Semih Koray: Aklın ve yüreğin birlikteliği

Yeni bir gelecek kurmak aklın ve yüreğin birlikteliğini gerektirir. Yüreğin takati yoksa, aklın gösterdiği hedefe ulaşılamaz. İnsanı yüreklendiren, başarıya olan güvendir. İzlenecek yol ne kadar engebeli ve çetrefilse, “özgüven”e olan ihtiyaç da o kadar artar.

 

 

ÖZGÜVENSİZLİK ZEHRİ

 

Ortaçağ, geniş yığınların özgüvenden yoksun kılınmaları üstüne kuruludur. “Göksel dağıtım”da feodal beyler özgüvenle donatılırken, köylü yığınlarının payına “özgüven sahiplerine güvenmek” kalmıştır. Günümüzde de ABD’nin “dünya efendiliği”nin en önemli ideolojik dayanaklarından biri, ezilen milletlere şırıngalanmaya devam eden “özgüvensizlik zehri”dir. 21. yüzyılda Avrasya’nın her alanda yükselerek emperyalizme karşı bir seçenek oluşturmaya başlamış olması, kuşkusuz bu zehrin etkisini azaltmıştır. Ama “kolektif özgüven inşası”, Ezilen-Gelişen Dünya’nın ve ülkemizin yakıcı ihtiyaçları arasında yer almayı sürdürmektedir.

 

 

ATATÜRK VE BİLİM ÖZGÜVEN KAYNAĞIMIZDIR

 

Bir ülkenin tarihsel birikimi onun en önemli kolektif özgüven kaynağını oluşturur. İstiklal Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimimiz, aklın ve yüreğin birlikteliği sayesinde başarıya ulaşmıştır. Ülkenin bekasının ancak “milletleşme devrimiyle” sağlanabileceği saptaması, tarihin keskin bir okunuşunun sonucudur. Atatürk Devrimi’nin kendisi, ülkemizin dünya bilimine yaptığı en önemli katkılar arasındadır. Onun için “bilimin hayatta en gerçek yol gösterici” olarak kabul edilmesi, insanlığın evrensel birikiminin yanı sıra, ülkemizin kendi yaşadığı deneyimin bir ürünüdür.

 

Kurtuluş ve devrim sürecinin başarısının ardında yatan diğer etken de, millete olan güvendir. Milletin gücünün seferber edilmesi, bu güven sayesinde olanaklı hale gelmiştir. Kazanılan başarılar, her adımda milletin özgüvenini de pekiştirmiştir. Onun için Atatürk Devrimi, ülkemizin geleceği açısından yalnızca bilimsel bir yol gösterici değil, aynı zamanda milletimizi imeceyle her türlü zorluğun üstesinden gelmeye hazırlayan bir “kolektif özgüven kaynağı”dır. Eğitimi ve milleti Atatürksüzleştirme girişimleri, bu kaynağı günümüze bağlayan damarları kesme amacını gütmektedir.

 

 

KÖY ENSTİTÜLERİ VE KOLEKTİF ÖZGÜVEN

 

“Kolektif özgüven”, Cumhuriyet’in Kültür Devrimi’nin araçları olarak tasarlanmış olan Köy Enstitülerinin de can damarıdır. Enstitülerin yapım yerlerinin görece elverişsiz olanlar arasından seçilmiş olması, enstitülerin inşası sırasında öğrencilerin”zorluktan yılmama ve imeceyle güçlüklerin üstesinden gelme” deneyimini yaşayarak öğrenmelerini sağlamak amacıyladır. Köy Enstitülerinin “iş içinde ve iş aracılığıyla eğitim” anlayışı, akıl ve yüreğin birlikteliğini sağlamak, bilme ile yapma iradesini birleştiren “bütüncül insan” yetiştirmek içindir. İmecenin içselleştirildiği bir ortamda rekabet, ortak amaca daha çok katkıda bulunma yarışına dönüşür. Kolektif özgüven, bireysel özgüvenlerin kaynağı haline gelir.

 

 

DAYATMALAR “YÜREK GÜCÜ”NÜ AŞINDIRIR

 

Yapma iradesiyle birleştirilmeyen bilgi içselleştirilemez. “Bilgi”, yaşamı şekillendirmede kullanılacak bir araç olmaktan çıkar ve “dışarıdan dayatılan bir buyruğa” dönüşür. Öğrenci kavramlara hükmedeceğine, kavramlar öğrenciye hükmetmeye başlar. Eğitim döneminden başlayarak “buyruk almaya alışmak”, beraberinde “boyun eğmeyi” getirir. Dayatmaya dayalı bir eğitim, milletin “yürek gücü”nü aşındırır ve onu kendini savunma olanaklarından yoksun bırakır.

 

AKP iktidarının eğitimi “Atatürk ve bilimden arındırma” girişimleri, milletimizi yalnızca akıl ve bilimin yol göstericiliğinden değil, ama aynı zamanda yüreğinin besleneceği en önemli kaynaktan yoksun bırakmaya yöneliktir. Oysa vatanın beka sorunuyla karşı karşıya bulunduğu bir dönemde, milletin akıl ve yürek birlikteliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.