Ramazan ayı, bütün milletimize ve İslâm Dünyasına iyilikler, güzellikler getirsin, emeklerimiz bunun için olsun.
Televizyonlara ve gazetelere bakıyoruz, gündemde olan Mısır Çarşısı, hurma, pastırma, baklava, envayi çeşit yiyecekler, tatlılar, çerezler…
Medyadaki “Ramazan menüleri”ne bakıyoruz, halkın büyük çoğunluğunun gündeminde değil.
Ramazan bu mudur?
ÖZELLEŞTİRİLEN RAMAZAN
ÖZELLEŞTİRİLEN İFTAR SOFRASI
Ramazan, yeme içme ve akşamları da sahura kadar eğlenme ayı mıdır?
Oruç niçin tutuluyor, iftarda ziyafet sofrasına oturmak için mi?
Öyle gözüküyor ki, Ramazan da özelleştirildi. Kaynakları kendi arasında paylaşan küçük azınlık, ellerindeki televizyonlarla yedi yıldızlı hotellerin iftar sofralarını Ramazan’ın iftar sofrası olarak sunuyor. Paylaşmanın dışında tutulanlara ise, muhteşem azınlığın iftar sofralarına imrenerek bırakılıyor.
PAYLAŞMA AYINDA
ÖZEL ÇIKARCILIĞIN DİKTASI
Ramazan, özel çıkarcılar tarafından fethedilmiştir. Böylece paylaşma kültürü, nimetlerin paylaşıldığı iktidar odaklarının kenarlarına sürülmüştür. Yalnız bencilliği reddeden kültür mü, o kültürle birlikte paylaşmacı toplum da iktidar ve iftar sofralarını televizyonlardan izliyor.
Özel çıkarcılığın diktasının Ramazanda daha da acımasız hale geldiğini görüyoruz. İftar ziyafetleri ve sadakalar, acıları dindirmiyor, daha da ağırlaştırıyor. Çünkü o ziyafetlerde fakir fukaranın itibarına, saygınlığına, kişi onuruna da el konuyor.
Toplum, o iftar ziyafetlerinde sadaka verenler ile sadaka alanlar arasında bir kez daha iki sınıfa bölünüyor. Bu kez bölünme, şerefin paylaşılmasına ilişkindir ve pay alamayanları daha büyük acıların kuyusuna itmektedir.
GELECEĞE TAŞINACAK PAYLAŞMA KÜLTÜRÜ
Ramazanı kendi özel çıkarcılığının diktasına dönüştüren hakim kültüre karşı, halk yine Ramazanın değerleriyle direnecek, başka bir yol bulunmuyor.
Elseverliğin temsilcisi olan bizler, bu direnişe önderlik edeceğiz.
Hele zevk ve sefanın alıp yürüdüğü, halkın yoksullaştığı toplumsal süreçlerde, Ramazan’ın bencilliği öldüren ahlâkı daha büyük değer kazanıyor. Biz o binlerce yıllık büyük mirasın sahipleriyiz.
Ziyafetler, tıksırıncaya kadar yemeler onların olsun, Ramazanın paylaşmacı değerleri bizimdir. İnsan sevgisini, toplumla paylaştığımız soframızı, topluma açılan kollarımızı, vericiliği, dayanışmayı, fedakârlığı, elseverliği, o sürüldüğü alanlardan kurtarıp elden ele gönüldün gönüle geleceğe taşıyacağız.
HEM SEN OLUP HEM BEN OLMAZ
Üstünlük bizdedir.
O özel çıkar güruhunun gurur duyacakları şiirleri var mı, sırtlarını dayayacakları bir güzellik mirası var mı?
Onların bir Yûsuf-ı Meddahları var mı? Bize 14. Yüzyıldan sesleniyor:
“Sana perde olan senin benliğindir;
O benliği bırakıp ondan tarafa sensiz bakman gerekir.”
Onların bir Şah Hataîleri var mı, Ramazan gündemimize 16. Yüzyıldan ışık tutuyor:
“Bunda kibr ü kin olmaz
Hem sen olup hem ben olmaz
Âdem öldürsen kan olmaz
Nefis öldürsen kan olur”
Onların bir Edip Canseverleri vır mı, 1987 yılında toprağa verildiği Âşiyan Mezarlığı’ndan kalkıyor ve Ramazan gündemimize elden ele vereceğimiz karanfili sunuyor:
“Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele”