Cengiz Çakır: Tarımda makineleşme ve işlendirme (İstihdam)

Unutulmaması gereken önemli bir hususu belirtelim. “Kullanılmayan işgücü biriktirilemez.”

Bir önceki yazıda söz edilen “Tarım ve Makine Sanayii Etkileşimi” adlı rapordan alıntılarla tarım makinelerinin işlendirme (istihdam) üzerine etkilerini değerlendirmeye çalışalım.

 

“Tarihsel verilere göre tarımda makine kullanımına başlanmadan önce; 2,7 ton buğdayın hasadı 300 saat sürmüştür. Traktörle çekilir tip hasat makineleri ve harman makinesinden sonra bu süre 50 saate inmiştir. Biçerdöverlerden sonra ise 2,7 ton buğday, artık 3 dakikadan az sürede hasat edilmektedir.” s.10

 

Bir dağ köyündeydik. Benim işim iki küçük kardeşime bakmaktı. Köyden arkadaşımın yanı sıra, iki kardeşimin elinden tutarak bir sırt üzerindeki düzlükte olan harman yerine gittik. Kavrama orakla biçilen ekinler, tokurcun yapılarak kurutulduktan sonra, kadınların sırtında harman yerine taşınmıştı. Evdeki bütün insanlarla sığır, sıpa, eşek, katır hepsi getirilmişti.

 

Ekinlerin bir kısmı düzlüğe daire şeklinde yayılmış, birbirine bağlanmış olan hayvanlar hızlı adımlarla ekin sapları üzerinde döndürülüyor ve ayaklarıyla ezerek daneleri ayırıyor ve sapları parçalıyordu. Bu yöntemle elde edilen “çatma samanı” yumuşak olduğu için hayvanlar tarafından sevilerek yenirdi. Düven samanı çakmak taşı ile kıyılarak elde edildiğinden sert olurdu.

 

Harman yeri bilinçli olarak rüzgâr alan bir yere kurulmuştu. Uygun rüzgâr esince, dane ve saman karışımı yaba ile havaya doğru savruluyordu. Yoğunluğu fazla olan daneler yakına düşerken, az yoğun olan saman parçaları daha uzakta yere düşerek danelerden ayrılıyordu. Çuvallara doldurulan buğday, harar denilen büyük kıl çuvallara basılan saman hayvanlara veya at arabalarına yüklenerek taşınıyordu.

 

Aile ve komşularla birlikte bir bayram havasında gayretle çalışıyordu insanlar. Çektikleri emeğin karşılığında ambar ve samanlıklarını doldurarak, bütün yıl yiyecek ekmeği ve hayvan yemlerini güvenceye almış oluyordu. Elde ettikleri ürünün tümü kendilerinindi.

 

Biçer döverler gelince işler kolaylaştı belki. Ama ürünün en az yüzde 13’ünü alıyordu hizmet karşılığında. Makine dar alanlara girmiyor, yamaçlarda iş görmüyordu. Üstelik saman da tarlada kalıyordu. Aile bireyleri boş kalıyor, can sıkıntısından kahvede iskambil ya da taş oynuyorlardı.

 

“Makineli tarım sayesinde insan gücünden çok daha kuvvetli olan motor gücünden istifade edilir.”

 

“Örneğin 5 sıralı bir pamuk hasat makinesinin 150 dekar tarlada 10 saatte topladığı pamuğu aynı sürede toplamak için 450 işçi gerekmektedir.”

“Makineler sayesinde ürünün hasadı iklim şartlarından etkilenmeden, zamanında ve hızlı şekilde yapılır.” s.9

 

Fuarlarda sergilenen devasa makinelerden biri olan pamuk hasat makinesi üzerinde 250 BG’lik bir motor vardır. 8 ton pamuğu deposunda biriktirebilmektedir. Makinenin verimli çalışması için operatörler 100 dekardan küçük parsellere girmek istememektedir. Köşelere yeterince yanaşamadığı için hasat tam yapılamamaktadır. Makinenin pamuğu temiz toplaması için hasat öncesinde yaprak döktürücü ilaç (defoliant) uygulanması gerekmektedir. Fazladan bir kimyasal daha uygulama zorunluluğu maliyet ve çevre kirliliği açısından sakınca yaratmaktadır. Kendi ağırlığı ve yükü nedeniyle çok ağır olan makine, nemli olması halinde toprağın sıkışmasına yol açabilir. Makinenin kendisi, yedek parçaları ve akaryakıtı bütünüyle döviz ödenerek dış alım yoluyla tedarik edilmektedir.

 

Ortaokul ve lise öğrencisi olduğum dönemlerde yaz tatillerinde annem ve diğer akraba kadınların yanı sıra, 3 lira gündelikle mevsimlik tarım işçisi olarak çalışırdım. Sarayköy ovasında çoğunlukla pamuk yetiştirildiği için daha çok pamuk çapası ve hasadında çalışırdık.

 

Demokrat Parti politikalarının tökezlediği yıllarda bugün olduğu üzere çiftçiler yine yakınmaktaydı. Beylerbeyi köyünün kuzey tarafında ovadaydık. Beylerbeyi köyünden mal sahibinin büyük oğlu Galip, yeşil boyalı “Deutz” marka traktörü ile gelmişti. Canı niye sıkılmıştı bilmiyorum. “Çalışıyoruz, bir sürü masraf ediyoruz, elimize doğru dürüst para geçmiyor. Gelecek sene ekmeyeceğim bu tarlaları” dedi.

 

Öğle üzeri yemek ve dinlenme zamanı olduğu için yakında olan annem de duymuştu bu sözleri. Usulca mal sahibi delikanlının yanına gelerek, “Öyle deme ablam, siz buraları ektiğiniz için bizler de gelip çalışıyor ekmeğimizi kazanıyoruz. Siz tarlaları ekmezseniz bunca insan ne yapar? Neyle geçinir? Toprak bereketlidir, bu sene olmazsa gelecek sene kazanırsınız. Gayreti elden bırakmamak gerekir!” demişti.

 

Yazın sıcağında ter dökerek çalışmaya yüksünmeyen, iş bulup çalıştığı için kimseye muhtaç olmayan insanlar, neşe içinde türküler söyleyerek iş görürler. Belki dev makinelerle bu işi daha kısa zamanda ve “daha verimli” olarak yapabilirsiniz. Makineyi kendimiz yapmıyoruz, hemen herşeyi ithal. Kıt olan dövizi ödeyerek almak zorundayız. İş imkânı elinden alınan 450 işçi ve aile bireyleri ne ile geçinecek?

 

Tarım kesimi en kolay ve ucuza istihdam yaratacak bir alandır. Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz gibi entansif tarımın olduğu yerlerde bol miktarda emekçiye iş imkânı yaratılabilir. Yeter ki teknoloji budalalığı yapmayalım.

 

Unutulmaması gereken önemli bir hususu belirtelim. “Kullanılmayan işgücü biriktirilemez.” Çalışmak için hazır olan herkese iş verebilirseniz, işgücü değerlendirileceği için en büyük kazanç sağlanmış olur. Aksi takdirde her şeyin yaratıcısı olan emek, heba olur.