Esin Ergenç: Değiştirmek için bilmek gerek

Eğer arada sırada yazıyorsanız yazmak zor gelir. Konu bulamazsınız, giriş yapamazsınız derken sıkılır yazmayı bırakırsınız. Onun için sürekli yazmak gerek. Yayınlansın ya da yayınlanmasın yazmak sadece kaleminizi değil, bakış açınızı da geliştirir. Yazarken düşünür insan; nasıl daha iyi anlatabilirim diye ve bazen kendinizin dışında, sizi okuyanların da sesi, vicdanı, gözü olursunuz. Bugün gündemdeki siyasi konulardan söz etmeyeceğim. Ama savunduğumuz siyasi görüşlerin bakış açımızı nasıl sınırladığını daha doğrusu bizim bu sınırlamayı farkına varmadan yaptığımızı anlatmaya çalışacağım. Hazır siyasi cephe, “Evet / Hayır” olarak ikiye bölünmüşken yazmak anlam kazanıyor. Kendi açımdan “Evet” diyenlerin neden evet dediğini anlamazsam, “Hayır” dedirtemem. Onları buna iten ne ise o ihtiyaca cevap veremeyen bir “Hayır” cephesi kazanamaz. Siyasi örgütlülüğün uzun yıllardır içinde olan biri olarak, bu mücadelede yapılan, yaptığımız yanlışlardan biri; olaylara tek bir noktadan bakmak. Bir konuya ya da bir sisteme takılıp kalıyoruz ve bu bizi geliştirmiyor.

 

Oysa bir düşünceyi savunmak, bizi diğer düşüncelere, yaşam biçimlerine kör ve sağır yapmamalı. Sabahın karanlığında ve kışın ayazında işe gitmek için durakta otobüs bekleyenin neler düşündüğünü o durağa, o saatte gitmeden bilemezsiniz. “Evet” dedirten tüm koşulları baskılar da dahil ama en çok hiçbir baskıya maruz kalmadan diyenleri anlamadan hiçbir mücadeleyi veremezsiniz.

 

Şimdi sizinle bir hikaye paylaşacağım. Sosyal medya sağolsun, kaynak orası. Kıssadan hisse efendim. İyi haftalar hepinize...

 

“Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı...

 

Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş...

 

Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş.

 

Herkese bunu sormaya karar vermiş... Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zaman da durmuyor tabii ki.

 

Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona, “Şu karşıki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir” demişler.

 

Çok zorlu bir yolculuk sonunda bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam.

 

Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.

 

Bilge, sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş.

 

Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.

 

- Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel. Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin.

 

Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış:

 

- Evet, demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?

 

Adam şaşkın.

 

- Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki.

 

Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge.

 

Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzelliklerden büyülenmiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü...

 

Geri geldiğinde Bilge, adama, bahçenin nasıl olduğunu sorunca gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış adam.

 

Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş:

 

- Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Sadece bir noktayı görürsen hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın. Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın; akıp giden zamanın anlam kazanır”