Mehmet Akkaya: AKP hızla dağılacak, neden?

Bu yıl AKP, çok hızlı bir erozyon yaşayacak. Hatta erozyondan da öte, dağılma...

 

Nereden mi çıkarıyorum? Görünen köy kılavuz istemez de ondan.

 

Referandumdan 4 gün önce, 12 Nisan’da bu köşede, “Demedi demeyin, durdurulamaz düşüş başladı” başlıklı yazımda, yakın zamanda parti gövdesinde başlayan erozyonu AKP yöneticilerinin de gördüğünü, referandum kampanyasını, düşüşü durdurmak için fırsat olarak değerlendirmeye çalıştıklarını ama durdurulamadığını, tersine daha da hızlandığını ve sandık sonuçlarına yansımasının kaçınılmaz olduğunu yazmıştım. Beklenen de oldu.

 

Referandumda “evet” oyu veren AKP, MHP ve BBP’nin 1 Kasım’da aldıkları oy yüzde 61.93 idi. Yüzde 1 altındaki oylarına rağmen, Hüda-Par, KADEP ve T-KDP’nin de, evetçilerin yelkenini daha da şişireceği sanılıyordu. Oysa bırakalım şişirmeyi, şaibeli olmadığını varsaysak bile yüzde 51.41’lik oy, yüzde 12 erozyon olduğunu gösterdi.

 

 

GÖRÜLMEYEN PERVASIZLIK

 

Peki, yüzde 51.41’lik oy hangi gayretlerin eseri idi?

 

| Hukuka göre tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, evet kampanyasının başına geçti.

 

| Devlet olanakları(bina-araç vs.), devlet parası, devlet faaliyetleri, hiç olmadığı boyutta ve açıkça kullanıldı.

 

| Valiler, Kaymakamlar, Milli Eğitim müdürleri, kurum yöneticileri, belediye başkanları, müftüler, açıkça taraf olmakla kalmadılar, yetkilerini ve idari olanaklarını suistimal ettiler, talimatlar, genelgeler yağdırdılar.

 

| Okullar, fabrikalar tatil edildi, memurlar, işçiler, öğrenciler mitinglere taşındı.

 

| Televizyonlar “hayır” diyenlere adeta kapatıldı, 40 televizyondan neredeyse 24 saat tek yanlı propaganda yapıldı.

 

| 81 il ve 970 ilçenin ilan panoları kapatıldı. Kentler afiş, pankart ve flama terörüne boğuldu. Vatandaş kıskaca alındı.

 

| Ve meydanlarda çığırtkanlık...

 

| Masraflar devletten, milletten. Açılış bahanesiyle mitingler, arabalar, benzinler, köfteler, kokoreçler...

 

| Kapı kapı dağıtılan erzaklar, hediyeler(!)...

 

Hiçbir seçimde böyle bir abanma görülmedi. Bu, hiçbir seçimde görülmeyen pervasızlıktı. Seçim hukuku böylesine çiğnenmemiş, devlet memuru aleni suça bu denli zorlanmamış, devlet olanakları ve devlet faaliyetleri yasadışı şekilde böylesine kullanılmamıştı.

 

 

BU PANİK NEYİN NESİ?

 

Neyin nesiydi bu panik? Oysa AKP’nin yanına MHP, BBP ve başkaları da gelmişti?

 

Dahası da var. Hırçınlaştılar. Küfürler ettiler, “terörist” dediler, “çukur” dediler...

 

Oysa 15 yıldır iktidardalar. Meclis’te ele avuca gelecek muhalefet bile yok. Keyfi yerindeydi AKP’nin. İstedikleri kanunu çıkarıyorlar. Üniversiteler, yargı esas olarak denetim altına alınmış. Medya dersen abluka altında...

 

O halde dertleri ne? Ne yapmak istiyorlar da ellerindeki güç yetmiyor? Kanımca asıl soru bu.

 

Tek cevabı olamazdı ama.

 

Cevaplardan birini, referandum gecesi Cumhurbaşkanının konuşmasından öğrendik. 200 yıllık Cumhuriyet ve demokrasi ile hesaplaşmaya çıkmışlar meğer.

 

Bu kez başka sorular geliyor. Neden 15 yıl beklediler, neden bugün? Dahası, neden telaş? Hem de öyle bir telaş ki, 2 yıl sonra uygulanacak hükümleri bugün dayatmak. Hem de küfür ederek, hem de her türlü yasadışılıkla. Başka sebepler olmalıydı. Ki açık...

 

 

GÖRÜNEN KÖY

 

Bizzat kendi eserleri olan ekonomik kriz, iktidarlarını silip süpürecek, 15 yıllık saltanatlarına son verecek boyutta. Krize karşı “çare” diye ürettikleri ise, krizi yaratan politikaların devamı. Krizin ateşini daha da artırıyor hem de. Geriye bir çare(!) kalıyor, krizin bütün yükünü millete yıkmak. Ama bunu demokratik bir ortamda yapamazlar.

 

Acele de etmeleri lazım. Zira kriz uzaktaki olay değil, içindeyiz.

 

15 yıllık saltanat da sallanmaya başladı. Parti ise, giderek güçlenen erozyon etkisinde...

 

Ve olan oldu. Kriz, referandum sonucunu belirledi. “Hayır”, bütün illerde yükseldi. Ama sanayinin, turizmin, tarımsal sanayinin ve işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerde “hayır”, açık ara öne geçti.

 

Kriz, referandumu da, AKP’yi de önüne kattı götürüyor.

 

Şurası çok açık ki, AKP’nin erozyonu, krizin şiddeti ile daha da yükselecek. Partinin, üyelerin, taraftarların çil yavrusu gibi dağılacağı zaman uzak değil. Paniklerine, hırçınlıklarına, yasadışılıklarına bakın, ne kadar yakın olduğunu siz de anlayacaksınız.

 

Bırakın 16 Nisan anayasasını, 26 Nisan anayasası bile yapsalar, o da önleyemez çöküşü.

 

Görünen köy budur.