Küçük Amerika Sürecinin 70 Yılı

FETÖ, Amerika'nın 1952'de kurduğu kontrgerilla örgütünün bugünkü adıdır. FETÖ'yü anlamak için Türk Amerikan ilişkileri tarihini ele almak gerekir.

Tarih:
15 Temmuz'da Amerika, özenle kurduğu SüperNATO örgütünü savaşa sürdü ve kaybetti.
15 Temmuz'da Amerika, özenle kurduğu SüperNATO örgütünü savaşa sürdü ve kaybetti.

Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi, tarih boyunca gördüğü en büyük saldırılarından biriyle karşı karşıya kaldı. Ordu içinde örgütlenmiş binlerce FETÖ elemanı kontrgerilla tekniklerini sonuna kadar kullanarak Türkiye'ye diz çöktürmeye çalışıyordu. Halk üzerine "Yüksek derecede şiddet uygulama" yöntemi psikolojik harple tamamlanmaktaydı. Her şey Amerikan kontrgerilla kitaplarına göre işlemekteydi. Bu boyutta bir saldırının bir tarikat tarafından tek başına örgütlenip yürütüldüğünü düşünmek mümkün değildi.

 

Darbe girişiminde kullanılan FETÖ, Amerika'nın 1952'de kurduğu SüperNATO (Kontrgerilla) örgütünün bugünkü adıdır. FETÖ'yü tam olarak anlamak için Amerika'nın Türkiye'den ne istediğini bilmek ve Türk Amerikan ilişkilerini tarihsel süreç içerisinde ele almak gerekir.

 

Amerika'nın, Amerikancı iktidarlarla olan ilişkilerini tam bir emir-komuta zinciri içinde görmek yanlış olur. Cumhuriyet Devrimimiz Dünya tarihini değiştirecek büyüklükte bir sıçramadır ve olağanüstü bir birikim yaratmıştır. Bu birikim, tarihsel dönüm noktalarında Amerika'nın karşısına dikilmiştir. Amerikancı iktidarlar bile devletin bekası söz konusu olduğunda bu tarihsel birikimin zorlamasıyla kendilerini, nesnel olarak Amerika'nın karşısına bulmuşlardır. İşte SüperNATO buralarda devreye girmiş, kimi zaman kontrolden çıkan hükümetleri hizaya sokmuş kimi zaman da darbeler ve tertiplerle devirerek yenilerine görev vermiştir.

 

15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasının önemi de burada yatmaktadır. Amerika, özenle kurduğu SüperNATO örgütünü savaşa sürdü ve kaybetti. Artık Türkiye'de hükümetleri belirleyecek, hizaya getirecek ve devirecek örgütlü bir kuvveti kalmadı.

Türk Milleti, Ordusu ve Polisiyle birlikte 15 Temmuz gecesi Amerikancı FETÖ Darbe girişimini ezerek, Türkiye’nin 1946’dan bu yana zincirlenmiş olduğu Küçük Amerika Süreci'ni bitirdi.

 

Sonuç olarak çağımızın tunç yasası bir kez daha ispatlandı:

"Milli Devlet Direnir, Milli Ordu Direnir"

 

70 Yıllık küçük Amerika sürecini anlamak Amerika'nın 15 Temmuz darbesini neden yaptığını, bundan sonra ne yapmak isteyeceğini ve ne yapabileceğini anlamak için de önemlidir. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk "Tarihini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikarıdır, avıdır" demiştir.

 

Amerika açısından Türkiye'nin önemi

2. Dünya Savaşı'nın bitmesiyle birlikte, İngiltere'nin de bu savaştan bitkin çıkmasından yararlanan Amerika, tüm dünya pazarını ele geçirmek için harekete geçti. Savaş sonrasında geleneksel tutumunu terk ederek milletlerarası politikaya müdahil oldu.

 

ABD Başkanı Truman 24 Ocak 1945'te yaptığı bir konuşmada: "Amerika'nın iktisadi sahadaki dış siyaseti, kendi refahını ve aynı zamanda dünya pazarlarının yeniden kurulmasını ve genişlemesini sağlamaktır"1 diyordu.

 

Truman Amerikan Ordu gününde yaptığı konuşmada ise Amerika’nın Türkiye ile neden ilgilenmeye başladığını şöyle açıklıyordu: "Bu bölgede (Ortadoğu) muazzam tabii kaynaklar vardır ve en işlek kara, hava ve deniz yolları bu bölgelerden geçmektedir...Bu bölgenin büyük iktisadi ve stratejik önemi vardır."2 Doğu Akdeniz’in ve Ortadoğu’nun kilit ülkesi konumunda olan Türkiye, Amerikalıların Sovyet Rusya’yı çevreleme ve durdurma politikası açısından da kilit ülke konumundaydı.

Missouri Gemisi'nin gelişi şerefine bastırılan pul
Missouri Gemisi'nin gelişi şerefine bastırılan pul

ABD'nin Ortadoğu'ya gösterdiği ilgi Türkiye'de ilgi ile karşılanmaktaydı. Dönemin Başbakanı Recep Peker “Amerika’nın infiratçılık siyasetinden ayrılarak dünya işleri ile yakından ilgilenip nazım rolü oynamaya başlaması insanlık ve dünya için büyük ve ferahlatıcı bir hayır işaretidir... Bu politikadan memnunluk duyan memleketlerin başında da Türkiye gelmektedir”3 demektedir.

Türkiye, ikinci dünya savaşı sırasında, 1941-1944 yılları arasında Amerikan hükümetinden "Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu” uyarınca 95 milyon dolarlık savaş malzemesi almıştır.4

5 Mart 1946'da Eski İngiliz Başbakanı Winston Churchill, Amerika'nın Missouri Eyaleti'nde, Başkan Truman'ın yanında Sovyetler Birliği'ne karşı bir siyasal savaş ilan eden ve "Demir Perde" ifadesine yer veren ünlü konuşmasını yaptı. Churchill, Anglo-Sakson ülkelerindeki yöneticileri, sosyalizme karşı güç birliği oluşturmaya çağırıyordu.

Bu konuşma, uluslararası arenada Batı Bloğu için bir eylem planı oldu. Böylece bir silahlanma yarışı başlatılarak SSCB çevresinde Amerikan üslerinin ve askeri blokların kurulmasına yönelik Soğuk Savaş dönemi başlamış oldu.

 

Missouri Gemisi'nin gelişi için propaganda başlıyor

Türkiye'nin Amerika'ya yakınlaşması için psikolojik savaşın devreye sokulması gerekiyordu: İki Gürcü profesörün 21 Aralık 1945'te yazdıkları bir makale kullanılarak, Rusya'nın Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istediği iddiaları günlerce gazetelerin manşetlerinde işlendi.

 

Sovyetler Birliği düşmanlığı yayan propagandalar çok etkili olmaktaydı. Türk halkı "Acımasız Stalin'in güçlü ordusuna" karşı sığınacak güçlü bir müttefik istiyordu. Bu sırada Amerika bir kurtarıcı gibi sunuluyordu. Türk-Amerikan ilişkileri açısından Amerikan Missouri savaş gemisinin 5 Nisan 1946'daki Türkiye’yi ziyareti bir dönüm noktası olmuştur.

 

Eğer Küçük Amerika Süreci'nin başlangıcı için sembolik bir tarih arıyorsak, bütün debdebesi, çıkardığı gürültü ve Türk Milleti'nin zihni üzerindeki etkisi bakımından bu tarih, Missouri Savaş Gemisi'nin Dolmabahçe'ye demir attığı 5 Nisan 1946'dır. Adeta Amerika'ya teslimiyetin tören alayı yapılmıştır.

 

Missouri Gemisi, 11 Kasım 1944'te ölen Münir Ertegün'ün cenazesinin iyi niyet göstergesi olarak İstanbul'a getirilmesi için yola çıkmıştı. Geminin yola çıkmasıyla birlikte olağanüstü bir propaganda çalışması başlatıldı. En önemli gazeteciler Amerika'ya övgüler düzmek için bir birleriyle yarışıyorlardı.

Kız Kulesi'ne Missouri'yi karşılamak için asılan yazı
Kız Kulesi'ne Missouri'yi karşılamak için asılan yazı

Ulus Gazetesi'nde Falih Rıfkı Atay: "Amerika’nın ne istediğini biliyoruz; hür, eşit ve egemen milletlerin ortaklaşa güvenliğine dayanan, harpsiz, saldırısız sadece ahlâk ve kanun bağlaşma ve antlaşmalarının hüküm sürdüğü bir dünya. Böyle bir dünyada yaşamak isteyen herkes, Amerikan bayrağında kendi talih yıldızını da görür."5

Cumhuriyet'te Nadir Nadi: "Amerika bugün yeryüzünün en kuvvetli bir milletidir. Fakat bu kuvvet; barışın, adaletin ve milletler arasında eşitlik hakkını kurup yaşatmak isteyen temiz bir idealin emrindedir... Kötü niyet beslemeyen her kuvvet gibi Birleşik Amerika’da muazzam endüstrisini yıllar boyunca yalnız insanlık ve medeniyet şartlarına göre yürütmekten başka bir şey yapmamıştır."6

 

Missouri Dolmabahçe'ye, Türkiye Atlantik'e demirliyor

Missouri'nin geleceği haberleriyle birlikte İstanbul’da konukları ağırlamak üzere utanç verici bir çalışma başlamıştı. PTT Missouri pulları bastırmış, Tekel piyasaya Missouri markalı lüks bir sigara ve kibrit çıkarmıştı. Karaköy'den Beşiktaş'a kadar evler aynı renge boyanmış, Taksim alanına ampullerden yapılmış devasa bir Missouri maketi kondurulmuştu. Kız Kulesi'nin duvarına "Welcome Missouri" yazılmıştı. Dolmabahçe Camii'nin minarelerine "Welcome" yazılı mahyalar asıldı.

Dolmabahçe Camii'nin minarelerine "Welcome" yazılı mahyalar asıldı
Dolmabahçe Camii'nin minarelerine "Welcome" yazılı mahyalar asıldı

Taksici ve dolmuşçular gazetelere Amerikalılardan asla para almayacaklarını söylüyorlardı. Zabıtalar, para vermek istemeyen Amerikalıların zorlanmaması konusunda esnafı uyarıyordu. Amerikalı subaylara Dolmabahçe Sarayı'nda bir ziyafet verildi. Amerikalı denizcilerin gönüllerince içip eğlendikleri utanç verici 4 gün sonunda Türkiye Küçük Amerika Sürecine girmiş oldu.

Missouri’nin ayrılışından sonra, CHP İçel Milletvekili Suphi Tanrıöver TBMM kürsüsünden Amerika Birleşik Devletleri hakkında şunları söylüyor:

“Aziz arkadaşlarım, bir silah yardımı, onun nereden geldiğini gördük. Sonra bir şefkat yardımı, onun da en fazla nereden geldiğini gördük. Amerika bize yalnız bunu mu veriyor? Harbin silahlı kısmı bitti. Arzın üzerinde karanlıklar var, milletler hala ızdırap içinde, hala yarına endişe ile bakıyor. Işık nereden geliyor? Bu ışığın bir menbaı var. Yine Amerika. Ümit nereden geliyor? Amerika’dan. Güven nereden geliyor? Amerika’dan...”7

 

Truman Doktrini

Amerikan Başkanı Harry Truman tarafından sözde Sovyet tehdidine karşı 12 Mart 1947'de açıklanmış olan plandır. Truman Doktrini, ABD'nin uluslararası politikasının değiştiğini ve Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmiştir. Bu doktrin ile Amerika Birleşik Devletleri "komünizm tehdidi" altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklamıştır.

Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında 12 Temmuz 1947 tarihinde Truman Doktrini çerçevesinde bir yardım anlaşması yapılmıştır. 100 milyon dolarlık Amerikan yardımının “kayıt ve şartları” belirtilmiştir. Amerikan hükümeti en çok yardımın amacına uygun kullanılıp kullanılmamasının ve bunun denetlenmesinin üzerinde durmuştur.

Öncelikle Yunanistan’da gelişen komünist harekete karşı merkezi hükümete 300 milyon dolarlık para yardımının yanı sıra 2. Dünya Savaşı’nda kullanılmış silahlar hibe edildi. Türkiye’ye de 100 milyon dolarlık mali yardım ve askeri malzeme tedariki sağlandı. İşin ironik tarafı, Truman Doktrini gereğince "Amerika Birleşik Devletleri’nden gönderilen savunma araç ve gereçlerinin bakımı için Türkiye yılda 400 milyon lira ödemek zorunda kalmıştır. Bu nedenle savunma giderlerinde istenen kısıntı sağlanamamıştır."8 "Bu araçların yedek parçalarını satın almak için gerekli Amerikan dolarları bulunmadığı için, Amerika'dan borç alınmak zorunda kalınmıştır."9

ABD'nin Truman Doktrini ile Türkiye’ye neden yardım ettiği sorusuna cevap, Amerikan Askeri Yardım Kurulu Başkanı General McBride tarafından şu şekilde açıklanmıştır: "Türkiye Ortadoğu ve Arap dünyasının kilit noktasında, Sovyet yayılmasına karşı cephe teşkil eden tek ülkedir. Türkiye’ye yapılan yardımın amacı şudur; Birincisi, Türklerin Sovyet baskılarına karşı sağlam bir milli cephe halinde mukavemet azim ve kabiliyetlerini pekiştirmek. İkincisi, herhangi bir savaş halinde Türklerin Sovyet tecavüzüne karşı, kuvvetle karşı koymasını sağlayarak Türk askeri potansiyelini ıslah etmektir... 100 milyon dolarlık yardım verilmektedir. Bugün dünyada bu kadar az bir masrafla tecavüze karşı koyma kararlılığını etkili bir şekilde gösteren bir başka ülke bulmak güçtür.”10

 

Marshall Planı

2. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa ekonomileri tamamen çökmüştü. Ekonomik kaynaklarını savaş boyunca tüketen ülkeler, ekonomilerini harekete geçirecek kaynakları bulamıyorlardı. ABD'nin 1945-46 yılları arasında yaptığı 15 milyar dolarlık yardım da sorunu çözmüyordu. Savaş öncesinde Amerika için çok önemli bir pazar olan bu ülkenin insanlarının satın alma güçlerini kaybetmeleri, Amerika'nın çok önemli bir pazarını kaybetmesi anlamını taşıyordu. Amerikan Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı George Marshall, Harvard Üniversitesi’nde 5 Haziran 1947 tarihli nutkunda bu sorunu "çözecek" yeni yöntemi açıklamıştır.

Marshall bu konuşmasında, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında bir ekonomik işbirliğine girmeleri ve birbirlerinin eksikliklerini tamamlamaları gerektiğini açıklamıştır. Amerikan Hükümeti ise, bu genel işbirliği sonucunda ortaya çıkacak olan açığın kapanması için yardım edecekti. Bunun sağlanması için bu devletlerin işbirliği programı yapmaları gerekmekteydi.

2. Dünya Savaşı sırasında Amerika'nın elinde muazzam bir kaynak birikmişti. Savaş süresince büyük ölçüde arttırılan üretim kapasitesi savaştan sonra da aynı şekilde devam etmekteydi. Amerika, 1865'ten beri anakarasında bir savaşla yüz yüze gelmemişti, savaş sonucunda en az zarar gören ülke konumundaydı. Elinde biriken muazzam kaynağı harcayacak yer arıyordu.

Marshall Planı; buna katılmak isteyen her Avrupa ülkesine Amerikan mali yardımı, malzeme ve makine yardımını içeriyordu. Amerika 3 Nisan 1948’de çıkardığı Dış Yardım Kanunu’na dayanarak 15 Avrupa ülkesi ve Türkiye'ye ilk yıl 6 milyar dolarlık bir ekonomik yardım yaptı. Bu yardım ileriki yıllarda 12 milyar dolara ulaştı. Marshall planı, Sovyetler ve ona dost ülkelere de açık olmakla birlikte, Doğu Bloku üyeleri buna katılmak istemediler. Marshall yardımları sonucunda, üç yıllık bir süre içinde Avrupa’daki sanayi üretimi savaş öncesine oranla % 25, tarımsal üretim ise % 14’lük bir artış gösterdi.

Türkiye'nin Marshall Planı'ndan yararlanması için 4 Temmuz 1948'de antlaşma imzalandı. Antlaşmanın giriş bölümünde "ferdi hürriyet prensipleri, hür müesseseler"den söz ediliyordu. Buna binaen "demokrasi ve özgürlük" kavramları da gazetelerde belirmeye başlamıştı: "Türkiye için Batı Dünyası, katılmak zorunluluğu hissedilen demokratik bir birlikteliktir."12 Antlaşmanın maddelerinde ise devletçilik ilkesine sınır getiriliyor, Türkiye'nin egemenliğine ve bağımsızlığına darbeler indiriliyordu.

Türkiye’nin 1948-1951 yılları arasında aldığı Amerikan yardımının tutarı, 71.5 milyon USD hibe, 55 Milyon USD ödünç olmak üzere 126.5 milyon USD’dir.13

Marshall Yardımları ile gelen yavan süt tozu
Marshall Yardımları ile gelen yavan süt tozu

Marshall Yardımlarının getirdikleri

Marshall yardımlarının başlaması bir takım şartlara bağlıydı. Türkiye devletinin siyaset, toplum ve ekonomi politikalarında köklü değişiklikler yaşanıyordu. Devletçilik ilkesi terk ediliyor, toprak reformundan vaz geçiliyor, milli eğitim sistemi Amerikan komisyonlarının kontrolüne geçmeye başlıyor, demiryollarının yapımı bir kenara bırakılarak hummalı bir karayolu inşasına girişiliyordu. Bu durum devletin dış politikasına da yansımıştı. O dönem için bunun en büyük örneğini Filistin Meselesi oluşturmuştur. Truman Doktrinine kadar Arap Devletleri’ni destekleyen Türkiye, yardım almaya başladıktan sonra politikasını Amerikan eksenine sokarak İsrail Devleti’ni tanımış ve Türkiye’de yaşayan Yahudilere İsrail’e göç etme izni vermiştir.

 

1947 CHP Kurultayı

CHP, 7. Büyük Kurultayında Küçük Amerika Süreci'nin ihtiyaçlarına göre şekillenmeye başlıyordu. 1 Aralık 1947'de Program Komisyonunun hazırladığı rapor okundu, bu raporda 2. Dünya Savaşı'ndan sonra açılan yeni dönemin ortaya çıkardığı siyasal, ekonomik ve toplumsal gereksinimlerinin göz önüne alındığı belirtiliyor, CHP'nin donmuş fikirler ve prensiplerden kaçındığı ve gerçekçi olunduğu yazılıyordu. Bu nedenle "milliyetçilik, devrimcilik, laiklik umdeleri yeniden tarif edilmiştir" denilmekteydi.13

Program üzerine yapılan tartışmalarda milletvekilleri komünizme karşı mücadelenin esas görev olduğunu söyleyerek mücadele programları öneriyor, Atatürk döneminde türbelerin kapatılmasının milliyetçilik ilkesine aykırı olduğunu söylüyorlardı. Komünizme karşı mücadele verebilmek için dinin önemini vurguluyor, köylerde cenaze kaldıracak imam kalmadığından söz ediyorlardı.

 

Küçük Amerika Sürecinde CHP'nin icraatları

1946 - 1950 arasında CHP iktidarı döneminde köy enstitülerinin müfredatı değiştirilerek kuruluş amacından uzaklaştırıldı. 1946'da hazırlanan, sanayileşmeye öncelik veren ve bütünsel bir kalkınma öngören 5 yıllık plan iptal edildi. Atatürk tarafından 1935'te kapatılan Mason Locaları, 1948'de İstanbul'da İl Makamına yapılan bir başvuru ile Mason Dernekleri adıyla resmen kuruldu. 1948'de ilkokulların son sınıflarında isteğe bağlı din dersleri konuldu.

Türk Devriminin adım adım tasfiyesi ve karşı devrimin inşası 1946'dan 1950'ye kadar CHP tarafından yürütüldü. Sürece adını veren bile CHP'li Bayındırlık Bakanı Nihat Erim olmuştur. Erim, 1949'da “Türkiye'yi küçük bir Amerika yapacağız!” demiştir.

 

Demokrat Parti iktidarı

Türkiye rota değiştirmişti, bu rotaya uygun kaptanın dümenin başına geçme zamanı gelmişti. 1946'da kurulan Demokrat Parti (DP), 14 Mayıs 1950 Genel Seçimlerinde %52.7 oy alarak 408 milletvekilliği kazandı. CHP  ise %39.4 ile sadece 69 milletvekili çıkartabildi. 27 yıllık tek parti devri sona erdi. Küçük Amerika Sistemi gerçek sahiplerini iktidara getirmişti. DP'nin ilk icraatı Arapça ezan yasağını kaldırılması ve radyoda dini yayınlar yapılmasına izin verilmesi oldu. Bunu Atatürk Devrimi'nin kazanımlarının bir bir elimizden alınması, Türkiye'nin bağımsızlığını adım adım yitirmesi izledi.

Türkiye savaşlar, ölümler, terör ve yoksulluk ile dolu Atlantik rotasında ilerlemekteydi. DP iktidarı NATO'ya üye olabilmek için, 17 Eylül 1950'de TBMM'nin onayını almaksızın Kore'ye asker gönderdi. 5.090 kişilik 1. Türk Tugayı 20 Kasım günün Kunu-ri'ye vardı. Amerikan 8. Ordusu, Çin Gönüllü Ordusunun ani saldırısından kaçarken, Çinlileri yavaşlatmak için, geri çekilme kararını Türklere bildirmeyerek Türk Tugayı'nı arkada bırakmıştı. 27 Kasım'da başlayan Kunu-ri Savaşlarında Türk Tugayı 741 şehit, 2068 yaralı olmak üzere toplam 3541 kayıp vermiştir. Kunu-ri destanı diye anlatılan öykü aslında Türk askerlerinin Amerikalıları kurtarmak için kurban edilmesiydi. Küçük Amerika olmanın ilk diyeti Kore savaşında verildi.

Kore'de Türk askerleri
Kore'de Türk askerleri

SüperNATO

Türkiye 18 Şubat 1952'de NATO'ya resmen üye oldu. Bununla birlikte NATO'nun kendine bağlı ülkelerde kurduğu gizli kontrgerilla örgütlenmesinin Türkiye şubesi de kurulacaktı. "Genelkurmay Başkanlığı’na doğrudan bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu 1952 yılında kuruldu. İlginçtir, ilk dönemlerinde Amerikan Askeri Yardım Teşkilatı JUSMMAT’ın bünyesinde faaliyet gösteriyordu. Doğrudan ABD’li komutanlar tarafından yönetiliyor, personelin maaşları, harcamaları bile Amerikalılar tarafından karşılanıyordu."14

Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ilk icraatı 6-7 Eylül 1955 olaylarıydı.  Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evin bombalandığına dair yayılan yalan haber üzerine, azınlıklara karşı başlatılan, binlerce ev ve dükkanın yağmalandığı saldırılar hakkında yıllar sonra konuşan Özel Harp Dairesi'nin eski komutanı Org. Sabri Yirmibeşoğlu "Özel Harp Dairesi'nin işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi" ifadelerini kullanacaktı.

6-7 Eylül bir Kontrgerilla (SüperNATO) eylemiydi
6-7 Eylül bir Kontrgerilla (SüperNATO) eylemiydi

Altmış yılı aşkın bir süredir Amerika adına özel savaş faaliyeti yürüten örgütün adı SüperNATO'dur, Kontrgerilla veya Gladyo olarak da bilinir. Suikastler, bombalamalar, psikolojik savaş faaliyetleri, istikrarsızlaştırma operasyonları, askeri darbeler gibi karanlık faaliyetler hep bu SüperNATO örgütü tarafından yapılmıştır. Altmış yıl içinde binlerce vatandaşımızı katleden, Türkiye'deki uyuşturucu trafiğini düzenleyen, terör örgütlerini yöneten hep bu örgüt olmuştur. SüperNATO, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin de planlayıcısı ve uygulayıcısıdır.

 

Demokrat Parti rüyası bitiyor

Marshall Yardımları sayesinde ekonomik alanda bir rahatlama devresi yaşanırken ve DP'nin halk desteği de yüksekken ana muhalefet partisi olan CHP'nin üzerine gidildi. 1953 yılında CHP'nin malları hazineye devredildi, halk evleri kapatıldı. 28 Ocak 1954'te Köy Enstitüleri kapatıldı. 1954'te laiklikten uzaklaştığı gerekçesiyle Millet Partisi kapatıldı.

Demokrat Parti döneminde Köy Enstitüleri Kapatıldı
Demokrat Parti döneminde Köy Enstitüleri Kapatıldı

Devam eden ekonomik ferahlama dönemi 2 Mayıs 1954'te DP'ye rekor bir oy kazandırdı. %57.5 oy alan DP 502 milletvekili kazanırken, %35.2 oy alan CHP sadece 31 milletvekilliği alabildi. Ancak Marshall yardımların rüzgarı kısa sürmüştü, ekonomi hızla kötüye gidiyordu. 1958'de, alınan dış borçlar ödemez hale geldi. 4 Ağustos 1958'de ekonomik istikrar tedbirleri yürürlüğe girdi. Yapılan devalüasyon sonucunda doların fiyatı 2.80 liradan 9.02 liraya çıktı.

 

Küçük Amerika Süreci'ne ilk yanıt: 27 Mayıs Devrimi

Demokrat Parti'nin baskısı gün geçtikçe artıyordu. CHP'nin yayın organı Ulus Gazetesi başta olmak üzere muhalefete destek veren birçok gazete aralıklarla kapatılıyordu. Mayıs 1959'da CHP lideri İsmet İnönü Uşak'ta saldırıya uğradı. İzmir'de, İstanbul'da ve Ankara'da da CHP liderine saldırılar oldu. 1960'da CHP liderinin yurt gezileri engellenmek isteniyor, basın sansürleniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyordu. "CHP'yi darbe hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar, Nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile, gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu'nu kurdu."15

Tahkikat Komisyonu'nun kurulmasını protesto eden üniversite öğrencileri 28-29 Nisan 1960'ta İstanbul ve Ankara'da büyük gösteriler yaptılar.

27 Mayıs 1960 yılında yükselen gençlik hareketiyle birleşen Türk Ordusu yönetime el koydu. Kurucu Meclis özgürlükçü bir anayasa hazırladı. Ancak 1924 anayasasındaki Altı Ok anayasadan çıkartılmıştı. NATO ve CENTO gibi uluslararası kuruluşlara bağlılık ifade ediliyordu. Küçük Amerika sürecinin etkilerine karşı ayağa kalkan Türk Ordusu sistemden tam olarak kopamamıştı.

27 Mayıs 1960 yılında yükselen gençlik hareketiyle birleşen Türk Ordusu yönetime el koydu
27 Mayıs 1960 yılında yükselen gençlik hareketiyle birleşen Türk Ordusu yönetime el koydu

1960'larda Türk-Amerikan ilişkileri geriliyor

Ekim 1962'de SSCB'nin Küba'ya nükleer başlıklı füzeler yerleştirmesiyle başlayan ve dünyayı nükleer savaşın eşiğine getiren kriz sonunda Amerika Türkiye'ye 1961'de yerleştirdiği nükleer Jüpiter füzelerini geri çekti. Türkiye iki süper güç arasındaki soğuk savaşın merkezi konumuna gelmişti. Bu süreç Türkiye’nin SSCB ile ilişkilerini geliştirme arayışına yol açtı.

Kıbrıs'ta yaşanan çatışmaların artması ve 1963 yılında Noel zamanı Rum tarafının büyük bir katliama girişmesi üzerine 2 Haziran 1964'te Türkiye Kıbrıs'a çıkarma yapma kararı aldı. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde de askeri hazırlıklar artmıştı. Bunun üzerine Başkan Johnson, Başbakan İnönü’ye 5 Haziran 1964'te tarihi mektubunu gönderdi.

Çok kaba ve küstah bir üslupla yazılmış olan mektupta NATO üyesi iki ülkenin savaşmasının kabul edilemez olduğu ifade ediliyor, ABD'nin Türkiye'ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin verilmeyeceği belirtiliyordu.

Mektup Türk halkında büyük tepki yarattı, 15 Mart 1964'te Beyazıt'ta başlayıp Taksim'de biten çok büyük bir miting yapıldı. Toplumda müthiş bir anti-emperyalist bilinç sıçraması oluşmuştu. Bu mektup ayrıca Türkiye-ABD ilişkilerinde ve Türk dış politikasında önemli değişikliklere neden olmuştu. Dış politikada ABD'ye olan bağımlılık azalmış, Sovyetler Birliği ile yakınlaşma süreci başlamıştı.

1965'de Başbakan Suat Hayri Ürgüplü Sovyetler Birliği'ni ziyaret etti. Bu yakınlaşma 1965 seçimlerinde işbaşına gelen Adalet Partisi iktidarı döneminde de sürdü. 1965 Eylül'ünde Ankara'ya gelen bir Sovyet heyetiyle görüşmeler, 12 Kasım'da bir ön protokolün imzalanmasıyla sonuçlandı. Sovyetlerle yaşanan bu yakınlaşma özellikle ekonomi alanında kendini gösterdi. 1965-66 yıllarında anlaşmaları tamamlanan büyük Kamu İktisadi İşletmeleri'nin inşaatında Sovyet desteği kullanılmıştır.

 

TİP ve Gençlik Hareketleri

1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlük ortamı ve gelişen anti-emperyalist hava içinde sosyalist fikirler işçi sınıfı ve gençlik içinde hızla yayılmaya başladı. 1965 seçimlerinde %3 oy alan Türkiye İşçi Partisi (TİP) meclise 15 milletvekili ile girdi.

Amerika da boş durmuyordu; gelişen anti-Amerikancı hareketleri ve emekçi eylemlerini engellemek için çeşitli örgütlenmeler içine girmişti. Alparslan Türkeş 1965'de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne (CKMP) girerek, partinin Genel Başkanı oldu. Aynı yıl, daha sonra Amerika'nın en önemli elemanlarından biri olacak olan Fethullah Gülen, Seferberlik Tektik Kurulu'nun sivil örgütlenmesi olan Komünizmle Mücadele Derneği'nin Erzurum Şubesi'ni kurmuştu.

Fethullah Gülen, Seferberlik Tektik Kurulu'nun sivil örgütlenmesi olan Komünizmle Mücadele Derneği'nin Erzurum Şubesi'ni kurdu
Fethullah Gülen, Seferberlik Tektik Kurulu'nun sivil örgütlenmesi olan Komünizmle Mücadele Derneği'nin Erzurum Şubesi'ni kurdu

Türkiye'de anti-emperyalist mücadele zirveye 1968 gençlik hareketleriyle ulaştı. O hareketin önderlerinden DEV-GENÇ'in ilk başkanı Doğu Perinçek ve Vatan Partisi önderliği içinde yer alan arkadaşları bugün hala Türkiye'deki anti-emperyalist mücadelenin başında yer almaktadırlar.

 

Kontrgerilla görev başında

1968 Gençlik hareketi, gerek harekete geçirdiği gençlik kitlesinin büyüklüğü ve etkisi, gerekse halk nezdinde bulduğu destek nedeniyle Amerika'nın ve Türkiye'deki uzantılarının hedefi olmuştur. 16 Şubat 1969'da ABD'nin 6. filosunu protesto etmek için Taksim'de toplanan 76 gençlik örgütüne organize bir saldırı düzenlenmişti. Saldırı, 1967'de Özel Harp Dairesi adını almış olan SüperNATO karargahında planlanmıştı. Saldırıyı tertipleyen "Kırklar Komitesi'nin" içinde daha sonra Gladyo'nun bir numarasına kadar yükselecek olan Abdullah Gül de bulunmaktaydı.

ABD'nin 6. filosunu protesto etmek için Taksim'de toplanan gençlere saldırıyı tertipleyen Kırklar Komitesi'nin içinde Abdullah Gül de bulunmaktaydı.
ABD'nin 6. filosunu protesto etmek için Taksim'de toplanan gençlere saldırıyı tertipleyen Kırklar Komitesi'nin içinde Abdullah Gül de bulunmaktaydı.

1968'da Türkeş'in emriyle kurulan Komando Kampları'nda yetişen ülkücü komandolar ve Komünizmle Mücadele Derneği üyeleri TİP mitinglerine ve devrimci öğrencilerin eylemlerine saldırmaya başladı. "Sağ-Sol Yok, Boykot Var" sloganıyla başlayan 1968 üniversite eylemleri, sağ-sol çatışması yaratılarak bitirilmeye çalışılıyordu.

Amerika gelişmekte olan anti-emperyalist hareketi bastırmak ve Sovyetlere yakınlaşma ihtimalini ortadan kaldırmak için 12 Mart askeri darbesinin zeminini hazırlamaya başlamıştı.

Özel Harp Dairesi'nin psikolojik savaş taktiklerinden biri uygulanmaya başlanmıştı. "Asiyi halk kitlelerinden koparmayı temel amaç edinmiş kontrgerilla Mao Zedung'un ’Gerilla suda balık gibidir’ sözünden yola çıkarak balığı yaşayamaz hale getirmek için suyu kurutacaktı."17 Bir yandan halk üzerinde şiddet eylemlerine girişerek yıldırma taktiği güden SüperNATO, diğer taraftan devrimci gençleri kitlelerden koparmak için gençlere yönelik ideolojik yanıltma operasyonlarına girişti.

Önceleri büyük gençlik kitlelerine önderlik eden ve geniş halk kitlelerinin desteğini sağlayan genç devrimcileri ideolojik olarak yanlışa yöneltmek için planlı bir çalışma başlatıldı. Birden bire her yerde "bomba nasıl yapılır, bubi tuzağı nasıl kurulur" gibi şeylerin anlatıldığı, Carlos Marighella'nın meşhur kurşun delikli kitap diye bilinen "Şehir Gerillasının El Kitabı" ve Alberto Bayo'nun "Gerilla Nedir?" kitabı gibi kitaplar bulunmaya başladı. İlginçtir, o kitabı basan yayın evinin sahibi 12 Mart'tan hemen sonra yurtdışına çıkmıştır ve halen oradadır.

Psikolojik savaş toplumu kamplaşmaya yönlendiriyordu
Psikolojik savaş toplumu kamplaşmaya yönlendiriyordu

Gençlik içerisinde hızla Fokocu - maceracı fikirler yayılmaya başladı. Bu fikirleri banka soyma, adam kaçırma gibi eylemler izledi. Gençlerin bazıları kendilerini kırlardan kentlere devrimi taşıyacak kır gerillaları olarak, kimi de kent merkezlerindeki hücre evlerinde buldular. Bu arada ilerici Kemalist bir darbe girişimi bahane edilerek Amerikancı 12 Mart darbesi Özel Harp Dairesi içerisinde planlanmaya devam ediyordu.

 

12 Mart Muhtırası

12 Mart 1971'de gerçekleştirilen darbe, emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askeri darbe eylemiydi. 12 Mart Muhtırası:

“Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş... Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür... Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri... idareyi doğrudan doğruya üzerine almağa kararlıdır.” demekteydi.

"Anarşi ortamı" darbenin temel dayanağıydı. Gladyo'nun psikolojik savaşı başarılı olmuştu.

"Anarşi ortamı" darbenin temel dayanağıydı. Gladyo'nun psikolojik savaşı başarılı olmuştu
"Anarşi ortamı" darbenin temel dayanağıydı. Gladyo'nun psikolojik savaşı başarılı olmuştu

Parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim, CHP'den istifa ederek Bağımsız Başbakan  sıfatıyla "partiler üstü reform hükümeti"ni kurdu. Nihat Erim kritik bir dönemde daha tarih sahnesindeydi. Erim, 1949'da CHP hükümetinin Bayındırlık Bakanıyken "Türkiye'yi Küçük bir Amerika yapacağız" sözünü ilk kullanan kişiydi.

12 Mart darbesinden sonra gözaltına alınarak Ziverbey köşküne götürülen Ferit İlsever'ler kendilerini sorgulayanların kimliklerini bizzat kendi ağızlarından duyarlar. Sorgucular: "Burası kontrgerilladır. Burada anayasa falan işlemez. Buradan sağ çıkacaksanız istediklerimizi yapacaksınız" derler. İşkence böyle başlar. Türkiye'de devrimciler "kontrgerilla" adını ilk kez burada duyarlar. Bundan sonraki 50 yıla yakın sürede kontrgerillaya karşı mücadele vatan mücadelesinin en önemli parçası olacaktır.

12 Mart darbesi sırasında ve sonrasında binlerce gençlik ve emekçi önderi tutuklandı. Onlarca devrimci müebbet hapis cezalarına mahkum edildi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi.

 

12 Mart'tan çıkış

1971 muhtırasına karşı mücadele artarak sürdü. Daha sonra Vatan Partisi'ni oluşturacak olan, Doğu Perinçek önderliğindeki Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) 12 Mart darbesi koşullarında Şafak dergisini basmaya ve dağıtmaya devam ederek darbeye karşı mücadelesini sürdürdü. 1973 Genel Seçimlerinde darbeye karşı mücadele rüzgarını arkasına alan Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP %33.3 oy alarak 185 milletvekili ile iktidar oldu.

1973 yılında kurulan Ecevit-Erbakan hükümetinde İçişleri Bakanlığı'nı ele geçiren MSB daha sonra "İslamcı Cunta" diye anılacak olan örgütlenmeye girişti. Daha sonra kurulan Milliyetçi Cephe hükümetlerinde de İçişleri Bakanlığı hep MSB elinde kaldı.5

 

Türk-Amerikan ilişkileri gerginleşiyor

15 Temmuz 1974'te Kıbrıs’ta, Yunanistan’a bağlı subayların yönetimindeki Ulusal Muhafız Gücü Kuvvetleri, bir hükümet darbesi yaparak yönetime el koydu. Bu konuda Washington Post gazetesi, ‘CIA, Makarios’u devirdi, Kissinger da Sampson’u destekledi’ diye yazacaktı. 20 Temmuz 1974'te ‘Ayşe Tatile Çıktı"; yani Türk Ordusu Kıbrıs Barış Harekatı’na başladı.

20 Temmuz 1974'te ‘Ayşe Tatile Çıktı"; yani Türk Ordusu Kıbrıs Barış Harekatı’na başladı
20 Temmuz 1974'te ‘Ayşe Tatile Çıktı"; yani Türk Ordusu Kıbrıs Barış Harekatı’na başladı

ABD'nin, Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu kaldırmayı reddetmesi üzerine, Demirel'in Başbakanlığındaki Türkiye Hükümeti 25 Temmuz 1975'te ABD’ye Türkiye’deki ortak savunma üsleri anlaşmalarının geçersiz olduğunu, İncirlik Üssü dışındakilere Türk Bayrağı çekileceğini bildirdi. 1 Ağustos 1974'te ABD, Türkiye’ye yapılan yardımın kesilmesi yönünde karar aldı.

 

ABD 12 Eylül Darbesi'ni hazırlıyor

1975'te Türkiye'de sağ-sol çatışması olarak adlandırılan olaylar yeniden başladı, siyasi cinayetlerde müthiş bir artış oldu. Kendilerine komandolar diyen gruplar İstanbul'da ve Erzincan'da iki kişiyi öldürdüler. Ankara ve Mersin öğretmen okullarında karşıt görüşlü öğrencilerin çatışması sonucunda 13 kişi yaralandı.

Amerika, SüperNATO'yu kullanarak sağ-sol çatışmasını kışkırttı ve yönetti, binlerce cinayet tertipledi. 1977 1 Mayıs Katliamı, İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilere bombalı saldırı gibi onlarca terör eylemini organize ederek “Anarşiyi bitirmek için darbe kaçınılmazdır” fikrini yarattı.

CIA, Özel Harp Dairesi eliyle yüzlerce profesyonel eylem planladı. Bunların bazılarında bizzat Amerikan görevlileri kullanıldı. 1 Mayıs 1977 Katliamı buna örnektir. Uzun namlulu silahlarla halkın üzerine ateş açılarak yaratılan kargaşa içinde 34 vatandaşımız katledilmiştir. Suç, sol üzerine atılmak istenmiştir: SüperNATO merkezi, suçu "Maocular" dedikleri Vatan Partisi (o zamanki TİİKP) üzerine atmak için günler öncesinden çalışmaya başlamıştır.

TİKP 1 Mayıs 1977'den günler önce diğer sol örgütleri yaklaşan provokasyon hakkında uyarmıştı. 1 Mayıs 1977 Provokasyonu bağıra bağıra gelmişti. Bugün FETÖ üyesi olduğu herkesçe anlaşılan kontrgerilla elemanı Nazlı Ilıcak günler öncesinden, çok kanlı olaylar olacak, Maocular oradaki halka silahlı saldırı yapacak şeklinde yazılar yazmaya başlamış, 31 Mayıs 1977 günü Tercüman Gazetesi Türkiye Sosyalist Devrim Konseyi (TÜSDEK) imzalı bir sahte bildiri yayımlayarak provokasyonda görev almıştır.

 

Amerikan üsleri

1975'te Kıbrıs Barış Harekatından sonra kapatılan Amerikan üsleri Türkiye'den İran'a taşınmıştı. 1978'de İran'da Rıza Şah Pehlevi yönetiminin devrilme sürecine girmesiyle birlikte Türkiye, Amerika için tekrar önem kazandı. Bu arada Sovyetlerin 1979'da Afganistan'ı işgal etmesiyle Ortadoğu üzerindeki tehdit artmıştı.

Amerika 1978'de Türkiye ile ilişkileri düzeltmek için ambargoyu kaldırdı, ancak Ecevit'in başkanlığındaki Türk Hükümeti ABD üslerinin istenen kapsamda tekrar faaliyete geçmesine izin vermedi. Bunun üzerine ABD 12 Eylül darbesinin düğmesine bastı. SüperNATO, 12 Eylül askeri darbesinin en kanlı istikrarsızlaştırma operasyonlarını başlattı.

"Türkiye’de halkı birbirine düşüren eylemler, cinayetler ve hatta katliamlar başladı. Halkımız birbirine düşman edildi. 19-22 Nisan 1978 günleri Malatya olayları, 3-7 Eylül 1978 günleri Sivas olayları, 3-5 Aralık 1978 günleri Elazığ olayları, 19-24 Aralık 1979 günleri Kahramanmaraş olayları, 25-27 Haziran 1979 günleri Manisa olayları, 2-10 Temmuz 1980 günleri de Sivas olaylarında halkımız karşı karşıya getirildi. Diğer taraftan, toplumun saygın isimlerine karşı suikastler düzenlendi. Bu olaylar, 1980 yılında iyice hızlandı. 26 Aralık 1978 –11 Eylül 1979 döneminde 869 sivil ve 29 güvenlik öldürüldü; 3633 kişi yaralandı. 12 Eylül 1979 ile 11 Eylül 1980 tarihleri arasında ise 2677 sivil ve 135 güvenlik görevlisi öldürüldü; 6784 kişi yaralandı. Bu arada TÜSİAD, gazetelere verdiği sayfa sayfa ilanlarla Hükümeti düşürmeye çalıştı. Diğer taraftan da, Türkiye’de temel tüketim mallarında büyük bir sıkıntı başlatıldı. Filtreli sigaradan tüpgaza, margarinden, sıvı yağa kadar nelerin sıkıntısını çektiğimizi hatırlarsınız."6

 

Türk Devrimi'nin ekonomik yıkımı: 24 Ocak Kararları

1946’da başlayan Küçük Amerika Süreci, Türkiye ekonomisini yeterince liberalleştirememişti. Kemalist ekonomi 1980'e kadar büyük ölçüde devam etti. Hala büyük kamusal projeler yapılmaktaydı. Demirel barajlar kralı olmakla övünüyordu.

1978 ve 1980 ekonomik krizlerinde sonra Türkiye'nin önüne Kemalist ekonominin yıkımı dayatması konuldu.

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel Amerika'da Texas Tech Üniversitesi'ne ekonomi ihtisası yapmış Turgut Özal'ı Başbakan Müsteşarlığı'na getirdi. Özal'ın çok kısa bir süre içerisinde hazırladığı "ekonomik istikrar" programı 24 Ocak 1980'de kamuoyuna açıklandı: Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmıştı, tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılacaktı. Dış Ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmişti, kâr transferlerine kolaylık sağlanacaktı. İthalat kademeli olarak liberalleştiriliyordu. Yabancı sermayeye ilk kez kapılar sonuna kadar açılıyordu. Fiyatlar piyasada oluşan arz-talebe göre belirlenecekti.

24 Ocak kararları IMF destekli bir istikrar programıydı. Amerikan emperyalizminin ezilen dünya için hazırladığı bir paket program Türkiye'nin sırtına giydirilecekti.

Atatürk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını sağlamış olan ekonomik temeller dinamitlenmekteydi. Bu kararların parlamenter demokrasi içerisinde uygulanması mümkün değildi. 24 Ocak Kararları Atatürk Cumhuriyeti'nin idam fermanıydı.

 

Karşıdevrim: 12 Eylül 1980 Darbesi

Amerika 1946'dan 1980'e kadar Türkiye'de karşı devrimin zeminini hazırlamıştı. Artık sonuç alacak darbeyi indirme zamanı gelmişti.

12 Eylül 1980 günü TSK emir-komuta zinciri içerisinde yönetime el koydu. Amerikancı darbenin başarısı o akşam Damdaki Kemancı oyununu izlemekte olan Başkan Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" anlamında bir mesajla iletildi.

Darbe sonrasında Sıkıyönetim Mahkemeleri 230 bin kişiyi yargıladı, 517 kişiye idam cezası verdi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı. 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddelerinden, 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 1.020 subay ordudan atıldı. Yerlerine büyük ölçüde FETÖcü subayların getirildiğini bugün biliyoruz.

12 Eylül darbesinin ilk icraatı Amerikalıların isteklerinin 18 Kasım 1980 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararıyla yerine getirilmesiydi. Amerikan üslerinin ve tesislerinin yeniden faaliyete geçmesine ilişkin anlaşma, 1 Şubat 1981 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

12 Eylül 1980 darbesinin ve ardından yaşanan sürecin belirleyici özelliği, kontrgerillanın hükümet olması ve Türkiye’nin, uzun bir süre, güdülen hükümetler yerine Özal ve Çiller gibi Amerika’ya memur düzeyinde bağlı hükümetler tarafından yönetilmesiydi. Turgut Özal, polis içindeki Gladyo’yu kurarak kontrgerillaya hükümet koltuklarını açtı. Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkımı projesi bizzat Turgut Özal ve daha sonra Tansu Çiller hükümetleri tarafından yürütüldü.

 

Özal Dönemi başlıyor

Turgut Özal 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, 24 Ocak kararlarını uygulamak amacıyla Bülent Ulusu Hükümeti'nde ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcılığı görevine getirildi. Türkiye 12 Eylül faşizminin baskısı altındayken 24 Ocak kararları uygulanmaya başlandı. Türkiye liberal ekonominin meyvesi olan "Banker Kastelli" ve benzerleriyle tanıştı. Banker Kastelli diye bilinen Cevher Özden 1980'de yüksek faiz vaat ederek 550 bin kişinin yaklaşık 2.5 milyar Dolar değerinde mevduatını yöneten kişi konumuna gelmiş, 1982'de mevduatları geri ödeyemeyerek yurtdışına kaçmıştı. Bu kaçış Özal'ın da istifa etmesine neden oldu.

1982 Anayasası, 7 Kasım 1982'de yapılan referandumda yüzde 91,37 evet oyuyla kabul edildi. Her türlü sendikalaşma, grev ve gösteriler yasaklanmıştı. Sınıf temelli parti kurma ve siyasi mücadele 141, 142 ve 168. maddelerle en ağır şekilde cezalandırılıyordu.

1983'te yeni siyasi partilerin açılmasına izin verildi. "İcazetliler" diye anılan üç parti içinden Özal'ın Anavatan Partisi %45 oy alarak 400 kişilik mecliste 211 milletvekili çıkardı.

60 yaşındaki Cumhuriyet'in bütün kamu birikimi, yeni bir sermaye sınıfı yaratılması amacıyla Özal'ın prenslerine aktarılmaya başlandı. Türkiye'nin artık yeni bir ekonomik sistemi vardı, bunu bildiğimiz kapitalizm ile açıklamak da mümkün değildi. Daha sonra Doğu Perinçek tarafından "Mafyokrasi" olarak açıklanacak olan bir ekonomik sistem kuruldu. Özelleştirme saldırısıyla KİT'ler haraç mezat satılıyordu. Yıllar sonra Tansu Çiller, 5 Nisan Kararları’nı açıkladığı gün "Son sosyalist devleti yıktık" diyerek süreci en veciz şekilde ifade etti.

Fethullah Gülen her yerdeydi. Herkesle fotoğraf çektiriyor; toplantılar, paneller, açılışlar ve gazete manşetlerinde Fethullah Gülen’i görmediğimiz bir gün bile olmuyordu. Bu arada polis içindeki FETÖ de hızla örgütleniyordu.

“Özal iktidarı ‘İslamcı Cunta’yı bir Gladyo örgütlenmesine dönüştürdü. 1 Ocak 1987 günü Kırıkkale Toplantısı diye anılan tarihi buluşmaya katılanlar SüperNATO'nun bütün kanlı tertiplerinde kilit noktalarda bulunanlardı. Cunta içindeki Fethullahçı takımı hızla güç kazandı.”7

Fethullah Gülen her yerdeydi. Herkesle fotoğraf çektiriyor; toplantılar, paneller, açılışlar ve gazete manşetlerinde Fethullah Gülen’i görmediğimiz bir gün bile olmuyordu
Fethullah Gülen her yerdeydi. Herkesle fotoğraf çektiriyor; toplantılar, paneller, açılışlar ve gazete manşetlerinde Fethullah Gülen’i görmediğimiz bir gün bile olmuyordu

Büyük Ortadoğu Projesi hazırlanıyor

1985'te Sovyetler Birliğinde Gorbaçov başkanlığında Glasnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden Yapılanma) politikaları uygulanmaya başlandı. Amerika'nın baş düşmanı Sovyetler Birliği dağılma sürecine girmişti. Amerika için fethedilecek koca bir dünya ortaya çıkmaktaydı. 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağıldığı resmen açıklandı. Dünya Amerika'nın önünde dikensiz bir gül bahçesi gibi duruyordu. Amerika önceliği stratejik enerji güvenliği için petrol rezervlerini kontrol altına almaya verecekti.

2 Ağustos 1990'da Amerika tarafından teşvik edilen Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesiyle Ortadoğu yeni bir döneme girdi. 7 ay süren işgal Amerika başkanlığındaki 40'a yakın ülkenin dahil olduğu koalisyon gücünün Irak'a karşı düzenlediği askeri harekatla sonuçlandı.

Psikolojik savaş aygıtı adeta gövde gösterisi yapıyordu. 1991 Ocak ayında başlayan birinci Körfez Savaşı televizyonlarda naklen yayınlanan ilk savaştı. Petrole bulanmış martı görüntüleri, "Cehennem topu", kimyasal silahlar vs. bir biri ardına gösteriliyordu. "Büyük şeytan" Saddam Hüseyin'e büyük bir ders verilmeliydi.

Hedef: Ortadoğu'daki petrol havzalarını Amerika adına koruyacak bir Kukla Kürt Devletçiği, yani İkinci bir İsrail kurmaktı.

 

Türk Ordusu BOP'u reddetti

Özal'ın önüne havuç konuyordu, dönemin ABD Büyükelçisi Özal'ın kulağına fısıldamıştı: "Türkiye bir koyup üç alacaktı." Musul ve Kerkük Türkiye'nin olacak, petrol gelirleri Amerika'yla paylaşılacaktı. Türkiye’nin tek yapması gereken Irak'a karşı Amerika'nın büyük koalisyonuna katılmaktı. Mehmetçiğin kanı geçer akçeydi.

Amerika'nın hesaba katmadığı, milli ordumuzun Cumhuriyet'e ve Atatürk'e bağlılığıydı. Genelkurmay Başkanımız Org. Necip Torumtay, 3 Aralık 1990'da Amerikan planlarını kabul etmeyerek istifa etti.

Türk Ordusu Amerikan zincirlerinden kurtuluyordu. Özel Harp Dairesi içerisinde örgütlenen, Amerika tarafından eğitilen ve finanse edilen kontrgerilla, TSK içerisinden çıkartıldı. Özel Harp Dairesi 1992'de Özel Kuvvetler Komutanlığı adını aldı. ÖKK Amerikan destekli teröre karşı mücadele için etkin bir aygıta dönüştürüldü.

Türk Silahlı Kuvvetleri, 2 Eylül 1992'de Irak sınırları içerisindeki PKK kamplarına karşı havadan ve karadan yoğun bir harekat başlattı. Amerika'nın cevabı 2 Ekim 1992'de geldi: Ege Denizi’nde yürütülen Kararlılık Gösterisi 2 Tatbikatı sırasında Muavenet firkateynimiz Amerikan uçak gemisi Saratoga'dan ateşlenen iki füzeyle vuruldu. Füzelerden biri kaptan köşkünü diğeri savaş dairesini vurmuştu. Gemi komutanı Dz. Kur. Yb. Kudret Güngör ile birlikte beş denizcimiz şehit oldu. Çok sayıda da askerimiz yaralandı. Amerika saldırının ardından özür dilemekle yetindi. İstediği mesajı vermişti.

17 Şubat 1993’te Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis “İncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçaklarının, PKK’ya yardım dağıttığı” açıklamasını yaptıktan on gün sonra, uçağı düşürülerek şehit edildi. Org. Eşref Bitlis Irak’ın Kuzeyindeki kukla devlet oluşumuna karşı aktif tavır alıyordu.

Amerika’nın talimatıyla polis teşkilatı içinde FETÖ tarafından örgütlenen kontrgerilla 1990’lı yıllarda Kemalist devrimi sindirmek ve savunma mevzilerini yok etmek için onlarca suikast ve büyük provokasyon tertipledi. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Uğur Mumcu ve Turan Dursun suikastları gibi faili meçhul cinayetler, Sivas Katliamı ve Gazi Mahallesi olayları gibi büyük provokasyonlar bu dönemde gerçekleştirilen FETÖcü Gladyo eylemleridir. 1990'lar Alaattin Çakıcıların, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımların, cirit attığı yıllardır.

Uğur Mumcu'nun havaya uçurulan arabası
Uğur Mumcu'nun havaya uçurulan arabası

“Türk Ordusu Hizadan Çıktı”

Türk-Amerikan çatışmaları her cephede devam ediyordu. Türk Ordusu Irak’ın kuzeyine yönelik büyük bir operasyona hazırlanıyordu. Harekatı engellemek isteyen CIA'nın Moskova Eski İstasyon Şefi ”Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir. Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir" açıklaması yaptı. Bundan kısa bir süre sonra 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesi Provokasyonu yaşandı. Gladyo’nun provokasyonu TSK’yı durduramadı.

Türk Ordusu 21 Mart 1995’te 35 bin personelin katılımıyla, Irak’ın kuzeyine yönelik Çelik Harekatı'nı başlattı. TSK Amerika’nın egemenlik alanına girmişti. Harekat sonucunda 568 PKK’lı öldürüldü, Amerika’nın Kukla Kürdistan planı büyük darbe yedi. Kısa süre sonra CIA tarafından örgütlenen peşmergeler dağıtıldı ve özel uçaklarla ABD’nin Guam adasına kaçırıldılar. ABD kaynakları bu harekatı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak değerlendirdi.

Amerika’nın yarı resmi yayın organları tarafından “Türk Ordusu hizadan çıktı” gibi görüşler ifade edilmeye başlandı.

 

Bin yıllık kararlılık: 28 Şubat

Türkiye, Refahyol hükümeti yönetiminde haçlı irticayla tanıştı. Özal döneminde poliste örgütlenen Gladyo Çiller'in emrine girmişti. Bir yanda Çiller Özel Örgütü, diğer yanda tarikatların yönetimindeki irtica hükümet koltuğundaydı.

Vatan Partisi (İşçi Partisi) Mafya-Gladyo-Tarikat hükümetine karşı en ön cephede mücadele ediyordu. Partinin 22-24 Kasım 1996 günlerinde Ankara’da toplanan 4. Genel Kongresinde “Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın” kararı alındı. Bu karar TSK üzerinde ve bütün toplumda çok büyük etki yarattı.

Türkiye'nin mafya-cemaat örgütlenmesine cevabı 28 Şubat 1997 MGK Kararlarıyla geldi. Önce 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta gerçekleşen bir trafik kazası sonucunda DYP ile mafya arasındaki ilişkilerin ortaya dökülmesiyle hükümetin Çiller kanadı zayıfladı, ardından Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığındaki Refahyol Hükümeti’ne kararlar kabul ettirildi. Kararların özü, Cumhuriyet Devrimi Kanunları’nın uygulanmasıydı. Bine yakın personel irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atıldı. FETÖ’ye büyük darbe indirilmişti. Fethullah Gülen 1999’da Amerika’ya kaçtı.

Türkiye bir yandan irticaya karşı büyük bir mücadeleye girişirken öte yandan da Irak’ın kuzeyindeki kukla devlet planlarına karşı harekatları sürdürüyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1997 Mayıs'ında Irak'ın kuzeyinde PKK'ya yönelik Çekiç Harekatı'nı başlattı. 37 bin asker ve korucunun katıldığı bu harekat sonucunda 3.145 PKK'lı etkisiz hale getirilmiştir.

16 Eylül 1998’de Hatay Reyhanlı’ya giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in, “Sabrımızı taşırmasınlar” sözleriyle Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkmak zorunda kaldığı ve sonunda Türkiye'ye teslim edildiği süreç başlamış oldu. Türk Ordusu'nun kararlı duruşu sayesinde barınacak yer bulamayan Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 günü Türk güvenlik görevlilerine teslim edilerek Türkiye'ye getirildi. Türkiye’nin kararlılığı karşısında APO’yu teslim etmek zorunda kalan Amerika, idam edilmemesi koşulunu öne sürerek süreci yönlendirmeye çalıştı. Ancak sorgu sırasında Abdullah Öcalan’ın çözülmesine engel olamadı. PKK'nın faaliyetleri en alt seviyeye inmiş oldu. AKP iktidarına kadar durum böyle devam etti.

 

28 Şubat'a yanıt Binyılın Meydan Okuması

Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun 3 Eylül 1999'da 28 Şubat'ı bin yıl sürdürme kararlılığını vurgulamasına yanıt, ABD'nin hazırlıklarına 1999'da başladığı "Millennium Challenge” (Binyılın Meydan Okuması) isimli tatbikatıyla geldi. 2002 yılında yapılan tatbikattın senaryosu bütün işaretleriyle Türkiye olduğu anlaşılan bir ülkenin 96 saat içinde işgal edilmesi üzerineydi.

18 Nisan 1999'da yapılan genel seçimlerden DSP birinci parti olarak çıkarak ANAP ve MHP ile birlikte 57. hükümeti kurdu. Ancak BOP’u uygulatmak için Amerika’nın zayıf bir koalisyona değil, “güçlü” bir tek parti iktidarına ihtiyacı vardı. 2001 ekonomik krizi Ecevit Hükümeti’nin sonunu hazırladı. Krizden birkaç gün sonra Amerika'dan çağırılan Kemal Derviş, 3 Mart 2001 tarihinde Bülent Ecevit Hükümeti'nde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi.

Kemal Derviş Kanunları olarak bilinen kararlar Türkiye ekonomisinin tam olarak yıkımı anlamına geliyordu. 15 günde çıkartılan 15 yasa milli ekonominin temellerini dinamitliyordu. Zayıf düşmüş Ecevit hükümetinin veya mevcut parlamento içindeki partilerin bu programı uygulamaya güçlerinin yetmeyeceği açıktı.

Kemal Derviş 15 günde çıkartılan 15 yasa ile milli ekonominin temellerini dinamitledi
Kemal Derviş 15 günde çıkartılan 15 yasa ile milli ekonominin temellerini dinamitledi

BOP'un hükümet projesi: Adalet ve Kalkınma Partisi

14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kuruldu. AKP adeta Amerika'nın yıldızlar takımıydı. Fazilet Partisi Kongresi'nde kaybeden "Yenilikçiler"in lideri Abdullah Gül ve 1996’dan beri Amerika tarafından başbakanlığa hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra DYP, ANAP ve DP'den gelen pek çok Amerikancıyı, kontrgerillacıyı, bölücü ve gericiyi barındırıyordu. En önemlisi FETÖ örgütü bütün gücüyle AKP'nin içindeydi. Amerika AKP'ye sonsuz bir medya gücü ve mali destek sağlamaktaydı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Amerika'nın mazlum devletleri kontrol altına almak için kullanacağı parti modelinin ismiydi. İngilizce Justice and Development Party adıyla, tespit edebildiğimiz kadarıyla, Cezayir, Tunus, Slovenya, Tanzanya, Libya, Suriye, Pakistan, Burundi, Somali ve Fas'ta kurulmuş partiler bulunmaktadır. AKP programının ve 2002 seçim beyannamesinin İngilizce'den çevrildiği de kolayca anlaşılmaktadır.

AKP Amerika'nın yeni muhafazakar parti modelinin Türkiye versiyonuydu. AKP'nin bir koalisyon olduğu 14 Ağustos 2001'de kuruluş töreninde Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşmadan da anlaşılıyordu. Erdoğan kendisinden hiç de beklenmeyecek şekilde: "Bugün Türk siyaset hayatına lider oligarşisinin çöktüğü gün olarak, tekelci bir anlayışa dayanan liderlik anlayışının yerine kolektif bir aklın temsilcisi olan bir anlayışın yerleştiği gün olarak geçecektir" diyordu.8

AKP programının ve 2002 seçim beyannamesinin İngilizce'den çevrildiği kolayca anlaşılmaktadır
AKP programının ve 2002 seçim beyannamesinin İngilizce'den çevrildiği kolayca anlaşılmaktadır

3 Kasım 2002 seçimleri

2001 yılından itibaren Türk Ordusu'nu cepheden hedef alan Ergenekon tertibi tezgahlanmaya başlanmış, hazırlanan ilk düzmece şema, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in de önüne konmuştu. Şemada Doğu Perinçek ve Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu darbeci bir örgütün liderleri gibi gösteriliyordu. Kuzey Irak'ta Kandil'i de içine alacak şekilde bir güvenli bölge oluşturularak, Kukla Kürt Devleti’nin engellenmesi için, görev süresinin uzatılmasını isteyen Kıvrıkoğlu, bu şema sebebiyle emekli edilerek yerine Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı'na getirildi.

Amerika'nın acelesi vardı. 2003 yılında Irak'a karşı 2. Körfez Savaşı'nı başlatmayı planlıyordu. BOP'u uygulamak için Türk Ordusu'nu hizaya sokacak bir hükümet gerekiyordu.

2002 Mayıs'ında Ecevit'in şüpheli bir şekilde hastalanması sonucunda başlayan görevi bırakma tartışmaları DSP grubunun yarısının istifa ettirilmesiyle sonuçlandı. DSP içeriden kuşatılmıştı. Ardından Devlet Bahçeli sahneye çıkarak 3 Kasım 2002'de erken seçim yapılmasını önerdi.

2002 seçimlerine giderken Vatan Partisi (İşçi Partisi) Başbakan Ecevit'e Amerika'nın hükümet planlarını boşa çıkartacak, Türkiye'yi Cumhuriyet Devrimi rotasına sokacak bir hükümet planı önerdi. Ecevit önderliğinde Atilla Ateş, Şükrü Sina Gürel, Org. İsmail Hakkı Karadayı, Suphi Karaman, Murat Karayalçın, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yekta Güngör Özden, Doğu Perinçek, Vural Savaş, Mümtaz Soysal, Sadetttin Tantan, Zekeriya Temizel gibi milli şahsiyetler DSP listelerinden aday gösterilerek tek başına hükümeti kurmaya yetecek oy alınabilirdi.

Ecevit'in cevabı o dönem için anlaşılmazdı: "Ulusal bir hükümetin kurulmasından yanayım, ancak bunun demokratik kurallar içinde yapılması gerektiğini düşünüyorum" diyordu. Vatan Partisi'nin milli hükümet planının neresinin demokrasi dışı olduğunu yıllar sonra, Ergenekon sürecinde anlayacaktık. Ecevit önüne konan Ergenekon şemasına inandırılmıştı. 3 Kasım seçimlerinde "Biz intihar ettik" açıklamasını yapan Ecevit, intihar ederken Türk Ordusu'nu da kafese sürüklemişti.

 AKP Hükümeti işbaşında

“Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül yönetimi 1996'da başlayan ve 2003 yılında sonuçlanan bir Gladyo operasyonuyla kurulmuştur."9 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık bu gerçeği "Abramowitz Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor” kapağıyla açıklamıştır.

 AKP, batıcı medyanın olağanüstü desteğiyle, kuruluşundan 15 ay sonraki 3 Kasım seçimlerinde, %34 oy alarak 363 milletvekiliyle birinci parti oldu. Seçimler sırasında "muhtar bile olamayacak" Tayyip Erdoğan'ın adının oy pusulalarında yazıyor olması gibi pek çok usulsüzlük göz ardı edildi. Seçimin ardından hükümeti kurma görevi Abdullah Gül'e verildi.

AKP'nin ilk zorlu sınavı, tam adı "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması için Hükümet'e Yetki Verilmesine İlişkin Başbakanlık Tezkeresi" olan 1 Mart Tezkeresi’ydi. Kabul edilmesine kesin gözüyle bakılan tezkere sonrası için Amerikan birliklerinin yerleşim planları çoktan hazırlanmıştı bile. AKP ilk önemli görevinde Vatan Partisi (İşçi Partisi) kalesine çarptı. Tayyip Erdoğan milletvekillerine yaptığı konuşmada “Ya bana oy vereceksiniz ya Doğu Perinçek’e!” diyerek aczini itiraf ediyordu. Korktuğu başına geldi ve 1 Mart Tezkeresi meclisten geçmedi.

Erdoğan'ın imdadına CHP Genel Başkanı Deniz Baykal yetişti. Tayyip Erdoğan, 8 Mart 2003'te CHP'nin desteğiyle Siirt'ten milletvekili seçildi.

Tayyip Erdoğan'ın 14 Mart'ta Başbakan olmasıyla birlikte Amerika'nın BOP hükümeti oluşmuş oldu. Sıra BOP hükümetiyle hizmet sözleşmesinin imzalanmasına gelmişti. 2 Nisan 2003'te  Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’la 2 sayfa 9 maddelik bir “gizli mutabakat” imzaladı.

Colin Powell Abdullah Gül ile
Colin Powell Abdullah Gül ile

AKP'nin 2 sayfa 9 maddelik Hizmet Sözleşmesi

Sözleşmenin esasları Doğu Perinçek tarafından 16 Temmuz 2003’te milletvekillerine gönderilen mektupta açıklanıyordu:

  • Irak'ın Kuzeyindeki Kukla Kürt Devleti resmen tanınacaktı.
  • ABD'nin İran ve Ortadoğu harekatlarına aktif destek ve katılım sağlanacaktı.
  • Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecek ve PKK'ya karşı sınır ötesi harekatlara son
  • verecekti. Amerika'nın izni olmaksızın harekata girişmeyecekti.
  • Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirime gidilecekti.
  • PKK elemanlarına geniş kapsamlı af çıkartılacak, PKK yasallaştırılacaktı.
  • Belediyelere özerklik verilecek, aşamalı olarak federasyona geçilecekti.
  • Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tutum alınacaktı.
  • Kıbrıs'ta Denktaş devre dışı bırakılacak ve Annan Planı uygulanacaktı.
  • Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacaktı.

AKP'nin kolayca iktidara getirilmesi adeta Amerika'nın avans ödemesiydi. Sözleşmeye harfiyen uyması halinde, Özal'a önerilen havuç AKP'ye verilecekti. Musul ve Kerkük Türkiye'ye bırakılacaktı, Türkiye savaş sonrası Ortadoğu'nun paylaşılması için kurulacak masada yerini alacaktı. Türkiye Irak'ın Kuzeyindeki küçük Kukla Kürt devletinin hamisi durumunda olacaktı. Tayyip Erdoğan bu görevi öylesine benimsemişti ki 16 Şubat 2004'te katıldığı bir televizyon programında "Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesinde Diyarbakır bir yıldız olabilir." dedikten sonra tespit edilebilen 34 ayrı yerde BOP Eşbaşkanı olduğunu söyledi.

 

AKP'ye vaat edilen Türkiye himayesinde bir Kürdistan kurulacağı, Türkiye'nin bölünmek bir yana toprak kazanarak büyüyeceği, adeta bir imparatorluğa dönüşeceğiydi. Tayyip Erdoğan'ın 2003 ile 2011 yılları arasındaki davranışları tahta geçmeye bekleyen şehzadeyi andırıyordu. Amerika'nın esas hedefinin anlaşılmasına birkaç yıl daha vardı.

 

Mehmetçiğin başına çuval geçiriliyor

1 Mart tezkeresinin reddedilmesi sonrasında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in emriyle 4 Temmuz 2003 günü Irak'ın kuzeyinde görev yapmakta olan bir binbaşı komutasındaki 11 Türk askeri Amerikalılar tarafından başlarına çuval geçirilerek esir alındı ve 60 saat boyunca esir tutuldular. Hükümete havuç uzatan ABD, Türk Ordusu'na silahla meydan okumaktaydı.

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in 13 Temmuz 2003'te Başbakan Tayyip Erdoğan'a gönderdiği mektup işin özünü açıklıyordu. Türk özel harekat görevlilerinin ‘‘kuşku uyandıran’’ bazı faaliyetleri üzerine harekete geçtiklerini anlatan Rumsfeld "Türk Hükümeti'nin, Kuzey Irak'taki koalisyon faaliyetlerine karşı zararlı bir harekete yetki vermeyeceğini ve desteklemeyeceğini biliyoruz, ancak gerçekler de gözden geçirilmek üzere Ortak Komisyon'un önündedir.."10 Yani: AKP hükümeti ABD'nin yanındadır, hizaya sokulması gereken Türk Ordusu'dur.

 

AKP ile anlaşarak TSK'yı kafeslemek

CIA şefi Henry Barkey, 26 Mart 2003'te Utah Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta "ABD'nin Kuzey Irak'taki planını yürütmek için Türk Ordusu'nun Irak'tan çekilmesi gerekiyordu… AKP ile anlaşarak Türk Ordusu'nu kafese kapattık" demiştir.11

 2001 yılında yapılan düzmece şemayla başlayan Ergenekon tertibinin hazırlıkları 2007 yılına kadar sürdü. Resmi görevi "telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin içeriğini kontrol etmek" olan ancak gerçekte FETÖ'nün dev kulağı olarak görev yapan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) Ağustos 2005 yılında kuruldu. Muazzam kaynaklarla ve yetkiyle donatılan TİB, Ergenekon tertibinin temel dayanaklarından birini oluşturan yasadışı dinlemelerin merkezi oldu.

 

Şemdinli İddianamesi Ergenekon'un prototipiydi

9 Kasım 2005’te Şemdinli ilçesindeki Umut Kitabevi’nde PKK milisleri tarafından patlatılan bomba iki astsubay üzerine yıkılarak Türk Ordusuna kurulan bir pusuya dönüştürüldü. 10 Kasım sabahı saat 08.00'de yaklaşık 500 kişilik PKK'lı grup polis merkezinin yanında toplanarak yola barikat kurdu. İlçenin DEHAP'lı Belediye Başkanı Salih Yıldız toplanan kalabalığa "Sakin olmazsanız, haklıyken haksız konuma düşersiniz. Burada, Yüksekova çetesi ve Susurluk benzeri bir olay var. Çözüyoruz ancak sizin sakin olmanız lazım" diye sesleniyordu. PKK'nın televizyonu ROJ TV olayı canlı olarak bütün dünyaya duyurdu.

"Paralel yapı ilk denemeyi orada yaptı. Umut Kitabevi’ni bombaladılar diye astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz bir kumpasın mağduru olarak 40 yıl ceza aldılar. Savcı Ferhat Sarıkaya’nın hazırladığı Şemdinli iddianamesi, Ergenekon iddianamesinin bir prototipidir ve doğrudan orduyu hedef alıyordu."12

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt hakkında yargıyı engellemek, suç işlemek için örgüt kurmak ve görevi kötüye kullanmak suçlamalarıyla iddianame hazırlayan Savcı Sarıkaya, 2006'da meslekten men edilmesinin ardından soluğu Pennsylvania’da alacaktı. Daha sonra Fethullah Gülen tarafından "Böyle bir kahraman çıkmış, kendisine ve ailesine ölünceye kadar bakılacak, bu da size vasiyetimdir" denilerek sahip çıkılan Sarıkaya, görevden uzaklaştırıldığı dönemde maaşını ve yurtdışına çıkış paralarını da FETÖ'nün verdiğini itiraf etmiştir. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra çıkarılan kararnameyle göreve geri dönen Sarıkaya, şu anda FETÖ davasından tutukludur ve Şemdinli iddianamesini FETÖ'nün emriyle, polislerin hazırladığı metinden kopyala yapıştır yöntemiyle yazdığını itiraf etmiştir.

 

Ergenekon için "Delillendirmeler"

17 Mayıs 2006'da Danıştay İkinci Dairesi'nde düzenlenen silahlı saldırıda, bir Danıştay üyesi şehit oldu, 4'ü yaralandı. Hain saldırının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül "Bana anlattığınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın”13 diyerek Ergenekon Tertibi'nin işleyiş şeklini ortaya koyuyordu.

İş, "delillendirmeye" yani sahte delillerle tiyatro sahnesini hazırlamaya gelmişti. Başbakan Tayyip Erdoğan ise “Bu işe ben Emniyet’le başladım. Belirli bir evreye geldikten sonra, bunu savcılığa verdik. Ergenekon Soruşturması konusunda yargı ile yakın işbirliği içindeyiz. Bunlar iktidara gelmeden yaptığımız tespitlerdir”14 diyerek henüz iktidara bile gelmeden bu işin içinde olduğunu itiraf ediyordu.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Sahte Delilleri İfşa Ederken
Dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ Sahte Delilleri İfşa Ederken

2006-2007 yıllarında Rahip Santoro, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetleri FETÖ tarafından işlendi ve aynı örgütün yargı kanadı tarafından Ergenekon iddianamesine dahil edildi.

 

Ergenekon Tertibi

12 Haziran 2007'de Ümraniye 'de bir gecekonduya operasyon düzenlendi. Polis gecekondunun çatısında bir sandık içinde 27 adet el bombası ve C4 patlayıcılar bulunduğunu açıkladı. Bulunan bombaların Harp Malulü Astsubay Oktay Yıldırım’a ait olduğu ileri sürüldü. Ancak polis tutanaklarına ve ortaya çıkan video kaydına göre bombalar gecekonduda “bulunmadan” yaklaşık 2 saat önce, 18.30’da karakolda dizilmiş ve görüntüleri çekilmişti. Video kaydında polislerin kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda daha ortada Ergenekon adı yokken “Soruşturma Ergenekon olunca s...rim hakimini de savcısını da” dedikleri duyuluyordu. Video konuşmalarındaki “Genelkurmay var bunun altında” sözleri ise TSK’nın hedefte olduğunun açık göstergesiydi. Şemdinli İddianamesi’yle başlayan tertibi ortaya çıkarma mücadelesi nedeniyle ilk olarak Oktay Yıldırım hedef alındı.

Tertip, sahte imzalar ve sözde toprak altına gömülmüş silahlarla devam etti. Cumhuriyet Hakimi Köksal Şengün gibi onurlu hakimlerimiz, önce etkisizleştirilerek, daha sonra da tasfiye edilerek, düzmece mahkemelerle tiyatro benzeri yargılamalara başlandı.

15 Temmuz 2008'de Başbakan Erdoğan, “Bu davanın savcısıyım” diyordu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç özel görevli yargıç ve savcıları övüyor; “Onlara bütün Türkiye'nin demokrasi adına büyük bir borcu var” diyor, Türkiye'nin bağırsaklarını temizlediğini söylüyordu. Bakan Egemen Bağış "hizaya soktuk" açıklaması yapıyordu. DTP-PKK Grup Başkanı Ahmet Türk "Ergenekon soruşturması bir umuttur; ülkemizi, demokrasiyi zehirleyen bu ittihatçı uzantılarından arındırmalıyız" diyordu. DTP-PKK milletvekilleri Ergenekon davasında müdahil olmak için dilekçeler verdiler. Türk Ordusu'na karşı kutsal ittifak kurulmuştu.

 

Doğu Perinçek: “Türk Milleti, Ordusunu Kurtardı.”

Ergenekon tertibiyle birlikte Türk - Amerikan Savaşı boyut değiştirdi. 1990 yılından bu yana savaş alanının hazırlanması için çabalayan ABD için öldürücü darbeyi vurma zamanı gelmişti. Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere TSK’nın komuta kademesi, onlarca general ve amiral, binlerce subay ve astsubay esir alındı.

Kukla Kürdistan’ı (İkinci İsrail) kurmak için harekete geçen ABD'nin önündeki en önemli siyasi engel Vatan Partisi’ydi (İşçi Partisi). Başta Genel Başkanı Doğu Perinçek olmak üzere, onlarca yöneticisi tutuklandı. Vatan Partililer toplamda yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırıldı.

ABD, Türkiye’yi PKK ile pazarlık masasında bölmek için açılım sürecini dayatıyordu. Bunun için Türk Ordusu’nun esir alınması, savaş kabiliyetinin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Türk Milletinin ve Ordusunun kahramanları hedef alınmıştı. Suçları büyüktü: "Çelik Harekâtı’nı, Kardak Harekâtı’nı yapmak, ABD’nin Irak’ı ve Türkiye’yi parçalamasına direnmek... Atatürk Devrimi hedefine bağlanmak, NATO’dan çıkmayı, Türkiye’nin bağımsız olarak Avrasya’daki yerini almasını istemek”15

Doğu Perinçek: “Türk Milleti, Ordusunu Kurtardı.”
Doğu Perinçek: “Türk Milleti, Ordusunu Kurtardı.”

Ergenekon tertibiyle birlikte Türk - Amerikan Savaşı boyut değiştirdi. 1990 yılından bu yana savaş alanının hazırlanması için çabalayan ABD için öldürücü darbeyi vurma zamanı gelmişti. Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere TSK’nın komuta kademesi, onlarca general ve amiral, binlerce subay ve astsubay esir alındı.

Kukla Kürdistan’ı (İkinci İsrail) kurmak için harekete geçen ABD'nin önündeki en önemli siyasi engel Vatan Partisi’ydi (İşçi Partisi). Başta Genel Başkanı Doğu Perinçek olmak üzere, onlarca yöneticisi tutuklandı. Vatan Partililer toplamda yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırıldı.

ABD, Türkiye’yi PKK ile pazarlık masasında bölmek için açılım sürecini dayatıyordu. Bunun için Türk Ordusu’nun esir alınması, savaş kabiliyetinin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Türk Milletinin ve Ordusunun kahramanları hedef alınmıştı. Suçları büyüktü: "Çelik Harekâtı’nı, Kardak Harekâtı’nı yapmak, ABD’nin Irak’ı ve Türkiye’yi parçalamasına direnmek... Atatürk Devrimi hedefine bağlanmak, NATO’dan çıkmayı, Türkiye’nin bağımsız olarak Avrasya’daki yerini almasını istemek”15

Vatan Partisi (İşçi Partisi) 2007 ile 2013 yılları arasında dünya tarihinde görülmemiş bir mücadele yürüttü. Doğu Perinçek Silivri Mahkemesi'nden haykırıyordu: "Türkiye kahramanlarını köpeklere, itlere boğduruyor... Burada boğulan tarihin en büyük milletlerinden biri olan Türk Milletidir…”, “Bir ordunun savaş iradesi yok edildi mi imha edilmiştir...”, “Savcı Zekeriya Öz'ün arkasında Amerika var bir de PKK var...", "Vatanseverliği mahkum etmeye kalkanlar Türk Milletinin ayakları altında kesinlikle kalacaklardır…", “Gladyo'nun bir numarası Abdullah Gül, İki numarası Tayyip Erdoğan, Üç numarası da Fethullah Gülen."

Yüzbinler, Silivri Cezaevi önünde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganlarıyla ABD’ye meydan okudu. Vatan Partisi (İşçi Partisi) hem cezaevi içinde hem de dışında verdiği büyük mücadele sonucunda Silivri duvarlarını yıkarak Türk Milleti’nin Ordusunu kurtarmasına önderlik etti.

Vatan Partisi verdiği büyük mücadele sonucunda Silivri duvarlarını yıkarak Türk Milleti’nin Ordusunu kurtarmasına önderlik etti
Vatan Partisi verdiği büyük mücadele sonucunda Silivri duvarlarını yıkarak Türk Milleti’nin Ordusunu kurtarmasına önderlik etti

Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye'den ne istiyor?

Büyük Ortadoğu Projesi'ne göre Türkiye, Irak’ın kuzeyinde fiilen kurulmuş olan Kukla Kürt Devleti’ni (Barzanistan) himayesi altına alarak onu Irak ve İran’ın olası saldırılarına karşı koruyacaktı. Daha sonra Türkiye, Barzanistan ve Suriye'nin kuzeyinde oluşturulacak Kürt bölgesi, bir federasyon içinde birleşecekti. Böylece Türkiye Musul, Kerkük ve Halep'i topraklarına katacak, bölgenin zengin kaynaklarına sahip olacaktı. Bu durum Türk Milleti’ne “Musul ve Kerkük bizim olacak, Petrol zengini olacağız, Yeni Osmanlıyı kuracağız” yalanlarıyla kabul ettirilecekti.

Irak ve Suriye'nin Kürt bölgelerini topraklarına katmak için Türkiye'nin kendi Kürdüne de özerklik vermesi gerekiyordu. Amerika'nın koordinasyonunda, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Öcalan’ın işbirliğiyle yürütülen özerklik planı hazırlanmaya başlandı. MİT ile PKK arasında yapılan Oslo görüşmelerinin özü, özerklik planının detaylarıydı. Açılım ihaneti bu sürecin sonucunda ortaya çıktı.

19 Ekim 2009’da Abdullah Öcalan’ın emriyle 34 PKK’lı Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye girdi. PKK’lılar hazırlanan çadır mahkemesinin kararıyla serbest bırakıldı.

Aynı plan, 1990’da Turgut Özal’ın da önüne konmuş, Türk Ordusu’nun direnci nedeniyle uygulanamamıştı. Bu sefer, plan uygulamaya geçilmeden önce AKP’nin önünü açmak için Ergenekon ve Balyoz tertipleriyle Türk Ordusu esir edildi.

 

Amerika'nın Kürt koridoru planında AKP çatlağı

Amerika'nın Suriye'ye saldırmasına kadar her şey yolunda gitmişti. Amerika Suriye'ye hava saldırıları yapıyor ancak kara saldırısına bir türlü yanaşmıyordu. Hatta Obama'nın daha sonra “Amerikan postalını Suriye topraklarına değdirmeyeceğim” diyerek açıkladığı gibi, ABD Suriye'ye kendi askerini sokmak istemiyordu. Irak yenilgisinden ders almışlardı.

Amerika'nın Suriye planı kısa süre sonra anlaşıldı: Suriye'nin Kuzeyinde yaratılan otorite boşluğu içerisinde Amerika ve koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı düzenledikleri hava saldırıları yardımıyla ve PKK/PYD kullanılarak bir koridor açılacak, bu koridor sayesinde Barzanistan Akdeniz'e bağlanmış olacaktı. Böylece, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den toprak koparacak bir "Büyük Kürdistan" kurulmuş olacaktı. Türkiye bölünecek ve güneyden kuşatılacaktı.

2001 yılında AKP için iktidar planları yapılırken Tayyip Erdoğanların önüne konan proje, Irak'ın kuzeyinde kurulacak "küçük" bir Kürt Devleti'nin Türkiye'ye bağlanmasıydı. "Bir koyup üç alacaktık." Türkiye Irak'ın paylaşımında masada olacaktı. Tayyip Erdoğan bu konuyu "1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye, Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı”16 diyerek anlatmaktadır. Oysa Suriye savaşıyla ortaya çıkan tabloya göre Türkiye, kurulacak "Büyük Kürdistan" için Mehmetçiğin kanını verecek, sonuçta kaybeden yine Türkiye olacaktı.

İşte Tayyip Erdoğan yönetimi ile Amerika’nın arasını açan da planın bu tarafı olmuştu. Türk Milleti Ergenekon tertibine karşı verdiği mücadeleyle, Cumhuriyet değerlerinin yıkılmasına karşı giriştiği kitlesel eylemlerle bölünmeye izin vermeyeceğini gösterdi. Türkiye’nin milli sermayesi de bölünmeye karşı çıkıyordu. Ülkesinin bölünmesine, toprak kaybetmesine neden olan bir hükümetin Türkiye’de bir gün bile iktidarda kalmayacağı açıktır.

Tayyip Erdoğanlar yıllar içinde büyük suçlar işlediler, iktidarın getirdiği kuvveti ve dokunulmazlık zırhını kaybetmeleri, aileleriyle birlikte hapsedilmelerinin hatta idam edilmelerinin önünü açacaktır. Tayyip Erdoğan mayının üzerine basmış gibi iktidara mahkumdur, ayağını çektiği anda yok olacağının farkındadır. Erdoğan’ın 2011’dan sonra Amerika tarafından dışlanmasına rağmen son yıllara kadar ısrarla Amerika’dan medet umması, iktidarda kalmak için ABD'ye muhtaç olduğunu düşünmesindendi. Amerika’nın ihtiyacı ise BOP’u harfiyen uygulayacak bir hükümetti; 2011 yıllında Amerika’nın iktidar seçenekleri henüz tükenmemiş, Abdullah Gül, Fethullah Gülen, Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP-PKK gibi seçenekler henüz kullanılmamıştı.

 

Amerika Tayyip Erdoğan ilişkileri gerginleşiyor

2011 yılından sonra Amerika, Tayyip Erdoğan'ı önce hizaya sokmak, başaramayınca da iktidardan indirmek için bir süreç başlattı.

 Tasfiye süreci 7 Şubat 2012'de Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılmasıyla başladı. Fidan'ın suçu Tayyip Erdoğan'ın emriyle Oslo'da PKK ile görüşmeler yapmaktı. Amaç aslında Tayyip Erdoğan’ı yargılamaktı. Tayyip Erdoğanlar soruşturma sürecine direndiler ve geri adım attırdılar. Bu hamleye verdikleri cevap Fethullahçı örgüte ait dershanelerin kapatılmasıydı. Bunu Türk Telekom casusluk ve telefon dinleme skandalı izledi.

Sürecin en önemli ayağı 17 - 25 Aralık 2013’teki "yolsuzluk" operasyonlarıydı. Yıllarca iktidarların yolsuzluk batağına saplanmalarını teşvik eden Amerika'nın derdi hırsız yakalamak değildi. ABD'nin polis içindeki FETÖ örgütünü kullanarak düzenlemeye çalıştığı "Hükümet Darbesi" başarısız oldu.

1 Mart 2014'te Hatay'da, 19 Ocak 2014'te Adana'da MİT'e ait tırların silah yüklü oldukları iddiasıyla durdurulup aranmaya çalışılması bir başka krize neden oldu. FETÖ'nün bu girişimlerinin ardından Fethullahçılara karşı mücadele başladı. Polis içindeki binlerce FETÖcü tasfiye edildi. İçişleri Bakanı Efkan Ala daha sonra "17-25 Aralık’ta 81 il emniyet müdüründen 74’ü bunlardandı. Daire başkanlarının tamamı bunlardandı, onları da aldık. Beş bin civarında kişiye soruşturma açtık”17 diyecekti. Bunu, başta yargı olmak üzere, diğer kurumlardaki temizlik operasyonları izledi.

Ergenekon tertibi çöktü.

 

Amerika'nın restorasyon hükümeti planı

Amerika’nın stratejik hedefi, Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya çalıştığı Kürt (ABD-İsrail) Koridoru’nu kabul edecek bir hükümet seçeneği yaratmaktı. 7 Haziran seçimlerine giderken Amerika'nın taktik planı HDP'ye baraj atlatarak AKP'nin milletvekili sayısını azaltmak, bu şekilde AKP'yi hizaya sokmak veya HDP destekli bir AKP-CHP koalisyonu oluşturmaktı. Batıcı basının büyük yardımı ve CHP'nin desteğiyle HDP'ye baraj atlatıldı. Baraj atlatma operasyonunda son olarak Gladyo kullanıldı. Ankara Garı’nda ve Diyarbakır Mitinginde patlatılan bombalarla HDP’ye baraj atlatıldı.

Amerika, 7 Haziran seçimlerinde başarılı oldu. HDP/PKK %10 barajını aşarak 80 milletvekiliyle meclise girdi; AKP de tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı.

Koalisyon görüşmeleri başladı. MHP baştan AKP’li bir hükümet içinde görev almayacağını belirterek görüşmeleri bitirdi. Ahmet Davutoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun “çok verimli ve yapıcı” koalisyon görüşmeleri de sonuçsuz kaldı. 1 Kasım 2015'te erken seçim yapma kararı alındı.

Türkiye'yi bir koalisyona zorlamak isteyen Amerika, 7 Haziran - 24 Temmuz arasında PKK ve IŞİD’i kullanarak yüzlerce terör eylemi gerçekleştirdi. Son olarak 20 Temmuz 2015’te, Suruç’ta 34 kişinin hayatını kaybettiği bir canlı bomba saldırısı düzenlendi. Saldırıyı IŞİD üstlendi. Batıcı basın TSK'nın IŞİD'e karşı operasyon başlatmasını bekliyordu, ancak Amerika’nın planları ters tepti.

 

Vatan Savaşı başlıyor

24 Temmuz 2015’te Türk Silahlı Kuvvetleri, Amerika’nın kara gücüm dediği PKK’ya karşı tarihinin en büyük hava operasyonunu başlattı. Türkiye Hükümeti ve TSK, Amerika'nın Türkiye’yi bölme ve Kukla Kürt Devleti kurma planlarına karşı silahla karşılık verdi. Açılım süreci bitti. 24 Temmuz’dan sonraki bir yıl içinde TSK, Polis ve Köy Korucularımızın ortak operasyonları sonucunda 7.078 PKK’lı terörist etkisiz hale getirildi. PKK’nın şehir yapılanmaları dağıtıldı. Türk Ordusu, Polisi ile el ele olağanüstü bir başarı ve kahramanlıkla PKK’yı kendi açtığı hendeklere gömdü.

SüperNATO merkezi psikolojik savaş aygıtını çalıştırmaya başladı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş grup toplantısında “Bu savaş Vatan Savaşı değil, saray savaşıdır.” diyerek psikolojik savaşın yeni dayanak noktasını açıklamış oldu. Böylece temel çelişki ortaya çıktı. Türkiye’de milli - gayri milli saflaşması bu eksende gelişti. Küçük Amerika Sisteminin bütün aydınları ve siyasetçileri hemen Saray Savaşı tanımına sarıldılar.

Vatan Partisi Merkez Karar Kurulu, 1 Ağustos 2015 tarihinde "Saray Savaşı Değil Vatan Savaşı" başlıklı bir bildiri yayınlayarak Vatan Savaşında en ön cephede yerini aldı. CHP ise HDP’nin yanında ve Vatan Savaşının karşısında konumlandı.

 

1 Kasım seçimlerinde Amerika’nın restorasyon hükümeti planı

1 Kasım seçimlerine Vatan Savaşı koşullarında gidiliyordu. Vatan Partisi bu koşullarda CHP’ye Vatan Savaşı mevziisinde konumlanacak cumhuriyetçi, vatansever adayların CHP listelerinden seçime gireceği, tek şartın başarı olduğu bir öneri sundu. CHP ise bu teklifi reddederek HDP/PKK ile birlikte hareket etmeyi seçti.

Amerika’nın yeni hükümet formülü: 1 Kasım seçiminden sonra AKP’nin Abdullah Gül-Bülent Arınç kanadı, CHP, PKK/HDP ve FETÖ'nün yer aldığı bir koalisyon hükümetiydi.

1 Kasım seçimlerine gidilen süreçte saflar tekrar netleşmeye başladı. AKP Vatan, Millet, Cumhuriyet gibi kavramlarla seçime giderken, Vatan Savaşı veren TSK ve Polisimizin yanında konumlanırken CHP, HDP/PKK yanlısı siyasetler izleyerek seçime girdi. Vatan Partisi Vatan Savaşının en ön cephesindeydi. Temel sloganı “Vatan Savaşından Milli Hükümete - Birleşen Türkiye, Üreten Türkiye” idi.

1 Kasım seçimlerinden Amerika’nın istediği gibi bir sonuç çıkmadı. AKP oyunu %8,6 arttırırken CHP yerinde saydı. Etkisiz kalan MHP oy kaybederken, HDP ise Güneydoğu Anadolu’da PKK’nın silahlı baskısının ortadan kalkmasıyla birlikte büyük oranda oy kaybederek barajı kıl payı aşabildi.

Yapılan psikolojik savaşın aksine seçim geçmesine rağmen Vatan Savaşı etkisini arttırarak ve büyük başarılar kazanarak devam ediyordu. Amerika kara gücünü kaybetmekteydi. Türkiye içerisinde bir ayaklanmanın - bölücü kalkışmanın başarı şansı kalmamıştı. ABD’nin kukla Kürdistan planı ağır darbe yemişti.

 

Darbenin zemini hazırlanıyor

Amerika’nın öncelikli stratejik hedefi Suriye’nin kuzeyindeki Kürt (ABD-İsrail) Koridoru’nun açılmasıydı. 15-16 Kasım 2015’te Antalya’da gerçekleşen G20 zirvesi sırasında Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan, TSK’nın Suriye’nin kuzeyindeki koridoru engellemek amacıyla yapacağı müdahaleyi, Rusya’nın görmezden gelmesi konusunda anlaşmıştı. Birkaç gün sonra 24 Kasım 2015’te Hava Kuvvetleri’ndeki FETÖ elemanları, hava sahası ihlali yaptığı bahanesiyle Rus savaş uçağını düşürerek, Türkiye’yi en önemli müttefiki ile neredeyse savaşa sokabilecek büyük bir provokasyon gerçekleştirdiler. Başbakan Ahmet Davutoğlu 25 Kasım 2015’te AKP grubunda “Emri bizzat ben verdim” açıklamasında bulundu.

Böylelikle Türkiye, uluslararası alanda en büyük potansiyel müttefikini karşısına alarak yalnızlaşmış, Suriye hava sahası Türk Ordusu’nun operasyonlarına kapatılmış oldu. Türkiye, büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya geldi.

Psikolojik savaşın korku iklimi yaratma operasyonları da hız kazandı. Türkiye ardı ardına, onlarca insanın öldürüldüğü, yüzlercesinin yaralandığı kanlı terör saldırılarının hedefi haline geldi. 1 yılda gerçekleştirilen 17 bombalı saldırıda 298 kişi öldü, bine yakın insan yaralandı.

Türkiye tarafından cephenin içten çökertilmesini engelleyecek bir hamle geldi: 5 Mayıs 2016’da Ahmet Davutoğlu istifa ettirildi. AKP kongresinde tüm Davutoğlu ekibi tasfiye edildi.

Başbakan Binali Yıldırım’ın ilk grup toplantısındaki açıklamaları, Davutoğlu’nun Amerikan çıkarları doğrultusunda komşulara düşmanlık esaslı dış politikasının terk edildiğini gösteriyordu. PKK ve FETÖ terörüne karşı mücadelenin önündeki ayak bağları kalkmıştı. Binali Yıldırım’ın “Ekonomi demek para demek değildir, üretim demektir” sözleriyle Atlantik sisteminden kopuşun ekonomik emareleri görülmeye başlanmıştı.

 

Davutoğlu’nun tasfiyesine Amerika’nın yanıtı

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın yarı resmi yayın organı olan Foreign Policy dergisi 5 Mayıs 2016’daki sayısında America Loses Its Man In Ankara (Amerika Ankara’daki adamını kaybetti) başlıklı bir yazı yayınladı. Dergi “Başbakan Davutoğlu Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşında perde arkasındaki müttefikti. Şimdi ne olacak?” diye soruyordu.

Amerika’nın, Kürt Koridoru planına evet diyecek hükümeti, parlamento içinde kurmak için sahip olduğu son şans da ortadan kalkmıştı. "Foreign Policy bu sorunun cevabını kendince şöyle buldu: “Tüm bunlara rağmen Ordu içerisinden birilerinin Türkiye’yi Erdoğan’ın İslamcı diktatörlüğünden ve ülkeyi soktuğu tehlikeli yoldan çıkarmak için darbe girişiminde bulunmayacağının hiçbir garantisi yok!” Dergi, Ordu’yu değil de Ordu içerisinde birilerini işaret ediyordu."18

 

Vatan Partisi, 1 Temmuz 2016'da açıkladığı Teröre Kesin Çözüm Programı'nın 1. maddesinde "ABD’nin Türkiye’de Bölücü Teröre teslim olacak bir hükümet kurma planına karşı en geniş cepheyi oluşturmak" ifadesini kullanmıştı. Vatan Partisi darbe girişimini 14 gün önceden görmüş ve Devlet - Millet birliği ile engellenebileceğini tespit ederek mücadele programına yazmıştı.

YAŞ toplantısının yaklaştığı günlerde Türk Ordusu içindeki binlerce FETÖcü subayın tasfiye edileceği konuşulmaya başlanmıştı. FETÖ’ye operasyonların başlaması an meselesiydi.

 

Amerikancı FETÖ Darbe Girişimi

Darbeciler, 15 Temmuz gecesi önce tüm dünyanın gözü önündeki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerini işgal ederek, en korunaklı yerde gövde gösterisi yaptılar. Alçak irtifada ses hızının üstünde uçan uçaklarla bombalanma etkisi yaratarak halkı sindirmeye çalıştılar. TRT ele geçirildi. Silah zoruyla okutulan darbe bildirisinde Atatürkçüleri ikna etmeyi amaçlayan ibareler vardı. Ancak bildirinin özü Amerika'ya sunulmuş bir hizmet sözleşmesiydi.

Darbe sırasında gözü dönmüş FETÖcü darbeciler, asker, polis ve sivil 246 vatandaşımızı şehit etti, 1491 vatandaşımızı yaraladı. Darbeciler silah kullanmaktan ve kan dökmekten hiç çekinmediler. TBMM, Emniyet Genel Müdürlüğü, Özel Harekat Merkezi ve MİT Yerleşkesi uçaklarla bombalandı, sivil halkın üzerine helikopterlerden ateş açıldı. Binlerce FETÖcü subayın katıldığı ve binlerce masum er ve erbaşın kullanıldığı tarihin en kanlı darbe teşebbüslerinden biri yaşandı.

CIA’nın Amerika’da yaptığı plan Türkiye’ye uymadı. Türk Milleti, Ordusu ve Polisi darbeyi kabul etmedi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dinamik unsurlarının, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlı olan temel kuvvetinin bu kalkışmaya karşı koyması ve darbecilerin içeriden destek bulamaması darbe girişimini daha başlangıçta bitirdi. Milyonlar Amerikancı darbeye karşı meydanları ve darbenin hedef aldığı binaları doldurdu.

Darbe girişiminin başarısızlığa uğrayacağının anlaşılmasından sonra başlatılan psikolojik savaşın hedefi, Amerika’nın darbedeki rolünü gizlemek için hedef şaşırtmak ve darbeye karşı konumlanmış olan vatansever halkımız içinde ayrışmalar yaratmaktı. Kemal Kılıçdaroğlu 20 Eylül’de katıldığı televizyon programında hala “Darbe girişiminde ABD'nin desteği var demek için kanıt olmalı” diyerek darbenin planlayıcısı Amerika’yı gizlemeye devam ediyor.

Darbe girişimi Vatan Partisi sayesinde engellenmiştir. Darbenin karakterini ilk anlayan, en net karşı çıkan ve ezileceğini öngören, Vatan Partisi oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, darbe girişiminin emir komuta zinciri içinde gerçekleşmediğini, ordu içindeki FETÖ hücrelerinin işi olduğunu kavramasında, Vatan Partisi’nin rolü çok büyüktür. Ayrıca 24 Temmuz 2015’ten bu yana Saray Savaşı yalanına karşı Vatan Savaşını savunmuş olması ve yürüttüğü siyasi mücadele, hem Türk Milleti'ni hem de Türk Ordusu’nu bilinçlendirmiştir. Türk Milleti ve Ordusu “saray savaşı” propagandasına inanmış olsaydı 15 Temmuz gecesi hayatını ortaya koyarak kahramanca mücadele etmeyecek ve darbe başarılı olacaktı.

Milyonlar Amerikancı darbeye karşı meydanları ve darbenin hedef aldığı binaları doldurdu
Milyonlar Amerikancı darbeye karşı meydanları ve darbenin hedef aldığı binaları doldurdu

Küçük Amerika Süreci bitmiştir!

15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması yeni bir dönemin başlangıcıdır. Amerika, sadece 65 yıllık SüperNATO örgütünü kaybetmekle kalmamış, toplum içerisindeki desteğini ve itibarını da yitirmiştir. Küçük Amerika Sistemi’nin partileri de aynı kaderi paylaşacaklardır. CHP’nin hala Amerika’yı, PKK ve FETÖ sempatizanlarını savunması kader birliğinin göstergesidir. Darbe girişiminden sonra, Türkiye yüzünü Avrasya'ya dönmüştür. İlk ziyaret ve ilk anlaşmaların Rusya ile yapılması çok anlamlıdır.

70 yıl önce Missouri Gemisi'nin Dolmabahçe'ye demirlemesiyle başlayan Küçük Amerika Süreci, 15 Temmuz 2016'da Amerika'nın büyük yenilgisiyle sona erdi.

15 Temmuz’dan sonra teröre karşı mücadelesini kararlılıkla sürdüren Türk Ordusu, Suriye’nin kuzeyinde başlattığı Fırat Kalkanı operasyonuyla Amerika’nın egemenlik alanına girmiştir. Amerika’nın koridor planları yerle bir edilmiştir. Bölge ülkeleriyle anlaşma içerisinde yürütülen harekatın hedefi, Türkiye’nin ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır.

 

Vatan Savaşından Milli Hükümete

15 Temmuz’da Amerika’ya karşı kazanılan büyük zafer savaşın sonu değildir. Amerika’ya karşı verilen Vatan Savaşı devam ediyor. Türkiye'nin bağımsızlığına kast etmiş olan düşman, hala dünyanın en saldırgan devletidir. Vatan Savaşımız, ancak milletin ve devletin bütün imkanları topyekûn seferber edilerek kazanılabilir. Bu yüzden Vatan Savaşının başarısı, bu kaynakları açığa çıkartabilecek bir Milli Hükümet ile mümkün olur.

Bugün, Türkiye’nin toprak bütünlüğü Amerika’nın saldırılarına karşı savaşarak sağlanabiliyor. Bunun için ordunun güçlendirilmesi ve millet-ordu birliği kaçınılmazdır. Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak için Rusya ile stratejik ittifaklar yapmak, Suriye ve İran gibi komşularımızla ve Mısır gibi bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmek de kaçınılmazdır. Bir süre sonra Amerika’nın ekonomik saldırılarına ve artan borç baskısına dayanmak için kamu ağırlıklı bir “Milli Direnme Ekonomisi” uygulamak da kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye’nin yakıcı ihtiyacı Milleti birleştirecek, komşularla birliği sağlayacak, Ordu-Millet ve Devlet-Millet birlikteliğini gerçekleştirecek bir Milli Hükümetin kurulmasıdır. Tayyip Erdoğanlar, Abdülhamit’i örnek almaya devam ederlerse, Abdülhamit’in kaderini paylaşacaklardır.

AKP, Küçük Amerika Sistemi’nin ihtiyaçlarına göre kurulmuş bir partidir. Programı, kadrolarının dünya görüşü, öngörüleri hep eski döneme aittir. Kafalarındaki program hayata uymamaktadır. Orduya karşı çıkarılan KHK’ların on gün sonra değiştirilmesi de, “katil” diye suçladıkları Suriye ile “darbeci” diye niteledikleri Mısır ile birlikte hareket etmek zorunda kalmaları da hayatın zorunluluklarının dayatmasıdır. “Milli Devlet Direnir - Milli Ordu Direnir” tunç yasası AKP’yi milli hamleler yapmaya zorlamaktadır.

Emperyalizme karşı verilen Vatan Savaşı milli bir programa ve önderliğe ihtiyaç duymaktadır. Vatan Partisi, elli yıla yaklaşan bağımsızlık ve Atatürk Devrimi’ni tamamlama mücadelesi içerisinde, Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu programı ve kadro birikimini yaratmıştır. Tarih, Vatan Partisi’nin önüne kısa sürede milyonları kucaklayacak düzeyde büyüme görevini koymuştur.

Vatan Savaşı süreci ilerledikçe, Bağımsız Türkiye programının gerçek sahiplerinin görev başına geçmesi zorunlu hale gelecektir.

 

Küçük Amerika Süreci Bitmiştir!
Avrasya Çağının Milli İktidarı Yakındır!

Serdar Üsküplü
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı
Propaganda Bürosu Başkanı

 

Türk ordusu darbeyi engelledi
Türk ordusu darbeyi engelledi

Kaynakça

  1. Ulus, 23 Ocak 1946; Akt. Yavuz GÜLER II. DÜNYA HARBİ SONRASI TÜRK–AMERİKAN İLİŞKİLERİ (1945-1950) GAZİ ÜNİVERSİTESİ KIRŞEHİR EĞİTİM FAKÜLTESİ, Cilt 5, Sayı 2, (2004), 212
  2. Ulus, 7 Nisan 1946. Akt. Age
  3. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 0.30.1. / 11.65.5 Alt. age s.211
  4. İsmail SOYSAL, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, T.T.K. yay., c.I., Ankara 2000, s. 648.
  5. Doğu PERİNÇEK, Ergenekon Savunması s. 412.
  6. Yıldırım KOÇ, Amerikan Üsleri ve 12 Eylül, Aydınlık dergisi, 13 Haziran 2004.
  7. Doğu Perinçek, Ergenekon Savunması, Kaynak Yayınları, 1. Basım Ağustos 2009 İstanbul s. 413.
  8. Tayyip Erdoğan AKP Açılış Toplantısı Konuşması 14 Ağustos 2001 https://www.youtube.com/watch?v=YZrGqyKnIPY
  9. Doğu Perinçek, Ergenekon Savunması, Kaynak Yayınları, 1. Basım Ağustos 2009 İstanbul s. 407.
  10. Hürriyet, 18 Temmuz 2003.
  11. Aydınlık, 19 Haziran 2012.
  12. Oktay Yıldırım ile röportaj, Akşam, 17 Kasım 2014.
  13. Radikal, 4 Temmuz 2008.
  14. Aydinlikgazete.com 12 Aralık 2012 http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/milletin-mutalaasi-asil-siz-suclusunuz-tamami-h17572.html
  15. Doğu Perinçek, Ergenekon Savunması, Kaynak Yayınları 1. Basım Ağustos 2009 İstanbul s. 20
  16. Tayyip Erdoğan, Milliyet.com.tr, 1 Mart Tartışması 07.02.2016.
  17. Haberturk.com.tr, 19 Ağustos 2016 http://www.haberturk.com/gundem/haber/1284610-efkan-ala-81-ilin-emniyet-mudurunden-74u-fetocu-cikti
  18. Soner Polat, Aydınlık, Emperyalist merkezlerde panik havası, 22 Temmuz 2016.