Türkiye, Atatürk Devrimini tamamlayacağı bir iklime girmiş bulunuyor. Atlantik sisteminden kopuş ve Avrasya’daki onurlu konumumuza yerleşme sürecinin anlamı budur. Devletimiz ve milletimiz, 1945 yılından sonraki süreçte ayaklarına bağlanan prangaları kırmaktadır. 1980’den bu yana yaşadığımız Atatürk Devriminin yıkıma uğratılması döneminin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Avrasya’da konumlanırken Rusya, İran, Irak, Suriye ve Çin ile dostluk sürecinde, Atatürk’ün yıldızı parlıyor.
ABD’nin tepesinde bulunduğu Atlantik güçlerinin bu sürece yanıtı çeşitli cephelerdedir. Stratejik düzlemdeki yanıt, Türkiye’nin en başta Rusya ve Çin ile dostluk sürecini baltalamaktır. Gazete köşelerindeki ve televizyon programlarındaki ABD elemanları Rusya ve Çin karşıtı propagandaya hız verdiler.
YAKIN TARİHİMİZİ BELİRLEYEN RUSYA SİYASETİ
Rusya siyaseti, Türkiye için İstiklâl Savaşı yıllarından bu yana belirleyici olmuştur.
İstiklâl Savaşımızı Sovyet Rusya dostluğuyla kazandık.
Atatürk Devrimini Sovyetler Birliği dostluğuyla yürüttük.
1930’lu yıllarda, devletçi ve halkçı siyaset izleyerek ve beş yıllık planlar yaparak, on yıl boyunca Rusya ile birlikte dünya ekonomisinin şampiyonları olduk.
1945 sonrasında Rusya dostluğunu terk ederek ABD denetimine düştük ve Atatürk Devriminin kazanımlarında önemli kayıplara uğradık.
RUSYA DOSTLUĞUNUN YENİDEN KEŞFİ
2014 baharında Silivri duvarlarını yıkmamızla başlayan yeni dönemde, Türkiye yeniden Rusya dostluğunu keşfediyor. 24 Temmuz 2015’te başlayan Vatan Savaşımızda PKK’yı hendeklere gömdükten sonra, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla sınır ötesine yöneldik ve ABD ile tarihî bir hesaplaşmaya girdik. 15-16 Temmuz 2016 gecesi, bu hesaplaşmanın en kritik anıydı. O gece tıpkı Sakarya Savaşındaki gibi Ankara’yı kurtardık. Ankara’yı ABD’ye teslim etmek isteyenler, 15-16 Temmuz direnişinin intikamını almak için yanıp tutuşuyorlar.
Bu süreçte iç ve dış cephedeki düşmanlar ve dostlar belirginleşti. ABD-İsrail güdümlü teröre ve tehditlere karşı yanımızda Rusya, İran ve Çin var. Astana ve Soçi Mutabakatları bu sürecin mevzilenmeleridir.
Önümüzdeki Üretim Devriminde işbirliği yapacağımız öncelikli güçler de belli. Daha şimdiden en büyük ticaret ve yatırım ortaklarımız Rusya ve Çin. Karadeniz komşumuz Rusya, aynı zamanda enerji güvenliğimizi sağladığımız ülkelerin başında geliyor.
ATATÜRK’ÜN ‘ARASIZ DEVRİMLER’ VASİYETİ
Atatürk’ün vasiyeti konusunda çeşitli rivayetler ve uydurmalar dolaştırılır. Oysa Atatürk’ün vasiyeti, gizli ve saklı değildir. 1927 Büyük Nutkunda devrimi Türk gençliğine emanet etmiştir. 1934 yılındaki CHP Kurultayı’nda “Arasız devrimler” talimatını vermiştir.
Atatürk’ün vasiyeti özetle Millî Demokratik Devrimimizi kesin zafere ulaştırmaktır. İçinde bulunduğumuz çağın dengelerinde, Asya’da konumlanmak ve Rusya dostluğu Atatürk Devrimini tamamlamanın koşullarıydı. Batı emperyalizmine karşı Rusya ile dayanışma, Kemalist Devrimi sürdürmek için stratejik değerdeydi. Nitekim Atatürk, aramızdan ayrılırken bize Rusya ile dostluk vasiyetini bıraktı.
DEVRİMİ SÜRDÜRMEK İÇİN RUSYA İLE DOSTLUĞUN STRATEJİK DEĞERİ
Büyük Devrimci Önderimiz Atatürk, hayatının son zamanlarında Başbakan Celal Bayar’ı, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı ve yakın arkadaşı Kılıç Ali’yi çağırıyor ve onlara dünyanın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu belirttikten sonra, “Sovyet dostluğundan ayrılmayacaksınız” vasiyetinde bulunuyor. Dolmabahçe’de İsmet İnönü ve Ali Fuat Cebesoy ile yaptığı veda görüşmelerinde de, aynı vasiyetini yineliyor. O zamanki hükümetin yöneticileri ve Atatürk’ün yakın arkadaşları, hatıra ve açıklamalarında bu vasiyeti doğruluyorlar. Mehmet Perinçek, belgeleriyle açıkladı.[1]
Ufuk sahibi olmak, geleceği görmek ve geleceğin stratejik siyasetini belirlemek, işte budur. Rusya dostluğu 1938 sonrasında stratejik önem taşıyordu. 1945 sonrasında o dostluğu terk ettiğimiz için, ABD’nin denetimine düştük. Şimdi yeniden o dostluğu keşfettiğimiz için, ABD’nin denetiminden kurtuluyoruz ve Atatürk Devrimini tamamlayacağımız bir sürece giriyoruz. Soçi Mutabakatı, bir bakıma Atatürk’ün vasiyetinin imzalanmasıdır.
ATATÜRK’ÜN YOLUNDA YÜRÜMEK
Her 10 Kasım’da “Atatürk ölmedi” deriz. Türkiye, başı dik yaşama savaşı veriyor ve Ortaçağ’ın üzerine kararlı olarak gidiyorsa, “Atatürk yaşıyor” saptaması gerçektir.
Atatürk’ün yolunda yürümek, beyaz leblebiyi rakıya meze yapmakla olmaz.
Bugün Atatürk Devriminin mevzisinde olmak, aynı zamanda Rusya, İran ve Çin dostluğu mevzisinde olmaktır.
Rusya dostluğu, bugün de stratejik değerdedir. Çünkü Batı emperyalizmiyle hesaplaşmada İstiklâl Savaşımızdan sonraki en sıcak zamanı yaşıyoruz.
DÜZELTME
Dünkü Rota’da yayımlanan “Asya Çağına Soçi imzası” başlıklı yazıda , “Biz, Mustafa Kemal Paşa İstiklal Savaşını kazanana kadar, Tanrının İngiliz olduğunu sanıyorduk” sözüne değinmiştik. O sözü Hindistan hapishanelerinde Nehru değil, Mahatma Gandi söyledi. Bizi uyaran Gürkan Emecan kardeşime teşekkür ederim.
[1] Bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Kaynak yayınları, 4. Basım, İstanbul, Kasım 2014, s. 235 vd.