Türkiye’nin yakın tarihine bir de, Komünist Enternasyonal penceresinden bakmak ister misiniz? Komünist Enternasyonal yayın organlarında çıkan yazı ve tahliller, 1920-1938 yıllarında Türkiye’nin yaşadığı serüvenin önemli kaynakları arasındadır.
1975 yılında Frankfurt Goethe Üniversitesi Kütüphanesi'ne kapanıp, Türkiye'ye ilişkin tek bir satır bulabilmek için on binlerce yayın ve belgeyi sayfa sayfa çevirerek dikkatli bir gözle taradık. Türkiye üzerine bütün yazı ve alıntıları bir dizi kitapta derleme işine 1977 yılında giriştik. Önce altı kitap halinde yayımladık. Geliştirilmiş Üçüncü Basımda tek kitap olarak bu yıl sizlerin değerlendirmesine sunduk.
Kitabın kalınlığı gözünüzü korkutmasın, okuması kolay, çünkü tek tek yazılardan oluşuyor.
Kitap tarihsel kaynak olmasının ötesinde, Dünyadaki ve Türkiye’deki sosyalist hareket açısından büyük dersler içeriyor.
KOMÜNİST ENTERNASYONAL DERSLERİ
Komintern, devrimlerin Avrupa'dan Doğu'ya kaydığı sürecin henüz başlarında kuruldu. Gerçi Marx'ın “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” sloganının yerini, “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşin” sloganı almıştı; fakat Marx döneminde Avrupa merkezli olan devrim teorisinin dünyalılaşması zaman aldı.
Komünist Enternasyonal, Doğu Devrimine ne kadar önem verirse versin, hâlâ Avrupa Merkezli devrimin teorisinden kurtulamamıştı. Örneğin Çin Devrimine yapılan müdahaleler ve Türk Devrimine bakışlarda hep bu prangayı saptıyoruz.
Bu gerçeğin ötesinde her ülke devriminin kendine özgü koşulları vardır. Ve bu koşullar, ancak milletlerin emperyalizme karşı mücadelesi ve emekçilerin sınıf mücadelesi pratiğinde saptanabilirdi.
KAFAMIZI KENDİ OMUZLARIMIZIN ÜZERİNDE TAŞIMAK
Biz Türkiye'nin emek devrimcileri, bu doğruyu “Kafamızı kendi omuzlarımızın üzerinde taşımak” diye ifade ettik. Sovyetler Birliği 1950’lerin ortalarından sonra kapitalizme geri dönüş sürecine girince, “sosyal-emperyalist” bir karakter kazandı ve çeşitli ülkeler üzerindeki denetimini ve müdahalesini “Proleter enternasyonalizmi” perdesi altında yürüttü.
Biz Türkiye’nin Öncü Partisi olarak, daha 1960’ların sonlarından başlayarak Avrupa-merkezli ideolojiyi arkada bıraktığımız için, 21. Yüzyılın Asya eksenli teori ve siyasetlerini geliştiren bir çizgi izledik.
Bugün artık, “dünya proletaryasının öncüsü” olmak iddiasında bir parti ve “dünya devriminin önderi” olmak iddiasında bir ülke yok. Bu, kuşkusuz tarihsel bir kazançtır. Bu görüşlerimizi en son 2017 yılı sonunda Beijing’te toplanan Dünya Siyasal Partiler Diyaloğu toplantısında da dile getirdik.
GÜNÜMÜZDE DEVLETLERARASI VE ULUSLARARASI DAYANIŞMA
Komintern’in hatasını saptamakla birlikte, insanlığın enternasyonalizme ihtiyacı, her zamankinden daha yakıcıdır. Türkiye, bugün Karadeniz ve Doğu Akdeniz’den Hürmüz Boğazı’na kadar uzanan bir mevzide insanlığın ön cephesinde savaşmaktadır. Astana Süreci ve Asya Açılımı, ülkemizin tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi bir kez daha enternasyonal cephede öncü konumlara yerleştiğini gösteriyor.
Önemle vurguluyoruz: Biz Türkiye devrimcileri, kendi ülkemizin gerçeğini başka ülkelerin devrimcilerine göre daha doğru kavrayacak bir birikime sahibiz. Bu, her zaman böyleydi. İttihat Terakki ve Atatürk Devrimcileri, ülkemizin mücadele süreçlerini Komintern’e göre çok daha doğru tahlil ettiler. Çünkü ayakları Türkiye toprağındaydı. Bununla birlikte ülkemizle ilgili dünya ölçeğindeki düşünce birikimini öğrenmek, teorik gelişmemize katkıda bulunmuştur. Komintern, her şeye rağmen bir devrimci tecrübe birikimidir ve çeşitli ülkelerin devrimci hareketlerinin deneyimlerini o birikimin içinde buluyoruz.
10 Aralık 2020 Perşembe / Aydınlık