Meltem Ayvalı: Yoksulluk nafakası

Mevcut uygulamada, nafaka miktarı Mahkeme tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereği hakkaniyet ilkesine uygun olarak belirlenir

Bu hafta basına yansıyan haberlere göre, Adalet Bakanlığı nafaka süresini 6 yılla kısıtlayan bir öneri hazırlıyor. Alt sınır ise 2 yıl olarak öngörülüyor. Aşağı yukarı aynı günlerde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Zehra Zümrüt Selçuk da bir açıklama yaparak; takdir yetkisinin hakimde olması ve nafaka süresinin en az 2 ya da 3 yıl olarak belirlenmesi tartışılabilir demişti. Sayın Bakanın ifadelerinde üst sınır yer almıyor, hakimin takdir yetkisinin altı çiziliyor.

 

Tartışmalar yeni değil. 2016’da TBMM’de kurulan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” tarafından açıklanan taslak rapor ile yasal değişiklik yapılabileceği sinyali verilmişti. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 3 Ağustos 2018 tarihinde kamuoyuna açıklanan 100 Günlük Eylem Planında nafaka ödeme sisteminin adil bir hale getirilmesi hedefi yer aldı. Ekim 2018’de Adalet Bakanlığı ve Aile Bakanlığı tarafından çalıştaylar düzenlendi. 2019 yılında, 2 yıldan az olmamak şartıyla evlilik süresi kadar verilmesi öngörülerek Yargı Reformu Paketi içinde konuşuldu. Yeni yasama döneminde Meclisin gündeminde olacak. Nafaka konusu, Süresiz Nafaka Mağdurları Platformu gibi özellikle sosyal medya üzerinden faaliyet yürüten gruplar ve kadın örgütleri tarafından sık sık işleniyor.

 

Böylesine yoğun tartışmalar sürdürülüyor olmasına rağmen kamuoyunun tam ve doğru bilgilendirilmediğini söyleyebiliriz. Gerçek sorunu tespit etmek için; tabloyu net olarak ortaya koyan araştırma ve istatistiklere ihtiyaç yakıcıdır. Bu verileri hazırlamak ve paylaşmak öncelikle devletin görevidir, ancak bu şekilde sağlıklı çözümler geliştirilebilir.

 

Hukuki ve toplumsal yönü başta olmak üzere nafaka konusunu ayrıntılı biçimde incelemek amacıyla üç haftalık bir yazı dizisine başlıyoruz. İlk yazımızda mevcut düzenleme hakkında bilgiler vereceğiz. Önümüzdeki haftalarda tartışmalı alanlar ve değerlendirmelerimiz ile devam edeceğiz. Deneyimli arkadaşımız Av. Elif Eskin’in yoğun çabaları ve çalışmaları sonucu ortaya çıkan rapor yolumuzu aydınlatacak.

 

Vatan Partisi Öncü Kadın olarak, bugüne değin yaptığımız çalışmaları gözden geçiriyoruz ve alanında uzman avukatların, akademisyenlerin, kitle örgütü temsilcilerinin katılımıyla Nafaka Çalıştayları düzenliyoruz. 8 Kasım’da Ankara ve İstanbul, 13 Kasım’da İzmir’de yapılacak çalıştayların ardından sonuç bildirgemizi paylaşacağız.

 

 

MEVCUT DÜZENLEME


Hukukumuzda yoksulluk, tedbir, iştirak ve yardım nafakaları olmak üzere dört ayrı nafaka türü bulunmaktadır. Tartışmalara konu olan nafaka türü yoksulluk nafakasıdır.

 

Türk Medeni Kanunu’nun yoksulluk nafakasını düzenleyen 175. maddesine göre “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

 

Süre sınırı 1988 yılında kaldırılıyor. Kaldırılma gerekçesi; sınırlamanın boşanan kadının çalışma olanağının ya da yeterliliğinin bulunmaması durumlarında onu dilenmeye iteceği ve sınırlamanın müessesenin kabul ediliş maksadına uygun pratik sonuçlar vermediğidir. Önceki düzenlemelerde yer alan diğer farklılık ise erkeğin kadından nafaka isteyebilmesi için kadının hali refahta bulunması ek şartının aranmasıydı. 2001 yılında Anayasada yapılan eşler arası eşitliği sağlayıcı değişiklik sonucu Medeni Kanunumuzda nafaka konusunda kadın-erkek ayrımı kaldırılmıştır. Yürürlükte olan yasaya göre; erkek eşin de kadın eş ile aynı koşullarda yoksulluk nafakası isteme hakkı bulunmaktadır. Bu durumda sorulacak en temel soru, boşanma nedeniyle neden ağırlıklı olarak kadının yoksulluğa düştüğüdür. Kadının ekonomik olarak bağımsızlığını kazanamaması, çalışma yaşamından kopmasının engellenememesi, eğitim imkânlarından eşit oranda yararlanamaması, kız çocuklarının erken evlendirilmesi gibi köklü pek çok sorunun hayatın her alanına etki eden yansımaları olduğu, kriz ve yeni sorun alanları doğurduğu görülmektedir. Kadının güçlenmesi ailenin ve toplumun güçlenmesi demektir.

 

Nafakanın hangi durumlarda azaltılabileceği ya da kaldırılabileceğine ilişkin düzenleme ise Medeni Kanunun 176. Maddesinde tanımlanmıştır.

 

Yoksulluk nafakası şu durumlarda kendiliğinden kalkar:


Nafaka alacaklısının yeni bir evlilik yapması

 

Taraflardan birinin ölümü

 

Mahkeme kararı ile kaldırılabildiği durumlar ise şöyledir:

 

Nafaka alacaklısının bir başkası ile fiilen evliymiş gibi yaşaması,

 

Yoksulluğunun ortadan kalkması

 

Haysiyetsiz hayat sürmesi

 

Ayrıca, nafaka borçlusunun kendisinin ya da nafaka alacaklısının mali durumunda değişiklik olduğunu kanıtlaması halinde yoksulluk nafakası azaltılabilir.

 

Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

 

Mevcut uygulamada, nafaka miktarı Mahkeme tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereği hakkaniyet ilkesine uygun olarak belirlenir. Nafaka talep eden eşin ihtiyaçları ve diğer eşin mali gücü dikkate alınır. Ayrıca uygulamada evliliğin süresi, eşlerin ekonomik durumları, yaşları, evlilik birliği sırasındaki tarafların anlaşarak kabul ettikleri görev taksimi, müşterek çocukların sayısı, eşlerin çalışma güçleri vs. hususlar da göz önünde tutulmaktadır. Aile hakimine geniş bir takdir yetkisi sağlanmaktadır.

 

 
-DEVAM EDECEK-