yapılabilir.


 
Geçen gün yapılan eyleme gelince ben hâlâ anlayabilmiş değilim.

 

Şu sorularım yanıtsız.

 

-Polis neden müdahale etti?

 

-Barolar Birliği Başkanı ve Baro Başkanları ayrı fikirdeyse ve hükümete kabul ettirme mücadelesi veriyorsa, başkana tepkinin nedeni neydi, neden arkalarını döndüler?

 

-Bu eylemin ve yaşananların sorunun çözümüne ne katkısı oldu?

 

Keşke diyor insan, kale gibi bu “olduğu söylenen” çoklu baro girişimine hep birlikte kolkola girip karşı çıkılsaydı.

 

Çünkü hedefimiz nedir?

 

Avukatların haklı talebinin kabul ettirilmesi ve yerine getirilmesi.

 

 

DOLANDIRICININ GENETİK YARATICILIĞI

 

“Kapıma gelen bir genç, Alzheimer hastalığını önleyen gen üzerinde çalışmalar yapan bir kurum için para topluyoruz dedi. Gen çalışmaları için para vermiyoruz dedim. Kısa bir dialog oldu.” (Reyhan YILDIRIM @daglarkizi7)

 

Hemen bir pay çıkarayım mı...?

 

Ne yaratıcı bir milletiz.

 

65 yaş üstü evdeler ya... pazarlamacı hedef kitleye çalışıyor belli ki.

 

 

ATIN SU İÇTİĞİ YER


Bir Kızılderili öğretisi diyor ki:

 

Atın içtiği yerden su iç
Kedinin yattığı yerde uyu
Kurdun değdiği elmayı ye
Sivrisineğin konduğu mantarı topla
Köstebeğin kazdığı yere ağaç dik
Yılanın ısındığı yere ev yap
Horozla beraber uyu ve uyan
Konuşmak yerine daha çok sessiz kal.
(Bilim Ve Düşünce @BilimveDusunce)

Son madde hariç hepsi doğadan.

 

Kızılderililerin anladığı gibi anlarsanız, onu da uygulayın.

 

Car car konuşma, işini yap... gibi... ya da alçakgönüllü ol... lafını etme sessizce yap... gibi...

 

Yoksa onu son dakikada ABD'liler mi ekledi bilmiyorum.

Kes sesini, otur aşağı diye.

 

 

 

KÜRESEL SALGIN VE ŞAHNÂME


Bu küresel salgın döneminde yeni bir moda belirdi. Çekilen görüntülere bakıyorum. Meğer ne çok kitap okurumuz varmış! Herkes bir kütüphane önünde.

 

İçimden ne geçiyor biliyor musunuz...

 

Hemen telefonu açıp arkasından tanıdığım bir kitabın adını verip... şöyle sormak:

 

-Sizde Firdevsî'nin Şahnâmesi var mı? Kısa süreliğine ödünç alabilir miyim?

 

Hadi espriyi anladık da, Firdevsî'yi ne alaka diyeceksiniz.

 

Şu anda benim tam arkamdaki camlı kütüphanede iki cilt onlar var. Görmesem de “sırtımı dayamışım...:)”

 

Kimi terör örgütlerine dayar... bizimki ise sağlam sanat :)...

 

Yani okumamış olsanız bile “a aa unutmuşum... varmış...” “a aaa görmemişim... varmış...” diyemez kimse. İkisinin de boyutu enden, boydan buna izin vermez.

 

Kusura bakmayın şimdi kalkıp kaç santim diye ölçüp daha bilimsel bir yanıt veremem.

 

Firdevsî'ye ayıp olur.

 

Tam şu aklıma gelince yazıyı dönüp çöpe atacaktım.

 

Hiç olmazsa var ya, nereden geldiyse... belki anadan-babadan kalmadır... orada duruyor ya... Belki günün birinde “bu nedir böyle kocaman” diye okunur... o olmazsa çocukları... bilemediniz torunları okur.