Soner Polat: Sanat ve sanatçı

"Önemli bir dönemeç noktasında geleceğe güvenle koşan Türkiye, refah, mutluluk ve istikrar için sanatçıları ile içtenlikle kucaklaşmalıdır"

Sanatçı toplumun aydınlık yüzüdür. Hepimizden farklı duygu dünyaları vardır. Olaylara, gelişmelere değişik bir açıdan yaklaşırlar. Gözleri ile görmediklerini kalpleri ile görürler. Bu nedenle bazı durumlarda verdikleri tepkileri anlamakta zorluk çekeriz. Çünkü onların gönül gözü ile olayları süzemeyiz. Biz, “bardak” deyip geçerken, sanatçı o bardaktaki bütün ayrıntıları yakalar.

 

 

SANATÇI EL ÖPMEZ!

 

Sanat bir toplumun ortak değerler yaratmasında en etkili yoldur. Büyük liderler bu alanda özel çalışmalar yaparak sanatçıları destekler. Sanatçıyı desteklemek toplumun geleceğine yatırım yapmaktır. Atatürk’ü dinleyelim: “Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak ve alil (sakat) bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Bilinen bir hadisedir. Ama tekrarında fayda var. Bir gösteriden sonra ara verilir. Atatürk dinlenme salonundadır. Yaveri salona girer: “Paşam, sanatçı arkadaşlarımız elinizi öpüp, ayrılacaklar...” Cevap çok çarpıcıdır: “Ne münasebet! Sanatçı el öpmez. Sanatçının eli öpülür!”

 

 

SANATSIZ TOPLUM YERİNDE SAYAR

 

Sanat toplumun ileri sıçraması için ön koşuldur. Çünkü sanatçı yaratıcıdır. Daha önce yapılanları taklit etmez. Yeni ve özgün bir eserle ortaya çıkar. Sanat altyapısı olmayan bir toplum bilimle gerçek anlamda tanışamaz. Adına “bilim” der ama gerçekte daha önce keşfedilen bilgileri tekrar edip durur. Diğer bir ifade ile yerinde sayar. Yeni ve yaratıcı bilimsel buluşlar derin sanatsal altyapısı olan toplumlarda olur. Sanat, bilimi, bilim ise teknolojiyi doğurur. ABD’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında komünizmle mücadele örtüsü altında sanatçılar ve bilim adamları hedef alınır. Ancak sonuçta Amerikalılar bu cadı avından çok önemli dersler çıkarır: “Sanatçılar ve bilim adamlarını rahat bırakalım. Ne yaparlarsa yapsınlar. Onları hoş görelim. Eğer üzerlerinde baskı kurarsak, bu eğilimin sanat ve bilim dünyasındaolumsuz yansımaları olur. ABD yaratıcılığını kaybeder. Dünyada öncü bir rol oynayamaz!”

 


SANATÇI HALKININ KALBİNDE YAŞAR

 

Sanatçı ile toplum arasında güçlü bir bağ vardır. Sanatçı toplumun kalbinde ve gönlünde yaşar. Toplum onları herkesten farklı bir yere koyar. Onlardan bulundukları konuma uygun hareket etmesini bekler. Bu nedenle bir sanatçı, topluma tepeden bakan zengin ve muktedir adamların sofralarının figüranı olamaz. Dönemsel olarak gücü eline geçiren kerameti kendinden menkul kişilerin kuyruğuna takılamaz. Buna ihtiyacı da yoktur. Çünkü halkın kalbinde yaşamaktan daha büyük bir değer olamaz. Çeşitli nedenlerle muktedirlerle sarmaş dolaş olanları halk kısa zaman içinde gözünden de, gönlünden de silip atar.

 

Sanatçıların duygusal zekâsı çok yüksektir; yön verip, yol gösterirler. Toplumun ve insanlığın ileri doğru sıçrayışını, yaratıcı bir yetkinlikle saptarlar. Toplumun tıkandığı anlarda sezgi ve zekâları ile tehlikeyi öngörüp uyarı yaparlar.Bu nedenle bazı durumlarda hiçbir şeyin farkında olmayanlarla uyum sorunları yaşarlar. Bir yandan uykudakilerin tepkisini çekerken, öte yandan, uyanıkların salvolarından kaçmaya çalışırlar. Sanatçı toplumun elmasıdır. Toplumu olumsuz etkileyen gelişmelere kayıtsız kalamaz. Sorumluluk alarak ortaya çıkar ve fikirlerini dürüstçe toplumla paylaşır.

 

 

SANATA VE SANATÇIYA SAHİP ÇIKMALIYIZ!

 

Geleceğe güvenle koşmak isteyen her millet içindeki gerçek sanatçılara sahip çıkmalıdır. Devlet ise bir plan ve proje dâhilinde sanatı ülke geneline yaymak için ciddi çalışmalar yapmalıdır. Dünyada kişi başına düşen piyano sayısı en fazla olan ülke Çin’dir. Demek ki kalkınma için Çinliler önce sanatı toplumun geneline yaymak için planlamalar yapmışlar! Sanatçılar her hal ve şartta koruma altına alınmalıdır. Onları kısır siyasal çekişmelerin bütünüyle dışında tutmalıyız. Onların çeşitli konulardaki görüşlerini, katılmaksak da hoş görmeliyiz. Onları anlamaya çalışmalıyız.

 

Çünkü sanatı ve sanatçıyı baskı altına alırsak, bunun hızla sanat çevrelerine yayılacağını bilmeliyiz. Bu gelişmenin toplumun yaratıcılığına büyük darbe vuracağını anlamalıyız. Hayat damarlarımızdan birinin kopmasına izin veremeyiz! Ülkemizin geleceğe güvenle koşması hepimizin ortak dileğidir. Bunun ilk adımı toplumu sanatla gerçek anlamda tanıştırmaktır. Burada da en büyük görev sanatçılara düşmektedir. Bu nedenle sanatçıları sarıp sarmalayarak, dikensiz gül bahçelerinde koruma altına almalıyız. Önemli bir dönemeç noktasında geleceğe güvenle koşan Türkiye, refah, mutluluk ve istikrar için sanatçıları ile içtenlikle kucaklaşmalıdır.