
Çözüm
süreci”nde
İmralı
trafiği
bütün
hızıyla
sürer
,
Habur’da
“çadır
mahkemeleri”
kurulur
ve
provokasyon
olmasın
diye
Türk
Bayrağı’na
sansür
uygulanırken,
AKP
iktidarı
altında
PKK’nın
hendeklerden
sökülüp
atılabileceği,
askeri
harekâtlarla
ABD
ve
İsrail’in
“Kürt
Koridoru”nun
önüne
set
çekilebileceği,
herhalde
hiç
kimsenin
aklının
köşesinden
bile
geçmezdi.
Ergenekon
ve
Balyoz
kumpaslarının
zirve
döneminde,
Tayyip
Erdoğan-Fethullah
Gülen
ittifakının
kısa
süre
içinde
bozulacağını
öngörmek,
hiç
de
kolay
bir
iş
değildi.
Aynı
dönemde
Türkiye-ABD
ilişkileri
konusunda
bugün
atılmakta
olan
gazete
manşetlerini
tasavvur
etmek,
belki
ancak
“kara
mizah”
çerçevesinde
düşünülebilirdi.
DÖNÜŞÜMÜN
İTİCİ
GÜCÜ
Büyük
Ortadoğu
Projesi
(BOP)
Eşbaşkanlığı’nı
“Türkiye
hizası”na
yönelten
itici
güç
nedir?
Bu
güç,
ancak
biri
öznel,
diğeri
nesnel
iki
etkenin
bileşimiyle
açıklanabilir.
Öznel
etken,
ABD
hızla
güç
kaybetmeye
devam
ederken,
Avrasya’nın
yükselişini
sürdürmesidir.
Amerika,
BOP
çerçevesinde
iktidara
taşıdığı
güçlere
söz
geçiremez
hale
geldiği
gibi,
artık
yıkmaya
çalıştığı
milli
devletleri
de
karşısında
bulmaktadır.
Avrasya’nın
yükselişi
ülkemizin
direnme
gücüne
katkıda
bulunurken,
daha
da
önemlisi,
Atatürk
Devrimi’nin
bir
kazanımı
olarak
vatanın
bağımsızlık
ve
bütünlüğünün
milletimizin
vazgeçilmezi
olduğu,
kendini
her
geçen
gün
daha
da
güçlü
bir
biçimde
açığa
vurmaktadır.
ABD
saldırıları,
ülkemizi
“beka
sorunu”yla
karşı
karşıya
bırakmıştır.
Türkiye’nin
kendi
sistemi
içinde
bağımsız
bir
devlet
olarak
varlığını
sürdürmesini
mümkün
kılacak
siyasal,
ekonomik
ve
toplumsal
temeli
berhava
eden,
Atlantik
Sistemi’nin
kendisidir.
Aslında
bugün
Atlantik
Sistemi
içinde
boğulan
yalnızca
bizim
gibi
ülkeler
değil,
Atlantiğin
kendisidir.
Neoliberal
uluslararası
düzen
iflas
etmiştir.
Atlantik’te
her
alanda
anlaşmanın
yerini
derin
anlaşmazlıklar,
birlikteliğin
yerini
merkezkaç
kuvvetleri
almıştır.
ABD,
bugün
kendi
içinde
İç
Savaş’tan
bu
yana
en
derin
parçalanmayı
yaşamaktadır.
Bu
parçalanmayı
doğuran,
ABD
açısından
farklı
“çözümler”in
varlığı
değil,
çözümsüzlüktür.
ABD’NİN
HEDEFİ:
TÜRKİYE
GEMİSİNİ
BATIRMAK
Türkiye’yi
Avrasya’ya
yaklaştıran
nesnel
güç,
beka
sorununun
yol
açtığı
zorunluluklardır.
Amerikancı-FETÖcü
darbe
girişiminin
ezilmesinden
sonra,
Amerika’nın
Türkiye
için
bir
“iktidar
formülü”
kalmamıştır.
Bugün
Trump’ın
dayatmalarının
amacı,
“ülkemizi
hizaya
sokarak
Atlantik
Sistemi
içinde
tutmak”
değil,
Avrasya’ya
“parçalanmış,
mecali
ve
etkisi
kalmamış
bir
Türkiye
bırakmak”tır.
Özetle,
ABD
“Türkiye
gemisi”ni
ele
geçirmeye
değil,
batırmaya
çalışmaktadır.
ABD’den
medet
uman
herkesin
bir
an
önce
bu
durumun
bilincine
varması
hayati
bir
önem
taşımaktadır.
Amerika’nın
“Türkiye’yi
batırma
hedefi”,
aynı
zamanda
ülkemiz
açısından
“doğru
bir
rotaya
sahip
olma
ve
dümeni
yalpalamadan
tutma”yı
her
zamankinden
daha
acil
ve
yakıcı
bir
ihtiyaç
haline
getirmiştir.
Ülkemizin
hayatın
her
alanında
emperyalist
sisteme
“kurcalama
ve
çullanma”
fırsatı
yaratan
bütün
gedikleri
kapatması
gerekmektedir.
GEDİKLERİ
KURCALAMAYA
KAPATMAK
İdlib,
Suriye
sürecinin
en
kritik
dönüm
noktalarından
biridir.
ABD,
Suriye’de
“oyun
kurucu”
değil,
“oyun
bozucu”
rolünde
olduğu
için,
İdlip’ten
Astana
Süreci’ni
dağıtmak
için
yararlanmaya
çalışmaktadır.
Panzehir,
Türkiye’nin
Esad
Yönetimi
ile
doğrudan
ilişki
kurmasıdır.
Bu
birliktelik,
hem
İdlip’teki
terör
güçlerinin,
hem
de
PKK-PYD-YPG
ayrılıkçılığının
mümkün
olan
en
pürüzsüz
biçimde
etkisizleştirilmesini
sağlayacaktır.
Günlük
önlemlerle,
üretken
olmayan
kesimlere
kaynak
akıtmaya
ve
israfa
devam
ederek
ekonomik
bunalımın
üstesinden
gelinemez.
Ekonominin
devletin
öncülüğü
ve
yönlendirmesi
altında
üretim
gücünün
inşasını
temel
hedef
alacak
biçimde
yeniden
yapılandırılması,
tek
çözümdür.
Avrasya’nın
yükselişi,
ülkemize
bu
coğrafya
ile
kendi
çıkarlarını
gözeterek
yapıcı
ilişkiler
kurma
olanağını
da
sağlamaktadır.
Profesyonelleşme,
ordunun
vatan
ile
olan
bağını
zayıflatır.
Vatan
savunmasını
bir
yaşam
biçimi
haline
getirmiş
subaylar,
milli
ordunun
omurgasını
oluşturur.
Ordumuzun,
okulları,
sağlık
kurumları,
atama
ve
terfi
usulleri
ve
vatandaşlar
arasında
ayrım
gözetmeyen
eşitlikçiliği
ile
yeniden
Atatürk
Devrimi
temeline
oturtulması,
ülke
güvenliği
için
hayati
bir
önem
taşımaktadır.
Bilime
ve
Atatürk
ilkelerine
dayalı,
aydınlanmacı
bir
eğitim,
yalnızca
ülkenin
geleceği
için
değil,
bugünden
milletin
istemlerini
karşılayarak
milli
birliği
pekiştirmek
için
gereklidir.
Bugün
Türkiye’yi
birleştirme
yeteneğine
sahip
yegâne
harç,
Atatürk’tür.
Onun
için
ülkemizin
her
şeyden
önce,
Atatürk
Devrimi’ni
tamamlamayı
kendine
rehber
edinmiş
milli
bir
hükümete
ihtiyacı
vardır.

