Doğu Perinçek: İbrahim Kalın yanlış mevzide

Yanlış mevzide Ermeni Soykırımı yalanına karşı mücadele ettiklerini düşünen bir hayli devlet yöneticimiz ve entelektüelimiz var.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, önceki gün yazılı bir açıklama yaparak Ermeni Soykırımı yalanlarını yanıtladı.

 

Sayın Kalın, soykırım lobisinin ve Türkiye karşıtı siyasi çevrelerin “tarihi gerçekleri çarpıttığını”, “tarihi gerçeklerden kaçtığını” ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın “1915 olaylarını araştırmak için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısına cevap vermediklerini” vurguluyor.

 

Bu açıklamanın Cumhurbaşkanlığı katından yapılması üzüntü vericidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “Soykırım” konusunu hâlâ anlamadığını gösteriyor.

 

 

TARİH KONUSU DEĞİL YARGI KONUSU


“Soykırım” bir suç tanımıdır, hukukî bir kavramdır!

 

“Soykırım”, bir tarih tartışması değildir, bir hukuk tartışmasıdır, bir yargı konusudur.

 

Soykırım bir yargı konusu olduğu için, soykırım iddialarına tarih mevzisinden değil, yargı mevzisinden yanıt verilir. Verilmiştir zaten. Bu konu kesin hükme bağlanmıştır.

 

1915 olayları ya da Birinci Cihan Savaşı aynı zamanda kuşkusuz tarih konusudur. Ancak tarih alanında geçerli olan kavram “soykırım” değildir.

 

 

TRUMP VE MACRON İLE TARİH TARTIŞMANIN SONU YOK AMA YARGININ KESİN HÜKMÜ NOKTAYI KOYDU


Bu konuda tarih ile hukuk arasında ayrım yapmak, çok ama çok önemlidir.

 

Çünkü tarih konusunu sonsuza kadar tartışabilirsiniz. Orada kesin bir hüküm verilemez. Hele 1915 olayları konusunda emperyalistlerle tartışıyorsunuz. Onları tarihten kanıtlar getirerek emperyalist olmaktan vazgeçiremezsiniz. Bizler, Türkiye olarak istediğimiz kadar tarihî gerçeklerden söz edelim, tren dolusu kanıt götürelim, arşivleri önlerine yığalım, Trump’ın ve Macron’un gevezeliklerine son veremeyiz. Baksanıza Mistır Biden ne diyor, Cumhurbaşkanı seçilince Soykırımı tanıyacakmış! Tanısa ne yazar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Perinçek-İsviçre Davasında ve Ali Mercan – İsviçre davasında aldığı kapı gibi üç ayrı hüküm var. Bir değil, iki değil, üç hüküm. Hem AİHM 2. Dairesinin, hem de AİHM Büyük Dairesinin kesin hükümleri.

 

 

YARGI MİNDERİNDE EMPERYALİST YALANCILARIN SIRTLARINI YERE YAPIŞTIRDIK


Yanlış mevzide Ermeni Soykırımı yalanına karşı mücadele ettiklerini düşünen bir hayli devlet yöneticimiz ve entelektüelimiz var. Ama sonuç almaları mümkün değil, kendilerini tatmin etmeye devam edebilirler.

 

Yargı mevzisinde bu tartışmayı bitirdik. Hukuk minderine çektiğimiz zaman, Trump, Macron, Biden ve daha ne kadar emperyalist yalancı varsa, hepsinin sırtı mindere yapışmış durumdadır. Hakem Fransız olmuş, Amerikalı olmuş, İsrailli olmuş, Alman olmuş, Yunan olmuş, Ermeni Diasporasından olmuş, değişmez. Çünkü karşılaşma bitmiş, hakem düdüğü çalmış ve Türkiye’nin elini havaya kaldırmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği hükümler kesindir ve uluslararası hukuk açısından bağlayıcıdır.

 

Emperyalist yalancılar, hukuk ringinde “nock out” olmuşlardır. Tarih alanında gevezelik yapmaya devam edebilirler. Çünkü o alanda onların ağzına fermuar takacak bir otorite yok.

 

 

AİHM KARARI: '1915 OLAYLARI HOLOCAUST İLE AYNI TÜRDEN DEĞİL'


Ne yazık ki, AİHM kararlarının içeriğini de bilmiyoruz. Çünkü yanlış mevzideyiz. O kararların değeri yargı mevzisinden anlaşılır.

 

Her üç kararın gerekçesinde, 1915 olaylarının “Yahudi soykırımı ile aynı türden olmadığı, çünkü 1915 olayları hakkında soykırım yapıldığına ilişkin bir yargı hükmü bulunmadığı” vurgulanmaktadır.

 

Bunun hukukî anlamı şudur: Yargı hükmü yok. Ermeni soykırımı yok!

 

 

MİLAT ÖNCESİNDE KALMA 'ORTAK TARİH KOMİSYONU' ÇAĞRISI


Türkiye hükümetlerinin Milattan Öncesine ait “Ortak Tarih Komisyonu kurma” çağrısı da yanlıştır. Dün de yanlıştı ve o zaman da karşı çıktık. Çünkü Ortak Tarih Komisyonu, Mahkeme değildir, hüküm kuramaz. Bunu bildiğimiz için, gittik İsviçre’de onların suç dediği eylemleri defalarca yaptık, kendimizi yargılattık ve mahkûm ettirdik ve daha sonra AİHM’ye giderek, emperyalist yalancıların sırtını mindere yapıştırdık. Kazanacağımızı biliyorduk. Çünkü hem hukuku biliyorduk hem de koşulları biliyorduk. Bilmeyenler, hükümetten ana muhalefete ve Dışişleri Bakanlığı mensuplarına kadar bizi önlemeye çalıştılar. Ancak hepsine şunu söyledik: Biz bu davayı kazanacağız. Bize gülüyorlardı ve hatta bizi çelmelemeye kalkanlar da oldu.

 

Hele AİHM Kararlarından sonra Milattan Önceki yanlış mevzide kalmak, devlete de yakışmaz, devlet dışı mücahitlerimize de! Milat benzetmesi bizim değil. AİHM 2. Dairesinde 12 Aralık 2013 günü davayı kazandığımız zaman, Dışişleri Bakanlığımız, “Bu karar devimdir, bir milattır” açıklamasında bulunmuştu. Şimdi aynı hükümetin mensuplarının Milat öncesinde kalmakta ısrar etmeleri yanlıştır ve davamıza zararlıdır. Çünkü kesin hüküm alanını bırakıyoruz, emperyalist yalancılarla tartışma alanına gidiyoruz.

 

Tartışacağımız konu, Birinci Cihan Savaşı. Orada da Rus ve Ermeni Arşivlerinden Mehmet Perinçek’in yıllarca çalışarak topladığı belgeleri, 90 kilo çuvalla Lozan Mahkemesinin kürsüsüne koymuştuk, Sayın İbrahim Kalın’a gönderebiliriz. Ancak ne Trump’ın, ne Macron’un, ne de diğerlerinin o belgelerle ikna olmayacaklarını da bilmeliyiz. Onlarla bin yıl tartışmaya katlanacakların sabırlarına kuşkusuz saygımız var. Ama orada yalnızca tartışma olur, kesin hüküm olanağı bulunmuyor.

 

 

CUMHURBAŞKANLIĞI GEÇEN YIL DOĞRU MEVZİDE İDİ


Cumhurbaşkanlığı Makamı görevlilerinin ortak belleği yok mudur?

 

Çünkü geçen yıl Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, doğru mevziden bir açıklama yapmıştı ve Aydınlık gazetesi de manşetten yayınlamıştı.

KAZANILMIŞ MEVZİDE KESİN BAŞARI VAR


Türk Devleti ve Türkiye’nin bütün kurum ve aydınları, artık bu konuda doğru mevzide mücadele etmeyi öğrenmeliler. 

 

Kazanılmış bir mevzi var. O mevzi, kesin hüküm mevzisidir.

 

Biz kazanılmış mevziyi bırakıp, emperyalist yalancılarla kesin hükmün olmadığı tartışma mevzisine gidiyoruz. Niçin? Kesin sonuç almayı istemediğimiz için mi?