Amiral Soner Polat Kurultayı MKK Rapor Taslağı

Merkez Karar Kurulu’nun 11. Genel Kurultay’a Rapor Taslağı 21 Eylül 2109 Cumartesi günü yapılan Başkanlık Kurulu toplantımızda görüşülmüştür

191004 AMİRAL SONER POLAT KURULTAYI MKK RAPOR TASLAĞI.pdf

4 Ekim 2019

 


Vatan Partisi İl İlçe ve Temel Örgüt Başkanlıklarına,

 

Değerli Arkadaşlar,

 


Merkez Karar Kurulu’nun 11. Genel Kurultay’a Rapor Taslağı 21 Eylül 2109 Cumartesi günü yapılan Başkanlık Kurulu toplantımızda görüşülmüştür ve oybirliğiyle Partimizin 11. Genel Kurultay sürecine sunulmaktadır.

 

Başkanlık Kurulumuz, 4 Ekim 2019 günü 11. Genel Kurultayımızın “Amiral Soner Polat Kurultayı” diye adlandırılmasını oybirliğiyle kararlaştırmıştır.

 

MKK Rapor Taslağı, önümüzdeki süreçte, Partinin temel örgüt, ilçe ve il kurultaylarında görüşülüp öneri ve eleştiriler toplanacak.


Öneri ve eleştiriler Merkez Yürütme Kurulu’nda değerlendirilecek.


Merkez Karar Kurulu, Rapor Taslağını görüşerek 11. Genel Kurultaya (Amiral Soner Polat Kurultayı) sunmak için karara bağlayacak.


Rapor 11. Genel Kurultay’a (Amiral Soner Polat Kurultayı) sunulacaktır.

 

Selam ve saygılarımla.

 

Doğu Perinçek

Genel Başkan

 

 

 

Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’na

(Amiral Soner Polat Kurultayı)

Merkez Karar Kurulu Rapor Taslağı

 


TARİHÎ FIRSAT İÇİN GÖREV BAŞINA

Üreticilerin Millî Hükümeti İçin İleri

 


[Başkanlık Kurulumuzun 21 Eylül 2019 günlü toplantısında oybirliğiyle kararlaştırılan bu Rapor Taslağı, temel örgüt, ilçe ve il kurultaylarında görüşüldükten sonra, öneriler ve eleştiriler alınarak Merkez Karar Kurulumuzda yeniden görüşülecek ve 2020 yılı baharında Ankara’da toplanacak olan 11. Genel Kurultayımıza (Amiral Soner Polat Kurultayı) sunulacaktır.]

 

 

 

İÇİNDEKİLER

 


1. MİLLÎ DEMOKRATİK DEVRİMİ

TAMAMLAMA SÜRECİ

1.1. Dönüm Noktası: 2014 Baharı

1.2. Saray Savaşı Değil Vatan Savaşı

1.3. Milletin Mücadelesi Yükseliyor

1.4. Yeni Dönemin Saflaşması

1.5. Türkiye Güçlerine Karşı ABD Operasyonları

1.6. Üretim Devriminin Eşiği

 


2. DEVRİMİN AVRASYA İKLİMİ

2.1. Atlantik’ten Avrasya’ya

2.2. Karadeniz’den Umman Denizine Tek Cephe

2.3. Dönüşü Olmayan Yol

2.4. Asya Çağı

2.5. Ezilen Dünyadan Gelişen Dünyaya

2.6. Çağdaş Uygarlık

2.7. Türkiye’nin Avrasya’daki Konumu

2.8. Fırtınalı Dönemin Zorlu Koşulları

2.9. Zorluklardan Korkmuyoruz

Milletimize Umut ve İyimserlik Taşıyoruz

2.10. Atatürk’ün Yükselişi

 

 

3. STRATEJİK HEDEF: BİRLEŞEN VE ÜRETEN TÜRKİYE

3.1. Üreticilerin Millî Hükümeti

3.2. Üreticiye Dayanan Bağımsız ve Güçlü Devlet

3.3. Başkanlık Sistemine Son, Güçlü Meclis Güçlü Hükümet

3.4. Disiplinli Toplum

3.5. Ekonomide Öncelik: Halkın Refahı 

3.6. Üretici Baştacı

3.7. Ekmek Teknesini Korumak ve Geliştirmek

3.8. İşsizliğe Son, Emek Seferberliği

3.9. Zorlukları Paylaştırmak

3.10. Üretim Amaçlı Kamu Mülkiyeti, Özel Mülkiyet ve

Toplum Mülkiyeti

3.11. Kooperatifçilik

3.12. Verimlilik Etkeni Olarak Piyasa ve Rekabet

3.13. Planlı Kalkınma

3.14. Uygun Teknoloji

3.15. Millî Egemenliğin Şartı Olarak Laiklik

3.16. Kürt Meselesine Emperyalist Müdahaleye Son

3.17. Komşularla İşbirliği

3.18. Türkiye-Suriye Dostluk ve İşbirliği Planı

 


3.19. Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı

3.20. Avrasya İkliminde Ortak Yatırım ve Paylaşarak Gelişme   

3.21. Emperyalizmin Köşedönmeci Kültürüne Karşı

Millî Devrimci Kültür

 


4. PARTİ İÇİNDE HDP KORUYUCULUĞUNA

VE CHP KUYRUKÇULUĞUNA KARŞI MÜCADELE

4.1. Aynı Gemideyiz Stratejisinin Tarihî Önemi

4.2. Kökler ve Gelenek

4.3. İki Çizgi Mücadelelerinde Gelişen

İdeoloji Program Strateji ve Siyasetler

4.4. Parti İçindeki Yanlış Eğilimler

4.5. Parti Ahlâkı ve Organ Terbiyesi

4.6. Parti İçinde İç Cepheyi Sağlam Tutmak Esastır

4.7. Atatürk’ün Büyük Nutku’nun İçeriği

 


5. ÜRETİCİLERİN MİLLÎ HÜKÜMETİ İÇİN GÖREVE

5.1. Ak Parti Artık Türkiye’yi Tek Başına Yönetemez

5.2. CHP Merkezli ABD Projesi

5.3. Türkiye İttifakı

5.4. Partimiz Milletin Bütün Sınıf ve Eğilimleri İçinde Güçleniyor

5.5. Muhalefet Seçeneği Değil İktidar Seçeneğiyiz

 

6. GÖREVLER

6.1. Türkiye’nin Gündemi: Vatan Partisi’nin Gündemi

6.2. Merkezî Görev: Partinin Öncü Niteliğini Güçlendirmek

6.3. İktidar Amaçlı Parti İnşası

6.4. Tarihî Fırsat

6.5. Milletimize ve Partimize Güveniyoruz

6.6. Görev Başına

 


***

 


Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’nın

(Amiral Soner Polat Kurultayı)

Değerli Delegeleri,

 


Partimizin 10. Genel Kurultayı’nda belirlediği “Vatan Savaşından Millî Hükümete” stratejisinin doğrulandığı bir süreçte toplanmış bulunuyoruz.

 


1. MİLLÎ DEMOKRATİK DEVRİMİ

TAMAMLAMA SÜRECİ

 


1.1. Dönüm Noktası: 2014 Baharı

Şimdi çok daha açık gözüküyor: 2014 yılı baharında Silivri duvarlarını yıkarak Türkiye tarihinde yeni bir kapı açtık. FETÖ Gladyosunun Ergenekon-Balyoz tertiplerini çökertmemizle birlikte, Türkiye’nin ABD emperyalizmine direnen öncü güçlerini özgürleştirdik, Türk Silahlı Kuvvetlerini esaretten kurtaran mücadeleye önderlik ettik.

2014 yılı baharından bu yana yaşadıklarımız göstermektedir ki, Millî Demokratik Devrimimizi tamamlayacağımız bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Ergenekon-Balyoz tertiplerinin çökertilmesi, ABD emperyalizminin 1945 yılından beri Türkiye’ye ördüğü duvarların yıkılmasıdır. 2014 yılı baharında Türkiye zincirlerini kırmıştır.
Fethullah Terör Örgütünün devlet ve toplum içinden temizlenmesi, basit bir cemaat temizliği değildir. Türkiye, ABD’nin devletin ve ordunun içine yerleştirdiği Gladyo’dan kurtulmaktadır. 30 bini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden, 33 bini Polisten ve 4 bini Yargıdan olmak üzere 100 binin üzerinde FETÖ mensubu devlet görevlerinden atılmıştır. 30 binin üzerinde FETÖ mensubu hapishanelerdedir.
ABD denetiminden kurtulan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Polisi ve Köy Korucularımız, 24 Temmuz 2015 günü başlayan harekâtla ABD’nin stratejik piyonu olan PKK’yı kendi kazdığı hendeklere gömdü.
Emperyalistlerin Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü hedef alan “Ermeni soykırımı” yalanına karşı on yıldır yürüttüğümüz mücadeleyi, 15 Ekim 2015 günü kesin sonuca ulaştırdık. AİHM 2. Dairesi’nin ve Büyük Dairesinin Perinçek-İsviçre Davası ve Ali Mercan-İsviçre Davasında aldığı üç ayrı kararla, yalnız Ermeni Soykırımının yalan olduğunu ifade etme özgürlüğünü kazanmadık, daha önemlisi 1915 olaylarının Yahudi soykırımıyla aynı sınıflama içinde olmadığını, dolayısıyla soykırım olarak nitelenemeyeceğini uluslararası yargıya kabul ettirdik. Bu başarımızı Mehmetçiğe armağan ettik.
ABD’nin FETÖ Gladyosunun 15-16 Temmuz 2016 gecesi kalkıştığı kanlı darbe girişiminin bastırılmasında belirleyici bir rol oynadık. FETÖ’nün Genelkurmayı işgal ettiği en kritik saatlerde, Devlet güçlerine ve Türk Milletine ABD darbesini bastırma görevlerini hatırlattık ve FETÖ kalkışmasının Türk Ordusu ve Türk Milleti tarafından ezileceğini ilan ettik. ABD’nin Türk Ordusu içindeki ve genel olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti içindeki silahlı güçlerinin Ordu-Millet işbirliğiyle ezilmesi, 1945’ten bu yana süren Atlantik dönemine son vermiştir.
ABD’nin Türkiye ile Rusya, Çin ve İran arasındaki ilişkileri baltalamaya yönelik fesat girişimlerini boşa çıkartan çalışmaları başarıya ulaştırdık. Suriye, Lübnan, İran, Irak ve Mısır gibi bölge ülkeleriyle ve Rusya ve Çin gibi Avrasya ülkeleriyle güvenlik ve ekonomi alanlarında işbirliği çalışmalarını başarıyla yürüttük. Batı Asya Birliği’ni ve Avrasya Birliği’ni inşa sürecine Türkiye’de önderlik ettik.
- Bu süreçte özgürleşen Türk Ordusu, 24 Ağustos 2016 günü Fırat Kalkanı Harekâtıyla Suriye’nin kuzeyindeki ABD-İsrail Koridorunu yardı ve bu ülkelerin üzerimize sürdüğü bölücü ve yobaz terör örgütlerine ağır darbe indirdi.

- Yine Türk Ordusu, 19 Ocak 2018 günü başlayan Zeytin Dalı Harekâtıyla PKK’nın Afrin’deki yuvasını dağıttı.

- Türkiye’nin ABD ve İsrail güdümlü PKK Terör örgütünü temizleme mücadelesi, Pençe ve Kıran Harekâtlarıyla yeni başarılar kazanmakta ve kesin sonuca ilerlemektedir.

- Bu savaşın deniz cephesi olan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta, Türk Donanması ABD-İsrail tehditlerine karşı Mavi Vatanımızı savunmaktadır.

 


1.2. Saray Savaşı Değil Vatan Savaşı

Türkiye, 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana ABD emperyalizminin güdümündeki kuvvetlere karşı Vatan Savaşı vermektedir. Bu savaş, İkinci İstiklâl Savaşımızdır.

ABD’nin Türkiye’deki güçleri, bu savaşa “Saray Savaşı” dediler. Partimiz, savaşın ilk gününden başlayarak, bu bozguncu propagandaya karşı mücadele etti ve Vatan Savaşının merkezindeki öncü konuma yerleşti. Yalnız dışımızdaki güçlere karşı değil, Parti içindeki “Saray Savaşı” bozgunculuğuna karşı da kararlı bir mücadele yürüttük. Bu süreçte 22 Eylül 2018 günü tarihî bir karar alarak, Türk Ordusuyla, Türk Polisiyle, Tayyip Erdoğan Hükümetiyle ve milletin diğer güçleriyle aynı gemide olduğumuzu ilan ettik. Yaşadığımız süreç, bu kararın doğruluğunu kanıtlamıştır.

2014 sonrasında Türkiye’nin iktidar yapısında da önemli değişiklikler oldu. Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi yönettiği dönemden, Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’ı yönlendirdiği döneme geçilmiştir. Bu süreçte Vatan Partisi’nin katkısı belirleyicidir.

Tayyip Erdoğan hükümetinin de içinde bulunduğu devlet gücünün ABD emperyalizmine karşı mücadele mevzisine girmesi, tarihî önemdedir. Çünkü çağımızda emperyalizme karşı mücadelenin temel gücü, dolayısıyla dünya devriminin temel gücü millî devletlerdir. Bugün ABD emperyalizmine karşı mücadele eden büyük güçler, Çin, Rusya, Türkiye, İran, Suriye, Katar, Venezuela gibi millî devletlerdir. ABD emperyalizmi de bu devletleri otoriter olmakla suçlamaktadır.

 


1.3. Milletin Mücadelesi Yükseliyor

Silivri Duvarlarını yıkan halk hareketinden bu yana milletin mücadelesi yükseliyor. ABD’nin FETÖ Gladyosunun 15-16 Temmuz darbesinin bastırılması sırasında Muhafazakâr ve Milliyetçi diye anılan geniş halk kitleleri ABD emperyalizmine karşı ayağa kalkmış ve ABD’nin toplum üzerindeki hegemonyasını parçalayan süreç başlamıştır. Türk Devleti ve Milletinin emperyalizme karşı mücadelesi yükseliş dönemindedir. ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri ise güç kaybetmektedir, iniş halindedir.

 


1.4. Yeni Dönemin Saflaşması

2014 Baharında Silivri duvarlarının yıkılmasıyla başlayan ve Vatan Savaşıyla devam eden süreç, kendi cepheleşmesini de getirmiştir. Merkez Karar Kurulumuzun 22 Eylül 2018 günlü tarihî kararında saptadığımız üzere,

“Türkiye’nin Vatan Bütünlüğünü sağlamak ve Üretim Ekonomisini kurmak, önümüzdeki devrimin önde gelen iki görevidir. Vatanımızı bölmek isteyen ve ‘Dünya Ekonomisiyle bütünleşme’ adı altında Türkiye’yi borç batağına batıran küresel gücü artık milletimiz tanıyor. ABD emperyalizmine karşı, milletimizin bütün güçlerini birleştirmek, bağımsızlığa, özgürlüğe ve zenginliğe ulaşmak için öncelikli koşuldur.

“Vatan Partisi olarak, ABD emperyalizmine, PKK terör örgütüne ve FETÖ’ye karşı tavır alan bütün güçlerle aynı Türkiye cephesinde mücadele ediyoruz. Türk Ordusu, Türk Polisi ve Türk Yargısı bu mücadelenin yaptırım gücüdür. Mehmetçikle ve polisimizle birlikte olmak, bugün doğru cephede yer almanın başta gelen ölçütüdür. Tayyip Erdoğan Hükümeti de, bugün devletin diğer güçleriyle birlikte Türkiye cephesindedir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan hükümeti, bugün Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü için mücadelede bütün Milletimizle, Ordumuzla ve Vatan Partisiyle aynı gemidedir.

“Vatan Savaşında saflar belirginleşiyor. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da üç cephe bulunmuyor, karşı karşıya gelen iki cephe var: Türkiye cephesi ve ABD-İsrail

cephesi. Üçüncü Cephede yer aldıklarını söyleyenler, ABD cephesine düşmektedirler. Eğer Üçüncü Gemi olacaksa, bu Türkiye gemisinin batışını seyretme platformu olur. Vatan Partisi’nde de bu eğilimler vardır. Yüz yüze geldiğimiz ciddî tehditleri dikkate alarak, Partimiz saflarındaki hatalı tutumları düzeltme kararındayız.

“Tayyip Erdoğan Hükümeti bizim düşmanımız değil, iktidar mücadelesindeki rakibimizdir. Ak Parti Hükümeti, Atatürk Devrimine karşı tutumuyla iç cepheyi zayıflatmakta, Suriye siyasetiyle Avrasya Cephesinde güvensizlik yaratmaktadır. Bu yönetim, ekonomi siyasetiyle de 1980’de girdiğimiz çıkmazın içindedir. Vatan Partisi, İkinci İstiklâl Savaşımızı kesin zafere ulaştıracak programıyla, siyasetleriyle ve hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen tecrübeli ve devrimci kadrolarıyla Türkiye cephesinin en kararlı ve en tutarlı gücüdür. Vatan Partimiz, Tayyip Erdoğan hükümetinin çözüm üretemediği koşullarda, Milli Hükümet için mücadelede, Türkiye cephesinin birliğine ve güçlenmesine özen göstermede herkese örnek olma kararındadır.

“Bugün iç cephede ABD emperyalizmine karşı mevzilenme, somut olarak PKK/HDP ve FETÖ terör örgütlerine karşı kararlı mücadelede kendisini göstermektedir. Günümüz koşullarında Vatanseverliğin, Milliyetçiliğin ya da Emek Devrimciliğinin sınandığı mevzi budur. PKK’nın uzantısı olan HDP’nin ve FETÖ’nün sözümona ‘mağdurlarını’ kucaklayan iktidar projesi, ABD’nin ülkemizi zaafa sürükleme planına hizmet etmektedir. Vatan Partisi, HDP ve FETÖ ile hiçbir zaman ve hiçbir koşulda işbirliği yapmayacaktır. Dost ve düşman bilsinler ki, Vatan Partisi, ABD emperyalizmine ve piyonları olan PKK/HDP ve FETÖ’ye karşı milletin cephesini inşa etme görevini yerine getirecektir.”

 


1.5. Türkiye Güçlerine Karşı ABD Operasyonları

Yeni dönemin saflaşmasını gözler önüne seren en çarpıcı olay, ABD emperyalizminin Türkiye güçlerine karşı yürüttüğü operasyonlardır.

ABD ve işbirlikçileri, Abdullah Gül ve Ali Babacan ile Davutoğlu’nu Ak Parti’den kopararak, Tayyip Erdoğan yönetimini zayıflatma girişimi içindedir.

Yine ABD ve işbirlikçileri, Meral Akşener yönetimindeki grubu MHP’den kopararak kendi cephesini genişletti. MHP içindeki bir gücün HDP/PKK ile aynı cephede buluşması kimsenin aklına gelmezdi. Ancak ABD operasyonu, MHP’nin bir bölüğünü CHP üzerinden HDP/PKK’nın yanına çekmiştir.

Vatan Partisi’nin Türkiye güçleri içindeki kararlı ve tutarlı duruşu, ABD emperyalizminin çözümsüz kalan sorunu olmaya devam ediyor. Ancak uyanıklığı bırakmıyoruz. Çünkü CIA, Pentagon ve diğer ABD, FETÖ ve PKK organları, Türkiye güçlerine karşı mücadelede Vatan Partisi önderliğini merkezi hedef olarak saptamış bulunuyorlar. Partimiz saflarındaki “Aynı Gemideyiz” duruşunu benimsemeyenler, bu faaliyetin aleti olmaktadırlar.

 


1.6. Üretim Devriminin Eşiği

Türkiye, yalnız emperyalizme karşı mücadelede değil, ekonomi cephesinde de tarihsel dönemeçtedir. Türkiye’nin 1980 yılında 24 Ocak Kararlarıyla girdiği Borçlanma Ekonomisinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Ülkemiz, Atlantik sistemi içinde borç batağına saplanmıştır.

Çiftçi, işçi, esnaf ve zanaatkâr, kamu çalışanı, sanayici ve tüccar, özetle bütün üreticiler, bütün millet aynı saptamada birleşiyor: Böyle gitmez!

Herkes borçlu, millet borçlu, devlet borçlu. Dış borç 500 milyar Dolara dayandı. Bütçe açığı rekor kırıyor. Gerçi cari açıkta düşüş var, ancak bu artış dışsatım artışından kaynaklanmıyor. Dışalımdaki daralma, ithalata bağlı sanayide daralmaya yol açıyor.

Türkiye ekonomisi, bugünkü çıkmaza 1980 yılında üreticiyi “kambur” ilan eden bir karşıdevrimle geldi. Emekçiler bastırıldı, sanayici ve tüccar sistemin kenarlarına sürüldü. Artık efendi olan, dünya finans merkezleri idi. Bu süreçte Sıcak Paradan komisyon kazananlar, Büyük Faizciler, Dolar ve Borsa vurguncuları, İhale ve Tarikat Rantçıları saltanat sahibi oldular.

24 Ocak 1980’de başlayan süreçte sözümona dışsatım odaklı bir ekonomi kuracaklardı. Sanayi ve tarımda emekçi gelirleri bastırılacak, dışardan alınan girdilerle maliyetler düşürülecek, böylece ürünlerimiz dış piyasalarda rekabet yeteneği kazanacak, mallarımız dünya pazarlarında satılacaktı, plan buydu. Ancak dışsatım humması, dışalımı büyüttü.

Sermaye-Yoğun Üretim saplantısı, ekonominin tahtına oturtuldu, Emek-Yoğun Üretim aşağılandı, bastırıldı.

Türk Lirası ve Merkez Bankası başta olmak üzere millî olan bütün kurumlar aşağılandı ve değer kaybetti. Dolar saltanatı kuruldu.  

Ekonomi mafyalaştı, siyaset mafyalaştı. Özetle Gladyo-Mafya-Tarikat rejimi inşa edildi.

İşte şimdi 40 yıldır sürdürülen Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin artık sürdürülemeyeceği yere gelmiş bulunuyoruz. Türkiye, içinde bulunduğu borç batağından Üretim Devrimiyle çıkacaktır. Üretim Devriminin eşiğindeyiz.

 


2. DEVRİMİN AVRASYA İKLİMİ

 


2.1. Atlantik’ten Avrasya’ya

Köklü değişiklikler yalnız iç ilişkilerde değildir. Dünya ölçeğinde baktığımız zaman, Türkiye Atlantik sisteminden kopuyor ve Avrasya’ya yerleşiyor. FETÖ Gladyosu ve PKK gibi ABD aletlerinin tasfiyesi ve Üretim Devrimini gündeme getiren Üretici Sınıflar, devrimin bugünkü iç dinamiklerini oluştururken, Devletin ve Milletin emperyalizme karşı mücadelesi ise devrimin dış dinamiğidir.

Türkiye’nin Atlantik sisteminden ayrılması, ABD emperyalizminin denetiminden kurtulması anlamına geliyor. Türkiye, bu süreçte Avrasya kampının daha bağımsız, daha eşitlikçi, daha kamucu, daha aydınlanmacı ilişkiler sistemine yönelmektedir.

Atlantik sistemi, Türkiye’ye bölünmeyi ve borç batağında boğulmayı dayattı. Ancak Türkiye, tarihten gelen imparatorluklar birikimiyle ve son iki yüzyılın devrim geleneğiyle bu dayatmayı bozmaktadır. Vatan Partisi, Türkiye’nin dinamiklerini ve mecburiyetlerini vurgularken, bu tarihsel birikime güveniyordu ve haklı çıktı. Nitekim Ak Parti Hükümeti de, Ağustos 2019’da Dışişleri Bakanı’nın ağzından “Yeniden Asya Açılımını” ilan etmiştir.

Vatan Savaşımızın seyri içinde ve kapıya dayanan Üretim Ekonomisi nedeniyle ülkemiz, Batı Asya ve Avrasya’daki gerçek dostlarıyla buluşmaktadır.

2.2. Karadeniz’den Umman Denizi’ne Tek Cephe

Bu süreçte bölgemizde Karadeniz’den Umman Denizi’ne uzanan bir cephe oluştu. Kırım, Abhazya, Karabağ, Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Filistin, İran, Hürmüz Boğazı, Yemen ve Umman Denizi, ABD emperyalizmi ile Gelişen ve Ezilen Dünya arasındaki belli başlı çatışma alanlarıdır. Her parça birbirinden ayrı gibi gösterilebiliyor, ancak bu cephe tek bir cephedir.

Kırım’da ve Abhazya’da Rusya yalnız bırakılamaz.

Karabağ’da, Azerbaycan ve Türkiye yalnız bırakılamaz.

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Türkiye yalnız bırakılamaz. Ambargo’ya karşı, Hürmüz Boğazında ve Yemen’de İran yalnız bırakılamaz.

Filistin’de Filistin yalnız bırakılamaz.

Bu cephede hepimiz her yerdeyiz.

Bu cephede her yerde hepimiz olacağız.

Türkiye, Rusya, İran, Kırım, Abhazya, Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suriye, Irak, Filistin, Katar, Yemen ve diğer bölge ülkeleri, ABD emperyalizmine ve İsrail’e karşı İnsanlık Cephesini oluşturuyorlar. Çin Halk Cumhuriyeti ve diğer Asya ülkeleri de bu cephede yer alıyorlar.

ABD, Ukrayna, İsrail, Suudi Arabistan, Bazı Körfez Şeyhlikleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs ise insanlığa karşı gerici cephede bulunuyorlar.

ABD, Batı Asya’da yenilgiye uğramıştır ve şimdi bu koşullarda kendisine yeni mevziler kurma çabası içindedir. Bu çabaların da başarısızlığa uğraması kaçınılmazdır.

Gelişen ve Ezilen Dünya, Batı Asya’nın her anlaşmazlık alanında birleşerek yaşamsal çıkarlarını koruyacak ve insanlığın önünü açacaktır.

 


2.3. Dönüşü Olmayan Yol

Türkiye, dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Böylece iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizi ve son aşaması olan Kemalist Devrimimizi tamamlama hedefimize ulaşmak için, yalnız iç koşullar değil, uluslararası koşullar da olgunlaşmaktadır. Türkiye, İran ve Rusya’nın güçlerini birleştiren Astana Süreci, bu bağlamda dünya dengelerini değiştiren bir rol oynamaktadır. Asya ülkelerinin Şanghay İşbirliği Örgütü’nde birleşmeleri, bütün dünya için ve Türkiye için büyük fırsatlar sunmaktadır. Bugün Avrasya iklimi, Türkiye’nin iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimini tamamlama iklimidir.

 


Vatan Partisi, Türkiye’de Batı Asya ve Avrasya sürecinin önderi konumundadır. 1996, 2000 ve 2005 yıllarında düzenlediğimiz Uluslararası Avrasya Kurultaylarına dünyanın bütün kıtalarından iktidar partileri ve Türkiye’den Cumhurbaşkanı Demirel ve Denktaş katılmış, Genel Başkanımız 2000 yılında Uluslararası Avrasya Komitesi’nin Başkanı seçilmiştir. Yine Partimiz, Üretim Devrimi Programıyla ekonomik kurtuluşun da yol göstericisidir.

 


2.4. Asya Çağı

Türkiye’nin Avrasya’ya yerleşmesi, yalnızca ekonomideki ve güvenlikteki mecburiyetlerin gereği değildir. Türkiye, dünyanın içine girdiği Yeni Çağın kurucuları içindeki yerini almaktadır.

Atlantik sistemi, bütün iddialarını kaybetmiştir ve artık insanlığa ne demokrasi ne de refah adına hiçbir şey vaat etmiyor. Atlantik ülkeleri ve NATO, kendi içinde bölünmekte ve sert çelişmelere yuvarlanmaktadır. ABD ile Avrupa ve Japonya arasındaki çelişmeler derinleşmektedir. ABD’nin Almanya, Fransa ve hatta İngiltere gibi eski müttefikleri bile, denetimden çıkıyor ve Asya’nın büyük yükselişinin kenarlarında da olsa kendilerine yer arıyorlar. NATO içinden çatırtılar duyulmaktadır.

Dünya ekonomisinin, siyasetinin, kültürel faaliyetin ve yaratıcılığın ağırlığı Asya’ya kaymaktadır. Üretim Asya’dadır. Teknolojik gelişmenin ve buluşların kıtası artık Asya’dır. Güvenlik, huzur ve barış Asya’dadır. Bu süreç, geçici değil, dünyanın geleceğini belirleyen süreçtir. Dünyamız Asya Çağına girmiştir.

2030 yılı için yapılan yansıtmalar, Asya Çağı gerçeğini çarpıcı olarak gözlerimizin önüne sermektedir. 10 yıl sonrasına baktığımız zaman, Asya’nın üstünlüğünde geri dönüşün olmadığını görüyoruz. 2030 yılında 10 büyük ekonominin gayri safi yurt içi hasılaya göre sıralaması şöyle tahmin ediliyor:

(2017 ile karşılaştırılarak, satın alma gücü paritesine göre, trilyon dolar)

2017 2030 Artış %

1. Çin 23.2 64,2 + 177

2. Hindistan 9.5 46.3 + 387

3. ABD 19.4 31.0 + 60

4. Endonezya 3.2 10.1 + 216

5. Türkiye 2.2 9.1 + 314

6. Brezilya 3.2 8.6 + 169

7. Mısır 1.2 8.2 + 583

8. Rusya 4.0 7.9 + 98

9. Japonya 5.4 7.2 + 33

10. Almanya 4.2 6.9 + 64

(Jeff Desjardins, Animation: The Biggest Economies in 2030, Visual Capitalist, 27 Mart 2019)

 

 

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte büyük bir atılım yaparak dünya ekonomisi içinde üst sıralara yükselmesi, yabancı gözlemcilerin tahminlerinin ötesinde, önümüzdeki Üretim Devrimi sürecinin meyvesi olacaktır. Vatan Partisi, böyle tarihî bir göreve önderlik etmektedir.

2.5. Ezilen Dünyadan Gelişen Dünyaya

Yüzyıl öncesini hatırlayalım. O zaman Çin ve Hindistan, Ezilenler Dünyasının iki büyük ülkesiydi. Bir zamanlar “gerilik” kavramı, Çin ve Hindistan ile tanımlanıyordu. Batı’dan bakanlar, Çin ve Türkiye’yi, “Doğu’nun hasta adamları” diye hor görüyorlardı. Oysa bugün Çin, Hindistan ve Türkiye, farklı toplumsal-ekonomik sistemler içinde olmakla birlikte, tarihsel birikimleri nedeniyle Gelişen Dünyanın yıldızı parlayan ülkeleridir.

Çin Halk Cumhuriyeti, devrimin kazandırdığı insan kaynakları ve alt yapısıyla, bağımsız devletiyle, kamu ağırlıklı ve planlı ekonomisiyle, sosyalizmi kurma yolundaki başarılarıyla, Gelişen Dünya için bir esin ve umut kaynağı olmuştur. Hindistan, özellikle bilişim alanındaki başarılarıyla ve halkçılık birikimiyle hızlı bir gelişme süreci içine girmiştir. Türkiye ise, Batı Asya’da Suriye, Irak ve İran ile aynı cephede ABD emperyalizminin piyonlarına karşı silahlı mücadelede önemli başarılar kazanıyor.

2030 yılında Dünya ekonomisinin en büyüklerine baktığımız zaman, Asya’yı, Afrika’yı ve Güney Amerika’yı görüyoruz. 21. yüzyıla damgasını vuran olay budur: Ezilen Dünya, Gelişen Dünya oldu.

2.6. Çağdaş Uygarlık

İnsanlık, emperyalist-kapitalist sistem içinde çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır. Ekonomilerin mafyalaşması, kaynakların verimliliğe göre değil zorbalığa göre dağılması, dolar saltanatı, insan yıkımı, doğa yıkımı, bütün bu sorunlar, gözü dönmüş özel çıkar ve dizginsiz özel mülkiyet sistemi içinde kangrenleşmektedir. Bu açıdan insanlık, büyük kolektif tasarımlara yönelmenin ve paylaşmacı çözümlerin eşiğine gelmiştir.

Bu koşullarda dünya ekonomisinin ağırlığının Asya’ya kayması, emperyalist sistem içinde dengelerin değişmesi anlamına gelmiyor. Kuzey Amerika ve Avrupa’nın inişe geçmesiyle birlikte emperyalist kapitalist sistem kendi anavatanında batıyor. Yeni bir uygarlık doğuyor. Asya’da yükselen uygarlık, daha insancıl, daha kamucu, daha eşitlikçi, daha halkçı, ülkeler arasında daha dengeli, doğaya daha uyumlu, daha barışçı bir uygarlıktır. Çin’in emperyalist bir yola girdiği iddiaları emperyalizm kaynaklıdır. Oysa Çin Halk Cumhuriyeti, Mao Zedung’un devrimci çizgisinde ve Çin Komünist Partisi önderliğinde sosyalizm yolunda ısrar etmekte ve hegemonyacılığı yürüttüğü pratikle reddetmektedir. Kaldı ki yerküre, Çin gibi 1,5 milyar nüfuslu bir emperyalizmi sırtında taşıyamaz. Asya uygarlığı, paylaşmacı olmak zorundadır.

 

 

2.7. Türkiye’nin Avrasya’daki Konumu

Türkiye’nin Yükselen Asya içindeki yerini alması, bir devrim sürecidir. Batı emperyalistlerinin bastırdıkları Millî Demokratik Devrimimiz, Asya ikliminde yeniden yükselişe geçmiştir.

Türkiye, Atatürk’ün de vurguladığı üzere, “Asyaî bir ülkedir” ve Nâzım Hikmet’in tanımıyla “Bir kısrak başı gibi” Avrupa’ya uzanmıştır. Türkiye, 1876, 1908 ve 1920 Devrimleriyle Rusya, Çin, İran ve Hindistan ile birlikte Asya Çağını açan öncü ülkeler arasındadır. Yine Türkiye, Atatürk’ün belirttiği gibi “Bir koçbaşı gibi Asya’yı savunmuştur” ve hâlâ savunmaktadır. Şu anda Mehmetçiğimiz, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde yalnız Türkiye için değil, Asya için ve bütün insanlık için savaşmaktadır. Türk Donanması, Doğu Akdeniz’de yalnız kendi adımıza değil, bütün insanlık adına ABD ve İsrail saldırganlığına karşı bayrak göstermektedir.

Birinci ticaret ortağımız Rusya, ikincisi Çin ve üçüncüsü Almanya. Özetlersek, biz şu anda ekonomik ilişkilerimiz açısından da Avrasya ülkesiyiz ve Asya ile Avrupa’nın merkezindeyiz.

Vatan güvenliğimiz de enerji güvenliğimiz de Asya’dadır. Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya, bizim yalnız komşularımız değil, aynı zamanda enerji güvenliğimizdir, ekonomi ortaklarımızdır ve silah arkadaşlarımızdır.

Türkiye, bir zamanlar Atlantik sistemine bağlı olan hükümetler döneminde Asyalı konumuna yerleşmektedir. Demek ki, bu süreç, iradeyle değiştirilmesi olanağı bulunmayan nesnel bir süreçtir.

Bu sürece ABD emperyalizmi, “Ilımlı İslam” projesinin iflasından sonra şimdi de “Batıcılık” gibi Tanzimat kalıntısı ideolojik mevzilerden ve “Batılılaşma” denen emperyalist programla karşı koymaktadır. Dahası bu çaba Kemalist Devrimi “Batılılaşma” olarak takdim eden ideolojik cambazlıklarla yürütülüyor. Ne var ki, Türk Devrimi bütün tarihi boyunca batı emperyalizmine karşı mücadele içinde gelişti ve Devrimimizin önderi Yüce Atatürk de, yalnız ve yalnız “TBMM Orduları ilk hedefiniz Akdenizdir” emrini verirken Batı'yı hedef göstermiştir.

2.8. Fırtınalı Dönemin Zorlu Koşulları

Yalnız olağanüstü ekonomik zorluklar açısından değil, asıl yol açtığı devrimci durumlar nedeniyle Dünyamız ve bölgemiz, fırtınalı bir döneme girmiştir ve Türkiye fırtınaların ortasındaki ülkedir.

2008 Ergenekon tertibinden beri yedi ateşin içinden geçerek bugünlere dimdik ve ayakta geldik. Vatan Partisi önderlerinin ve Türk Ordusu komutanlarının ABD güdümlü FETÖ Gladyosu marifetiyle hapislere atılması, Silivri Duvarını yıkmamız, ülke içi ve sınır ötesi harekâtlar, kanlı FETÖ Darbesi ve bastırılması, PKK’nın hendeklere gömülmesi, 30 bin FETÖ mensubunun hapislere tıkılması, ABD’nin sözde “Kürdistan” gerçekte İkinci İsrail girişiminin bozguna uğratılması, ABD ve İsrail’in Doğu Akdeniz’de namlularını Türkiye’ye çevirmesi, Türk Donanmasının Mavi Vatanı silahla savunma kararlılığı, Batı Fırat ve Doğu Fırat’ta oluşan cepheler, bütün bu olaylar Türkiye-ABD savaşından sahnelerdir. Bu sahnede zor vardır, şiddet vardır, akan kanlar vardır. Dönemin karakterini işte bu manzaralar yansıtıyor.

İçte ve dışta ABD’nin teröristleriyle savaşıyoruz. Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyindeki ABD üsleri durumun ciddiyetini artırıyor. Ancak daha önemlisi, Doğu Akdeniz ve Ege’de karşılaştığımız koşullardır. ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Mavi Vatanımızı ve Hava Sahamızı tehdit eden Noble Dina ve Nemesis gibi Tevrat göndermeli askerî tatbikatlarını sıklaştırdılar.  Bilindiği gibi ABD’nin ünlü Binyılın Meydan Okuması2002 Tatbikatı (Millenium Challenge2002), Kıbrıs’ta başlayan bir senaryodan sonra Türkiye’nin işgalini öngörmektedir.

İşte ABD’nin 1990 yılında Irak’ı işgal etmesinden bu yana yaşananların henüz sonu gelmiş değildir: Silahlar konuşuyor, ülkeler yanıyor, kentler yıkılıyor, terör durmuyor, iç savaşlar kundaklanıyor. Türkiye de bu ateşin içindedir. Özellikle ABD’nin FETÖ Gladyosunun Ergenekon-Balyoz tertiplerinden bu yana tezgâhladığı komplolarla ve Gladyo darbesiyle yarattığı şiddet ortamı, ülke gündemini işgal etmiştir. Ne var ki, bölgemizde 30 yıldır süren bu silahlı gündem, ABD silahlı güçlerinin yenilgisiyle sonuçlanmaktadır. Türkiye’nin, Suriye, Irak, İran, Yemen ve Rusya’nın silahı, ABD ve İsrail silahına üstün gelmektedir. Ancak çetin koşullar arkamızda kalmış değildir. Kesin zafer için, milletçe büyük zorlukların üstesinden gelmemiz ve büyük fedakârlıklar gerekiyor.

Yalnız güvenlikte değil, ekonomide de zorluklarla karşı karşıyayız. Borç batağından çıkmak için Üretim Devrimi için çetin mücadeleden başka bir çözüm bulunmuyor. Bu koşullarda ekonomi ve güvenlik sorunlarımız birbirine sımsıkı bağlanmıştır.

2.9. Zorluklardan Korkmuyoruz

Milletimize Umut ve İyimserlik Taşıyoruz

Zorluklardan korkmuyoruz. Türkiye, Vatan Bütünlüğünü koruyacak, Mavi Vatanına sahip çıkacak ve Üretim Devrimini başaracaktır. Üretmenin yolunu Üreticilerin Millî Hükümeti önderliğinde devrimci kararlarla açacağız. Yol yoksa, yol açacağız.

 


Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklar arkada bırakmakta olduğumuz dünyaya aittir. Çökmekte olan Atlantik Sistemine bakarsak karamsar olabiliriz. Ancak gözlerimizi ufuklara dikince, o zorlukları aşacağımızı görüyoruz. 2014 yılından bu yana zorlukları aşa aşa buraya geldik. O nedenle iyimseriz. Ve milletimize iyimserlik ve umut taşımakla görevliyiz.

Türkiye’nin gündemi, zorlukları yenmektir. Bunu başaracak güç hem milletimizde ve devletimizde ve hem de Partimizde var. Tarihsel birikimimiz ve son yılların başarıları, gücümüzün kanıtıdır.

 


2.10. Atatürk’ün Yükselişi

Türkiye’nin Atlantik’ten Avrasya’ya yönelişi, Atatürk Devriminin programını güncelleştirmiştir. Bugün Atatürk, Türkiye’nin yükselen ortak değeridir. Atatürk aynı zamanda Avrasya devrimlerinin yükselen değeridir.

Önümüzdeki stratejik hedef, Atatürk Devimini tamamlamaktır. Terörü içte ve dışta temizlemek, Vatan bütünlüğünü sağlamak, Akdeniz’den gelen tehdidi göğüslemek ve Üretim Devrimini başarmak, Adıyaman Suvarlı, Malatya Balaban ve Diyarbakır anaları örneklerinde gördüğümüz gibi emekçi kadını Türk toplumundaki seçkin yerine kavuşturmak, Atatürk Devriminin görevleridir. Atatürk Devrimciliği ya da Atatürk mevzisinde olmak, önümüzdeki işlere sarılmakla olur. Vatan Partisi Genel Saymanı Sayın Dr. Serhan Bolluk Arkadaşımızın belirttiği gibi, “Altın döneme giriyoruz.” İşte Atatürk Devrimi mevzisinden yapılan tarihî saptama budur.

Atlantik emperyalistlerinin iktidar projelerine kapılmış olanlar ise kendi konumlarından bakarak, “karanlıklara sürüklendiğimizi” söylüyorlar. Karanlıklara sürüklenen, ABD’dir, ABD’nin proje görevlileridir ve piyonlarıdır. Onların safında nefes alıp verenlerin kendilerini karanlıklarda görmeleri doğaldır.

Büyük Devrimci Önderimiz Atatürk’ün yolunda yürümeyi rakı leblebi hatıratına ve sözümona Anıtkabir bekçiliğine indirgeyenler, Atatürk Devriminin mevzisinde değiller. Bunlar, Türk milletinin bütün kesimleriyle Atatürk’te birleşmesinden rahatsız oluyorlar. Çünkü Atatürk’ü bir avuç Atlantik işbirlikçisi zadegânın mülkiyetinde görüyorlar.

Bunlar, Atatürk yükselen değer olunca telaşa kapılıyorlar. Çünkü o zaman tıpkı yarasalar gibi mesken tuttukları karanlık ortamı tehdit altında görüyorlar.

Oysa bugün Atatürk bir hatıra değildir, bir eylem kılavuzudur.

Atatürk, Fırat’ın Doğusunda Mehmetçiğin omuzbaşında ve Suriye Ordusu ile dayanışma mevzisinde bir eylem kılavuzudur.

Atatürk, Doğu Akdeniz ve Ege’de ABD-İsrail tehdidine karşı doğru rotanın pusulasıdır.

Atatürk, PKK’nın temizlenmesi, FETÖ’nün bastırılması ve HDP’nin kapatılması için tarihten gelen emirdir.

Atatürk, önümüzde Üreticilerin Millî Hükümetiyle başarılacak olan Üretim Devriminin ışığıdır.

Atatürk, bilimi rehber kabul eden, fikri hür vicdanı hür kuşaklar yetiştirmede esin kaynağımızdır.

Atatürk’ün Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi eylemciliği bir kez daha Türkiye’nin gündemindedir.

2020’li yıllarda Atatürk, renkleri solan bir hatıra değil, bilinçlerimizi aydınlatan, alev alev yanan devrim ateşidir.

 


3. STRATEJİK HEDEF: BİRLEŞEN VE ÜRETEN TÜRKİYE

Stratejik hedef, iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizi tamamlamaktır. Bu hedefi günümüz koşullarında adlandıracak olursak, Üreten ve Birleşen Türkiye’dir.

2006 yılının 22-23-24 Aralık günlerinde toplanan 7. Genel Kongremizde (Suphi Karaman Kongresi’nde) kabul ettiğimiz Millî Hükümet Programımızı güncelleştirerek, Üretim Devrimi Programı başlığıyla Temel Örgüt, İlçe ve İl kurultaylarımızın tartışmasına sunuyoruz. Partimizin bütün örgüt ve üyelerinin görüş ve önerilerini aldıktan sonra Programımızı 11. Genel Kongremizin tartışmasına ve onayına sunacağız.

Üretim Devrimi Programına girişirken, içine girdiğimiz dönemin zorluklarını aşacak kısa süreli bir program da yürürlüğe konacaktır. Kısa süreli Millî Direnme Ekonomisi, Stratejik Program için kalkan görevi yapacaktır.

Üretim Devrimi Programımızın yol gösterici ilkeleri var, bir de somut olarak yapacaklarımız var.

Üretim Devrimi Programının yol gösterici ilkeleri şunlardır:

 

 

3.1. Üreticilerin Millî Hükümeti

Üreticilerin Millî Hükümetinin başlıca görevi, milletin bütün üretici sınıflarını kucaklayan Üretim Devrimine önderlik etmektir.

Üretim Devrimi, işçi, çiftçi, esnaf, zanaatkâr, sanayici ve tüccardan oluşan Üretici Sınıfların devrimidir.

Üretim Devrimi, üretimi boğan emperyalist dayatmaları göğüsleyecek ve içte üretimi baltalayan faizci, sıcak para komisyoncusu, dolar vurguncusu ve rantçı zümreleri tasfiye edecektir.

 

 

3.2. Üreticiye Dayanan Bağımsız ve Güçlü Devlet

Temel sorun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bağımsız karar vermesidir. Türkiye, kesinlikle devrimin başkenti Ankara’dan yönetilecektir!

Devlet, küresel sermayenin çıkarlarına teslim olmayacak, milletimizin refahını gözetecektir!

Devlet, bu zorlu dönemi aşmak için güçlü olacak. Gücünü Türk milletinden alacak. Halka dayanacak. Böylece toplumun güvenini kazanacak ve toplum üzerinde otorite kurabilecektir.

Devlet, hızlı karar alacak ve uygulamada kararlı ve çevik olacaktır. Ekonomiye yön veren kararlar, milleti seferber ederek uygulanacaktır.

Bütün bunları başarabilmek için, önümüzdeki dönemde Güçlü Yürütme gerekir.

 

 

3.3. Başkanlık Sistemine Son

Güçlü Meclis Güçlü Hükümet

Dar bir atanmışlar zümresinin iktidarı olan Cumhurbaşkanlığı sisteminin çözüm olmadığı çok kısa bir sürede ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı sisteminin kendisi bunalıma ve çözümsüzlüğe girmiştir. Türkiye’nin 1876, 1908, 1920 Devrimleriyle ve 1960 sonrasındaki özgürleşme sürecinde kurduğu Anayasa Sistemi kaçınılmaz olarak yeniden inşa edilecektir. Hükümetlerin Mecliste kurulması ve Meclis tarafından denetlenmesi, milletin egemenliğini hayata geçirebileceğimiz biricik çözümdür. Yürütmenin güçlü, etkin ve çevik olması, Meclisin halkla bağlarının güçlü olmasına bağlıdır.

 

 

3.4. Disiplinli Toplum

Milletin Üretim Devrimi ve Vatan Güvenliği için seferber edilmesi, aynı zamanda toplumda disiplin gerektirir. Önümüzdeki dönemin boşvericiliğe ve gevşekliğe tahammülü yoktur. Devlet ile halk arasındaki birlik, özgür ve örgütlü halkla ve disiplinle sağlanır. Özgürlüklerin sınırı, Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğüdür, laik ve devrimci Cumhuriyettir. Disiplinin amacı ise, millî ekonominin halk seferberliğiyle hızla geliştirilmesi ve halkın refahıdır.

3.5. Ekonomide Öncelik: Halkın Refahı 

Ekonomide öncelik, özel çıkar değil halkın refahıdır. Türkiyemizin varlığını tehdit eden dış ve iç güçlere karşı Millî Direnme Ekonomisi yapılandırılacak, ülkenin doğası ve kaynakları korunup geliştirilecek, bölgeler arasında dengesizlikler giderilecektir.

 

 

3.6. Üretici Baştacı

Türkiye, bu çetin koşullardan Üretim Odaklı Ekonomiyle çıkacaktır. Refaha ulaşmanın, zenginleşmenin biricik yolu, üretmektir. Üretimi geliştiren her iş doğrudur, üretimi baltalayan her uygulama yanlıştır. Üretme işi, üreticiyle yapılır. O nedenle günümüzün temel sloganı bellidir: Üretici baştacı!

 

 

3.7. Ekmek Teknesini Korumak ve Geliştirmek

Üreticilerin bugün temel sorunu, Ekmek Teknesini korumaktır. Ekonomik kriz koşullarında üretim çarkını çevirmek, fabrikalarımızı ve işyerlerimizi işletmek, üretim yapımızı ayakta tutmak, böylece Üretim Ekonomisini inşa edeceğimiz temeli korumak, yeni iş alanları açmak, herkesin evine ekmek götüreceği koşulları yaratmak, işsizlerimize iş sağlamak, öncelikli görevdir. İşte bu görevi, “Ekmek Teknesini korumak ve geliştirmek” diye özetliyoruz. Kamu kaynaklarının kullanılmasında ve özel girişimciliğin desteklemesinde iş sahası açmak ve işsizliğe son vermek, öncelikli tercihimiz olacaktır. Bu nedenle kaynakları dağıtmak yerine, yatırıma yöneltmek esastır.

İş güvencesi ve iş sahibi olmak, bugün emekçilerin en önemli talebidir. Bu talep, aynı zamanda en temel üretim gücü olan insanın üretimdeki yerinin korunması ve Üretim Devriminin temel gücünün ayakta kalmasıdır.

Bugün sanayicilerin öncelikli sorunu da, iflas tehlikesini bertaraf etmek, ellerindeki sermayeyi, makine ve donanımı koruyabilmek ve geliştirebilmektir.

İşçiden sanayiciye kadar bütün üreticilerin çıkarı, Ekmek Teknesini korumakta ve geliştirmekte birleşiyor.

Üretim Devrimi, Türkiye’nin bütün üretim birikiminin değerlendirilmesini gerektiriyor. Sanayi ve tarımdaki atıl kapasiteyi üretim sürecine sokacak, emek-yoğun ve sermaye-yoğun bütün üretim olanaklarını uygun teknolojilerle seferber edeceğiz. O zaman ekonominin çarkı dönecek, sermaye büyüyecek, emekçinin yaşam koşulları düzelecek, kıdem tazminatı haklarımıza dokunulmayacak, kimse emeklilikte yaşa takılmayacak, özetle Türkiye bu dar boğazdan çıkacaktır.

3.8. İşsizliğe Son, Emek Seferberliği

Türkiyemizin genç, çalışkan, disiplinli ve dinamik nüfusu, Üretim Devriminin başarısı ve ekonomik kalkınma için, en önemli üstünlüğümüzdür. Türkiye’nin olanca emek gücünü üretim için seferber etmek, Üretim Devriminin anahtar görevidir.

Türkiye, tasarrufu artırmak, yatırımı büyütmek, “ileri” ve “geri” diye nitelenen bütün üretim kapasitesini değerlendirmek, ülkenin bütün üretim güçlerini uygun teknolojiler kullanarak seferber etmek, öylece katma değer yaratmak durumundadır. Bunun için kamuculuk şarttır ve kaçınılmazdır.

Üretim seferberliği için,

- Üretme ve çalışma arzusunu ateşleyeceğiz.

- Geniş üretici yığınlarına dayanacağız.

- İşgücünü eğiteceğiz.

- Kaynakların verimliliğe göre dağılmasına hizmet eden bir hukuk düzeni kuracağız.

- Plan yapacağız, kamu olanaklarını üretime yönelteceğiz, devlet ile üretici arasındaki eylem birliğini sağlayacağız.

- Yolsuzluklara geçit vermeyeceğiz. Kamu görevlerini liyakât esasına göre düzenleyeceğiz.

- Bütün bunları başarmak için, üreticilere dayanan bir siyasal karar sistemi ve disiplin oluşturacağız.

İşsizliğe son vermek için, sermaye-yoğun modeller yanında emek-yoğun çözümlerin de devreye sokulması şarttır. Çalışabilecek insanımıza sadaka dağıtmak yerine iş vermek, ekonomik kalkınma yanında, toplumsal sağlık ve ahlâk için de gereklidir. Bu gereklilik, planlı kamu ekonomisiyle hayata geçirilebilir.

 

 

3.9. Zorlukları Paylaştırmak

Yaşanan ağır kriz, emekçi kesimin sırtına yıkılamaz. Zorluklar toplumun bütün kesimleri arasında paylaştırılacaktır. Herkes geliri ve serveti oranında fedakârlıkta bulunacaktır. Bunun için zorlukları paylaştıran Üreticilerin Millî Hükümetinin kurulması, başarının ön şartıdır. 

 

 

3.10. Üretim Amaçlı Kamu Mülkiyeti, Özel Mülkiyet ve Toplum Mülkiyeti

Üretim Devrimi için milletin refahını, üretimi artırmayı ve verimliliği amaçlayan uygun mülkiyet biçimlerini devreye sokacağız.

Devlet kaynaklarını, kamu mülkiyetine dayanan Kamu İktisadî Teşekküllerine (KİT’ler) ayırarak, kapsamlı ve verimli bir yatırım seferberliği yürüteceğiz.

Üreticinin özel mülkiyeti üretimi geliştirmek amacıyla desteklenecek ve özendirilecektir.

İflas eden üretim kurumlarında Ekmek Teknesini korumak ve üretimi sürdürmek için, kamu mülkiyetini, çalışanların toplu mülkiyetini ve işletme sahibinin özel mülkiyetini birleştiren karma mülkiyet biçimleri uygulayacağız.

Bu mülkiyet biçimleri, aynı zamanda Üretim Devriminin bütün toplumsal güçlerini üretimi geliştirmek amacıyla birleştirmektedir.

 

 

3.11. Kooperatifçilik

Özellikle tarımda çiftçinin özel mülkiyetini korumak ve geliştirmek, büyük işletme olanaklarını değerlendirmek, üretim araçlarını verimli kullanabilmek ve ürünlerin pazarda değer fiyat bulabilmesi için, kooperatifçiliği özendirecek ve geliştireceğiz.

3.12. Verimlilik Etkeni Olarak Piyasa ve Rekabet

Piyasa koşullarını ve rekabeti, kaynakların verimliliğe göre dağılması, üretimin artması, teknolojinin gelişmesi, kalitenin yükselmesi ve halkın taleplerinin karşılanması amacıyla düzenleyeceğiz.

Kamu ve özel sektörün birlikte yer aldığı piyasalarda, kâr dışında toplumsal refahı da içeren amaçlar yüklenen kamu teşekkülleri aracılığıyla, salt kâr amacı güden özel şirketlerin toplumsal refaha daha çok katkıda bulunmaları sağlanacaktır.

 

 

3.13. Planlı Kalkınma

Kamu kararları ve uygulamalarıyla tasarrufun ve yatırımın artırılması, işsizliğe son verilmesi, kaynakların halkın ihtiyaçlarına göre verimli kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması, sağlık, eğitim ve adalet başta olmak üzere kamu hizmetinin kaliteli olarak görülmesi için, Kalkınma Planı yapacağız.

 

 

3.14. Uygun Teknoloji

Türkiyemizin bütün üretim kapasitesini değerlendirmek durumundayız. Üreticiyi “kambur” ilan ettikleri dönemde atıl bırakılan sermayenin yeniden üretim süreçlerine sokulması, üretimi artırmak yanında, ileri teknolojiler için birikim yaratacaktır. Bu nedenle piyasa koşullarında kâr amacının dayattığı ileri teknoloji saplantısına son verecek, elde bulunan bütün donanım, tezgâh ve makinelerle üretim yapılması için gerekli kamu müdahalesini ve desteği sağlayacağız.

 

 

3.15. Millî Egemenliğin Şartı Olarak Laiklik

 


Laiklik, millî egemenliğin ve halk iktidarının şartıdır ve demokratik devrimlerdeki bu içeriğiyle hayata geçirilecektir. Saltanatın kaynağı, kralların, padişahların ve şeyhlerin binlerce yıldır iddia ettikleri gibi ilahî değildir. İktidar, yalnız ve yalnız halka aittir. Din bir vicdan işidir. Dünya işleri, devletin bağımsızlığı, milletin egemenliği, vatanın bütünlüğü ve halkın mutluluğu esaslarına göre düzenlenecektir. Türkiye şeyhler, müritler, dervişler ve mensuplar ülkesi olamaz. Alevi yurttaşlarımızın azınlık konumuna düşürülmesine izin verilemez.

Herkes, vicdan, kanaat, dinî inanç veya inanmama özgürlüğüne sahiptir. Herkes, ibadetini serbestçe yapar. İnsanların ibadet ihtiyaçlarını karşılayan yerler kapatılamaz. Kimse dinsel ayin ve törenlere katılmaya, dinsel emirleri yerine getirmeye veya inanç ve kanaatini açıklamaya zorlanamaz.

Dinler hakkındaki bilgi, felsefe, tarih ve sosyoloji derslerinde verilir. Hz Muhammed’in önderlik ettiği medeniyet devriminden sonra gerçekleştirilen Türk ve İslam uygarlıklarının devlet kuruculuğuna, bilime, bayındırlığa ve uygarlığa yaptığı büyük katkıların öğretilmesine önem vereceğiz.

Türkiye’de Haçlı misyoner faaliyetine ve Fener Patrikhanesi’nin Lozan Antlaşması hükümleri çiğnenerek Ekümenik ilan edilmesine izin verilmeyecektir. “Dinler arası diyalog” türünden emperyalist uygulamalar kesinlikle önlenecektir.

 


3.16. Kürt Meselesine Emperyalist Müdahaleye Son

Türkiyemizde Kürt meselesi, demokratik hak ve özgürlükler açısından esas olarak çözülmüştür. Ülkemizde iç barışı, bütünlüğü ve kardeşliği sağlamak için esas görev, emperyalist müdahaleye karşı birleşmek ve direnmektir. Çünkü Kürt meselesi, artık ABD’den kurtulmak meselesidir.

İzlenecek siyasetler ve yerine getirilecek görevler şunlardır:

Kürt kökenli yurttaşlarımızla millî bütünlük içinde kaynaşmak ve Cumhuriyet’in devrimci kültürünü hakim kılmak,
“Türk de biziz Kürt de biziz, hepimiz Türk milletiyiz” gerçeğine dayanan millî kaynaşma sürecini tamamlamak,
- Bölgede kamu yatırımlarıyla herkese iş ve aş sağlamak, çok boyutlu bir kalkınmayı hayata geçirmek,

- Ağalık, şeyhlik ve aşiret reisliğini Toprak Reformuyla tasfiye etmek, hazine topraklarını ve mayından temizlenmiş arazileri yoksul köylüye dağıtmak,

- Devletin ve milletin topyekün mücadelesiyle bölücü terörü bitirmek,

- ABD’nin Suriye ve Irak’taki işgaline son vererek, İkinci İsrail planını bozguna uğratmak ve bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini güvence altına almak.

 


3.17. Komşularla İşbirliği

Türkiye’nin enerji güvenliği, komşularımız Rusya, Azerbaycan, İran ve Irak dostluğundadır. Suriye, Lübnan, Mısır ve Libya ile işbirliği, Doğu Akdeniz ve Ege’deki kaynaklarımız ve vatan güvenliğimiz açısından yaşamsal önemdedir.

Bütün komşularımız, ekonomik kalkınmamız ve güvenliğimiz için değerli ortaklarımızdır. Çevremizde ürünlerimiz için çok geniş bir pazar var. Türkiye’nin güney komşuları yanında, Karadeniz’e çevre ülkelerle, Kafkas ve Balkan ülkeleriyle her alanda işbirliği kurumları oluşturulacaktır. Bu bölgelerde ortak gümrük alanları kurulacak, ortak enerji, ulaştırma ve turizm projeleri geliştirilecek, çifte vergilendirmeyi önleyen anlaşmalar yapılacak, ortak yatırım ve kalkınma bankaları açılacak, özellikle büyük ölçekli yatırımlar için ortaklıklar oluşturulacak, bölgesel ticareti özendiren sistemler geliştirilecek, bilim, teknoloji, kültür ve eğitim alanlarında işbirliği yapılacaktır.

3.18. Türkiye-Suriye Dostluk ve İşbirliği Planı

Vatan Partisi’nin Türkiye-Suriye işbirliği için ürettiği çözüm planı uygulama gündemine girmiş bulunuyor:

Bir: Tayyip Erdoğan yönetiminin koruması altındaki Suriyeli örgütler, silahlarını bırakacak.

İki: Suriye, silahlarını yere atan örgütlerin mensuplarını affedecek.

Üç: Türkiye, Suriye, Irak, Rusya ve İran devletleri ve orduları, işbirliği yaparak PKK/PYD/YPG’yi ve İslamcı kisveye bürünmüş terör örgütlerini bütünüyle temizleyecekler.

Dört: Türkiye’de ve başka ülkelerde bulunan Suriyeli göçmenler evlerine dönebilecekler.

Beş: Fırat’ın Batısında oluşturulan ittifak sayesinde, Fırat’ın Doğusunda ABD üslerine ve müdahalesine son verilecek.

 

3.19. Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı

Karadeniz ve Akdeniz’de ortak güvenliği sağlamak, barışı güvenceye kavuşturmak ve ortak ekonomik gelişme için hazırladığımız Karadeniz-Akdeniz Dostluk ve Barış Planı’na bölge ülkelerinin katılımını sağlamak amacıyla çalışmalarımızı yoğunlaştırmış bulunuyoruz. Partimiz, bu bağlamda Rusya yanında Abhazya, Kırım, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile görüşme ve ziyaretlerden verimli sonuçlar almaya başlamıştır.

Planımız dört maddeden oluşmaktadır:

Bir: Rusya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyacak.

İki: Türkiye, Abhazya devletini tanıyacak.

Üç: Rusya, Karabağ’da Ermeni işgaline son verilmesi için ağırlığını koyacak.

Dört: Türkiye, Kırım’ın Rusya toprağı olduğunu kabul edecek.

 


3.20. Avrasya İkliminde Ortak Yatırım ve

Paylaşarak Gelişme   

Ekonomik kalkınmamız yanında güvenlik ve barış için, Orta Asya Cumhuriyetleri ve bütün Avrasya ülkeleriyle işbirliği ve dayanışma güçlendirilecektir. Türkiye’nin güvenliği, İran’dan, Rusya’dan ve Çin’den başlar. Çin’in, Rusya’nın ve İran’ın güvenliği ise Türkiye’den başlar. Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü içindeki bağımsız yerini alarak aynı zamanda Türkçe konuşan cumhuriyetlerle de aynı uluslararası örgütlenme içinde birleşecektir. Avrasya’nın her yerinde bulunan Türkler ve Türk Cumhuriyetleri, Avrasya içinde birleştirici olacak ve ABD planlarının bozulmasında öncü roller oynayacaklardır. Böylece ülkemizin ABD ve AB ile ilişkilerini olağanlaştıracağı ve karşılıklı yarar esasına oturtacağı koşullar da yaratılmış olacaktır. ABD’nin Almanya’yı ve Fransa’yı hedef aldığı koşullarda, Batı Asya ülkeleriyle işbirliğini geliştireceğiz.

Vatan Partisi olarak, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Tugay Şen önderliğinde, 24, 27 ve 29 Mayıs 2019 günlerinde İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da Çin Dışişleri temsilcilerinin katılımıyla Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla son derece verimli toplantılar yaptık. Bu toplantılarımıza Türkiyemizin seçkin sanayicileri, bankaları ve işinsanları katıldılar ve geleceğimizin Asya’da olduğu konusunda ortak duruş sergilediler. Yine 2019 yılı sonbaharında Rusya Federasyonu Merkezî Rusya Yatırım Konseyi yöneticileri ile büyük sanayicilerimizi İzmir, İstanbul ve Ankara’da buluşturuyoruz ve Türkiye-Rusya işbirliği alanında somut işler için harekete geçiyoruz.

 

 

3.21. Emperyalizmin Köşedönmeci Kültürüne Karşı

Millî Devrimci Kültür

Üreticilerin Millî Hükümeti, insanı vatanına, topluma, üretime ve kendisine yabancılaştıran emperyalizmin yoz kültürüne karşı Millî Devrimci Kültürümüzü bütün topluma yayacak ve geliştirecektir. Vatansızlaşmayı, milletsizleşmeyi, anarşizmi, bencilliği, köşe dönmeciliği, havadan kazanmayı, açgözlülüğü, vurgunculuğu, başkalarının sırtına basarak yükselmeyi, fuhuşu, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını kışkırtan, toplumu unufak eden, yalnızlaştıran ve yırtıcılaştıran emperyalist ve kapitalist yozlaşmaya karşı; vatanseverliği, çalışkanlığı, paylaşmayı, insan, doğa ve hayvan sevgisini, hoşgörüyü, barışı temel alan toplumcu ahlakın ve değerlerin yayılması ve kök salması için devletin ve milletin bütün olanaklarını seferber edeceğiz.

 


4. PARTİ İÇİNDE HDP KORUYUCULUĞUNA VE CHP KUYRUKÇULUĞUNA KARŞI MÜCADELE

 


4.1. Aynı Gemideyiz Stratejisinin Tarihî Önemi

 


Değerli Delegeler,

 


2013 yılından bu yana Parti içindeki Dersimciliğe, HDP Korumacılığına, körü körüne Tayyip Erdoğan düşmanlığına ve Atlantik denetimindeki CHP kuyrukçuluğuna karşı Aynı Gemideyiz çizgisinde kararlı mücadele ettiğimiz için,

- Vatan Savaşı’ndaki bugünkü etkin konumu kazandık.

- Devlet ile milleti birleştiren bir çizgi izliyoruz.

- İşçiden sanayicilerimize kadar üretici güçlerle birleşebiliyoruz.

- Diyarbakır Analarının direnişinde etkin bir konumdayız ve Güneydoğuda geniş örgütlenme olanakları elde ediyoruz.

- Uluslararasında ve Batı Asya ölçeğinde bugünkü saygınlığımızı kazandık.

- Partimizin bağımsızlığını ve birliğini koruyabildik, mücadele yeteneğini geliştirebildik.

Eğer Aynı Gemideyiz stratejisini uygulamasaydık, Partimiz derin bir bunalıma sürüklenirdi.

Emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele, bütün devrimci hareketlerde, aynı zamanda emperyalist ve gerici güçlerin Parti içindeki yansımalarına karşı mücadeledir. Bütün devrimler, istisnasız olarak Öncü Parti içinde mücadelelerle başarıya ulaşmıştır.

Merkez Karar Kurulumuzun tarihî 22 Eylül 2018 Kararında belirtildiği gibi, bugün Aynı Gemide birleşmeyenler, ABD gemisine tayfa olurlar ve oluyorlar.

Türkiye tarihindeki ideolojik ve örgütsel köklerimize baktığımız zaman, emperyalizme karşı mücadelenin her zaman Öncü Parti içindeki mücadeleyle el ele yürüdüğünü görürüz. Bu konuda örnek alacağımız en kararlı ve en cesur örnek, Büyük Devrimci önderimiz Atatürk’tür.

 


4.2. Kökler ve Gelenek

Vatan Partisi’nin kökleri 1876, 1908 ve 1920 devrimlerine önderlik eden Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nde, İttihat Terakki Fırkası’nda ve Müdafaai Hukuk Fırkası’ndadır. Yine Partimiz, 23 Eylül 1919’da İstanbul’da kurulan İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın temsil ettiği emekçi örgütlenmesi birikimiyle mücadeleye başlamıştır.

Türkiye’nin Milliyetçi, Halkçı ve Sosyalist birikimi 19. Yüzyılın sonlarından beri aynı ideolojik kaynaklardan beslendi ve aynı örgütlenmeler içinde gelişti. Bu birikimi 2006 yılı sonundaki 7. Genel Kurultayımızda yeniden birleştirme kararı aldık. Çünkü Türkiye’nin geleceğini kurmanın başka yolu bulunmuyordu. Böylece Öncü Partimizi Türkiye’nin devrimci geleneğine oturttuk. Çünkü kopyacı değiliz, yaratıcıyız. Ayaklarımızı Türkiye toprağına basarak, Millî Demokratik Devrime önderliğin yolunu açtık.

 


4.3. İki Çizgi Mücadelelerinde Gelişen

İdeoloji Program Strateji ve Siyasetler

Partimizin ideolojik birikimi, programı, öncü parti geleneği, örgütlenme çizgisi, doğru eylem ilkeleri ve çalışma tarzı, Türkiye’nin büyük devrimci mirası temelinde 1968 sonrasındaki iki çizgi mücadelelerinde gelişti.

 


Türkiye zemininde olmayan Sosyalist Devrim hayalciliğiyle mücadele ederek, Millî Demokratik Devrim stratejisini geliştirdik. Türkiye gerçeğine dayandık.
Yenilgilerden ve ağır kayıplardan başka sonuç vermeyen Maceracılığa ve Bireyciliğe karşı emekçi sınıflara ve millete dayanan Doğru Eylem Çizgisini uyguladık.
1960 sonrasında baş gösteren Sovyet Revizyonizminin kapitalist yolcu bürokratik diktatörlüğüne ve sosyal emperyalizme karşı emekçilerin sınıfsız ve sömürüsüz dünya davasını savunduk.
Kemalist Devrim inkârcılığına ve düşmanlığına karşı Türkiye’nin Millî Demokratik Devrim mirasını temel aldık.
Dünyadaki yeni koşulları görmezden gelen ve emperyalist stratejilere bağlananlara karşı ufkumuzu Üç Dünya Teorisiyle açtık.
Devrimi reddeden Sivil Toplumculuğa karşı devrimci çizgide direndik.
Bilimsel Teoriyi ve Öncü Partiyi reddeden 1980 sonrasındaki tasfiyeciliğe karşı Bilimselliğin kılavuzluğunda direndik ve Öncü Partimizi inşa etmeye devam ettik.
Saray Savaşı bozgunculuğuna, PKK kuyrukçuluğuna ve FETÖ işbirlikçiliğine karşı Türkiye Gemisindeki konumumuzu sağlamlaştırdık.
Yaşadığımız bütün bu çizgi mücadeleleri göstermiştir ki, dünya ölçeğindeki her karşıdevrimci atak, Türkiye’nin yalnız Muhafazakâr kesimlerinde değil, aynı zamanda Milliyetçi ve genel olarak Sol Hareketi içinde de etkili olmuştur. 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 2007-2014 Ergenekon Balyoz tertipleri gibi emperyalist ve gerici girişimler, vatan ve millet safında da kendi cereyanını yaratmıştır.

 


4.4. Parti İçindeki Yanlış Eğilimler

24 Temmuz 2015’te başlayan Vatan Savaşına karşı iç cephede bozguncu hareket ve eğilimlerin ortaya çıktığına hepimiz tanığız. Bu vatan ve millet karşıtı hareketler, Vatan Savaşına karşı “Saray Savaşı” çamuru atarak, ABD güdümünde bir cephe kurma gayreti içinde oldular. Türkiye’nin güçleri, Türkiye İttifakı’nda, Aynı Gemide toplanırken, ABD’nin güçleri de Vatan Savaşı karşıtlığında birleşiyorlar.

Bu yeni saflaşma, Vatan Partisi saflarını da etkilemiştir ve etkilemeye devam ediyor. Zihinleri 2014 yılı öncesindeki ABD’nin BOP Eşbaşkanlığına karşı mücadele döneminde çakılı kalan yöneticilerimiz ve üyelerimiz, yeni dönemde Türkiye Gemisinde yer almıyorlar.

ABD Projelerinde rol alan CHP yönetimi, Ankara-İstanbul Yürüyüşü gibi eylemlerde HDP/PKK ve FETÖ ile kol kola girerek, kendi tabanına söz yerindeyse bonzaî içirmiştir. Bizim Vatan Partisi içinde 2014 sonrasının saflaşmasını kavramayan arkadaşlarımız da, CHP tabanıyla aynı havayı soludukları ortamlarda, o zaman da belirttiğimiz gibi, “duman altı olmuşlardır.” Bu arkadaşlar körü körüne Tayyip Erdoğan düşmanlığına kendilerini kaptırarak, PKK/HDP ve FETÖ ile aynı cepheye düşmektedirler.

Yargının FETÖ ve PKK’nın üzerine kararlı olarak yürümesine karşı Yargıyı hedef alan bir kampanya başlatılmıştır. Partimiz, “Yargı Altın Çağına girdi” saptamasıyla bu FETÖ ve PKK kaynaklı kampanyanın etkisini kırmış, Cumhuriyet Yargısına cesaret ve güven vermiştir.

ABD’den, CHP’den ve PKK’dan etkilenen Vatan Savaşı karşıtı tavırların Parti örgütlerimizin ve üyelerimizin pratiğine de yansıdığını çeşitli olaylarda gördük. Partimiz saflarındaki her tutukluğun, her cesaretsizliğin, her geriliğin arkasında bu yanlış eğilim bulunmaktadır. Partimiz, bu bölücü ve gerici eğilimleri merkez düzeyindeki organ kararlarıyla saptamıştır:

 


Mehmet Bedri Gültekin’in 7 Kasım 2013 tarihli “Dersim konusunda tavır almayalım” önerisi, 29 Aralık 2013 tarihli MKK Kararıyla mahkum edilmiştir. Partimizin Tunceli Kararı tarihî önemdedir. Çünkü yaşanan süreci önceden gördük ve Partimizi ABD emperyalizminin Dersim Bölücülüğüne ve Gericiliğine karşı cihazlandırdık. Parti içinde daha o tarihlerde boy gösteren mezhepçi ve bölücü eğilimlere karşı uyanıklığı sağladık.
Partimizin 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi için yayınladığı bildirgeden “HDP kapatılsın” talebinin çıkartılması da Mehmet Bedri Gültekin’in isteği üzerine olmuştur. Seçime birkaç gün kaldığı için Parti içinde bir tartışma yaratmamak için bu talep yerine getirildi. Ancak 22 Eylül 2018 tarihli MKK kararıyla “HDP’nin kapatılması konusunda Vatan Partisi saflarındaki yanlışların ve zaafların temizlenmesi için mücadeleyi” gündemimize aldık. Parti yöneticilerinin görevi, tabanın yanlışlarına teslim olmamak ve doğru eylemi gerekirse tek başına yapmaktır.
Van örgütümüzün seçim bildirisinden, Partimizin “Türk de biziz, Kürt de biziz, Hepimiz Türk Milletiyiz” diye özetlediği millet tanımının çıkartılması talimatının da aynı arkadaştan gelmesi, hatanın köklü ve derin olduğunu göstermiştir.
Merkez Karar Kurulu Üyemiz Yunus Soner, 22 Eylül 2018 günü oybirliğiyle kararlaştırdığımız Aynı Gemideyiz stratejisine “baştan sona karşı olduğunu” MKK toplantılarında defalarca ifade etti. Bu arkadaşımız, “Türkiye’nin Rusya’yı kuşatma planı içinde görev yaptığını” ileri sürecek ölçülerde gerçeklerin dışında mevzilenmeler üretmektedir. Partimiz ise, Türkiye ve ABD gemisi dışında üçüncü bir cephe bulunmadığını organ kararlarıyla saptamıştır.
31 Mart 2019 Belediye seçimlerinde ve 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı Seçiminde kimi yönetici ve üyelerimiz, ABD emperyalizminin adayları için propaganda yaptı ve oy verdi. Bu üyeler hakkında Merkez Karar Kurulu olarak bütün örgütlerimizde disiplin soruşturması açılmasına karar verdik ve uyguluyoruz.
Yönetici ve üyelerimiz, Parti örgütleri ve organlarında görüş ve önerilerini açıklamak yerine sosyal medyada liberal, sorumsuz ve bireyci tavırlar sergilemekte, tartışmalar yürütmekteler. Disiplini zedeleyen bu tavırlara karşı Parti kamuoyunun sessiz kalması, bu hatanın ciddiyetini ağırlaştırmaktadır.

 

4.5. Parti Ahlâkı ve Organ Terbiyesi

Parti içindeki çizgi mücadelesi, aynı zamanda organ terbiyesi ve Parti ahlâkı alanındadır.

Parti organ toplantılarına ısrarla katılmayarak sorunların organ dışı ilişkiler alanına taşınmasını ve Genel Başkanın telefonlarına çıkmayarak sorunların Parti disiplini içinde arkadaşça ilişkiler ortamında çözülmesinin reddedilmesini mahkum ediyoruz.

Merkez Karar Kurulu toplantısında “Şartlar elverişli iken Partinin izlediği yanlış çizgi yüzünden zayıfladığı’ gibi iddialar üzerine, Genel Başkanın “Partinin izlediği yanlış çizgiyi” açıklama davetine, “bu konuyu konuşmanın henüz zamanının gelmediği” ifadesi, başarısızlığın pususunda beklemek gibi Parti tarihimizde görülmeyen bir ahlâkı yansıtmaktadır.

Parti önderliğinde Partimizin başarısı açısından çok önemli görevler üstlenen yöneticilerimize karşı iddialarının gerçeklere dayanmadığı organ toplantısında kanıtlandığı halde, karalama faaliyetinin ısrarla sürdürülmesi, namuslu ve dürüst arkadaşlarımıza karşı iftiraların inada dönüştürülmesi, önderlerimize karşı güven bunalımı yaratma ve Partimizi dedikodularla meşgul etme çabaları, görmezden gelinebilecek davranışlar değildir. Hele Malî Kurulu dağıtmaya yönelik girişimler, doğrudan doğruya Partimizin örgütlenme atağını ve büyümesini baltalayan kasıtlar içermektedir. Bu bağlamda Partideki her tür yanlış ve geri eğilimle birleşme gayretleri herkes için uyarıcıdır.

Genel Merkez Binası almamız ve Cumhurbaşkanı Seçimleri nedeniyle örgütlerimize E-Ödenti borçlarını aksatmamız, Parti içinde devrimci olmayan eğilimleri kışkırtma amacıyla kullanılmıştır.

Bütün bu olaylar karşısında, Partide organ terbiyesini sağlamlaştırmak, arkadaşlar arasında güven ve saygı ortamını geliştirmek, iftira ve dedikodu türünden yöntemlere karşı ortak tavır almak, Partimizin mücadele gücünü yükseltmek için gereklidir.

 


4.6. Parti İçinde İç Cepheyi Sağlam Tutmak Esastır

Ne yazık ki Parti karşıtı faaliyetlere katılan veya sessiz kalan arkadaşlarımız olmuştur. Bunlar, bizim elli yıllık derslerimizin hâlâ geçerli olduğunu göstermektedir. Parti içindeki yanlış eğilimlere karşı mücadeleden kaçınmak, Partimize her defasında pahalıya mal olmuştur. Garbis Altınoğlu “dağa çıkalım” kışkırtması yaparken, İbrahim Kaypakkaya Atatürk’ü “İngiliz ajanı” ve “karşıdevrimci” diye karalarken, Gün Zileli Bilimsel Sosyalizmi ve Öncü Partiyi reddederken, Oral Çalışlar Almanya’nın istihbarat enstitülerinde kendisine iş ararken, bütün bu yönelişleri “arkadaşlık uğruna” veya ideolojik zaaflar nedeniyle kollayan arkadaşlarımız olmuştur. Bu liberal ve sorumsuz tutumlar, o eğilimlerin zemin bulmasına ve Partimize ağır zararlar vermesine yol açmıştır. Yanlış içinde olanların da bir süre sonra karşıdevrimci ve Parti düşmanı olmalarına hizmet etmiştir.

Ülkede olduğu gibi Parti içinde de iç cepheyi sağlam tutmak esastır. Parti içinde her ne sebeple olursa olsun yıkıcılığa izin veren tutum, halkla birleşmemizi ve iktidar mücadelesi yürütmemizi zorlaştıran ayak bağlarıdır.

 


4.7. Atatürk’ün Büyük Nutkunun İçeriği

Atatürk’ün 1927 yılında CHP 2. Büyük Kurultayı’nda okuduğu Büyük Nutkun anlaşıldığı söylenemez. O Nutuk, baştan sona İstiklâl Savaşımızda ve sonrasında, öncü örgütlenme içindeki mücadeleleri konu alır. Atatürk, gelecek kuşaklara düşünce ve eylem mirası olarak, yanlış cereyanı göğüsleme kararlılığını bırakmıştır.

Bu konuda en acı tecrübeyi Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra yaşadık. O’nun son yılında Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve arkadaşı Kılıç Ali ile görüşmesi yanında, Dolmabahçe’deki veda buluşmasında İsmet Paşa ve Ali Fuat Paşa’ya belirttiği vasiyetinin yerine getirilmemesi sonucunda Türkiye 1945’ten sonra ABD denetimine girmiştir. Atatürk, Hükümet ve Parti sorumlularına bir tek vasiyet bırakmıştı: Sovyetler Birliği ile dayanışmayı sürdürmek. Bu vasiyet, Türkiye’yi emperyalist sistem karşısında güvenceye alan sağlam siyaseti ifade ediyordu. 1945 sonrasında Atatürk’ün vasiyetine rağmen Atlantik cereyanına teslim olunması, Öncü içinde iki çizgi mücadelesinin yürütülmeyişinin nelere mal olduğunu gösteren tarihsel bir derstir.

Biz de Vatan Partisi Merkez Karar Kurulu olarak, 11. Genel Kurultayımıza (Amiral Soner Polat Kurultayı)

Partimizin sınanmış programını, denenmiş siyasetlerini ve devrimci ahlâkını koruma sorumluluğunu teslim ediyoruz. Vatan Partisi’nin gelecek kuşaklarına Partinin yedi ateşten geçmiş devrimci çizgisini emanet ediyoruz.

 


5. ÜRETİCİLERİN MİLLÎ HÜKÜMETİ İÇİN GÖREVE

5.1. Ak Parti Artık Türkiye’yi Tek Başına Yönetemez

Ak Parti’nin Türkiye’yi tek başına yönetemeyeceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Ak Parti, borçlanma batağındaki çıkmazı ve Suriye politikasındaki açmazı yanında, ülke kaynaklarını paylaşan yapısı ve Ortaçağ bağlantıları nedeniyle Türkiye’nin önündeki Üretim Devrimine önderlik edecek yetenekten yoksundur.

Devlet yönetiminde liyâkatı değil çıkarcılığı esas alan kadro politikası ve kaynakları lükse harcayan saltanat düşkünlüğü nedeniyle, Ak Parti halkı zorlukları aşmaya seferber edecek birleştirici otoriteden yoksundur.

En son Yerel Yönetimler ve yenilenen İstanbul Seçimi sonuçları, büyük kentlerin Ak Parti’ye tavır aldığını göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin geleceğini belirleyen emek ve ekonomi birikimi, büyük kentlerdedir. Ak Parti, bu inişini yükselişe çevirecek birikim ve yeteneğe sahip gözükmüyor.

 


5.2. CHP Merkezli ABD Projesi

Bugünkü Türkiye dengeleri, Ak Parti’yi bütünüyle dışlayan bir hükümet kurulmasına da olanak tanımıyor.

CHP + HDP/PKK + Abdullah Gül + Ali Babacan + Davutoğlu + FETÖ + İyi Parti + Saadet Partisi’nin oluşturduğu ABD kampı, ABD’nin hükümet projesi olarak sahnededir. Vatan Savaşında, FETÖ Darbesinde, Fırat Kalkanı’nda, Zeytin Dalı ve Afrin Harekâtı’nda, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta, S-400’lerin alınmasında, Çin’e karşı Uygur meselesinde, Kayyum atanmasında, Diyarbakır Analarının eyleminde, NATO ilişkilerinde ABD’nin yanında Türkiye’ye karşı tavır alan güçler bir araya geliyorlar. Bu kumpanya, Türkiye’nin sorunlarını çözen değil, sorunları büyüten roller üstlenmiştir. Ne var ki ABD projesinde rol alanların hükümet olma şansları yoktur. Seçimle veya darbelerle hükümet olma girişimleri hep bozguna uğramıştır.

Çünkü ABD yenilmiştir ve Türkiye’nin Avrasya’ya yönelişini engelleyecek güçten yoksundur. Bu durumda Washington yönetimi, dünya dengelerini değiştiren sürece Türkiye’yi zayıf düşürerek yanıt verme çizgisine girmiştir. ABD emperyalizmi, kaybettiği Türkiye’nin Asya’ya hiç olmazsa yaralı olarak gitmesine yönelik siyasetler izliyor. Elindeki CHP eksenli güçleri de uygun durumda kargaşalık ve yıpratma amacıyla kullanma planları içindedir. Türkiye’nin kırılgan ekonomik yapısı bu beklentiler için zemin oluşturmaktadır.

 


5.3. Türkiye İttifakı

Bu koşullarda siyasal düzlemde Vatan Partisi + Ak Parti + MHP’nin oluşturduğu Türkiye güçleri, özellikle CHP’nin Atatürkçü kesimlerini kazanacak siyasetler üretmek sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Sınıfsal düzlemde işçi, kamu emekçisi ve çiftçiden sanayici ve tüccara kadar bütün üretici sınıfları temsil eden Üreticilerin Millî Hükümeti, önümüzdeki fırtınalı dönemde, ABD emperyalizminin etki alanını daraltan, milletin en geniş güçlerini birleştiren siyasetlerle kurulacaktır.

Vatan Savaşının iç cepheyi birleştirme ihtiyaçları ve Üretim Devriminin mecburiyetleri, Üreticilerin Millî Hükümetinin yolunu açmaktadır. Bu koşullarda Türkiye İttifakı ABD emperyalizmine, PKK bölücülüğüne ve FETÖ Gladyosuna karşı mücadele içinde adım adım oluşuyor. En son Diyarbakır Analarının mücadelesi ekseninde öncüden millete ve devlete kadar uzanan birlik, Türkiye’nin yakın tarihindeki en geniş eylem birliğidir. Diyarbakır Anaları, Türkü ve Kürdü, Sünniyi ve Aleviyi, “Sağcıyı ve Solcuyu” HDP/PKK’ya karşı birleştirmiştir. Aynı Gemideyiz mevzilenmesi, bu eylemde bir kez daha doğrulanmıştır.

 


5.4. Partimiz Milletin Bütün Sınıf ve Eğilimleri İçinde Güçleniyor

Partimiz güçleniyor.

Parti, Türk milletinin bütün kesimlerinden kuvvet topluyor.

En son Adıyaman Suvarlı, Malatya Darende – Balaban gibi yerlerde gördüğümüz büyük ilgi, seçimlerde Güneydoğu illerindeki büyük oy artışları, sanayi kentlerinde filizlenen yönelişler, büyük sanayicilerimiz ile yaptığımız toplantılar, Öncü Gençlik örgütümüzün kitleselleşerek Türkiye tarihinin en güçlü gençlik hareketini yaratması, Öncü Kadın’ın Diyarbakır analarını seferber etmedeki başarıları, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Amiral Soner Polat önderliğinde yürüttüğümüz başarılı çalışmalar sayesinde Partimizin uluslararası alandaki saygınlığının doruğa yükselmesi, bütün bunlar Partimizin hızla büyümekte olduğunu gösteriyor.

Kendisini mezhepçi ve etnik duvarlara hapseden örgütlerimiz, büyümenin önündeki engeli kendi elleriyle örmüşlerdir. Şimdi o duvarları yıkmanın zamanıdır. Vatan Partisi, bütün Türk milletinin partisidir.

 


5.5. Muhalefet Seçeneği Değil İktidar Seçeneğiyiz

Vatan Partisi, kendisini muhalefete hapseden sözde Solculuğun çemberini kırmış ve Türk Milletinin bütününde yankılanan siyasetleri ve eylem çizgisiyle iktidar yoluna girmiştir.

Partimiz, muhalefet seçeneği değil, hükümet seçeneğidir.

Siyasetlerimizi muhalefet olmak zemininde değil, hükümet olma ekseninde inşa ediyoruz. Her zaman devleti yönetme sorumluluğu ve kararlılığıyla hareket ediyoruz.

“Vatan Savaşıyla ve Üretim Devrimiyle Millî Hükümete” şiarıyla özetlediğimiz strateji, Partimizi milletin büyük çoğunluğuyla birleştiren ve Türkiye’yi yöneten konumlara taşıyan stratejidir.

 

 

6. GÖREVLER

 

6.1. Türkiye’nin Gündemi: Vatan Partisi’nin Gündemi

 

Vatan Partisi, bugüne kadar olduğu gibi Türkiye’nin gündemini Partinin mücadele gündemi yaparak milletin geniş çoğunluğu içinde güç toplayacak ve tarihî fırsatı değerlendirecektir.

 

Bu amaçla önümüzdeki sürecin görevleri şöyle sıralanıyor:

 

Bir: Vatan Savaşının kesin zafere ulaştırılması, terör örgütlerinin temizlenmesi ve vatan bütünlüğünün sağlanması için doğru program, siyaset ve eylem çizgisinin geliştirilmesi. Diyarbakır Analarının Türkiye’yi ayağa kaldıran mücadelesinde üstlendiğimiz önderlik bu açıdan örnektir.

 

İki: Üretim Devrimi Kurultaylarını üretici olan her yerde yapmak, işçi ve çiftçiden, çarşılarımıza ve sanayicimize kadar bütün üreticileri Üretim Devrimi için birleştirmek, mücadeleye sevk etmek ve örgütlemek.

 

Üç: Türkiye’nin Atlantik denetiminden kurtularak Avrasya’ya yerleşme sürecini olabildiği kadar barış koşullarında yürütmek, Batı Asya Birliği ve Avrasya Birliği için yürüttüğümüz çabaları kesin sonuca ulaştırmak.

 

Dört: Büyük Önder Atatürk’ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz” kararlılığını kesin hedefe ulaştırmak, Özgür İnsanların Özgür Türkiyesini kurmak.

 

Beş: Yükselen Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi mücadelelerini birleştirerek, Üreticilerin Millî Hükümetinin kuruluşuna önderlik etmek.

 

Bu görevler içinde Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi belirleyici önemdedir. Kimi zaman biri kimi zaman diğeri öne geçmektedir. Siyasetimizi değişen koşulları önceden gören gerçekçi saptamalar belirledi ve belirleyecektir.

 

 

6.2. Merkezi Görev: Partinin Öncü Niteliğini Güçlendirmek

Tarihî fırsat koşullarında merkezî görev, Vatan Partisi’nin öncü niteliğini güçlendirmektir. Denek taşı, Türk milletinin Millî Demokratik Devrimini tamamlamasına önderlik etme yeteneğidir.

Öncü nitelik, ideolojide gerçeklere bilimsel bağlılık, stratejide başarı hedefine ilerlemek, örgütlenmede disiplin ve sağlamlık, maliyede tarihî fırsata uygun büyük olanaklar yaratmak, çalışma tarzında halkı seferber etmek, taktikte esneklik ve manevra yeteneğidir.

Partinin öncü niteliğini güçlendirmenin esası, Partiyi milletin vatan bütünlüğü ve halkın Üretim Devrimi mücadelesi zemininde inşa etmektir.

 

6.3. İktidar Amaçlı Parti İnşası

Partimizi üretici yataklarında, sendikalarda, meslek örgütlerinde, kooperatiflerde, üniversitelerde, bilim kurumlarında, kültür ve sanat çevrelerinde iktidar amacıyla inşa edeceğiz. Tarihî fırsatı değerlendirmek, yerel yönetimlerde ve halk örgütlenmelerinde iktidar olmaktan ve iktidarları kazanmaktan geçmektedir.

Bugün Parti inşasında yakıcı sorunumuz, maddi olanakları iktidar hedefine ilerleme görevine uygun ölçülere ulaştırmaktır. Bunun için verimli bir çalışma içindeyiz.

 

6.4. Tarihî Fırsat

Vatan Savaşı ve Üretim Devrimi koşulları, Türk milletine ve Vatan Partisi’ne tarihî bir fırsat sunmaktadır.

1945’lerden sonra adım adım kurulan, ancak özellikle 1980 sonrasında karşıdevrime dönüşen Atlantik sürecinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Türkiye, Atlantik Sisteminin zincirlerini kırmaktadır. Bağımsız ve Üreten Türkiye’yi kurmak için koşullar olgunlaşmaktadır. Toplumun geniş kesimleri “Böyle gitmez” saptamasında birleşiyor.

Önümüzde büyük tarihî fırsat bulunduğu gerçeğini kavramak, bugün öncü görevleri yerine getirmenin birinci koşuludur.

Bu fırsat, sorunları devrimle çözme fırsatıdır.

Bu fırsat, aynı zamanda Vatan Partisi için hükümet olma fırsatıdır.

Fırsatlar, değerlendirildiği zaman, tarih yapan olanaklardır.

Tarihsel ataklarda gecikmeler ise, kaçırılan fırsat olarak adlandırılır.

 

 

6.5. Milletimize ve Partimize Güveniyoruz

Tarihî fırsatı değerlendirmede Milletimize ve Partimize güveniyoruz.

Türk Milletine başıdik yaşama gücü veren imparatorluklar birikimi ve devrimci tarihi en büyük güven kaynağımızdır.

Vatan Partisi’nin yakın geçmişte Silivri duvarlarını yıkmaktan ABD Gladyosunun darbe girişimini bastırmadaki rolüne uzanan tarihsel önemdeki başarıları, öncü görevleri yerine getirmede en büyük enerji kaynağıdır.

 

 

6.6. Görev Başına

Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’nın

(Amiral Soner Polat Kurultayı) Değerli Delegeleri,

Türkiye, Atlantik zincirini kırıyor.

Üreticilerin Millî Hükümeti için tarihî fırsat dönemine giriyoruz.

Vatan Partisi geliyor.

Haydi görev başına!

 

 

Vatan Partisi 11. Genel Kurultayı’nın

(Amiral Soner Polat Kurultayı)

Aydınlığa Çıkış Bildirgesi

 

 


BİR: Durum ve görev: Zorlukları yenmek!

 

İKİ: Gündem: Üretim Devrimi.

 

ÜÇ: Zaman: Dar.

 

DÖRT: Temel slogan: Üretici baş tacı!

 

BEŞ: Program: Üretim ve İstihdam Odaklı.

 

ALTI: Ekonomik sistem: Karma Ekonomi.

 

YEDİ: Siyasal çözüm: Üreticilerin Millî Hükümeti.

 

SEKİZ: Tarihî miras: Atatürk ve devlet birikimi.

 

DOKUZ: Anahtar güç: Vatan Partisi.

 

 

Önümüze bakıyoruz:

 

Durum ve görev: Zorlukları yenmek! Ekonomide zorluklar var, güvenlikte ciddî tehditler var. Türkiye’nin gündemi, zorlukları yenmektir. Zorlukları kesinlikle yeneceğiz!


Gündem: Üretim Devrimi. Türkiye, zorunlu olarak bir sistem değişikliğinin, Üretim Devriminin eşiğindedir.


Zaman: Dar. Yanlış bir adlandırmayla “Serbest Piyasa Ekonomisi” diye cilalanan bugünkü Borçlanma Ekonomisinde ısrar; debelenmelerden, kargaşalıklardan ve şiddetlenen sancılardan başka bir sonuç getirmez. Çöken İhracat Odaklı Ekonominin yerine Üretim ve İstihdam Odaklı Ekonominin kuruluşuna bir an önce, devrimci millî ruhla başlamak gerekir. İşçi ve çiftçiden sanayici ve tüccara kadar bütün üretici sınıfları birleştiren bir hükümet, ancak böyle bir hükümet, emeği ve millî sermayeyi kamu önderliğinde seferber eder ve Karma Ekonomiyi uygulayabilir.


Temel slogan: Üretici baş tacı! Önümüzdeki Ekonomik Programın temel sloganı şudur: Üretici baş tacı.


Program: Üretim ve İstihdama Odaklı Ekonomi. Burada istihdamı, ayrıca vurguluyoruz. Çünkü yalnızca yüksek teknolojiye taparak üretime odaklanma projesi de vardır. Bu proje, dönüp dolaşıp Borçlanma Ekonomisine indirgenir; ayrıca işsizliği büyütür ve toplumsal maliyetleri yanında ekonomik maliyeti de ağırlaştırır. O nedenle Türkiye, tasarrufu artırmak, yatırımı büyütmek, ileri ve geri bütün üretim kapasitesini kullanmak, ülkenin bütün emek güçlerini seferber etmek zorundadır. Emek seferberliği için emekçiyi şevklendirmek, çalışma arzusunu ateşlemek, geniş emekçi yığınlarına dayanmak gerekir.


Ekonomik sistem: Karma Ekonomi. Kamu müdahalesi, ciddî planlama, devlet ve toplum disiplini olmadan, önümüzdeki zorlukların üstesinden gelemeyiz. Ekonomik atılım ve ülke güvenliği arasındaki eşgüdümü sağlayamayız, özet olarak Üretim Devrimini başaramayız. Bugün özel kesimin talebi de, üretime ve istihdama yönelik kamu müdahalesidir, yoksa sözümona Serbest Piyasa Ekonomisi değildir. Sermaye sınıfı dahil, hiç kimse iflas çizgisinde inadın arkasından yürümez.


Siyasal çözüm: Üreticilerin Millî Hükümeti. Türkiye, bu dar boğazdan tek başına Tayyip Erdoğan hükümetiyle çıkamaz, bununla birlikte Ak Parti’yi dışlayan, Tayyip Erdoğansız bir hükümet de kurulamaz. Öyle bir hükümeti kurmak isteyenler, Türk milletinin çoğunluğunu karşılarına alıyorlar. Bunlar, ABD kumandası altında PKK, FETÖ’nün de katıldığı hükümet projesine bağlanıyorlar. İmkansızın kuyruğuna takılmışlardır. Üreten ve Bağımsız Türkiye programını hayata geçirmek için, milletin büyük güçlerini birleştiren ve zorlukları paylaştıran bir hükümet, önümüzdeki sürecin biricik çözümüdür. Üretim Devrimi ve Türkiye’nin güvenliği, Üreticilerin Millî Hükümeti yönetiminde başarılacaktır.


Tarihsel miras: Atatürk ve devlet birikimi. İstiklâl Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin Devrimci Önderi, Mustafa Kemal Atatürk, zorlukları aşma ve milleti birleştirmede büyük esin kaynağımızdır. Milletimizin çeşitli kavimleri ve inançları birleştiren imparatorluklar birikimi, devlet ve ordu kuruculuğu, bize her zaman gerekli olan tarihsel mirastır.


Anahtar güç: Vatan Partisi. Vatan Partisi, Üretim Devrimi Programı, Vatan Savaşından Millî Hükümete stratejisi, çözüme odaklı gerçekçi siyasetleri, Milletimizi kucaklayan ve Türkiye’yi Avrasya ülkeleriyle birleştiren başarılı pratiği, zorlukları yenmedeki tecrübe ve kadro birikimi, geleceğimizi emanet edebileceğimiz örgütlü gençlik gücüyle Üreticilerin Millî Hükümetine tarihsel değerde katkılarda bulunmaya hazırdır. Türk Milleti, Ergenekon Destanında olduğu gibi, büyük bir seferberlikle, körükleri çalıştıracak, dağları yaracak ve bu zorlukların içinden aydınlıklara ulaşacaktır. Ergenekon’daki demirci, Vatan Partisi’dir.