Emre Albayrak: Çıkış noktamız milli madencilik olmalı!

"Hablemitoğlu, Türkiye’de altın madenciliğine karşı faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının Alman Vakıfları tarafından fonlandığını açıklamıştı"

Emperyalistler ağaçla, börtü böcekle uğraşmaz, korkulu rüyaları ekonomik kalkınmanızdır. Bugünkü tartışmaya karşı çıkış noktamızın, madencilik sektörünün millileştirilmesi olmalı.

 

Bir hafta önce “Kazdağları’nda neler oluyor” başlıklı bir habere rastladım. İçeriğine baktığımda güzelim Kaz Dağı’nın yok edilmeye çalışıldığını ve bunun yabancı bir şirket tarafından yapıldığını okudum. Araştırmaya başladım. Çanakkaleli olmam, bu şehirde doğup büyümem nedeniyle konu benim için ilgi çekiciydi. Sosyal medyada ise Kaz Dağı’nın sahiplenilmesi güzel bir durumdu. Halk, topraklarına sahip çıkıyordu...

Haberleri biraz daha dikkatli okuduğumda altın madeni çıkartılacak yerin Kaz Dağı olmadığını öğrendim. Maden sahası Kirazlı Köyü'ndeydi. Her bayramda babamın köyüne giderken önünden geçip gittiğimiz Kirazlı Köyü. Kaz Dağı’nın Çanakkale tarafında kalan ve bir doğa harikası olan Ayazma'ya da defalarca gittiğim için, bu dağların ne tarafta başladığını iyi biliyordum. Altın çıkarılacak yer Çanakkale merkeze 25 kilometre mesafedeki Kirazlı Balaban Tepesi. Kirazlı ile Kaz Dağı’nın arasındaki mesafe, kuş uçuşu yaklaşık 40 kilometre idi.

 

Bu durumu biraz garipsedim. Çünkü Kaz Dağı, yüzlerce bitki ve hayvan türünün barındığı ve toplumun da koruma duygusuyla hassas olduğu bir yer. Konunun istismar edilebileceğini düşünerek arkadaşlarımızı aramaya başladım. Çevre mühendisi, maden mühendisi, orman mühendisi olan konunun uzmanı olan arkadaşların verdikleri bilgiler çarpıcıydı. Yine internet araştırmasıyla da bir çok akademik bilgiye ulaşmak mümkündü. Bir haftadır kamuoyunda konuşulan, tartışılan, doğru ile yanlışın iç içe geçtiği, istismara açık bir konunun aydınlığa kavuşturulması, hiç olmadığı kadar elzem bir hal aldı.

 

 

TARTIŞMADA İKİ EKSEN

 

Tartışma iki ana eksende cereyan ediyor. Birincisi, (basitçe ifade edecek olursak) her türlü madenin çıkarılmasına, enerjinin üretilmesine karşı olan yapılar ve bunun karşısında milli-yabancı farketmez bu madenlerin çıkartılması gerektiği görüşünde olanlar. İlkinin arkasında çevrecilik üzerinden her türlü değeri istismar edenler, ikincisinin arkasında da talan ekonomisinin yarattığı sıcak para beklentisinde olanlar var. Her ikisinin de doğamıza ve ekonomimize tam yarar sağlamadığı açık bir gerçek.

 

- Çevreci olduklarını iddia eden derneklerin; 195 bin ağacın kesildiğini, maden ararken siyanür kullanıldığını ve Kaz Dağı’nın yok edildiğini söylemeleri gerçekleri yansıtmıyor.

 

195 bin ağacın kesildiği iddiasının kaynağı CHP raporu. Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’nın açıklamasında ise bu sayının 13 bin 400 olduğu ifade ediliyor. Aradaki farkın nedeni CHP’nin 130 cm.'den küçük ve 8 cm. çapına ulaşmamış olam bitkileri de ağaç olarak saymasından kaynaklanıyor. Buna rağmen bile 195 bin rakamının gereğinden fazla abartılı olduğu ortaya çıkıyor. CHP’nin internet sitesinde yer alan Kirazlı madeni ve ağaç katliamı raporunun hiç bir yerinde ‘Kaz Dağı' ifadesi geçmiyor ve siyanür ile ilgili tartışmaya değinilmiyor.

 

-Bazı gerçekleri ortaya koymakta fayda var. Dünyanın her yerinde altın arama faaliyeti devletler ve özel şirketlerce yapılır. Gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler için durum fark etmez. Kirazlı’da faaliyet yürüten Alamos Gold’un, üçü Kanada, üçü Meksika, üçü Türkiye, biri ABD’de olmak üzere maden araştırma sahaları bulunuyor.

 

-Altın, değerli ve katma değeri yüksek olan bir madendir ve toplumların gelişmesine katkısı büyüktür. Kapitalizmin erken geliştiği ülkelerde sermaye birikiminin oluşmasına en önemli katkıyı yapmıştır. Altının değerinin yüksek oluşu sadece az bulunmasından ileri gelmez, emek yoğun bir madde olmasının, katma değerinde önemli rolü vardır.

 

 

RUHSATTAN MUAF TUTMA

 

Ancak... Burada en önemli nokta elde edilecek bu zenginliğin ülkeye faydasıdır. Tartışılan bu meselede karşı çıkış noktamızın madencilik sektörünün millileştirilmesi olması gerekir. Kritik nokta budur. Atatürk dönemi madencilik faaliyetleri bu konuda önümüzü aydınlatmaktadır. 14 Haziran 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur. Bu kuruluşun bütün giderleri ile yatırımlarının her yıl devlet bütçesinden karşılanması prensibi ile memleketimizde işletilmeye elverişli maden yatağının bulunup bulunmadığını, işletilen maden ve taş ocaklarının da daha faydalı surette işletilmelerinin neleri gerektirdiğini araştırmak, fenni ve jeolojik tetkikler, kimyasal tahliller yapmak, proje ve raporlar hazırlamak, verimlilik hesapları yapmak, bütün teknik ve bilimsel işleri görmek, memleketin madenlerinde ve maden sanayisinde mühendis ve kalifiye eleman yetiştirmek üzere kurulmuştur. Lüzumlu ve yararlı görülen sahalarda arama yapabilmesi için de arama ruhsatı alma sorumluluğundan muaf tutulmuştur.

 

 

MİLLİ ÇIKARLARA UYGUN

 

Aynı gün (14 Haziran 1935) MTA ile birlikte 2805 sayılı yasa ile, "Madencilik, Enerji Üretimi ve Dağıtımı alanlarında faaliyet göstermek üzere" ETİBANK kurulmuştur. (Cumhuriyet dönemi madenciliğimiz/ TMMOB internet sitesi)

 

Genç Cumhuriyet, Atatürk önderliğinde maden araştırmalarına büyük önem vermişti. Bugün de yapılacak olan ETİBANK, ETİMADEN VE MTA kurumlarının yeniden canladırılması ve ülkemizin maden zenginliklerine kavuşmasıdır.

 

Vatan Partisi programının ‘’Doğal Kaynaklar ve Madenler’’ başlıklı 48. maddesi şöyle demektedir;

 

“Millî ekonomi ve ülke savunması açısından stratejik önem taşıyan doğal kaynaklar ile bor, trona, uranyum ve toryum gibi stratejik önem taşıyan madenler kamu eliyle işletilecektir. Yabancı sermayeye verilmiş olan maden ruhsatları ve imtiyazları gözden geçirilerek, millî çıkarlara uygun olmayanlar kaldırılacaktır. Doğal kaynakların bulunması yanında niteliklerinin, ekonomik değerlerinin ve işletme teknolojilerinin saptanması, korunması ve zenginleştirilmesi için, araştırma seferberliği başlatılacaktır. Bu amaçla yeni kurumlar oluşturulacak ve Maden Tetkik Arama Kurumu geliştirilecektir. Türkiye’nin kıta sahanlığındaki doğal kaynaklar üzerindeki hakları, her tür müdahaleye karşı korunacaktır. Denizlerdeki doğal kaynakların araştırılması ve kullanılması doğrultusunda bilgi edinmek ve teknoloji geliştirmek için bütün olanaklar değerlendirilecektir. Bu konuda yabancı güçlerin müdahale ve kısıtlama girişimlerine izin verilmeyecektir."

 

 

MÜCADELEMİZ SÜRECEK

 

Türkiye, sıcak para ekonomisinin sonuna gelmiştir. Topraklarımızı yabancı şirketlere açma yoluyla değerinin çok altında gelirler sağlayarak günü kurtarma devri bitmiştir. Vatan Partisi’nin merkezinde olduğu Milli Hükümet, doğa,çevre-insan sağlığını gözeterek ve en önemlisi yeraltı zenginliklerini kamu ve Türk özel şirketlerinin ortaklığıyla (karma ekonomi) değerlendirerek üretim ekonomisinin kuruluşuna önderlik edecektir. Şu anki tabloda yabancı şirketin varlığını karşılarına almadan toplumun çevre duyarlılığını dolduruşa getiren kuvvetlere karşı gerçeği söyleyecek ve toplumun ilerlemesi açısından geriliği temsil edenlerle mücadelemizi sürdüreceğiz. Emperyalistler sanıldığı gibi ağaçla, çiçekle, börtü böcekle uğraşmazlar. Emperyalistlerin en korktuğu şey sizin ekonomik kalkınmanızdır.

 

- https://www.chp.org.tr/haberler/chpden-kaz-daglari-raporu

-- https://www.alamosgold.com/home/default.aspx

--- http://www.maden.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=2434&tipi=5&sube=0

 

 

YABANCI ŞİRKETLERİ KOVARIZ!

 

Yabancı şirketleri kovar, madeninizi kendiniz çıkarırsanız, çılgına dönerler. Çünkü bu üretmek demektir, gelişmek demektir. Hatırlayalım. Necip Hablemitoğlu, Türkiye’de altın madenciliğine karşı faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının Alman Vakıfları tarafından fonlandığını açıklamıştı. Belki de FETÖ tarafından hedef alınmasının nedenlerinden biri de buydu! Peki, bu bölgede faaliyet yürüten sözde çevreci bir derneğin, gerçeği tahrif ederek, madenciliğe tümden karşı çıkarak, toplumun çevre duyarlığını istismar etmek suretiyle AB’den fonlanarak faaliyet yürüttüğünü söylesem... Her şeyi anlamamıza yeterli olur mu?