Şule Perinçek: Bu çark dönecek Çok su kaldıracak Çare var

The Economist'in 16 Mayıs sayısının kapağı küreselleşmenin bittiğini, daha millici ve kendi kendine yeten bir dönemin başladı

Ekonomide son rakamlar açıklandı. Bu yılın ilk üç ayı. Ocak, Şubat, Mart. Yani küresel salgının etkileri henüz tam vurmamışken. Oysa sanayi üretiminin düşüşünde Şubat'la Mart arasında bile çok fark var.

 

İlk üç ay otomotiv ve elektronikte yüzde 23, bunun Nisan'ı, Mayıs'ı ve sonrası var. Daha derin düşüşler yaşandı yaşanacak. Bunun istihdamdaki yansımaları var, iç ve dış talep daralması var...

 

Yabancı yatırımcılar yavaştan kaçıyor. Az da değil. Geçen hafta bir milyar 50 milyon dolar. 2020'nin başından bu yana, 19 haftada çıkan yabancı kaynak 9,5 milyar doları bulmuş.

 

İlk üç ay cari açık 7.6 milyar $.

 

Geçen yıl ilk üç ay 416 milyon $.

 

Hesaplamalarda farklılıklar olabilir. Ama fark yine de büyük. Doğal. Zaten gelişi belliydi. Salgının etkisi katladı.

 

Turizm geliri durdu. İhracat düştü.

 

Ama mecbur ithalat devam ediyor!

 

Üstelik Çin salgın nedeniyle kapıları kapatmıştı. Birikenlerle birlikte hepsi gelecek.

 

Üretimimiz ithalata bağlı.

 

Döviz ihtiyacımız büyüyor.

 

Yazarımız Hakan Topkurulu, Merkez Bankası Başkanı'nın açıklamasını doğru okuyor. Kaç kez yazdı, ekranda anlattı. Brüt döviz rezervler açısından bakılınca kısa vadeli borçlar açısından sorun yok.

 

Ama çark dönecek. Daha çok su kaldırmak zorunda.

 

 

BATI'DAN KÜRESELLEŞMEYE ELVEDA


Bütün Batı panik halinde. The Economist'in 16 Mayıs sayısının kapağı küreselleşmenin bittiğini, daha millici ve kendi kendine yeten bir dönemin başladığını söylüyor. Ancak “yeni dönem daha zengin ya da daha güvenli olmayacak. Aslında salgından daha önce de küreselleşmenin başı dertteydi” görüşünde.

Batı hazırlıksız yakalandı.

 

Böyle gelmiş böyle gider sanıyordu.

 

Kovid-19'la takke düştü.

 

Türkiye ise, karanlığı görmüş, yeniden üretim ekonomisine dönüşün sancılarını yaşamaya hazırlanıyordu. Yukarı tırmanışa geçmek üzereydi. Burada bir gerçeğin altını çizmeden geçmek “gerçeğe aykırı” olur. İyi ki Vatan Partisi var. İyi ki yıllardır üzerinde bu memleketin yetiştirdiği vatansever ekonomistler, sanayiciler, işçiler, çiftçiler, üreticilerle birlikte ilmek ilmek dokuyarak oluşturduğu hemen hazırda bir üretim devrimi programı var. Çare var. Elimizin altında.

 

 

TÜRKİYE IMF'YE GİTMELİYMİŞ


Economist'in bu son sayısında Türkiye'ye ilişkin bir yazı da var. Uygulanan para politikasını eleştiriyor.

 

Şaşırtıcı değil.

 

Türk Lirası'nın dolara karşı bu yılın başından bu yana yüzde 15 değer kaybettiğini, bunun önüne geçmek için yerel bankaların yabancılara sağladığı para kaynağını sınırladığını, BDDK’nın hile ve yanıltıcı işlemlerle söylemlerin önüne geçmek için yeni kısıtlamalar uygulamaya koyduğunu belirtiyor.

 

Yazıda TCMB’nin diğer merkez bankalarıyla swap anlaşmaları yaptığını; Çin'le bir milyar dolar, Katar'la beş milyar dolar değerinde anlaşma sağladığını, ancak asıl Amerikan Merkez Bankası FED ile benzer bir anlaşmanın yapılamadığı bilgilerine de yer verilmiş.

 

Yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal'ın faizin yüzde 8.75'e indirmesi eleştiriliyor, bunun enflasyonun neredeyse yarısı olduğu belirtiliyor ve şu yorumlar ekleniyor:

 

“Negatif faizinizin olması kurun istikrarını korumak için iyi bir reçete değil”.

 

“Ülke, kuru zayıflatmak uğruna büyümeyi güçlendirme yoluna gitti; kuru güçlendirmek için ise yabancı para zorunluluklarını karşılamak zorunda olan bankaların zayıflaması göze alındı”.

 

Peki ne öneriliyor, neymiş doğrusu?

 

“En mantıklı adım liranın serbest bir şekilde hareket etmesine izin vermek ve IMF’nin öngördüğü reformları harekete geçirmek”.

 

Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan IMF’ye gitmeye karşıymış!

 

Hımmm...

 

Mesele buymuş demek ki...

 

Kelin merhemi var mı?

 

FED, Amerikan finansal sistemindeki mevcut duruma ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı “Finansal İstikrar Raporu”nun Mayıs 2020 sayısını yayımladı.

 

Kovid-19 salgını ve ekonomiye yönelik görünümün belirsiz olduğunu, bankacılık da dahil finansal sektör kırılganlıklarının kısa vadede büyük ihtimalle daha şiddetleneceğini, risklerin yüksek seyrettiğini belirtti.

 

Biz işimize bakacağız.

 

Örnek yaratacağız.

 

 

GELİN TURİZMİN ELİNDEN TUTALIM

Bu küresel salgının tahmin edilenden çok daha uzun süreceğini bilim insanları açıkladılar. Yeni duruma göre yapılanmak gerekiyor.

 

Evet üreteceğiz. Ara mallarını üretme bilgi ve birikimi Türkiye'de var. Planlayacağız. Artıracağız.

 

Ama enerjiye ihtiyacımız var. En büyük kalem.

 

Oysa Türkiye çok şanslı.

Kısa vadede döviz kaynakları yaratma olanaklarımız da var. 

 

Bunlar KOVİD-19 salgını döneminde daha da önem kazandı.

 

Turizm ve tarım.

 

Bütün dünya ülkeleri sağlık sorunu yaşıyor.

 

65 yaş üstü sağlıklı olanlarda da ayrıca uzun süre kapalı alanda kalmak ve hareketsizlik ek sorunlara yol açıyor.

 

Çocuk ve ergenlerin yaşam alanları daraldı.

 

Hastalığı geçirip iyileşenler de dahil herkesin hem bedensel hem de ruhsal sağlık açıdan tatile gereksinimi var.

 

Turizm tarz değiştirecek.

 

Örneğin Çin'le diyelim, karşılıklı anlaşmalar yapılabilir, bağlantılar kurulabilir, ortak komisyonlar kurulabilir. Kamunun da denetlediği standartları belirlenen koşullar, doğrudan ulaşımdan, gelenlerin sağlık denetiminden geçirilmesinden, konaklama yerindeki çalışanlara, yenenlerden içilenlere kadar en ufak bir ayrıntı bilimsel olarak atlanmadan iki taraflı sağlanır. Sağlıkçılar örgütlenir. Turizme hiç olmazsa bir solunum borusu takılabilir.

 

Turizm dediğiniz birçok sektörü, tarımdan, sanayi ve istihdamı etkiler.

 

Bir bakıma Çin için de bu bir olanak. Dünyada tecrit edilmeye çalışıyorlar, kışkırtmalar var. Dünyaya iki dost ve kaderdeş ülkeden güçlü bir yanıt olur.

 

Vatan Partisi yine görev başında.

 

 

GELİN DÜNYAYI DOYURALIM

 

Türkiye'nin ikinci büyük şansı bitkisel üretim ve hayvancılık, yani tarım.

 

Önümüzdeki dönem gıda güvenliği birinci sırada olacak. Sağlık açısından da tayin edici. Yaşamsal bir sorun.

 

Türkiye'nin büyük şansı.

 

Ağaçlar salgına inat çiçek açıyor, meyve veriyor, üretime devam ediyor.

 

Coğrafi olarak dört mevsim bereket yağan bir ülkeyiz.

 

Tarımın anavatanıyız.

 

Kaç bin yıldır üretmek kültürel genlerimizde var.

 

Tarımın önü açılacak, elinden tutulacak, planlanacak, ulaştırılacak, pazarlanacak.

 

Sağlık koşullarının denetimi her zamankinden daha sıkı yapılacak. Diyor ya çiftçilerimiz, gıda sanayicilerimiz, ilaç sanayicilerimiz, tekstilcilerimiz, şekercilerimiz... ne istersen say sayabildiğin kadar... bize biraz olanak tanıyın dünyayı doyururuz, dünyayı giydiririz.

 

Evet... geldik yine bilindik noktaya... bütün bunları yapabilmek için yatırıma, desteğe ihtiyaç var. Onun için sıkı tasarruf önlemlerine... onun için artık ezber ettik... üreticilerin milli hükümetine.

 

Hadi bakalım.

 

Heyecandan yüreğim kıpır kıpır.

 

Yerimde duramıyorum.

 

 

İNGİLTERE'DEN TALEP VAR


Britanya Sağlık Bakanı Matt Hancock hafta başında Britanya halkının bu yaz uzun uzun tatil yapamayacağını söyledi. Ancak The Daily Telegraph tatilin şart olduğunu düşünüyor:

 

“Bakanlığının sorumluluk alanına dgirmese de Hancock'un psikolojik sağlığın ne olduğundan, nasıl korunması gerektiğinden haberi olmaması çok kötü. Evde kalıp tecrit olmamız bizi fiziksel olarak koruyabilir, ama asıl ağır tahribat kafalarımızın içinde olur. Tatil yapmak lüks değil, gerekliliktir. (...) Hancock'un televizyonda bu yönde yaptığı kibirli açıklamalar halkın ruhuna derin bir darbe indirdi. ... Tatilin adını psikolojik rehabilitasyon olarak değiştirsek mi acaba?”

 

 

KÜLTÜR VE MEDYA SEKTÖRÜNE DESTEK ŞART


Bazı sektörlerin yurttaşlar için ne kadar önemli olduğu, yazık ki devletin yardım programlarına yansımıyor, diyor João Barros Portekiz gazetesi Journal Económico'daki yazısında:

 

“Kültür, ortak ulusal yaşamın en yoğun ifade bulduğu alan olduğu için diğer sektörlerle aynı oranda ilgi görmeli ve korunmalıdır. Tecrit döneminde bizi yalnız bırakmayanların kültür insanları olması çok ironik. (... )Aslında medyayla benzer bir işlev üstlendi kültür: Hükümet ve sağlıkla ilgili resmi kurumlar ve daha niceleri, medyanın vatandaşa önemli bilgileri aktarmasını bekliyorlar hem de buna muhtaçlar. (...) Ama aynı kurumlar medyanın yavaş yavaş çökmesine izin veriyor. Sektörün sadece suyun üzerinde kalabilmesi için 15 milyonluk bir can simidi attılar. Oysa şu anda yaşadığımız fırtınanın bizi vuran dalgaları daha önce hiç yaşamadığımız türden.”

 

 

BAYRAM ŞEKERİ TADINDA AYDINLIK


Bir de şunu düşünün Aydınlık olmasa ne olurdu.

 

Tahtalara vurmak... kulaklarımızı çekip cık cık yapmak bir işe yaramıyor. Aydınlıksız kalmayın. Habersiz kalmayın. Karanlıkta kalmayın. Umutsuz kalmayın. Kabuslarla yatıp karabasanlarla kalkmayın. Neşe verelim size. Elimizden tutun. Elele koca bir aile. Yürekleri bir ses veren. Aynı türkük dilimizde. Keyfimize keyif katalım. Daha çok sevelim, sevilelim.

 

Aydınlık'a abone olalım.

 

Cebimizde taşıyalım.

 

Önümüz bayram.

 

Memlekete gidemeyecekler var.

 

Ziyarete gidemeyecekler.

 

Bir kutu şekerimiz boynu bükük kalmasın.

 

Adrese teslim yakınınızı, sevdiğinizi bir aylık, üç aylık abone yapın.

 

Hayırlara vesile olsun. :) :)