Soner Polat: Tartışılan bir ada ve onurlu bir amiral

"Tüm yetkililere soruyoruz. Amiral düzeyindeki Türk-Yunan Daire Başkanlığı’nı niçin kapattınız?"

YUNANİSTAN Dışişleri Bakanı Nikos Kotsiaz’ın demeci Kıbrıs davasını yakından izleyen vatansever kesimde kaygı ve endişelere neden oldu. Çünkü Bakan, “kısa süre sonra müzakerelerin, kendileri için daha avantajlı bir pozisyonda başlayacağını” ifade etti. Bir ülkede hem kurumların hem de milletin en önemli ve en öncelikli görevi devletin varlığını devam ettirmektir. Devleti olmayan milletler ayak altında ezilir. Belirli bir süre sonra millet vasfını kaybederek halka dönüşür.

 

Devletler geçmişten gelip geleceğe uzanan varlıklardır. Tarihsel kökleri olduğu gibi geleceği kucaklayan dinamikleri vardır. Ülkede yaşayan vatandaşların ve ülkeyi yönetenlerin hem o ülkenin kurucu atalarına hem de gelecek nesillere karşı yazılı olmayan sorumlulukları vardır. Herhangi bir ülkede sözde değil özde bir devlet varsa, bu sorumluluk duygusu ve bilinci yazılı anayasalardan bile daha etkili bir nitelik kazanır. Yaşadığı tecrübeleri dostları ile paylaşan örnek vatansever emekli Tümamiral Mustafa Özbey’in söylediklerine dikkatle ve nefeslerimizi tutarak kulak kabartalım. Kısaltarak naklediyorum. Ara başlıklar bana aittir.

 

 

F-16’LAR İLE YUNAN’A KRİZ YÖNETİMİ DERSİ

 

“Kardak krizinden hemen sonra 1996 Ağustos Şurası’nda, tümamiral rütbesine terfi ettim ve Genelkurmay Yunanistan-Kıbrıs Daire Başkanlığına “Kurucu Başkan” olarak atandım. Yunanistann Türkiye’nin reaksiyonunu ölçmek için Baf hava üssüne iki F-16 uçağı konuşlandırdı. Aynı gün öğlen saatlerinde Bulgaristan’a gitmek üzere olan Başbakan Mesut Yılmaz havaalanında, Dışişleri Bakanlığı ile koordine ettiğimiz, ultimatom ağırlığında bir demarşta bulundu. Hemen arkasından yarım filo F-16 aynı anda havalandı. Tüm Kıbrıs’ı kuzeyden güneye ses hızını aşarak katettikten sonra KKTC’ye iniş yaptı. Yunan uçakları bu reaksiyondan sonra hemen havalanarak ülkelerine geri döndüler.

 

Türk F-16’lar ise halkın ziyaretine açıldı. İki gün sonra döndüklerinde, Türkiye’nin kararlılık gösterisi ve KKTC halkı üzerine yarattıkları olumlu etki müthişti. Yine aynı dönemde, GKRY, Rusya’ya S-300 orta menzil hava savunma füzesi siparişi verdi. Dışişleri ile koordineli olarak başlattığımız çok yoğun askeri/diplomatik zorlayıcı girişimlerle, S-300’lerin Kıbrıs’a konuşu engellendi. Yunanistan bunları Ege’de konuşlandırmayı denedi. Buna karşı her türlü engelleyici tedbirin kararlılıkla uygulanacağı kapalı müzakerelerde tarafımızdan ifade edildiğinde, Yunanistan S-300’leri Girit’e konuşlandırmak zorunda kaldı.

 


YUNAN HAİNLİĞİNİN ÜSTÜNE NİÇİN GİDİLMEDİ!

 

Yeni kurulmuş bir daire olmamıza rağmen arkadaşlarım sayesinde harika görevler yaptık. İçimde ukde olan tek husus ise, bir it dalaşında Ege’de düşen ve bir pilotumuzun şehit olduğu olayda, uçağımızın Yunan Pilot tarafından düşürüldüğüne dair ısrarlı kanaatimizi komuta katına kabul ettirememektir. Görevden ayrıldıktan sonra, kanaatimizi kesinleştiren verilere ulaşıldığını öğrenmeme rağmen hangi nedenler ile bu konunun üzerine gidilmediğini bilmiyorum.

 

 

EFSANE DAİRE’YE NASIL KIYDINIZ?

 

Sonra, her ne hikmetse, bu efsane daire süratle tasfiye edilmeye başlandı. Bununla da yetinilmedi... Bu dairede başkan olarak görev yapan çok değerli amiral arkadaşlarımın neredeyse tamamına yakını kumpas davalarına dâhil edilerek ödüllendirildi! Meslektekiler bu davalar bahane edilerek tasfiye edildi. Yunanistan-Kıbrıs Dairesini kurup yönettiğim 1996-98 yılları arasında 28 Şubat süreci yaşandığından, beni de bu davaya dâhil ederek ödüllendirmiş oldular! Yıllar sonra, Egemen Bağış adında bir şahsın daha Bakan olmadığı günlerde, bir toplantıda Kardak Adasını kastederek; “Sinek pisliği kadar bir kayalık için bu ülkeyi neredeyse Yunanistan ile savaşa sokacaklardı” demişti. Bizlerden sonra, Yunanistan’ın Ege’de nasıl hükümranlık simgelerini artırdığını ibretle gözlemledim. Nereden, nereye... Paylaşmak, tarihe bir not düşmek istedim.”

 

 

HAK VE ÇIKARLARIMIZI KİMLER SAVUNABİLİR?

 

Türk Milleti, bu tertip davalarda şerefli ve yurtsever amirallerin değil, aslında kendi hayati çıkarlarının yargılandığını bir türlü anlayamadı, anlayamıyor... Şimdi tüm yetkililere soruyoruz. Amiral düzeyindeki Türk-Yunan Daire Başkanlığı’nı niçin kapattınız? Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta son yaşanan gelişmeler, aslında değil kapatmak, bu dairenin daha da büyütülmesini gerektirmiyor mu? Ortaya attığım ve cevabını henüz bulamadığım son bir soru ile yazımıza nokta koyalım: “Mustafa Özbey, Kadir Sağdıç, Semih Çetin” gibi amiraller yetiştirip bu gibi dairelerin başına geçiremezsek, Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarımızı savunabilir miyiz?