İşçi Partisi, Türkiye’de PKK’ya ilk şehitleri vermiştir.Bizim suçumuz Türkiye’yi birleştirmektir.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 22 Ocak'ta başladığı savunmasına 23 Ocak'ta devam etti. Perinçek, iddianamede yer alan Ergenekon Belgelerinde kendisinin hedef alındığını belirtti ve söz konusu belgelerin ilk olarak Fehmi Koru ve Aksiyon dergileri tarafından yayımla...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 22 Ocak'ta başladığı savunmasına 23 Ocak'ta devam etti. Perinçek, iddianamede yer alan Ergenekon Belgelerinde kendisinin hedef alındığını belirtti ve söz konusu belgelerin ilk olarak Fehmi Koru ve Aksiyon dergileri tarafından yayımlandığını hatırlattı. Perinçek, Mehmet Eymür'ün de Ergenekon tertibini hazırlayanların, malzeme kaynağı olduğunu söyledi... İşte Perinçek'in savunmasından ayrıntılar...

Ergenekon davasının 41'inci duruşmasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, savunmasına devam etti. Perinçek ilk olarak, Ergenekon Lobi belgeleriyle ilgili konuştu:

ERGENEKON BELGELERİNİN HEPSİNDE PERİNÇEK DÜŞMANLIĞI VARDIR

"Lobi belgesi Doğu Perinçek'ten ele geçirilmemiştir. Bulunsa da lazım gelmez. Ben parti başkanıyım. Bende herşey bulunur. Bulunsa bile fiilin faille ilişkisi olması lazım. İddianamedeki bütün Ergenekon belgeleri, bizim savunma kanıtlarımızdır. Bunları koydukları için teşekkür ediyorum. Bunların hepsinde Doğu Perinçek düşmanlığı vardır"

ERGENEKON TERTİBİNDE KİRLİ KAPAKLARI KALDIRINCA FEHMİ KORU ÇIKIYOR

Çok gizli olduğu iddia edilen Lobi belgesinin 2001 Nisan ayında Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru’nun yazdığını, 12 Mayıs 2001 tarihinde de Aksiyon dergisinde yayımlandığını belirten İşçi Partisi Lideri, “nerede karanlık bir işler olsa, kirli kapaklı işlerin kapağını kaldırsak tertibinin başaktörü Fehmi Koru çıkıyor” diye konuştu.

Perinçek, İşçi Partisi'nde yapılan aramada bin 167 kaset ve bunun yanında CD’lere el konulduğunu, suç unsuru taşıdığı ileri sürülen CD'lerle ilgili tutanaklarda hiçbir bilgiye yer verilmediğini belirtti. Perinçek, "Arama tutanaklarında yer almayan ancak deliller arasına konulan, suç unsuru taşıdığı iddia edilen üç CD, anlaşılıyor ki, İstanbul Emniyeti'nde veya Ergenekon savcılığınca üretilmiştir. Bunun da kanıtları vardır. Soruşturulması gereken de budur" diye konuştu.

EYMÜR, 8 DEVRİMCİ ARKADAŞIMIZI İSRAİL DENİZ KUVVETLERİ’NE ÖLDÜRTTÜ

Perinçek, Ergenekon örgütü belgesi olduğu ileri sürülen "Fabrikatör” belgesinin, Mehmet Eymür'ün kendisi aleyhine yazdığı "Analiz" ve "Sentez" adlı kitaplarda geçtiğini belirtti. Perinçek, Ergenekon tertibi düzenleyenlerinin en büyük malzeme kaynağının Eski MİT’çi Eymür olduğunu söyledi. Eski MİT Kontr - Terör Merkezi Başkanvekili Mehmet Eymür'ün Filistin'de partili 8 arkadaşını MOSSAD ajanlarına ihbar ederek öldürttüğünü ifade eden Doğu Perinçek, “Mahir Çayan'ları kim öldürttü, Mehmet Eymür. Mahir Çayan’ları ben öldürttüm diye övünüyor. Bunu MİT’in 3'üncü adamı Sabahattin Savaşman anlatıyor" diye konuştu.

BATI İTTİFAKINA GİREN ATATÜRK’Ü ANLAYAMAZ

İddanamede yer alan “Fabrikatör” belgesinde “Perinçek Kemalizmi savunmaz bu yalandır” yazıldığını belirten İşçi Partisi Lideri, “ben ve partim 40 yılını Atatürk’e verdi. Atatürk’ün bütün eserlerini bir arada topladık. Şu ana kadar 25 cilt yayımlandı. Ben çevremdeki bilim adamlarını da seferber ettim. Rus, İngiliz, ABD ve Türk Tarih Kurumu’nun saklı olan arşivlerine girdik. Bunu hiç kimse yapamadı. Katrilyonlarca imkanları olmasına rağmen hiçbir kurum bunu yapmadı, yapamadı. Bunu devlet yapmadı, TSK yapmadı. Devrimci olmayan, vatansever olmayan Atatürk’ü anlayamaz! Batı’yla ittifaka giren Atatürk’ü anlayamaz! NATO’ya giren Atatürk’ü anlayabilir mi? Dava dosyasının yükü ağır. Bizim de bir katkımız olsun. 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bir kütüphanesi varsa oraya koysun" dedi.

ERGENEKON BELGELERİ, DOĞU PERİNÇEK’E DÜŞMANDIR

Ergenekon belgelerinin hepsinin savunma kanıtı olduğunu belirten İşçi Partisi Lideri, “ Tek bir ‘Ergenekon belgesi’ dahi, Doğu Perinçek’in cezai sorumluluğu kapsamındaki bir yerde bulunmadığını ve ‘Ergenekon belgelerini’ yazanların hedef aldıkları baş düşman, İşçi Partisi ile Doğu Perinçek olduğunu söyledi.

MİT, HİZBULLAH’I KULLANDI

MİT müsteşarı Emre Taner'in bir demecinde Hizbullah'ı kullandıklarını söylediğini hatırlatan Perinçek, “Ne yaptırdınız? Mevlüt mü okuttun? İnsanları betonlara gömdürtmüşler, diri diri boğdurtmuşlar. Emekliliği gelmiş. Emre Taner iyi bir insan. Vatansever ama bunları kendileri söylüyor. Biz Hizbullah'ı kullanmadık aksine ortaya çıkardık" diye konuştu.

BU MAHKEMEDE İŞÇİ PARTİSİ KAPATMA DAVASI GÖRÜLÜYOR

“Ergenekon İddianamesi’nin biz İşçi Partisi yöneticilerine yönelttiği suçlamanın birinci ve temel kanıtı Tuncay Güney’in mülakatı ve belgeleridir. Bunun dışındaki bütün kanıtlar, İşçi Partisi’nin programları, kararları, açıklamaları ve faaliyetidir. Esasen Tuncay Güney’in mülakatındaki suçlamalar da, İşçi Partisi’nin merkez organlarından biri olan Genel Başkan’ın ve diğer merkez organlarının kararları ve faaliyetidir. İşçi Partisi’nin Genel Başkanı dâhil, organlarının karar ve faaliyetinin, TCK 312, 313, 314, maddelerinde tanımlanan- Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme,- Hükümeti zorla ıskata teşebbüs,- Hükümete karşı silahlı isyana tahrik,suçlarını oluşturduğuna karar vermek, yalnız ve yalnız Anayasa Mahkemesi’nin yetkisindedir. Çünkü bu fiiller, aynı zamanda parti kapatma nedenidir.Parti Genel Başkanı, Siyasi Partiler Kanunu’na göre, Parti’nin merkez organı olduğu için, bu fiillerin varlığı, genel başkanın bireysel eylemleri olsa dahi, partiyi bağlar ve kapatmayı gerektirir.Kaldı ki, İddianame, İşçi Partisi’nin sözde Ergenekon Terör Örgütü'nün güdümünde faaliyet yürüttüğünü olur olmaz her yerde ifade etmektedir. Dahası iddianame, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in eylemleri yanında, İşçi Partisi’nin programlarını, merkez organ kararlarını, merkez organ faaliyetini de suç olarak görmektedir.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NIN YETKİLERİ ÇİĞNENMİŞTİR

Burada görülen dava İşçi Partisi kapatma davasıdır. Ancak yetkili olmayan bir savcılık tarafından açılmış, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkisi çiğnenmiştir. İşçi Partisi davası, yetkisi olmayan bir ceza mahkemesinde görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yetkisine el konmuştur. Bu görüşler, bir tez değildir; biricik hukuki uygulamadır.”

FIRAT'IN ÖTE TARAFINDAN HALK İŞÇİ PARTİSİ SEVGİSİNİ GÖSTERİYOR

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bugünkü savunmasına görsel olarak devam etti. İşçi Partisi’nin suçlarını sıralayan Perinçek, Diyarbakır, Van, Batman, Malatya, Şırnak’ta yaptıkları mitinglerden görüntüler izletti. Perinçek, Doğu ve Güneydoğu’daki görüntülerde Türk bayraklarına dikkat çekerek, "Bunu hangi parti yapabiliyor. Hangi parti Fırat'ın öte tarafına geçiyor. Biz bunu yaptık. Bakın, halk İşçi Partisi'ne sevgisini, damlara çıkarak gösteriyor." dedi.

FUKARA KÖYLÜ EKMEK PARASI BULAMIYOR AMA TÜRK BAYRAĞI YIKILMASIN DİYE TENEKE KUTUYA DİKİYOR

30 yıldır Doğu ve Güneydoğu’da ABD’nin Türkiye’yi bölme planlarına karşı mücadele verdiklerini söyleyen Doğu Perinçek, “Bizim suçumuz Türkiye’yi birleştirmektir. Kürdümüzü kazanmaktır. Diyarbakır’ın Bismil İlçesi'nin Cumhuriyet Köyü'nde Jandarma PKK’nın ağasını koruyor. Ağayı koruyan bir Cumhuriyet olabilir mi? Biz Türkiye’de PKK’ya ilk şehit veren partiyiz. İl başkanlarımızı Zeki Ön, Adilbaş Turan, Mehmet Ongar, İnan Özdemir, Hasan Erkılıç’ı şehit verdik APO’culara. Hangi parti bunları yapabiliyor. CHP, MHP Türk bayraklarıyla Diyarbakır’da miting yapabiliyor mu? Fukara Aslanoğlu köylüsü ekmek parası bulamıyor ama Türk Bayrağı yıkılmasın diye çimento alıyor teneke kutuya dikiyor. Şu inceliğe bakın benim canım köylülerim” diye konuştu.

Lobi belgesinin Türkiye'ye kast eden alçakça fikirlerle dolu olduğunu, İP'in görüş ve amaçları ile en ufak bir bağlantısının kurulamayacağını söyledi. Ergenekon örgütü belgesi diye sunulan “Ulusal Medya 2001, Cumhuriyet” belgesinin kendisine ve İlhan Selçuk'a karşı düşmanca ifadeler yer aldığına dikkat çeken Perinçek “Cumhuriyet Gazetesi'ne ve İlhan Selçuk'a karşı psikolojik savaş için yazılmış. Ergenekon örgütü yöneticisi olduğu söylenen Periçek ve Selçuk'a yine bu sözde örgüt belgeleriyle saldırılıyor” dedi. Perinçek, salondaki ekranlardan görüntüler eşliğinde yaptığı savunmasında İP'in Bismil mitingini anlatırken gözyaşlarına boğuldu.

LOBİ BELGESİ

Ergenekon davasının 41. oturumunda savunmasına devam eden Doğu Perinçek, iddianamede Lobi belgesinin ele geçirildiği şüpheliler arasında kendisinin de yer aldığını ifade ederek, “Bu gerçek dışıdır. Arama tutanaklarında da yoktur. Ya polisler ya da savcılar tarafından sonradan deliller arasında konulmuştur” dedi. Lobi belgesinin ilk kez, bundan sekiz yıl önce 12 Mayıs 2001 tarihinde Fethullahçı Aksiyon dergisinde yayımlandığını söyleyen Perinçek, şöyle devam etti: “Lobi belgesi, içerik olarak da, üslup olarak da pespaye, iğrenç bir metindir. Bu belgenin içeriği, benim dünya görüşümle bilimsel birikimimle ve kendine özgü üslubumla bağdaşmıyor ve en küçük benzerlik taşımıyor. Ancak bilgisiz ve gösteriş meraklısı, yeteneksiz yazarların kullandığı sözcüklere benim yazılarımda rastlanmaz. Türkçe hataları da vahim boyutlardadır.”


“Alçak fikirler”

Lobi belgesini nefretle mahkum ettiğini kaydeden Perinçek, “Bunlar alçakça fikirler. Bunlarla hayatımız boyuca mücadele ettik. Buradaki ideoloji Türkiye'yi yıkan çökerten bir ideolojidir. İstihbaratçı bozuntuları, yozlaşmış, fikir üretemeyen, Amerikan kaynaklarından alıp kopya eden, o bozuntuların yazdıkları metinlerdir. Böyle Türkçe olur mu. Doğu Perinçek'in hangi yazısında böyle saçmalıklar, Türkçe pespayelikleri bulabilirsiniz?” dedi.


“Atatürk döneminde derin devlet yoktu”

Tuncay Güney'in yalan söylediğini, Güney'le hiç görüşmediğini söyleyen Perinçek, Güney'in Fethullah Gülen ile içli dışlı olduğunu söyledi. Yagıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın derin devlet konusundaki bir yazısını eleştiren Perinçek, “Atatürk ve İttihat Terakki döneminde derin devlet yoktu. Hükümet vardı. Derin devlet NATO döneminde, Amerika'nın Türkiye'yi yönetmesi için oluşturuldu. Vural Savaş araştırma yapmadan yazmış” dedi.


“Eymür CIA MOSSAD adına beni takip etti”

Örgüte ait dokumanlar arasındaki “Fabrikatör” adlı belgenin baştan sona kendisine ve İP'e düşmanlıkla dolu olduğunu söyleyen Perinçek, belgenin, eski MİT'çi Mehmet Eymür’ün kendisine karşı yazdığı Analiz ve Sentez adlı kitaplarından alındığını belirtti. Eymür'ün kendisini CIA ve MOSSAD'dan aldığı görevle takip ettiğini iddia eden Perinçek, şöyle konuştu: “Eymür Filistin'deki kampta bulunan 11 arkadaşımızı İsrail'e ihbar etti ve öldürttü. Bunu MİT'in üçüncü adamı anılarında söylüyor. Orada Cengiz Çandar da vardı. Şimdi Amerikan imparatorluğu diye kitaplar yazıyor. Çandar kamptan ayrıldıktan iki gün sonra İsrail baskın düzenledi.Kızıldere'de Mahir Çayanları sağ ele geçirebilecekken kim öldürttü. Eymür övünüyor. Ben öldürttüm diyor”


“Ergenekon bana düşman”

Fabrikatör belgesine göre savcıların kendisini tutuklamaması gerektiğini kaydeden Perinçek, “Hani Doğu Perinçek örgütün önder kadrosundaydı? Burada yazılanlara göre demek ki Doğu Perinçek söze örgütün baş düşmanı. Demek ki Perinçek lider değil. Alçakça bir iş o. Ben İP lideriyim.Bu belgeleri görüp hala beni tahliye etmeyecek misiniz?” dedi. Kemalist olmamakla suçlandığına da dikkat çeken Perinçek, kendi hazırladığı “Atatürk'ün Bütün Eserleri” adlı kitabı mahkemeye sundu. Bu eserleri hazırlamak için 40 yılını verdiğini söyleyen Perinçek, “Bunları devlet ya da ordu, üniversiteler yapmadı. Kolay bir iş değil. Atatürk'ü devrimci olmayan. NATO'ya giren, Atlantik Paktı'nın içinde yer alan anlayamaz. Bati ittifakına girerek Ata'nın vasiyetini çiğnediler. Türk devrimi, Batı emperyalizmine karşı 200 yıl süren savaştır” diye konuştu. Dünyada neoliberalizmin çöktüğünü, Atatürk, Mao, Lenin gibi liderlerin devletçilik ideolojilerinin gündeme geldiğini söyleyen Perinçek, Çin'den maddi yardım aldığı yönündeki iddiaları reddederek, hiçbir yabancı devletten para almayacağını kaydetti.


Ulusal Medya-Cumhuriyet

İddianameye “Ergenekon Örgütünün” belgeleri olarak konulan “Ulusal Medya 2001, Cumhuriyet” belgesine dayanlarak kendisinin yanı sıra Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, Gürbüz Çapan, Ferit İlsever ve eski genelkurmay başkanlarından Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun suçlandığına dikkat çeken Perinçek, çelişkileri şöyle vurguladı: “Bu belgede Doğu Perinçek’e ve İlhan Selçuk düşmanca suçlanıyor, Ulusal Kanal ve Aydınlık'a ameliyat yapılarak ele geçirilmesi öngörülüyor, Cumhuriyet Gazetesi'nin ele geçirilmesi planlanıyor. Perinçek ve İlhan Selçuk'u hedef tahtasına yerleştiren bu belge ile nasıl Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk suçlanabilir? 2000 ve 2001 yılında sözde Ergenekon Örgütünün hedef aldığı Perinçek ve İlhan Selçuk, iddianameye göre, sözde örgütün yayın ve tasarım bölümünü yönetiyorlar. Oysa sözde örgütün yayınları, yayın bölümü liderlerinin kuyusunu kazıyor.”


Psikolojik savaş

“Ulusal Medya 2001 Cumhuriyet” belgesinde Cumhuriyet Gazetesin'nin kurucusu Yunus Nadi'nin Nazilikle suçlayan yazılar olduğuna dikkat çeken Perinçek şöyle devam etti: “Cumhuriye Gazetesi'ne psikolojik savaş için bu belgeleri yazmışlar, yazdırıyorlar. Türk devrimcileri suçlanıyor. Bir suç yaratıp ne olursa olsun Cumhuriyet Gazetesi'ni de o suçun içine koymak istiyorlar. İlhan Selçuk'a karşı psikolojik savaş belgesi yazılmış. Bu belge İlhan Selçuk düşmanı.”


Atatürkçü dayanışma

Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Veli Küçük'ün talimatıyla Cumhuriyet Gazetesi'ni ele geçirmeye çalıştığı iddialarına da yanıt veren Perinçek “Ben İP Genel Başkanı'yım kimseden talimat almam. İlhan Selçuk ve Gürbüz Çapan benim dostumdur. Aramızda yalak oyunları yoktur. Onlar kendi aralarındaki Bizans oyunlarıyla bize karşı savaş açmışlar. Benim Cumhuriyet'i ele geçirmek gibi bir amacım ve imkanım da yok. Ulusal Kanal 1994'te kuruldu ve Cumhuriyet ile her zaman Atatürk devrimlerini birlikte nasıl savunabiliriz şeklinde görüşmeler olmuştur. İlan takasları ve dayanışmamız hala vardır.”


Türk-Kürt birlikte

İddianamede Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme belgesinin ve Milli Hükümet önerilerinin suç kanıtı olarak yer aldığını anlatan Perinçek bu bölümde savunmasını salonda bulunan ekranlardan görüntüler eşliğinde sundu. 5 Temmuz 2007'de partisinin Milli Hükümet'nin bakanlarını tanıttığı toplantı görüntüleri ekrana yansıtıldı. 1970'lerden bu yana Türkiye'yi birleştirecek biricik tek partini İşçi Partisi olduğunu söyleyen Perinçek “Türkiye'nin Kürtlerini ayılara, kurtlara kaptırmayacağız. Şiddetle değil, halkı kazanarak Kürt halkını PKK'ye vermeyeceğiz. ABD Güneydoğu'yu tarikatçılar ve bölücülere vermek istiyor. Tarikat, cemaat ve PKK arasında seçim yapılacak” dedi.


Gözyaşları

Perinçek, İşçi Partisi'nin 1997'de, 2007'de Diyarbakır'da, Van'da, Malatya'da, Diyarbakır'ın ilçesi Bismil'de binlerce kişinin Türk bayraklarıyla katıldığı mitingler düzenlediğini görüntüler eşliğinde anlattı.Perinçek “İşte Kürtler, ellerinde traktörlerinde Türk bayrakları. İşte Bismil. Çok yoksullar ama o kadar ince düşünceliler ki. Türk bayrağı yıkılmasın diye çimento almışlar, oraya saplamışlar” diye konuşurken gözyaşlarına boğuldu. Konuşmasını bir süre hıçkırarak sürdüren Perinçek “Kürtçe konuşsunlar, şarkı söylesinler. Bunu biz söylediğimizde içeri atıyorlardı. Şimdi Kürtlere Türkan Şoray filmini Kürtçe gösteriyorlar. PKK Kongreleri Türkçe yapılıyor”


Anayasa ve Siyasi Partiler Rejimi uzmanıyım

Kendisini Siyasi Partiler Kanunu uzmanı olduğun anlatan ve bu konudaki kitabını Mahkeme heyeti ve iddia makamına sunan Perinçek, İşçi Partiler yöneticilerinin Tuncay Güney'in mülakatı ve bir çuval belgesiyle suçlandığnı ancak diğer bütün belgelerin partisinin programları ve faaliyetleri ile ilgili olduğunu anlattı. Perinçek “Kapatma nedenleriyle örtüşen suçlamaların değerlendirilmesi öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin yetkisindedir. O nedenle bekletici ön mesele olarak kabul edilmesi hukuki zorunluluktur.” dedi.

23 OCAK 2009 Günün SORGU ÖZETİ:

III
ERGENEKON BELGELERİ



ARAMA TUTANAKLARI SAVCILARI YALANLIYOR

Arama tutanakları dava dosyasındadır.
Evimde,
Yedi katlı Ankara Genel Merkez’in bana ayrılan çalışma mekânlarında ve bilgisayarlarda,
İstanbul İl Merkezimizin bana ayrılan çalışma mekânlarında ve bilgisayarlarda,
Ergenekon belgesi bulunmamıştır.
Arama tutanaklarında yer almayan sözüm ona bulgular, İddianame’yi yazanların hukuk tanımazlığının kanıtıdır.
Bir de, basın yoluyla kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan psikolojik savaş suçunun kanıtlarıdır.
Ergenekon belgesi denen belgeler,
Evimde yok!
Genel Merkez’deki çalışma alanlarında yok!
İstanbul İl Merkezi’nin bana ayrılan salon ve bölümlerinde yok!
Kaldı ki bu Ergenekon Yeniden Yapılanma Belgesi, Ankara Genel Merkez’de ve İstanbul binasında da bulunmuş değildir.

“ERGENEKON ANALİZ YENİ YAPILANMA YÖNETİM VE GELİŞTİRME PROJESİ”

Altında 29 Ekim 1999 tarihi yazılı olan bu belgeyi savunmamızda kısaca “Ergenekon Yeni Yapılanma” diye anacağız.
Tuncay Güney’in Mülakatı’nda, bu belgenin,
- “Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından Bilecik’te hazırlandığı” suçlaması yok!
- “Veli Küçük’ün talimatıyla hazırlandığı” suçlaması yok!
- Doğu Perinçek’in yazdığı suçlaması da yok!
(Bkz. Mülakat, s. 26, s. 82–83)
Bu konu yukarıda 1. , 2. ve 3. Uydurmalar bölümünde açıklandı.
Tuncay Güney’in söylediği özetle şudur:
- Doğu Perinçek ve İP Genel Başkan Yardımcıları partilerinin anayasası olan bir tez, bir tasarı hazırlamışlardı. (İP Başkanlık Kurulu’na sunulan 25 Kasım 1999 tarihli Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine tasarı ve karar)


Tuncay Güney’in beyanına göre, Veli Küçük bu tasarıyı almış “Ergenekon Yeniden Yapılanma denen belgeyi redakte etmiş.”
İddianame’nin bir yerinde ise, Tuncay Güney’in bu belgeyi “kendisine Veli Küçük ve Doğu Perinçek’in yazdırdığını söylediği” gibi, Mülakat’ta rastlanmayan bir ifadeye de yer verilmiştir (İddianame, s. 39).

GERÇEKLER

1. İşçi Partisi Başkanlık Kurulu’nun Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine Kararı ile “Ergenekon Yeniden Yapılanma” belgesi iki farklı belge.
2. İP Başkanlık Kurulu Kararı ile Ergenekon Yeni Yapılanma arasında en küçük benzerlik yok. İki belgede ortak olan tek bir cümle yok. Felsefeler zıt. Konular farklı. Hatta bu belgeler birbirine düşman anlayışta.
3. İP Başkanlık Kurulu Kararı tarih olarak daha sonra (25 Kasım 1999). Bu nedenle de Ergenekon Yeni Yapılanma’nın İP belgesinden yararlanarak yazılması mümkün değil. Tarihi: 29 Ekim 1999.
Dava dosyasında bu iki belgeden başka bir de Kuddusi Okkır’ın yazdığı söylenen “Devletin Yeniden Yapılanması için Önerilen Mastır Plan Ön Çalışması” bulunmaktadır.
İşçi Partisi Başkanlık Kurulu Kararı ile bu belge arasında da en küçük bir benzerlik, görüş birliği, felsefe veya ifade birliği yoktur.
Ancak belgeler Savcılar tarafından kasıtlı olarak birbirine karıştırılmakta, başlıklar değiştirilmektedir. Örneğin İddianame, s. 76–79 arasında Kuddusi Okkır’a ait belgeyi Devletin Yeniden Yapılanması başlığı altında alıntılamıştır. Bu maddi hatanın da düzeltilmesini talep ediyorum.
4. Ergenekon Yeniden Yapılanma belgesini hayatımda ilk kez Mayıs 2006 sonunda Sabah gazetesi Ankara temsilcisi ve köşe yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ta gördüm. O tarihte Sabah gazetesi yazarı Yavuz Donat tarafından Ankara’da Sabah gazetesine ve Kanal 1’e davet edildim. Bahçede yöneticiler tarafından karşılandım. Sayın Yavuz Donat’ın odasında bana belge gösterildi. 20–30 saniye karıştırdım ve bu olayı Aslı Aydıntaşbaş, 1 Haziran 2006 tarihli yazısında “Doğu Perinçek ne diyor” başlığıyla yayımladı. Yazı dava dosyasında. Belgenin örnekleri ricam üzerine Genel Merkez sekreterime yollandı. Fakat aramada bulunmamış.
Aslı Aydıntaşbaş’ın bana bu belgeyi yolladığı, aramızdaki yazışmada da görülüyor. Bu yazışma dava dosyasında var. [Perinçek belgeyi mahkemeye gösteriyor]

ERGENEKON TEMEL BELGESİNİN
ASLINA EN YAKIN HALİ FEHMİ KORU’DA

Ergenekon temel belgesi denen belgenin dava dosyasındaki örneklerine baktım.
Hepsinde imza karalanmış.
Bu imza karalanmadan, belge yalnız Fehmi Koru’da bulunuyor.

ERGENEKON TEMEL BELGESİNİN
ELDEN ELE DOLAŞMA TARİHÇESİ

2 Mart 2001 : Strateji Dergisi Arşivi’nde bulunuyor.

30 Nisan 2001 : Fehmi Koru Taha Kıvanç imzasıyla, belgenin kendi elinde olduğunu yazıyor. “Raporu yazanın adının sonunda yer aldığını” vurguluyor. Belgeden uzun uzun alıntılar yapıyor (Yeni Şafak, 30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001). Belgenin aslının Fehmi Koru’dan istenmesi ve Fehmi Koru’nun ifadesinin alınması önemlidir. Talep ediyorum.
Yeni Şafak’tan gelen cevapta gönderilen metinde imza yeri karalanmış. Buradan da anlaşılıyor ki, Yeni Şafak Fehmi Koru’daki asıl belgeyi göndermemiş.
Savcılar, Fehmi Koru’ya tanık olarak başvurmuşlar, fakat temel belge ile ilgili hiçbir soru sormamışlar. (Klasör 391, s. 94–95)
Dikkat buyrulsun: Fehmi Koru, 6 Haziran 2000 günlü yazısıyla, Mehmet Eymür’den iki gün sonra Tuncay Güney’i tehdit etmişti.
Fehmi Koru’nun tertipteki rolü her aşamada belgeleniyor.
M. Eymür - Fehmi Koru ikilisinin belgelerin üretilmesinde de hizmet yaptıklarını düşündüren kuvvetli belirtiler vardır.

12 Mayıs 2001 : Aksiyon’da “Yeniden Yapılanmanın Aktörü: ERGENEKON” diye bir kapak haberi çıkıyor. Fehmi Koru’dan 11 gün sonra Fethullahçıların organı konuyu önemle ele alıyor ve Lobi belgesinin tamamına yakını yayımlıyor. Bütün “departmanlar” vb tekmili birden yazılıyor.

26 Mayıs 2006 : Sabah gazetesi temel belgeyi “Ergenekon’un Anayasası” diye birinci sayfa manşet üstünden yayımlıyor. Yayımlayan: Aslı Aydıntaşbaş. Başlık altında ve 21. sayfa devam başlığında “derin devletin gizli anayasası”nın veya “Ergenekon içtüzüğünün” elden ele dolaştığı belirtiliyor.
Danıştay saldırısı ile birlikte tertip kurgulanmış. Daha o tarihte bombalar vb hiçbir bulgu olmadan kurgu yapılmış ve Abdullah Gül, tertibin düğmesine basmış. İşte Sabah gazetesi, tertibin kanıtı [Perinçek gazeteyi gösteriyor].

Sayın Yargıçlar,
Dikkatinize sunarım.
Tarih: 26 Mayıs 2006.
Ortada daha ne Ümraniye bombaları iddiası var, ne de Osman Yıldırım’ın gizli tanık ifadeleri.
Ama ortada bir kurgu var, tertip var!
Kurgu, telaşla ve acemice basına yansıtılmış. Kendilerini ele vermiş oldular.

1 Haziran 2006 : Aslı Aydıntaşbaş, Ergenekon belgesini Doğu Perinçek’e soruyor ve belgenin bir örneğini veriyor.
Aslı Aydıntaşbaş, yazısında tertibi saptamış oluyor:
Danıştay suikastından sonra, “Gözaltına alınanlara nedense Veli Küçük, Doğu Perinçek veya İbrahim Şahin’i tanıyıp tanımadıkları soruldu.”
Kurgu yapılmış.
Kanıta falan gerek yok, hedefler belirlenmiş!
Artık bu yazılar tertibin ipuçlarını veren kanıtlara dönüşmüştür.

13 Ocak 2007 : Sabah gazetesi Ergenekon temel belgesini isteği üzerine Avukat Vural Ergül’e fakslıyor.
Gönderen: Sabah Temsilciliği.
Faks No: 0312 292 50 23.
Sabah’ın faks numarası!
Aslı Aydıntaşbaş’ın yayınladığı belge hala Sabah Gazetesi Arşivi’nde.
Ancak Mahkemeniz isteyince, “bizde yok” diye cevap geliyor.
Bu belgede bazı satırlar çizilmiş, bazı sayfalara el yazısıyla kenar notları konmuş (s. 13,18,19).

ERGENEKON YENİDEN YAPILANMA BELGESİNİN
DİLİ VE ÜSLUBU İLE DOĞU PERİNÇEK’İN DİLİ VE ÜSLUBU ARASINDA EN KÜÇÜK BENZERLİK KURULAMAZ

Son yüzyılın en önemli yazarlarından Cemal Süreya, Hürriyet Gösteri dergisindeki yazılarında, “Siyasetçiler arasında Türkçeyi en iyi yazan ve konuşan siyaset adamı Doğu Perinçek’tir” değerlendirmelerinde bulunmuştur.
Yayımladığım 2000’e Doğru dergisinde, Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Cemal Süreya, Fethi Naci, Fikret Otyam gibi son yüzyılın seçkin Türk yazarlarıyla birlikte çalıştım; onların Genel Yayın Yönetmeni olma onurunu taşıdım.
40 kitabım, yüzlerce bilimsel yazım, binlerce siyasi başyazım yayımlandı. Türkiye’nin bilim adamları arasında, dünyada en çok gönderme yapılanlardanım.
Oysa Ergenekon belgeleri denen yazılar, hem fikir gücü, hem sistem ve hem de üslup ve dil açısından çok düzeysiz metinlerdir. Türkiye’nin herhangi bir yazarı, hatta sıradan okuyucu, bu rezil metinlerin, benim yazılarımdan yararlanarak yazılmış olmadığını hemen saptar.
Sayın Mahkemenize Ergenekon Yeniden Yapılanma belgesinde kullanılan bazı sözcüklerin ve kavramların listesini sunuyorum:

- Atatürk ilke ve prensipleri [Babıâli kapısı gibi]
- Reorganizasyon
- Finans
- Organize
- Analiz
- Etüt
- Literatür
- Faktör
- Avantaj
- Dezavantaj
- Metot
- Enformasyon
- Kontra
- Fantezi
- Negatif-pozitif
- Destabilizasyon
- Tüm sistemler [Doğrusu: bütün sistemler]
- Dejenerasyon
- Sivil toplum örgütü
- Siyasi erk
- Fundamentalist
- Fraksiyonlara
- Koordinasyon
- İmaj
- Enstrüman
- Ünite
- Platform
- Motive
- Deşifre
- Spekülatif
- Oysa ki [Doğrusu: Oysa]

Bu sözcük ve kavramların hiçbirine Doğu Perinçek’in kitap ve yazılarında rastlanamaz.
Ergenekon belgelerini yazan istihbaratçı bozuntularında birikim, bilgi, sistem ve dil disiplini görülmüyor.
İddialar, bu açıdan da Savcı Zekeriya Öz’ün düzeyine denk düşmektedir.
Bu iddia, aslında bir düzeysizliğin ve bilgisizliğin sergilenmesidir.


ERGENEKON TEMEL BELGESİ İLE
İP BAŞKANLIK KURULU’NUN
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI BELGESİNİN
İÇERİKLERİ BİRBİRİNE KARŞIT, HATTA DÜŞMAN

Bir kez konular farklıdır.
Ergenekon Yeniden Yapılanma, TSK içinde gizli örgüt kuruyor.
İP Devletin Yeniden Yapılanması ise, bir partinin devleti yeniden örgütleme programı. İdari reform önerisi.
Ergenekon Yeniden Yapılanma, düzeysiz bir Gladyo özentisini yansıtıyor. Gladyo demiyorum, çünkü SüperNATO belgelerinin bir düzeyi var.
İP Devletin Yeniden Yapılanması ise, Partimizin 40 yıllık mücadelesinin bir özeti olarak, Gladyo’nun kökünün Türk devleti içinden kazınmasını öngörüyor, programlıyor ve planlıyor.
İki belgenin içeriklerinin incelersek:
Ergenekon Yeniden Yapılanma, Ordu içinde ordu örgütlüyor (s.4).
İP Devletin Yeniden Yapılanması, Devlet içinde devlet, ordu içinde ordu örgütlenmesini mahkûm ediyor.
Ergenekon Yeniden Yapılanma, naylon terör grupları, suikastlar gibi CIA ve MOSSAD yöntemlerini savunuyor.
İP Devletin Yeniden Yapılanması, Gladyo yöntemlerini mahkûm ediyor ve halkın yasal örgütlerde özgürce örgütlenmesini savunuyor.

İP BAŞKANLIK KURULU
DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI KARARI
GLADYO’NUN KÖKÜNÜ KAZIMAYI AMAÇLIYOR

Karardan alıntılar sunuyorum:

Durum ve Amaç: Statükoculuk değil, Cumhuriyet Devrimciliği

“Hedefimiz, Kemalist Devrim’i yıkımdan kurtararak tamamlamak; bağımsız, halkçı, aydınlanmış Türkiye’yi kurmak ve yeniden yapılandırmaktır. Bütün politikalar bu hedefe bağımlı kılınmalıdır.”
“Cumhuriyeti korumak için bugünkü statükoyu değiştirmek zorunludur.”

Dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücü

“Türk Silahlı Kuvvetleri’ni parçalamadan Türkiye’yi parçalayamazlar. Bu nedenle Ordunun birliği ve dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücü belirleyici önemdedir. Türkiye’nin bağımsızlık ve birliği, bugün Ordunun bağımsızlık ve birliğinde düğümleniyor. Artık savaşların topyekûn karakter kazandığı çağımızda, Halk ile Ordu arasındaki bağların pekiştirilmesi, kuşkusuz güçlü ve birleşik bir ordunun temel şartıdır.”

Devletin yeniden yapılanması için üç görev

“Bir: Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet egemenliğini ve bağımsız karar mekanizmasını yeniden örgütlemek ve halka dayandırmak.
“İki: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dünya merkezlerinden bağımsız yaptırım gücünü geliştirmek ve pekiştirmek için, Türkiye’nin başta insan olmak üzere bütün kaynaklarını değerlendirebilecek topyekûn ulusal savunma kavramı ışığında bağımsız bir özel savaş, bağımsız bir ulusal istihbarat örgütlenmesi kurmak, ulusal savunma sanayisinin inşasına hız vermek, Türkiye’nin silah ithalinin kaynaklarını belli merkezlere bağımlılıktan kurtarmak ve çeşitlendirmek.
“Üç: İlk iki maddenin gereği olarak, Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasını canlandırmak; Batı’dan gelen yeni Sevr tehdidini Asya’da oluşan Rusya-Çin-Hindistan eksenli yeni kuvvet odağıyla dizginleyecek politikalar geliştirmek; buna bağlı olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Rusya ve Çin ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunacak konumlarından sonuna kadar yararlanmak.”

Milli Teşkilatın Öncü Örgütlenmesi

“Kurtuluş Savaşı döneminde, devrimin sivil ve asker öncülerinden oluşan öncü partisi, Müdafaai Hukuk Cemiyeti idi.
“Bu öncü örgütlenme, devrimin daha sonraki döneminde Cumhuriyet Halk Partisi adını aldı.
“Bugün de, Kemalist Devrim’i tamamlamak için, iktidarı alacak ve hükümeti yönetecek bir öncü örgütlenmeye ihtiyaç vardır. İşçi Partisi, bu işlevi yerine getirecek birikime sahiptir ve seçeneği yoktur.
“Türkiye devriminin ve bütün devrimlerin gerçeği bize şunu öğretir: Bu Öncü Örgütlenme, sivil ve asker öncülerden oluşur. Anayasa’daki Milli Güvenlik Kurulu, 27 Mayıs Devrimi’nde bu işleve istikrar kazandırma kurumu olarak doğmuş, fakat daha sonra bambaşka amaçlara hizmet etmiştir.”
“Cumhuriyet Devrimi iktidarı için mücadeleye önderlik edecek Öncü Örgütlenme, İşçi Partisi’nin tek başına iktidarı olabilir; birden fazla partinin oluşturduğu bir Güçbirliği de olabilir, hangi seçeneğin ağır basacağını önümüzdeki süreç belirleyecektir.”

Kitlelerin örgütlenmesi

“Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra kullandığı ‘Milli Teşkilat’ kavramı, örgütlenmenin bütün boyutlarını içermektedir. Milli Teşkilat, şu unsurlardan oluşmaktadır:
Bir: Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin rolünü oynayacak siyasal iktidar amaçlı Öncü Örgütlenme.
İki: Öncü Örgütlenmenin halka önderlik etmesini sağlayacak halk örgütleri”

Kitlelerin örgütlenmesinde temel ilke

“Sistemin istihbarat örgütleri halkın çeşitli kesimleri içindeki örgütlerin içine sızma, görevli yerleştirme gibi yöntemler uyguluyor. Bu çalışma tarzı, daha çok istihbarat toplamaya ve operasyon yapmaya yöneliktir; amacı ve başarı olanakları böyle dar bir bakış açısıyla sınırlıdır. Oysa iktidarı amaçlayan Milli Teşkilat, örgütlere ideolojik ve siyasal önderliği ve örgütlerin yönetiminde bulunmayı esas almalıdır.”

Burada istihbaratçılığa ve sızma yöntemlerine karşı cepheden tavır alınıyor.

“Dünya merkezlerinin ajanlaştırma politikasına, Cumhuriyet Devrimleri’nin cevabı, bir takım aydınları yine ajan haline getirerek harekete geçirmek değildir. İstihbarat örgütlerinin kendi özel görevleri ve yöntemleri vardır. Ancak Cumhuriyet Devrimi’nin ideolojik hegemonyasının kurulması, bu görev ve yöntemlerin sınırlarının çok ötesinde bir kapsama ve boyuta sahiptir. Bunu başarmanın biricik yolu, Cumhuriyet’in kendi aydınlarını cihazlandırması, uygun örgütlerde, araştırma kurumlarında ve akademik çevrelerde örgütlemesi ve Cumhuriyet Devrimi’nin ideolojik taarruzu için harekete geçirmesidir.

Burada ajanlaştırmaya karşı tavır alınıyor.


Teori ve Program Merkezi

“Teori ve program merkezi, Avrasya Enstitüsü adıyla kurulabilir ve geliştirilebilir.”
“Bu merkez Türkiye’nin en seçkin sivil ve asker bilim adamlarından, araştırmacılarından, strateji uzmanlarından oluşturulmalıdır. Seçkinliğe özen gösterilmelidir.”

Cumhuriyet Hükümeti-Ulusal Güvenlik ilişkisi

“Mafyalaşan hükümetler, büyük çoğunluk üzerindeki diktatörlüğünü, özelleştirilmiş istihbarat örgütleri ve özel savaş aygıtlarıyla yürütüyorlar. Eskiden ulusal güvenlik amacıyla kurulduğu belirtilen istihbarat ve özel savaş örgütleri, sistemin çürümesi ve kendi üretim temelini yıkmasına paralel olarak, mafyalaşan hâkim zümreler tarafından özelleştirilmiş ve özel çıkarlarına bağımlı kılınmıştır. Sistemin merkezinde bulunan süper devlet, bu sürecin başını çekmekte, bütün sistemi öncelikle özel savaş ve istihbarat aygıtıyla denetlemektedir. Bu süreç, Kemalist Devrim’in yıkıma uğratıldığı elli yıldan beri Türkiye’de de yaşanmıştır.”
“Süper-NATO denen örgütün ve büyük ölçüde yabancı güdümü altına giren MİT’in bugün üstlendiği ulus karşıtı roller, bu sürecin acı meyvesidir.
“Sistemin merkezindeki ‘Büyük Müttefik’, 21. yüzyılın devletlerinin istihbarat örgütleri tarafından yönetileceği teorisini yerleştirmiştir. Denetim altına aldığı ülkelere ve halklara yabancı olan bir süper devletin o ülkeleri özel savaş ve istihbarat örgütleriyle pençesi altında tutmaktan başka çaresi yoktur.
“Kemalist Devrim’in teori ve pratiği ise, bütünüyle karşıt konumdadır… Atatürk’ün Halk Hükümeti veya Milli Hâkimiyet prensibine göre güvenlik, öncelikle yürütülen devrimin güvenliğidir, bu nedenle de ulusun güvenliğidir. Dolayısıyla ulusal güvenlik ve istihbarat örgütleri, Cumhuriyet Devrimi hükümetinin çizdiği yönde çalışacaktır.
“Devrimimizin önderi Atatürk’ün ve hatta İsmet Paşa’yı, çekirdeğini Teşkilatı Mahsusa’nın oluşturduğu MM grubu veya Karakol Cemiyeti’nin denetiminde düşünebiliyor muyuz? Mümkün değildir ve devrim gerçeğine aykırıdır. Tersine Teşkilatı Mahsusa ve yerine kurulan örgütler, devrimci hükümetin yönetiminde olmuştur… Özel örgütlenme, TBMM Hükümeti’nin yönetiminde olmuştur. Türkiye’nin 21. yüzyıldaki Cumhuriyet Devrimi hükümetleri açısından da bu model geçerlidir.”
“Bu sürecin böyle gitmeyeceği de apaçık ortadadır. Ya Türkiye’nin biricik meşruluk kaynağı olan Cumhuriyet Devrimi’ne dayanan ulusal kuvvetler ağır basacak ve rejimi yeniden Cumhuriyet rayına oturtacaktır; ya da yabancı güdümlü mafya rejimi, ulus üzerindeki diktasını bütün alanlara yayacaktır. Nitekim Orduya sızma ve nifak gayretleri böyle bir girişimin unsurlarıydı. Başarsalardı, ülkemiz Türkiye olmaktan çıkacak ve Süper-NATO ve gizli istihbarat aygıtıyla yönetilen bir sömürgeye, yaygın ifadesiyle ‘İkinci Cumhuriyet’e dönüştürülmüş olacaktı.”
“21. yüzyıl Türkiye’sinde hükümet-güvenlik ilişkisi yeniden Atatürk zamanındaki temeline oturtulacaktır… Özel örgütlenme, Halkçı Hükümetin yönetiminde faaliyet gösterecektir… Ulusal olmayan örgütlenmeler ise tasfiye edilecektir. Bugün meşruluğunu Cumhuriyet Devrimi’nden alan bir Yeniden Yapılanmaya gidilmesi, bu ulusal hedefle bağlantılıdır ve Türkiye’nin 21. yüzyılda Kemalist Devrim’in tamamlanması programıyla yeniden yapılanması açısından şarttır.”
“Genelkurmay Başkanlığı yürütme faaliyeti içinde, ulusal güvenliğin silahla sağlanmasından birinci derecede sorumlu komuta makamıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki herhangi bir yeniden yapılanma çalışmasının doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’nın komutası altında olması, tartışılmaz bir ilkedir ve kamu faaliyetinin ulusal amaca uygunluğu ve meşruluğu açısından da en temel güvencedir.
“Komuta zinciri dışındaki veya hiyerarşiyi zayıflatacak yapılanmalar, çıkış noktasında yurtsever amaçlarla açıklansa bile, Ordunun ve Türkiye’nin birliğine zarar veren eğilimlere kapılma tehlikesini barındırırlar. Dünyanın çeşitli ülkelerindeki tecrübeler, komuta kademesinin denetimi altında yürütülmeyen denemelerin ordu içinde ordu ve devlet içinde devlet gibi oluşumlara yol açtığını göstermiştir.”

STRATEJİ GRUBU DİNAMİK ANTİ/TEZ BELGESİ
İP DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI KARARINA
DÜŞMANCA SALDIRIYOR

Savcılar ve polis, belgeleri okumadan ve bağnaz İP düşmanlığıyla suçlamalar yöneltmiş bulunuyorlar.
İddiaları temelden çökerten belgeler “Ergenekon Belgeleri” denenlerdir.
Sözde Ergenekon Örgütü, bırakalım yararlanmayı, İP Başkanlık Kurulu’nun Devletin Yeniden Yapılanması Kararı’na cepheden ve kindar bir düşmanlıkla saldırmıştır.
Sözü 230 Nolu klasörde yer alan sözde Ergenekon Belgesine bırakalım:
“Perinçek, çok iyi bilmektedir ki; Marksist literatürde ‘devrim’, ‘devrimci’ ve ‘devrimcilik’ sözcükleri bu görüşü benimseyenler için yalnızca Marksizm’de mevcuttur… Devrim, Devrimci ve Devrimcilik sözcüklerinin ifade ettiği özellik Marksizm ile özdeş hale getirilmiştir… Bu nedenle sol çevrelerin ağızlarından hiç eksik etmedikleri ‘devrim’ sözcüğü, gerçekte koruyucu/gizleyici bir örtü niteliği taşımaktadır.”
“Mevcut rejim, Kemalist Cumhuriyet olarak tanımlanabilir. Perinçek, mevcut rejimi, ‘mafya-gladyo-tarikat’ rejimi olarak tanımlayarak örtülü bir tuzak kurmakta ve ortadan kaldırılması gerekli bir hedef haline dönüştürerek, sol çevrelere kendi yollarını işaret edebilmek istemekte ve bu politikasını da Cumhuriyet’in koruyucu güçlerine kabul ettirerek, koruyucu güçler ile aynı güçler doğrultusunda hareket ettiği izlenimini uyandırmak istemektedir.
“Perinçek, ‘sürekli komünizm düşmanlığı vurgularıyla gençlik birleştirilemez’ ifadesi ile de örtülü rotayı açığa sermektedir. Ebedi önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bile solcu olduğu kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Atatürk’ün Taksim Meydanı’ndaki anıta Sovyet Büyükelçisi Arlov’un heykelini koydurmuş olması hızla iki kutuplu dünya düzenine gidildiği günlerde, bir heykel üzerinde ‘denge’ kurmayı başarma dehasıdır. Perinçek, bu ve benzer olaylar gündeme getirerek Türkiye’yi sol çizgiye çekebilmenin zemini yaratmaya çalışmaktadır. Hem de solun tükendiği bir dünyada.
“‘Bütün siyasal oluşumların arkasında çeşitli ülkelerin istihbarat örgütlerinin bulunduğu’ iddiasını yerinde bulunmayan Perinçek, bu gerçeği yok varsayıp, ‘vahimdir; yanlıştır ve çok zararlıdır’ demektedir ki; bunun nedeni kendisinin de birçok ülkenin dış istihbarat servisleriyle yıllardır ilişki içinde olmasının açığa çıkmasının dışa vurumudur.”
“Bölücü Kürt unsurların hakimiyetinin önünün kesilmesi için, büyük kentlerde lümpen gençliğin örgütlenmesinden de büyük endişe duyan Perinçek, bunun gerçekleştirilmesi halinde ayaklarının altındaki zeminin bataklığa dönüşerek kendisini yutacağını çok iyi bilmektedir. Yıllardır Türk gençliğini kendisine kullanabileceği ‘maşa’ olarak gören ve Türk gençliğinin enerjisinden oluşan bir güç kalkanı ardından politika üretmeye çalışan Perinçek, bilmektedir ki, kendisini ayakta tutan tek zemin özellikle üniversite gençliğidir. Lümpen gençlik ise üniversite gençliğini de alacak çok daha büyük bir enerjidir. Çünkü, gençliğin büyük bir bölümü üniversite dışında kalan sokaklardaki gençliktir. Ve hiçbir güç bu gençliğin önünde set oluşturamaz. Böyle bir gücün örgütlenmesi demek Perinçek’in tükenişini yaratacaktır.
ERGENEKON SAVCILARI MI YAZMIŞ?

“Perinçek ulusal gençliği tekeli altına almış ve yıllarca kendi istemleri ve görüşleri doğrultusunda örgütleyerek politika üretmiş, eylemler gerçekleştirmiş ve bugünlere gelebilmiştir.
“Ulusal gençliğin örgütlenmesi Perinçek’in kontrolü dışında gelişir ise; Perinçek efsanesi son bulacaktır…
“Yıllardır ulusal gençliği ‘gütme’ politikası ile ayakta duran Perinçek gençliğin örgütlenmesine karşıdır…
“‘Halk kitlelerine önderlik için devrimci bir parti şarttır’ ifadesi ile Türkiye İşçi Partisi’nin ulusal gençliği örgütleyebilecek ve geniş halk kitlelerini tek bir şemsiye altında birleştirebilecek tek siyasal partinin kendi partisi olduğunu öne sürmektedir.
“Perinçek, ulusal gençlik enerjisi üzerinde ve neye mal olursa olsun iktidara gelmeyi hedeflemektedir. İktidara gelmesinin ardından Kemalist Cumhuriyet Devrimlerinin Marksistleştirilmesi aşamasına gelinmiş olacaktır. Çünkü, Perinçek ve çevresine göre Atatürk zaten bir solcudur. Gerçekte ise; Atatürk halkçıdır.
“…Perinçek’i iktidara ve Sol devrime götürecek tek bir enerji vardır: Gençlik(!) Bunu bilen Perinçek, yıllardır bıkıp usanmaksızın ve umudunu koruyarak bu doğrultuda çaba göstermektedir…
“Doğu Perinçek ‘Cumhuriyet Devrimi İktidarı Projesi’ ve ‘Devletin Yeniden Yapılandırılması’ projeleri ile yukarıda işaret edilen gerçekleri yaşama geçirmeyi hedeflemektedir…
“…Halkın kendisi Atatürkçüdür. Ve koruyup yaşatacak olan da halkın kendisi olduğundan ötürüdür ki, ilk, kesin ve bitirici tepki halktan gelecektir. Böylece oksijensiz kalacak olan siyasetçinin yaşayabilmesi olanaksızlaşacaktır. Perinçek de bunlardan yalnızca birisidir…
“Hiç kimse, hiçbir oluşum ve hiçbir güç Ebedi Başkan’ın kurduğu Cumhuriyet Devleti’ni ‘yeniden yapılandıramaz’. Bir devletin yeniden yapılandırılması demek, o devletin mevcut rejiminin değişmesi gerçeğini doğurur…
“Geçmişinde türlü entrikalar sonucu elleri kendi gençliğinin kanlarıyla kirlenmiş vicdansızların –her kim olurlarsa olsunlar- Ebedi Başkan Atatürk’ün büyük ve muhteşem eseri Türkiye Cumhuriyeti için ‘Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine’ tez yazmaya hakkı olamaz. Anılan çevrelerce kaleme alınmış benzer tezlerin dolaşımda olması, tartışmaya açılması ve değerlendirmeye alınması; hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşarak, Atatürk’e bağlı her Türk’ün yüreğinde derin yaralar açacağından kuşku duyulmaması gerekir…
“Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu koşullar kişisel ihtirasların neden olduğu ihanetler zinciridir. Türk ulusu, Cumhuriyet ve yasalarına bağlıdır. Bu bağlılık sonsuza değin sürecek bir bağlılıktır”.
Bu belgeye eklenecek tek bir sözcük yok.
- Sözde Ergenekon Belgesi, İP’ye ve Genel Başkanı Doğu Perinçek’e düşman.
- Bu belge, 9 Aralık 2000 tarihini taşımaktadır.

LOBİ BELGESİ

İddianame’de “Lobi belgesinin ele geçirildiği şüpheliler arasında, Doğu Perinçek’in adı da sayılıyor. (İddianame, s. 61, 219, 344)
Bu gerçek dışıdır.
Lobi belgesi Doğu Perinçek’ten ele geçirilmemiştir.
Ayrıca İP Genel Merkezi, İstanbul İl Merkezi, USMER, Ulusal Kanal, Aydınlık, Teori, Bilim ve Ütopya dâhil hiçbir kurumda Lobi belgesi bulunmamıştır. Arama tutanakları ortadadır. Arama tutanakları da bir güvence oluşturmuyorsa, güvence nedir?
İddianame’de “ “CD 3 PRINCO P 420281107130821” numaralı yoğun disk (CD) arama tutanaklarında bulunmuyor.
Arama tutanaklarında belirtilmeyen bu yoğun disk (CD), öyle anlaşılıyor ki, İstanbul Emniyetinde veya Ergenekon savcılığında üretilmiştir. Bunun da kanıtları vardır. Soruşturulması gereken budur.
Nitekim bana Emniyet Sorgusunda sorulan soruda, Lobi belgesinin bulunduğu belirtilen sanıklar arasında benim ismim geçmemektedir. (Bkz. Doğu Perinçek’in Emniyet İfadesi, s.8).
Lobi belgesi ilk kez, bundan sekiz yıl önce 12 Mayıs 2001 tarihinde Fethullahçı Aksiyon dergisinde yayımlanmıştır. Hem de kapak haberi olarak.
Lobi belgesi, ayrıca MİT’ten Mahkemenize gelen yazıda belirtildiği üzere 12 Temmuz 2006 tarihinde, yani bu soruşturmanın başlamasından bir yıl önce “aloihbar.org” adlı internet sitesinde de, kışkırtma kokan “P. Kur. Yrb. XX” imzasıyla yayımlanmıştır.
Lobi belgesinin dava dosyasında iki ayrı nüshası bulunuyor.
Birinde “Çok Gizli” kaydı yok.
Diğerinde “Çok Gizli” kaydı var.
“aloihbar.org”ta yayımlanan belge, “Çok Gizli” kayıtlı.
Tuncay Güney, Mülakat’ta Lobi belgesinin malzemelerini Ümit Oğuztan, Adnan Akfırat ve USİAD Başkanı Kemal Özden’den topladığını ve Doğu Perinçek’in “bilgisayarlarında bunları redakte ettiğini” söylüyor (s. 79).
Benim bilgisayarlarım, çöpe atılmış belgeler dâhil incelenmiş ve böyle bir belgeye rastlanmamıştır.
Tuncay Güney, yalan söylemektedir.
Lobi belgesi, içerik olarak da, üslup olarak da pespaye, iğrenç bir metindir.
Bu belgenin içeriği, benim dünya görüşümle bilimsel birikimimle ve kendine özgü üslubumla bağdaşmıyor ve en küçük benzerlik taşımıyor.
Lobi belgesinde geçen ve ancak bilgisiz ve gösteriş meraklısı, yeteneksiz yazarların kullandığı sözcüklere benim yazılarımda rastlanmaz. Türkçe hataları da vahim boyutlardadır.

Birkaç örnek verecek olursak:
- Lobi
- Siyasal otorite gruplarının [cahillik]
- Platform
- Siyasal ideolojiler [cahillik]
- Konsensüs
- Tümden [yanlış kullanılıyor]
- Tüm çabalar [bütün çabalar olmalı]
- Umutsuzluğun ivmesi
- Vizyon
- Freıedrıch Eber Stıftung [Almancası yanlış]
- Enformel
- Fundamentalist
- Yüce Önder Mustafa Kemal
- Doktiriner
- Motive
- Sivil kontra hareket
- Kontra direnci
- Kontra teori
- Kontra önlemler
- Finanse
- Finanse ve ticaret Bölümü
- Finanse sağlamak
- Finanse kaynağı
- Finanse dünyası
- Sivil toplum örgütü
- Argüman
- 1995–1999 sürecinde bağımsız tek yayınevi kalmamıştır (?)
- 1950–1960 doğumlular ardından tek bir yazar yetişmemiştir. (?)
- Pozitif bilim
- Hiçbir tepki ve direnç sergilenmemiş
- Oysa ki [Doğrusu: Oysa]
- Rejim karşıtı güçler [Ben rejim karşıtıyım]
- Endirekt
- Metod
- Organize
- Departman
- Eleman profili
- Aktivite
- Projelendirmek
- Haddimizin sınırlarını zorlayan ısrarcılıktaki ifade ve işaretlerimizin amacı [Zavallı ifadeler, Türkçe yoksunluğu]

FABRİKATÖR BELGESİ

Bu belge, İddianame’nin “hukuki değerlendirmeler” bölümlerinde yer almadığı halde, savcılar tarafından dizginlenemeyen bir iştahla okundu.
Böylece İddianame’yi okuyanlar, psikolojik savaş görevlerini ele vermiş oldular.
Fabrikatör belgesi, İddianame’ye göre, sözde Ergenekon Örgütü’nün belgesi olduğuna göre, Örgüt’ün Doğu Perinçek’e düşman olduğunu kanıtlamaktadır.
Fabrikatör belgesi, Mehmet Eymür’ün Doğu Perinçek’e karşı yazdığı Analiz kitabının bir bölümünden alınmıştır (Bkz. Mehmet Eymür, Analiz, üçüncü basım, Mayıs 2005, s. 143 vd).
Fabrikatör belgesinin bazı bölümleri ise Mehmet Eymür’ün yine Doğu Perinçek’e karşı yazdığı “Sentez” adlı psikolojik savaş kitabından alınmadır (Bkz. Mehmet Eymür, Sentez, Milenyum Yayınları, Ocak 2006, s. 229–276).
Doğu Perinçek’in önder kadrosu içinde yer aldığı bir örgütün Doğu Perinçek’i her tür yalan ve iftirayla suçlayan, Fabrikatör diye hedef alan bir belge yayınlamayacağı açıktır.
Fabrikatör belgesi, Doğu Perinçek’in sözde Ergenekon terör örgütü suçlamasıyla ilgisi olmadığını kanıtlamaktadır.
Bu belge, Ergenekon tertibinin faillerini ele vermektedir. Tertipçilerin en geniş malzeme kaynağı, Mehmet Eymür’dür.

DERGİ, ULUSAL MEDYA 2001, CUMHURİYET

Dergi, 22 Temmuz 2000.
Ulusal Medya 2001, tarihsiz.
Cumhuriyet Gazetesi Reorganizasyon Çalışması, tarihsiz.

Bu belgeler, “Ergenekon Örgütünün” belgeleridir diye dava dosyasına konmuş. İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Gürbüz Çapan, Ferit İlsever hatta E. Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu bu belgelerle suçlanıyor (iddianame, s. 154, 351 ve diğer yerlerde).
Bu üç belgede göze çarpanları dört maddede özetleyebiliriz:

1. Doğu Perinçek’e ve İlhan Selçuk’a karşı düşmanlık.
2. Ulusal Kanal, Aydınlık ve Cumhuriyet gazetelerine düşmanlık.
3. Cumhuriyet’i ele geçirme hedefi.
4. Ulusal Kanal’a operasyon.

Veli Küçük, “Doğu Perinçek’in elinden Ulusal TV’yi alın” talimatı veriyor.
Yine Cumhuriyet gazetesine o zamanki Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun emriyle operasyon hazırlanıyor (İddianame, s. 157, 161; Tuncay Güney ile Mülakat, s. 55 vd).
Görüldüğü gibi, İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek 2000 ve 2001 yılında sözde Ergenekon Örgütünün hedef aldığı kişiler. Aynı iddianameye göre, İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek, sözde örgütün Yayın ve Tasarım bölümünü yönetiyorlar. Oysa sözde örgütün yayınları, yayın bölümü liderlerinin kuyusunu kazıyor.
İddianame’ye göre Ulusal Kanal ve Cumhuriyet gizli Ergenekon örgütünün organlarıdır. Cumhuriyet’i kuran Yunus Nadi hakkında anlaşılan yeterli kanıt elde edilememiş, ancak Ulusal Kanal’ın Ergenekon örgütü tarafından kurulduğu bile iddia ediliyor.
Sözde örgüt, kendi ellerindeki yayın organlarını ele geçirmek peşinde. Kendi elindeki yayın organlarına operasyonlar planlıyor.
İddianame, ancak akıl hocası Tuncay Güney kadar ciddidir; ancak Tuncay Güney kadar dürüst ve tutarlıdır.
Tuncay Güney’in samimiyeti ve güvenilirliği, İddianame’yi yazanların samimiyet ve güvenilirliği için biricik kanıt ve kaynaktır.

ANALİZ İŞÇİ PARTİSİ’NİN TÜRK VE KÜRDÜ BİRLİKTE ÖRGÜTLEME TASARIMI

Sözde Ergenekon Örgütünün bu belgesi, 7 Nisan 2000 tarihini taşıyor ve İşçi Partisi’ne, Doğu Perinçek’e düşmanlık sergiliyor.
İşçi Partisi’nin “Türk ve Kürdü Birlikte Örgütleme Tasarımı” Teori dergisinde yayımlanmıştır.
Bu yayını inceleyen sözde Ergenekon örgütü, öfkelenmiş ve İşçi Partisi’ne karşı saldırıya geçmiş.
Sözde Ergenekon belgesi, İşçi Partisi’ni ve Doğu Perinçek’i, Atatürk ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne tuzak kurmak”la suçluyor (s. 22/Dosya s. 268).

MASONİK BİLDERBERG ÇETESİ

Bu belge, İstanbul’da evimde bulunmuştur. Belgenin üzerinde veya içeriğinde herhangi bir terör örgütüne ait olduğuna dair, herhangi bir kayıt yoktur.
Kaldı ki arşivimde ve kitaplığımda bütün terör örgütleriyle ilgili yüzlerce belge ve araştırma vardır.
Ben Türkiye’nin bilgiye en çok önem veren ve teröre karşı mücadelede en donanımlı, en kararlı Partisinin başkanıyım.
Masonik Bilderberg Çetesi belgesini Aydınlık-Ulusal Kanal Arşivi’nden “Mafyokrasi” adlı kitabını yazarken aldım. Yalnız bu belgeyi değil emperyalizmin mafyalaşmasına ilişkin çok sayıda kitap ve belgeyi arkadaşlarım bana verdiler.
Kitabımı bunları inceleyerek yazdım.
Mafyokrasi kitabımı mahkemenize sunuyorum.



ERGENEKON BELGELERİ TOPLU DEĞERLENDİRME

1. Tek bir “Ergenekon belgesi” dahi, Doğu Perinçek’in cezai sorumluluğu kapsamındaki bir yerde bulunmamıştır. Perinçek’in evinde, Genel Merkez’deki çalışma salonlarında ve İstanbul İl Merkezindeki çalışma salonlarında bulunan tek bir “Ergenekon belgesi” yoktur. Arama tutanakları ortadadır.
2. Sözde “Ergenekon belgeleri”nin felsefesi, programı, amaçları, stratejisi, taktik ve üslubu, İşçi Partisi’nin felsefe, amaç ve stratejisine cepheden karşıdır. Yazım tarzı ve üslubu, Doğu Perinçek’in tarz ve üslubuyla en küçük benzerlik taşımamaktadır.
3. “Ergenekon belgelerini” yazanların hedef aldıkları baş düşman, İşçi Partisi’dir ve Doğu Perinçek’tir.
4. Bütün bu nedenlerle Ergenekon belgeleri, Doğu Perinçek’in bu örgütle ilişkisinin ancak karşıtlık, düşmanlık kavramlarıyla açıklanabileceğini kanıtlamaktadır.
Ergenekon belgeleri, Doğu Perinçek’e düşmandır.
Doğu Perinçek, o örgüte karşı 40 yıldan beri mücadele etmektedir. Beş kez o örgütün hapishanelerinde yatmıştır. İşkencelerinden geçmiştir. Doğu Perinçek’in hayatı, o örgütle boğuşmakla, savaşmakla özetlenebilir.
5. Bugün Doğu Perinçek, Gladyo’ya iki kat düşmandır.
Birincisi, 60 yıldır Kemalist Devrim’i yıktığı için.
İkincisi, eğer adına Ergenekon dedilerse, bir de bu tarihi kavramı kirletmeye kalktığı için.









IV
İŞÇİ PARTİSİ MERKEZ ORGAN KARAR VE FAALİYETİ



BU MAHKEMEDE
İŞÇİ PARTİSİ KAPATMA DAVASI GÖRÜLÜYOR

Ergenekon İddianamesi’nin biz İşçi Partisi yöneticilerine yönelttiği suçlamanın birinci ve temel kanıtı Tuncay Güney’in Mülakatı ve belgeleridir.
Bunun dışındaki bütün kanıtlar, İşçi Partisi’nin programları, kararları, açıklamaları ve faaliyetidir.
Esasen Tuncay Güney’in Mülakatındaki suçlamalar da, İşçi Partisi’nin merkez organlarından biri olan Genel Başkan’ın ve diğer merkez organlarının kararları ve faaliyetidir.
Bu nedenle Savcı Zekeriya Öz, ATV Televizyonu’na “Ergenekon Soruşturması’nın merkezinde İşçi Partisi var.” demiştir ve bu tarihi itiraf, ATV ekranlarından yayınlanmıştır (ATV, Ana Haber, 23 Temmuz 2008)
Bu haber bülteninin ATV’den getirtilerek dosyaya konmasını talep ediyorum.
Bu davada, Ergenekon terör örgütünün esası olarak kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri ve İşçi Partisi yargılanmaktadır.
Kapatma nedenleriyle örtüşen suçlamaların değerlendirilmesi öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin yetkisindedir. O nedenle bekletici ön mesele olarak kabul edilmesi hukuki zorunluluktur.
İşçi Partisi’nin Genel Başkanı dâhil, organlarının karar ve faaliyetinin, TCK 312, 313, 314, maddelerinde tanımlanan
- Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme,
- Hükümeti zorla ıskata teşebbüs,
- Hükümete karşı silahlı isyana tahrik,
suçlarını oluşturduğuna karar vermek, yalnız ve yalnız Anayasa Mahkemesi’nin yetkisindedir.
Çünkü bu fiiller, aynı zamanda parti kapatma nedenidir.
Parti Genel Başkanı, Siyasi Partiler Kanunu’na göre, Parti’nin merkez organı olduğu için, bu fiillerin varlığı, genel başkanın bireysel eylemleri olsa dahi, partiyi bağlar ve kapatmayı gerektirir.
Kaldı ki, İddianame, İşçi Partisi’nin sözde Ergenekon Terör Örgütünün güdümünde faaliyet yürüttüğünü olur olmaz her yerde ifade etmektedir.
Dahası iddianame, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in eylemleri yanında, İşçi Partisi’nin programlarını, merkez organ kararlarını, merkez organ faaliyetini de suç olarak görmektedir.
Burada görülen dava İşçi Partisi kapatma davasıdır.
Ancak yetkili olmayan bir savcılık tarafından açılmış, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın yetkisi çiğnenmiştir.
Ve İşçi Partisi davası, yetkisi olmayan bir Ceza Mahkemesi’nde görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yetkisine el konmuştur.
Bu görüşler, bir tez değildir; biricik hukuki uygulamadır.
Siyasal Partiler Kanunumuzun kaynak ülkesi Federal Almanya’dır. Federal Almanya Anayasa Mahkemesi kararlarını sunuyorum.
Türkiye’de de Yargıtay 9. Ceza Mahkemesi, Askeri Yargıtay ve Başsavcılığı bu hukuki sonucu içtihatlarla belirlemiştir. Bu kararları da sunuyorum.
Konunun Türkiye’de kitabını yazan tek hukukçuyum. 40 yıl önce yazdığım ve yargı uygulamasını izleyerek sürekli geliştirdiğim “Anayasa ve Partiler Rejimi” adlı kitabımın 4. basımını sunuyorum.
Bu kitabım Anayasa Mahkemesi kararlarında ve Yargıtay C. Başsavcılığı iddianamelerinde ve esas hakkında görüşlerinde kaynak olarak değerlendirilmiştir ve hukuk öğretisinde de temel kitap olarak kabul görmüştür. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta, Prof. Dr. Münci Kapani, Prof. Dr. Bahri Savcı, Prof. Dr. Bülent Nuri Esen gibi kaybettiğimiz Anayasa Hukuku otoriteleri yanında, yaşayan hukuk bilginleri de bu değerlendirmeleri yazmış ve ifade etmişlerdir.
Konuyu avukatım Sayın Mehmet Cengiz bir keza daha açıklayacağı için burada zamanınızı almıyorum.
Ancak şu hususu vurgulamama izin veriniz:
Bu konu, Ceza yargısının önüne on yılda bir gelir. Ceza yargıçlarından binde biri bile bu konuyla karşı karşıya gelmezler. O nedenle ilk bakışta isabetli sonuca varılmaması olağandır. Bilim adamlarımız için de aynı husus geçerlidir.
Yanlış kararı düzeltmek erdemdir.
Sizlerin erdemli yargıçlar olduğunuz kanısındayım.
Bu özel olayda, Anayasa yargısı ile ceza yargısı arasındaki ilişkiyi başaşağı çevirmeyelim.
Anayasa yargısının alanına girmeyelim.
Bütün kanıtlar ve dosya, yetkili Yargıtay C. Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
- Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek,
- Hükümeti zorla ıskata teşebbüs,
- Hükümete karşı silahlı isyana tahrik
suçları, aynı zamanda Parti kapatma nedeni olduğu için, Anaysa Mahkemesi’nin kararını beklemek durumundayız.
Beklemez, hüküm verirseniz, Anayasa Mahkemesi’ne talimat veren duruma düşersiniz. Bu ağır bir hukuk cinayeti olur.
İşçi Partisi yöneticilerini ve beni bu davada yalnız,
- Açıklanması yasak belgeleri temin etme
suçundan yargılayabilirsiniz, Çünkü bu bireysel fiil, parti kapatma nedeni değildir.
O nedenle parti kapatma nedenleri ile örtüşen fiillerle ilgili kovuşturmayı, bekletici ön mesele olarak kabul ederek karara bağlamanızı saygıyla arz ederim.
Buna rağmen, siz karar verene kadar, burayı aynı zamanda milletimize bir hesap verme düzlemi sayıyorum ve anayasa yargısı yetkisine giren suçlamalara cevap vermeyi sürdürüyorum.

İŞÇİ PARTİSİ BAŞKANLIK KURULU’NUN
“DEVLETİN YENİDEN YAPILANMASI ÜZERİNE” KARARI

İddianame, İP Başkanlık Kurulu Kararı’nı Ergenekon Terör Örgütü’nün belgesi sayarak Anayasal Yargı alanına tecavüz etmiştir.
Bu tecavüz kovuşturma aşamasında da devam ediyor.
Belgeyle ilgili değerlendirmeyi yukarıda sunduk.





İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI’NIN
“KUŞATMA NEREDEN VE NASIL YARILIR” AÇIKLAMASI

(İddianame, s. 72, 92 ve diğer yerlerde)
İP Genel Başkanı olarak, Parti Merkez Organı sıfatıyla, bu açıklamayı 16 Kasım 2003 günü kamuoyuna açıkladım.
Aydınlık dergisinde tam metni, diğer basın organlarında özeti yayımlandı.
Konferanslarda sık sık şemalarla tekrar tekrar ilan ettim.
Mafyokrasi adlı kitabımın sonuç bölümüne aynen koydum.
Bütün devlet yöneticilerine gönderdim.
Beş yıldır ilan ediyoruz Parti olarak. Hiçbir savcılık soruşturma açmadı ve hiçbir yargı makamına şikâyet veya suç duyurusu olmadı.
İstanbul C. Başsavcılığı’na yazı yazılarak Mafyokrasi başlıklı kitabım hakkında ve “Kuşatma Nereden ve Nasıl Yarılır?” başlıklı açıklamamı yayımlayan Aydınlık dergisi hakkında soruşturma açılmış mıdır, sorulmasını talep ederim.

İŞÇİ PARTİSİ’NİN MİLLİ HÜKÜMET AMACI
VE MİLLİ KUVVETLERİN BİRLİĞİ SİYASETİ

İşçi Partisi’nin Programı’nda amaçlanan Milli Hükümet hedefi ve programı ve Milli Kuvvetleri birleştirme siyaseti, İddianame’de suç olarak nitelenmiştir (İddianame’nin birçok yerinde).
Parti Tüzük, Program ve Siyasetleri’nin hukuka aykırılığı konusu Anayasal Yargı’nın kapsamındadır.
Ayrıca bu amaç ve siyasetlerimiz, yüzlerce kez yayımlanmıştır ve hiçbir soruşturma açılmamıştır.

İŞÇİ PARTİSİ’NİN 22 TEMMUZ 2007 SEÇİMİNDEN ÖNCE
İLAN ETTİĞİ MİLLİ HÜKÜMET BAKANLAR KURULU

İddianame’de, İşçi Partisi’nin 2007 seçimi öncesinde, seçimlere katılan bir parti olarak, seçmenlere Bakanlar Kurulu sunması, suç olarak görülüyor.
(İddianame, s. 1422 ve diğer yerlerde)
Görüldüğü gibi, Ergenekon Savcılığı, yasa tanımazlıkta seçim faaliyetini suçlayacak kadar pervasızdır.

İŞÇİ PARTİSİ ULUSAL STRATEJİ MERKEZİ (USMER)’İN
İMZAYA AÇTIĞI MİLLİ ANAYASA BİLDİRGESİ

(İddianame, s. 1419)
İşçi Partisi Ulusal Strateji Merkezi (USMER), AKP’nin Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmaya yönelik Yeni Anayasa girişimi üzerine, bir çalışma başlattı. Türkiye’nin seçkin hukukçularını, bilim adamlarını, siyasetçilerini, Cumhuriyet aydınlarını bir araya getirdi. Aylarca süren çalışmalar sonunda bir Milli Anayasa Bildirgesi hazırlandı ve imzaya açıldı.
AKP’nin Cumhuriyeti yıkma faaliyetinin odağı haline geldiği, bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi kararıyla saptandı. Ergenekon savcılarının İşçi Partisi’nin Atatürk Cumhuriyeti temelinde yürüttüğü faaliyetten niçin rahatsız olduklarını değerlendirecek akla ve duyarlılığa kuşkusuz herkes sahiptir.
Onların suç saydıkları bildirgeyi okuyorum:

MİLLİ ANAYASA BİLDİRGESİ (21 Aralık 2007)

“Büyük Türk Milleti’ne ve Dünya Kamuoyuna,
Aşağıda imzaları bulunan bizler,
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül yönetiminin, Türk milletinden önce ABD makamlarına sunduğu yeni Anayasa tertibiyle, Atatürk Devrimi’nin son kalelerini de yıkmaya kalkıştığını ve ülkemizi iç ve dış çatışmalara sürüklediğini saptıyor ve ilan ediyoruz:
1. ABD ve AB güdümündeki sıcak para komisyoncularının ve tarikatların iktidarı, bu Anayasa Taslağıyla:
- Milli Devleti özelleştirmekte ve federasyon yoluyla parçalanmaya sürüklemektedir;
- Milleti etnikleştirmekte, cemaatleştirmekte ve tarikatlaştırmaktadır;
- Vatanı arsalaştırmakta ve yerelleştirmektedir;
- Kamu varlıklarının satışı yoluyla ülke ekonomisini yoksulluk ve kaosa itmektedir;
- Yurttaşı müritleştirmekte ve kullaştırmaktadır;
- Kadını köleleştirmektedir;
- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin direncini kırma amacını gütmektedir;
- Ortadoğu ülkelerine ve bütün insanlığa karşı ABD’nin Haçlı seferinde kriz bölgelerine müdahale görevini üstlenmek peşindedir.
2. Tayyip Erdoğan’ların ABD Büyük Ortadoğu Projesi görevlileri olarak işledikleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma, milleti bölme, vatanı parçalama suçunun fiillerinden biri olan bu anayasa girişimi gayrı meşrudur.
3. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği, hiçbir uluslararası güce devredilemez ve hiçbir ortaçağ kurumuyla paylaşılamaz.
4. Emperyalizmin çürümüş Neoliberalizminden ithal edilen bu Anayasa Taslağı’nın kabulüne ve uygulamasına kesinlikle izin verilemez.
5. Emperyalizme, etnik bölücülüğe, cemaatçiliğe ve bireysel çıkarcılığa sınırsız özgürlük sağlayan Tayyip Erdoğan Anayasasına karşı, Neoliberalizmin özel çıkar ve bireysel özgürlük mevzilerinden mücadele yürütülemez. Başarıya ulaşmak için Cumhuriyet, millet, vatan, kamu çıkarı, gerçek demokrasi, laiklik ve hepsinin temelini oluşturan Atatürk Devrimi cephesinde mevzilenmek gerekir.
6. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil; tek seçenektir. Cumhuriyetimizi ve toplumumuzu Atatürk Devrimi temelinde yeniden örgütlemek dışında bir çözüm yoktur.
7. Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin tecrübelerini özetleyerek Cumhuriyet’in temel niteliklerini 1937 yılında Anayasa’nın en başına kaydetmiştir:
“Türkiye Devleti; Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir.”
Batı’dan ithal edilen tekerlemeleri bırakarak, kendi milli demokratik devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model olan bu temel stratejik duruşu, yeniden Anayasamızın temeline oturtmak şarttır.
8. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı” emperyalizme karşı savaşa savaşa, etnik ve mezhepsel bölünmeleri arkada bırakan büyük bir devrimle Türk milletini oluşturmuştur. Bu kaynaşma sürecini tamamlamak, eşit yurttaşlar olarak, insanca ve kardeşçe yaşamak için biricik çözümdür ve görevdir.
9. ABD ve AB ile birlikte vatanı bölen, milleti parçalayan ve ekonomiyi küresel sıcak para sultasına teslim eden tarikat-cemaat iktidarından kurtulmak, artık milletimiz için bir ölüm kalım meselesidir.
10. Milletimizin bütün gücünü ve olanaklarını seferber ederek vatan savunmasını yöneten bir Milli Hükümet kurmak, tarihsel görevdir.
11. Türkiye halkının emperyalizme ve Ortaçağ karanlığına karşı mücadele geleneğine sahip çıkan milliyetçi, halkçı ve devrimci öncülerini tek bir siyasal partide toplanmaya çağırıyoruz.
12. Bütün milletimizi tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye için birleşmeye ve örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
13. Milletimizi ve Ordumuzu, emperyalizme karşı sımsıkı birleşmeye çağırıyoruz.
Bizler, Türkiye’nin vatansever aydınları, Atatürk Devrimi’nin yılmaz neferleri ve halk önderleri olarak, “vazifeye atılmak için, içinde bulunduğumuz vaziyetin imkân ve şartlarından” kaynaklanan zorlukları göğüslemeye ve milletimize borçlu olduğumuz görevleri yerine getirmeye kararlıyız.
Bütün aydınlarımızı ve halk önderlerini milletimizi ayağa kaldırmak için, Milli Anayasa Bildirgesi’ni imzalamaya ve elden ele bütün yurttaşlarımıza ulaştırmaya çağırıyoruz.
Emperyalistler, milletimizi yeni bir destan yazmaya mecbur bırakmaktadır. O destan yazılacaktır ve bitiminde kendilerini bekleyen sonuçlara katlanacaklardır.”

Bu bildirge, hiç o pespaye sözde Ergenekon belgelerine benziyor mu?
Bu bildirgeyi, Türk Milleti’nin Cumhuriyet’e bağlılığını ve yüksek vicdanını temsil eden şahsiyetler imzalamıştır.
Ergenekon savcılarının imza sahiplerini gözaltına alıp, niçin imzaladıklarını sormaları, onların AKP ile aynı Cumhuriyet Devrimi karşıtı konumlarını yansıtmıştır.

İŞÇİ PARTİSİ’NİN 4. GENEL KONGRESİ’NDE KABUL EDİLEN “KÜRT SORUNUNA ACİL KARDEŞLİK ÇÖZÜMÜ” (22–24 Kasım 1996)

Hukuku çiğnemekte sınır tanımayan İddianame, İP’nin 6. Genel kongre Kararı’nı suçlamaktadır. Şöyle yazmışlar:
“Marksist-Leninist-Maocu İdeoloji Kalıpları içinde bölücülük argümanları ürettiği” (İddianame, s. 375–376).
Acaba “argüman” sözcüğü ne anlama geliyor?
Savcıların kullandıkları sözcükleri dahi bilmedikleri görülüyor.
Acaba “Marksist-Leninist-Maocu ne demek, dünyada böyle bir tanımlama var mı?
Bunu da bilmedikleri anlaşılıyor.
Ama en önemlisi hukuku hiçe saymalarıdır.
Bu programın üzerinde Kongre kararı olduğu yazılı. Kabul edileli 12 yıl olmuş. Yargıtay C. Başsavcılığı’nın incelemesinden geçmiş.
- 13 Ocak 1995 günü Çankaya’da tarafımdan 9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’e sunulmuş. 13 yıl olmuş.
- Kitap yapılmış. 13 yıldır 10 binlerce, hatta yüz binlerce dağıtılmış.
- Doğu Perinçek’in “Kemalist Devrim–4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası” kitabıma tam metin konmuş. Üç kez basılmış.
- Ve en önemlisi bugün bazı maddeleri uygulanıyor. Ama Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü için değil, ABD ve AB dayatmaları olarak.
İşçi Partisi, 1980’lerden beri “Kürdümüze hangi hak ve olanakları vereceksek biz verelim, Türkiye olarak verelim. Kürdümüzü Türkiyemize bağlayalım.” diye çözümler üretti.
O zaman bu doğru çözümlerimiz nedeniyle partimize baskılar uygulayanlar, bizleri çeşitli tertiplerle hapse atanlar, şimdi Kürt ayrılıkçılığıyla kader birliği yaptılar.
Bugün Kürt yurttaşlarımıza, bazı demokratik haklar, ABD ve AB programı çerçevesinde verildiği için, bu uygulama kaynaştırma ve birleştirmeye değil, ayrıştırmaya ve bölmeye hizmet ediyor.
Talepler:
- Yargıtay C. Başsavcılığı’na yazı yazılarak, İP’nin 22–24 Kasım 1996 günlerinde toplanan 4. Genel Kongresi’nde kabul edilen “Kürt Sorununa Acil Kardeşlik Çözümü” hakkında bir soruşturma yürütülmüş müdür, sorulmasını,
- Ankara C. Başsavcılığı’na yazı yazılarak “2000’lerde İşçi Partisi” başlıklı İşçi Partisi yayını (2. baskı, Şubat 2002) hakkında bir soruşturma yürütülmüş müdür, sorulmasını,
- İstanbul C. Başsavcılığı’na yazı yazılarak Doğu Perinçek’in yazdığı “Kemalist Devrim–4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası” başlıklı, Kaynak Yayınlarınca basılmış kitabın 1, 2 ve 3. basımları hakkında soruşturma yürütülmüş müdür, sorulmasını
talep ederim.



DOĞU PERİNÇEK’İN KÜRT LİDERLERİ’NE
26 MAYIS 2000 TARİHLİ MEKTUBU

(İddianame, s. 89, 281 vd, tam metni: s. 289–294).
2000 yılında Abdullah Öcalan’ın avukatları bir heyet halinde ziyaretime geldiler; görüşlerimi sordular. Bizzat Abdullah Öcalan’ın görüşlerimi öğrenmek istediğini, ona aktaracaklarını söylediler. Ben de Kürt meselesinin çözümü dâhil, Türkiye’nin yaşadığı sürece ilişkin tahlilimi ve programımızı anlattım. Daha sonra bu çözümlerin yetersiz ve eksik aktarılmasından kaygılanarak, görüşlerimi yazılı hale getirdim ve bütün Kürt Örgütü liderlerine ve basına gönderdim. Resmi makamlara da yolladım ve ayrıca Teori dergisinin Aralık 2000 tarihli sayısında tam metin halinde yayımladım.
Bu mektubun her satırının altına bugün de imza atarım. Herkese de dikkatle incelemelerini ve bu meselenin çözümünde değerlendirmelerini öneririm.
Özetle şu görüşler yazılıdır o mektupta:
1. Türkiye, AB’ye girmeyecek ve Batı’yla bütünleşmeyecek. Yanlış hesapları bırakın, ABD ve AB’ye bel bağlamayın, Türkiye’nin bütünlüğü içinde yer alın.
2. Kürt yurttaşlarımızı Türk Milleti’nden koparan etnik temelde ayrı örgütlenmeden vazgeçin. PKK ve HADEP’i dağıtın.
3. Kuzey Irak’taki Kürt devleti girişimi başarısızlığa uğrayacaktır. ABD’nin Irak’ı bölme planlarına alet olmayın.
4. Çözüm AB’de değil, Kemalist Devrim rotasındadır.
5. Silahlı güçleri dağıtın. Kardeşlik için güven verin, yaralar böyle sarılır.