Nusret Senem: ABD’ci FETÖ ve silah kullanma kararlılığı

Ağustos 2016, Teori Dergisi'nde yayımlanan yazısı.

Uzun yıllar son vuruşu yapmak için TSK’da örgütlendiler. 15 Temmuz 2016’da ABD, Türk devleti içine yerleştirdiği GLADYO’yu sahaya sürdü. Yapılan hazırlıkların olgunlaştığını ve beklenen anın geldiğini düşündüler ve “o adımı” attılar. Fakat, bu altın vuruş Türk milleti kayasına çarpıp, tuzla buz oldu. TSK içindeki FETÖ suçüstü yakalandı. ABD’nin GLADYO iktidarını millet ordu birlikteliğiyle yendik. Bu, ABD’nin yenilgisidir. ABD, Türkiye Cumhuriyetinin TSK, emniyet, yargı, mülkiye ve eğitim  kurumlarındaki bütün operasyon gücünü kaybetti. Tarih böyle yazacak.

 

ABD’ci FETÖ darbesi, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İstanbul ve İzmir Askeri casusluk, ODA TV, Erzincan Ergenekon vb kumpas davaları ile hazırlanmaya başlandı. ABD, AB ve NATO karargahlarında hazırlanan kumpaslar ile tutuklanıp tasfiye edilen TSK’nın astsubay, subay, general ve amirallerinin yerini, yükseltilen FETÖ üyeleri aldı. Binlerce Atatürkçü askeri öğrenci, subay, general ve amiraller de sicilleri bozularak tasfiye edildiler.


Silivri Cezaevi’nde yıllarca FETÖ hakkında çalıştım. Fethullah Gülen’in Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılanmasına ilişkin bütün belgeleri inceledim. Fethullah  Gülen’in de içinde yer aldığı Susurluk’ta ortaya çıkan GLADYO’nun yargılandığı dava dosyalarını, Ergenekon davası dosyasına, sanık olarak getirttim ve inceledim. Devlet kurumlarının “Susurluk” raporlarını inceledim. Fethullah Gülen hakkında, bu belgelere dayanarak Devletin Fethullah Arşivi üst başlıklı 6 kitap hazırladım. Susurluk olayındaki rolü ve örgütün yapısı hakkında Fethullah ve Susurluk kitabını yazdım. MİT’in Susurluk raporunu MİT’in Çiller Örgütü Raporu adıyla kitaplaştırdım.

 

FETÖ’nün, TSK  içindeki  örgütlenmesinin boyutlarının büyüklüğünü biliyorum. FETÖ’nün, ABD’nin GLADYO yapılanması olduğunu vurgulamış ve üzerine gidilmemesinin darbeler dönemini başlatacağını, Mart 2014’de, Teori dergisindeki “ABD’nin TSK’ya Operasyon Örgütü” başlıklı yazımda vurguladım. Bu tehdide, çok sayıda “Balyoz Davası” sanığı general ve subayımız da sık sık dikkat çektiler. Ancak, zamanında dikkate alınmadı ve tehdidin boyutu büyüdü.

 

Bu yıl düğmeye basıldı. İzmir casusluk davasında kumpasa uğrayan subayların yaptığı başvuru üzerine tespit edilen FETÖ mensubu denizci subaylar, amiraller hakkında ilk kez Temmuz 2016 başında harekete geçilebildi. Ağustos 2016’da yapılacak YAŞ’ta çok sayıda FETÖ mensubu tasfiye edilecekti. Bu olgu darbe sürecini hızlandırmış olmalıdır.

 

ABD’ci FETÖ’yü, tertiplerinin hedef aldığı kişilerden biri olarak, bizzat yaşayarak tanıyanlardanım. 15 Temmuz darbesi “ABD’ci FETÖ darbe girişimi” olarak anılmalı. ABD’nin bilgisi ve emri olmadan FETÖ’nün bu girişime kalkması eşyanın tabiatına aykırıdır. Darbeci teröristlerin silah kullanmaktaki kararlılığı, örgütün ABD’nin güdümünde ve NATO’nun GLADYO örgütü olmasından kaynaklanıyor.

 

Örgütsel hiyerarşi


Ankara C. Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından tape edilip, yargılandığı dava dosyasına eklenmiş bir konuşmasında Fethullah Gülen şöyle diyor:

 

“Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır… Bunca kalabalık  içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi, sözde mahremiyet içinde anlattım… Sırrınız sizin esirinizdir. Söylerseniz siz esir olursunuz.”

 

Devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerde hakim olmak nasıl mümkün olacak? Hiyerarşi, sıkı disiplin, istihbarat, sır saklamak ve gizli örgütlenmeyle!

 

Emniyetin raporlarına göre bu örgütsel yapının hiyerarşik durumu şöyledir:

 

1. İstişare Grubu: Yedi kişiden oluşur, başkanlığını Fethullah Gülen yapar. Gülen hakkında dava açan C. Savcısı Nuh Mete Yüksel, elde edilen belgeler bağlamında İstişare Gurubu’nu isim isim sayıyor ve 12 kişiden oluştuğunu söylüyor.5 Fakat, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, 23 temmuz 2016 günü kabul edilen “Çatı FETÖ iddianamesi”nde, bu sayının da üzerinde üye olduğu saptanıyor.

 

2. Dünya imamı 3. Coğrafi bölge imamı. 4. Ülke imamı. 5. Bölge imamı. 6. İl imamı. 7. İlçe imamı. 8. Semt imamı. 9. Mahalle imamı. 10. Ev imamı (Işık evleri). 11. Serrehberler. 12. Belletmenler. 13. Öğrenciler ve cemaat mensupları (şakirt ve şakirdeler).

 

Bu yapılanma, 1999 yılında, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün çalışması sırasında saptanmıştır. Örgütün hiyerarşik yapısı şimdi çok daha gelişmiş ve karmaşıktır.

 

Hanefi Avcı, Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabında, 17 Aralık 2013 operasyonunun ardından ortaya çıkan “paralel yapı”nın, emniyet çalışmasında yer almayan bazı birimlerini; Emniyet, MİT, TSK ve Yargıdaki örgüt yapısını, imamlarını isim isim ortaya koymuştu. Hatta giderek ifade verdiği askeri savcılar ve C. savcıları oldu.

 

Son bilgiler ve ortaya çıkan yeni deliller, Fethullah Gülen’in yıllar önce “bütün Anayasal müsseselerdeki gücü” cephesine çekme işini nasıl bir örgütsel yapı ile gerçekleştirdiği, gizliliğe, istihbarata, sır saklamaya verdiği önemi ortaya koyuyor.

 

F Tipi örgüt, devlet imkanlarını kullandığı için Polis, TSK, MİT, Yargı ve basın ilişkilerini son derece planlı ve işbirliği halinde götürdü. Etkili ve sonuç alıcı operasyonlar yapması, 15 Temmuz darbesinin korkunç boyutu, bu özelliğinden kaynaklanıyordu.

 

Cemaatin, “İstişare Kurulu başkanlığını Fethullah Gülen yapar. Dünya imamı, istişare grubu içinden birisidir. Görevi dünyadaki bölge ve ülke imamlarını atamak, istişare sonucu alınan kararları uygulamaktır.”

 

“Coğrafi Bölge İmamı; bir dünya coğrafi bölgesinden sorumlu olan kişidir” (Orta Asya İmamı, Doğu Pasifik İmamı gibi). “Ülke İmamı; bir ülkenin tamamından sorumlu olan kişidir” (İngiltere,   Fransa, Türkiye gibi).

 

“Bölge İmamı; bir coğrafi bölgeden sorumlu kişidir. (Marmara, Ege, Karadeniz gibi). “İl İmamı; bir ilin tamamından sorumlu olan kişidir.” “İlçe İmamı; ilçenin tamamından sorumlu olan kişidir.” “Semt İmamı; semtten sorumlu kişidir.” “Mahalle İmamı; mahalleden sorumlu kişidir.” “Ev İmamı; evden veya yurttan sorumlu kişidir.”

 

İdeolojik yapı ve amaç


Fethullah Gülen, “Müslüman olmak dışında hiçbir akıma mensup olmadığımı ve dolayısıyla ‘Nurcu’ da olmadığımı defalarca açıkladım” diyor. Gülen’in sözlerinin takiyye olup olmadığı bir yana, Said-i Nursi’nin “Nurculuk” akımının bir kolunun başındaki figür olduğu tartışmasızdır.

 

Said-i Nursi’yi en iyi inceleyenlerden biri Turan Dursun’dur. Turan Dursun, Nursi’nin Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı görüşlerini, İslam dinini bozan hezeyanlarını,  kendisini peygamber seviyesinde ve Risalelerini ise Kur’an’dan birer parça gösteren sapkın düşüncelerini Müslümanlık ve Nurculuk isimli kitabında anlatıyor.

 

Keza, Diyanet İşleri Başkanlığı, “Nurculuk” isimli eserde bu akımın İslam dinine aykırı bir çok yönüne vurgular yapmakta ve “Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu”nu belirtmektedir. “Said-i Nursi, laik bir devlet rejimi kurduğu için Atatürk düşmanı kesilmiş, onu Şualar adlı risalenin birçok yerinde Ebusüfyan ve Deccal’e benzetmiştir.” Bu sebeplerle Fethullah Gülen hareketinin, Said-i Nursi’ye dayanan dini düşüncelerini ve hedefini, resmi belgelere bakarak incelemek yerinde olur.

 

Said-i Nursi’nin yolundan yürüyen Fethullah  Gülen,  onun  dini  prensiplerine  bağlıdır.


Fakat, laik cumhuriyet rejimini yıkmak amacıyla örgüt, kurup, dini kullanırken farklı taktikler savunuyor.

 

Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 1999’da hazırladığı resmi belgelere göre; “Şeriat yeri- ne İslam, cumhuriyet dönemi yerine talihsiz dönem veya karanlık ya da upuzun hicranlı dönem, militan yerine hizmet erleri ya da ışık erleri veya ışık süvarileri, laik kesimler yerine karşı cephe veya hasım cephe, cumhuriyet dönemi yöneticileri yerine o kafalar, Atatürk dönemi veya İnönü dönemi yerine mabede giden yolların kapatıldığı zaman dilimi, şeriat düzeni, yerine hedef, Atatürk yerine deccal şeklinde deyimler kullanıyor.”

 

Gülen örgütünün temel taktiklerinden biri takiyye yöntemlerini uygulamaktır. “Önlem alınmakta gecikildiği taktirde, tarih sayfaları arasında kalan… din görünümlü isyanların belki de en ciddi, en sinsi, en kapsamlı ve en tehlikeli(sine)”13 önderlik etmek Gülen’in asla açık etmediği amacıdır.

 

Genelkurmay Başkanlığı’nın ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Gülen’in yargılandığı davaya gönderdiği raporlarda, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak ve yerine şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmak amacında olduğu vurgulanıyor.

 

Bütüne bakıldığı zaman ortada dini bir cemaat değil, din görünümlü ve cumhuriyeti yıkmak hedefiyle örgütlü bir güç var ve bütün güvenlik birimlerince bu biliniyor. Nitekim, örgütün bu niteliği nedeniyle Milli Güvenlik Kurulu, 25 Ağustos 2004 günü yaptığı toplantıda,15 “Fethullah Gülen gurubunun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler” başlığı altında ”Nurculuk ve Fethullah Gülen grubu”- na ait kuruluşların faaliyetlerinin engellenmesi için 15 ayrı karar alıyor. Kararda, Cemaat hak- kında “Ağır yaptırımlar getiren yasal düzenleme yapılmalıdır, eylem planı hazırlanmalıdır” deniyor. Daha sonraki yıllarda ve en son Haziran 2016’da örgütün, Terör örgütü olduğuna ilişkin MGK kararları alındı.

 

Darbe girişimi olunca, bu kararların bir işe yaramadığı ve TSK’daki örgütlenmenin boyutu ortaya çıktı. TSK’nın bölücü terörle savaşırken zaafa düşmesinden endişe edip ihtiyatlı davranma ve zaman içinde sorunu halletme düşüncesinin hatalı olduğu görüldü.

 

NATO ve CIA ilişkisi


Türkiye, 1952’de NATO’ya üye oldu. NATO anlaşmasının gizli hükümleri gereği, bütün NATO ülkelerindeki benzerleri gibi GLADYO, ilk olarak Seferberlik Tetkik Kuru- lu ve MİT içine, daha sonra ise Özel Harp Dairesi içine yerleşti. Fethullah Gülen 1966’dan itibaren Nurculuk ve örgütlenme faaliyetlerine girişti. Gülen, MİT Müsteşarı ve 12 Mart dar- besinin önemli isimlerinden, meşhur GLADYO mensubu General Fuat Doğu tarafından. “Kominizmle Mücadele Derneği”nde yetiştirildi ve kullanılmaya başlandı. Yani FETÖ, NATO ve GLADYO örgütlenmesidir.

 

Fethullah Gülen’in, istihbarat işlerine çok önem verdiği sır değil. ABD’nin istihbarat kuruluşlarından CIA ile F Tipi örgütün ilişkisi konusundaki iddia ve olgular yıllardır yazılır. Bu iddia ve olgulardan bazıları söyle:

 

-Fethullah Gülen; Ankara DGM C. Başsav- cılığı’na gönderilen, hakkındaki “ışık tarikatı“ konulu, Ankara Emniyet Müdürü imzalı Rapor üzerine, tedavi olmak amacıyla ABD’ye gitti. Beyanına göre tarih 22 Mart 1999’dur. O gün- den bu yana 17 yıl geçti. ABD’den dönmedi/ dönemedi. Ya da dönmesine izin çıkmadı.

 

-15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardın- dan da iade talepleri gündeme geldi. Fakat, ABD vermemek için bahaneler üretmekte bir sakınca görmüyor.


-Fethullah Gülen’in CIA ile ilişkisi konusunda MİT’in arşivinde çok sayıda bilgi ve istihbarat var. Dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzalı “Susurluk Raporu” ilk örnektir.

 

30 Mayıs 2003 Cuma günü, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Cumhuriyet gazetesinden İlhan Selçuk, İbrahim Yıldız ve Mustafa Balbay’ı ağırlıyor. Atasagun, Gülen konusunda şunları söylüyor: “Onu (Fethullah Gülen) biliyorsunuz, ABD’nin Yeşil Kuşak projesinin bir ayağıydı. Olay hâlâ odur. Bin Ladin’i de ABD yarattı, Afganistan’da Ruslara karşı besledi, sonucu gördünüz. Bu, terör örgütünü beslerseniz, sonunda ne olacağının göstergesi.”

 

Atasagun’un burada Fethullahçıları Bin Ladin’le kıyaslaması ve ABD’nin kontrol ettiği bir terör örgütüne benzetmesi dikkat çekici ve uyarıcıdır. MİT Müsteşarı’nın, Teşkilatın arşivinde konuya ilişkin belge, rapor veya bilgi olmadan konuşmayacağı kesindir.

 

2008 yılında ABD basınında ve yargı organlarında Fethullah Gülen-CIA ilişkisi, Green Card (yeşil kart) başvurusuna ilişkin davada ciddi şekilde yeniden gündeme geldi.

 

ABD İçişleri Bakanlığı adına savunma yaparak, Fethullah Gülen’in oturma izni baş- vurusunun reddedilmesini sağlayan savcıların gerekçesi, “Gülen hareketinin finansmanına CIA’nın katıldığı kuşkusu” idi. Nitekim, ABD iç istihbarat kuruluşu FBİ’nin eski yöneticilerinden biri, Fethullah Gülen’in yabancı ülkelerde ve ABD’deki okullarının parası CIA’dan, diyor.

 

Aynı Savcılık, Fethullah Gülen cemaatının kontrol ettiği mali gücün 25 milyar dolara ulaştığını da vurguladı. Oturma izni belgesi almak için gösterdiği referanslar, CIA’nın  eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller, CIA Analiz Bölümü eski Direktörü, halen ABD Genelkurmay İstihbarat Konseyi’nde önemli görevleri olan George Fidas, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Tayyip Erdoğan’ı Başbakanlığa  hazırlayan  Marton  Abramowitz vb kişilerdi. Türkiye kamuoyu bu CIA yetkililerini çok iyi tanıyor; Fethullah Gülen’in Green Card almasını bunlar sağladılar. Bunlar arasında Graham Fuller’e özel vurgu yapmak şart.

 

Graham Fuller, 2008’de yayınlanan “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında şöyle diyor: “Gülen hareketi mensuplarının ordu istihbaratı ve güvenlik teşkilatına girmesi engellenmek- tedir. Ancak hareket, üyelerinin dışlanmadığı Polis Teşkilatı içinde önemli bir etki gücünce kavuşmuş durumdadır.”

 

Fuller, 1990’lı yılların başında Türkiye’de “Tarikatları destekleyelim” raporunu hazırlayan CIA yetkilisidir.20 2008’den sonraki kumpaslarla TSK’daki tasfiyelerin ardından FETÖ’nün yapılandırıldığından bilgisi olduğu kesindir.

 

MİT İstanbul Bölge eski Başkanı Osman Nuri Gündeş, Fethullah Gülen’in yurtdışı okul- larındaki İngilizce öğretmenlerinin, CIA’nın ajan faaliyetlerini yürüten diplomatik statü kazandırılmış kişiler olduğunu açıkladı; Fethullah’la CIA arasındaki doğrudan ilişkiye dikkat çekti.

 

Osman Nuri Gündeş’in açıkladığı olayı Aydınlık dergisi, 7 Eylül 1997 tarihli sayısında bütün ayrıntılarıyla yazmıştı. Aydınlık’tan, CIA ajanı İngilizce öğretmenlerin, Fethullah’ın okullarında görev yaptığına ilişkin gerçeğin başka ayrıntılarını da öğreniyoruz:

 

Toplantı yeri : Ankara’daki Başkent Öğretmenevi.

Toplantı tarihi: 3 Mart 1997.

Ev sahibi: Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Öğretim Genel Müdürlüğü.

Toplantıda hazır bulunan: Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam (şimdi AKP Millet- vekili, toplantı tarihinde DYP Milletvekiliydi).

Bu toplantıya ilişkin yayımlanan kitabın  adı: Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Yurtdışında Açılan  Özel  Öğretim  Kurumları  Temsilcileri-İkinci Toplantısı”, Milli Eğitim Bakanlığı yayını.

Özbekistan’daki 18 okulun sahibi: Silm AŞ. Konuşmayı  yapan  okul  yetkilisi: Mehmet Mesut Ata.

Diplomatik pasaportlu CIA ajanlarının Fethullah Gülen’in okullarında İngilizce öğretmeni kisvesi altında yürüttüğü faaliyete özenen Fethullahçı okul yetkilisi Mehmet Mesut Ata, bu konuşmayı, kendilerine de diplomatik statü kazandırılması talebiyle noktalıyor. Aslında  bu konuşmayla güdülen amaç, Fethullahçıların MİT’e alınmasıdır. Mehmet Mesut Ata, Graham Fuller’in de işaret ettiği gibi, cemaatin ele geçirmek için büyük çaba sarf ettiği, fakat başarılı olamadığı MİT Müsteşarlığı’nın bünyesine katılmalarını, bu şekilde dile getiriyor. CIA örneğini vermesinin ve cemaatı deşifre etmesinin sebebi budur. Mehmet Mesut Ata, “Merdi Kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler” deyişindeki gibi, Fethullah Gülen’in yurtdışındaki okullarının CIA faaliyetlerinin merkezi olduğunu ve yaptıkları iş ortaklığını bu nedenle çekinmeden itiraf ediyor.

 

CIA ile Fethullahçıların iş ortaklığı Özbekistan ve Kırgızistan’la sınırlı değildir. Fethullah Gülen’in diğer ülkelerdeki okullarında da, CIA ajanları öğretmen olarak görev yapıyor. Örneğin, Kazakistan’daki okullardaki CIA ajanı öğretmenlerin maaşının doğrudan CIA’dan ödendiğini gazeteci Aslan Bulut açıkladı.

 

Dr.  Necip  Hablemitoğlu’nun   hazırlandığı bir raporun “Türkiye’deki Etki Ajanları Borsası: Fethullahçılar” ara başlıklı bölümü, Fethullah Gülen’in CIA ajanı olduğu saptamasını yapıyor; gurubunun ve polis içindeki Fethullahçı istihbaratçıların CIA ile ilişkilerini belgelere dayanarak inceliyor. Raporun 2001 yılında, Yeni Hayat dergisinde yayınlanmasından kısa süre sonra, Dr. Hablemitoğlu evinin oto garajında, 18 Aralık 2002’de silahlı saldırı sonucunda öldürüldü. Bu cinayetin  faillerinin polis içindeki Fethullahçı istihbaratçılar olduğu iddiası, Hablemitoğlu’nun yakın çevresinde ciddi bulunuyor.

 

Fethullah Gülen’in yargılandığı Ankara 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde C. Savcısı Nuh Mete Yüksel, 21 Kasım 2001 tarihli celsede sunduğu ek delillerle, “Gülen’in CIA’ya gönüllü ajanlık yaptığını ve ABD’deki çiftliğinde FBI tarafından korunduğunu ileri sürdü.”

 

Kâşif Kozinoğlu, MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanı ve Orta Asya ülkelerinden sorumlu üst düzey MİT yetkilisi idi. Fethullah Gülen ve CIA arasındaki örgütsel ilişkiye Aydınlık gazetesine gönderdiği elyazısı mektuplarda dikkat çekmişti. Kozinoğlu, “Anılan ülkelerde belirttiğim şahıslar, özellikle okul müdürleri o ülkelere ilişkin raporlarını da belli periyotlarda, anılan ülkelerdeki CIA temsilcileri ile paylaşmaktadırlar” diyerek son noktayı koydu.

 

MİT’in elindeki bu bilgilerin ya da istihbaratın devletin üst makamlarına kadar ulaştırıldığı kesin.

 

FETÖ hakkında, 2013’den itibaren sür- mekte olan soruşturmalar kapsamında itirafçı olanların verdiği bilgiler ise şok edici nitelik- tedir. Bunların başında, uzun yıllar Fethullah Gülen’den sonra örgütün 2. adamı konumun- daki İstişare Kurulu üyesi Latif Erdoğan’ın ifa- desi geliyor. Latif Erdoğan ifadesinde; örgütün bütün yöneticilerini deşifre ediyor, “Fethullah Gülen’in devleti ele geçirme faaliyeti vardır” saptamasını yapıyor ve CIA ile bağlantısını ayrıntılarıyla anlatıyor. 25 sayfa tutan ifadesin- de şöyle diyor: “CIA ve FBI tarafından, hükü- mete yönelik faaliyetlerine ilişkin geliştirdiği strateji gereği, cemaate ait kültür merkezlerin- de yetiştirilmiş kadroya değişik konularda eğitimler verdi.” “Cemaat…CIA ve MOSSAD’ın eline geçmiş ve Amerika ve İsrail adına hizmet vermeye başlamıştır”. 

 

Bu gerçekler artık iddianamelerde suç kanıtı ve iddiaların konusudur. Ankara C. Savcısı Serdar Coşkun imzalı, 1 No’lu sanık olarak saptanan Fethullah Gülen ve 73 kişi hakkın- daki örgüt iddianamesi, 23 Temmuz 2016 günü kabul edildi. Yargılama Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Kasım 2016’da başla- yacak. Bu iddianamenin temel tezi FETÖ’nün, ABD’nin istihbarat kuruluşu CIA’ya bağlı olduğudur.

 

Silahlı Terör Örgütü ve ABD’nin emrinde


Yıllar önce faili meçhul bir cinayete kurban verdiğimiz Dr. Necip Hablemitoğlu, ölümünden kısa süre sonra yayınlanan Köstebek isimli kitabında F Tipi örgütün polis içindeki birimlerinin çalışma yöntemlerini şöyle özetlemiş:

 

“Telefon dinleme, sahte belge üretimi ve montaj, çarpıtılmış bilgiye yönelik kampanya- lar, hırsızlık, kundakçılık, şantaj amaçlı kadın pazarlama ve görüntü kaydı, her türlü illegal kayıt kullanımı (böcek, gizli kamera vb), rüşvet, gasp, darp, bilgisayar sahtekarlığı, ev ve iş yeri kurşunlama, hakim kiralama ve diğerleri.”

 

Diğerleri kapsamına cinayetlerin de girdiğini Hrant Dink’in faillerinden sanık Erhan Tuncel’in itirafları gösterdi. Tuncel, Hrant’ı, Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’in dahil olduğu çetenin planlayıp öldürttüğünü itiraf etti. Her iki müdür de “F Tipi Yapılanmanın Etkin Elemanları” listesinde. Ramazan Akyürek ayrıca Fethullah sicilli. Şimdi bu suçtan dolayı tutuklu olarak yargılanıyorlar.

 

Haliç’teki Simonlar-Dün Devlet, Bugün Cemaat kitabında Hanefi Avcı, F Tipi örgütün, Necip Hablemitoğlu’nun dikkat çektiği yön- temleri uyguladığını somut olaylar bağlamında anlatıyor ve psikolojik harekat yaptıklarını vurguluyor. FETÖ’nün, şiddeti ve yasa dışılığı bir mücadele biçimi olarak gördüğü ve hedef aldığı kişi veya örgütleri bu yöntemlerle etkisiz kıldığı anlaşılıyor.

 

F Tipi örgütün kullandığı yöntemler, NATO’nun hükümetleri kontrol aracı olarak örgütlediği GLADYO-Kontrgerilla’nın yöntemleriyle aynı.

 

Polisteki yapılanmanın emniyetin en kritik birimleri olan Personel, İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele, Terörle Mücadele birimlerinde yoğunlaştığı biliniyor. AKP iktidarı ile birlikte İl Emniyet Müdürlükleri, İlçe Emniyet Müdürlükleri de buna dahil oldu.

 

F Tipi örgüt, emniyetteki operasyona, psikolojik harekat yöntemlerini kullanarak Emni- yet Genel Müdürlüğü’nün İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun’u tasfiye ederek başladı. Arkasından Emniyet Genel Müdür Yardımcıları Mustafa Gülcü ve Emin Aslan, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ve diğerleri tasfiye edildi.

 

AKP Milletvekili Şamil Tayyar, attığı bir tweette “emniyeti cemaate teslim ettik” dedi. BOP  Eşbaşkanlığı’nın,  güvenlik  kurumlarını F. Gülen’in örgütüyle paylaştığını ve bu tasfiyeleri onayladığını deşifre etti.

 

Sonuçları itibarıyla Cumhuriyet tarihinde görmediğimiz kapsamda psikolojik harekat yapan silahlı bir örgüt var. Bu örgüt, siyasi iktidarın desteğini almadan asla başarılı olamazdı. Uyguladığı psikolojik harekat yön- temleri, F Tipi örgütün şiddeti etkili şekilde kullandığını kanıtlıyor. Tertibi planlayan ve psikolojik savaşı yürüten örgütü ve arkasında duran siyasi iradeyi Türk Silahlı Kuvvetleri daha 2007 yılında saptadı.

 

2007- 2009 yılları arasında hazırlandığı ve Genelkurmay Karargâhı’na sunulduğu anlaşılan bu bilgi notları, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Poyrazköy”, “Islak İmza”, “İnternet Andıcı”, “Casusluk” vb adlarla sürdürülen operasyonların ve davaların mahiyetini açıkça ortaya koyuyor.

 

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ görevdeyken, yaptığı bir konuşmada,  TSK’ya karşı “asimetrik psikolojik harekat” yapıldığının söylemişti. Dünyanın en güçlü ordularından birine yapılan psikolojik harekat, bünyesindeki gizli örgüt olmadan gerçekleştirilemezdi. “Çürük yumurtalar”, “içimizdeki kanı bozuklar” vb ifadeler yargılanan amiral, general ve çok sayıda subayın ifadesinde, yazdıkları kitaplarda yer alıyor. Bu yapının silahlı olduğu, bünyesinde örgütlendiği kurumun niteliğinden kaynaklanıyor.

 

“Haşhaşiler” benzetmesi ve “… örgüt silahlıdır, zira polis içindeki yapılanma, polisteki silahlı gücün yapılanma tarafından bizzat kullanılması  onun  silahlı  olduğunu  gösterir.”30  F Tipi örgütün bu niteliğini Ankara Emniyet Müdür Yardımcılarından Osman Ak, Ankara  2 Nolu DGM’deki ifadesinde açıkladı. Osman Ak’ın ifadesi, örgütü içeriden tanıyan bir yönetici olması nedeniyle çok uyarıcıydı. Fethullah Gülen’in yargılandığı Ankara 2 No.lu DGM’de, 12.11.2001 günü tanık sıfatıyla ifade verdi. Osman Ak, şöyle dedi:

 

“Bence bu örgüt silahlıdır. Zira polis içerisindeki yapılanması, polisteki silahlı gücün yapılanma tarafından bizzat kullanılması onun silahlı olduğunu gösterir.”31 Yıllarca bu gerçeği Vatan Partisi dışında başkaca gören olmadı.

 

Sahte belge ve planlar üretmek yoluyla, TSK gibi bir kuruma karşı yürüttükleri “asimetrik psikolojik harekât” ve kumpas davaları, örgütün terörist niteliğinin ve gücünün açık kanıtıydı. 15 Temmuz “ABD’ci FETÖ darbe girişimi” örgü- tün terörist niteliğini kesinleştirdi.

 

Örgüt Susurluk’ta ortaya çıktı


Susurluk olayında varlar. H. Kırcı, ölünceye kadar Çatlı’nın emrindeydi.  Öldüğü  sırada ise arkasındaki koruma aracındaydı. F Tipi GLADYO’nun en keskin tetikçileri konumun- daydılar. Polis içindeki güçlerini muhafaza ettiler. Bir ara Polis İstihbarat lağvedilecek haberleri çıktı, çok telaşlandılar.

 

F Tipi GLADYO’nun, Susurluk’ta ortaya çıkan unsurlarının ve eylemlerinin dava dosyalarındaki resmi belgelerden hareketle kitabını yazdım: Fethullah ve Susurluk.

 

MİT’in, 17 Kasım 1996’da, Başbakan Erbakan’a sunduğu “Susurluk Raporu”nda Fethullah Gülen’in, “Susurluk”ta ortaya çıkan örgü- tün yöneticilerinden biri olduğuna dair 6 sayfa bilgi notu bulunuyor.

 

FETÖ’yü ortaya çıkardık, güvenlik kurumlarına ve yargıya bildirdik.

 

1999’daki başvurular


Fethullahçı Yapılanmayı 1999 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bildiren, İşçi Partisi yetkililerinden biriyim. Aydınlık dergisi bu listeleri yayınladı. Hikmet Çiçek’in o yıllarda yaptığı haberler nedeniyle Ergenekon kazanına atıldığı açık. Ben de aynı nedenle Ergenekon’da hedef oldum.

 

F-Tipi örgütlenmenin emniyet içinde çeşitli birimlerde güçlenmesi üzerine, İşçi Partisi’ne ulaşan bir listeyi, İşçi Partisi Genel Sekreteri Hasan Yalçın İçişleri Bakanlığı’na, ben ise Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne resmi yazı ekinde verdik. Bu rapor 10.01.1999 tarihli haftalık Aydınlık dergisinde yayınlandı.

 

Fethullahçı polis hakkında soruşturma yapıldı. Bu soruşturma neticesinde yasadışı Fethullahçı odak hakkında hiçbir ciddi tedbir alınamadı. Konuyu, 2002 yılında basılan, kendisi de eski bir Polis Akademisi öğrencisi olan Zübeyir Kındıra, Fetullahın Copları kitabında ayrıntısı ile anlatıyor. Polisi ele geçirmeye devam ettiler.

 

Aydınlık’ın yayını üzerine, sadece Fethullah Gülen hakkında soruşturma ve arkasından da tek kişilik “Terör Örgütü” davası açıldı! Dava 2008’de AKP’nin yardımları ve yasal düzenlemeleri ile boşa çıktı ve Fethullah Gülen beraat ettirildi.

 

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması biten dosya, Ergenekon davasına bakan İst. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne celbedildi. Ancak dijital kopyası alınmadan 28 klasörden  oluşan  dosya,  olduğu  gibi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi. Dosyanın mahkemede olduğu günlerde bir fotokopisini alarak içindeki güvenlik birimlerinin dosyaya gönderdiği rapor ve kararlardan 6 kitap hazırladım.

 

29 Ocak 2008’deki başvuru


29 Ocak 2008 tarihli suç duyurusu dilekçe- sinin ekinde, Ankara C. Başsavcılığı’na verdi- ğim “Emniyetteki F Tipi Örgütlenmenin Etkin Elemanları” başlıklı 57 kişilik listenin başında,

 

1. sıradaki kişi Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’nin eski Başkanı Ramazan Akyürek’ti. Şimdi bu kişilerin tamamı tutuklu ya da aranıyor.

 

Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altın- taş tarafından hazırlanan ve Emniyet içindeki  F Tipi illegal örgütlenmeyi anlatan 4 sayfalık listeyi, Ankara C. Başsavcılığı’na vermem üzerine, bu listede ismi bulunan bazı kişiler hakkımda şikayette bulundular. Ergenekon soruşturmasına bu yüzden dahil edildim. Hak- kımda inanılması güç iftiralarla FETÖ basının- da manşetler atıldı. Yargıtay’a bomba ataca- ğım, suikast planları yaptığım günlerce gazete manşetlerini süsledi. Bunları servis edenler, şikayet ettiğim polis içindeki FETÖ idi.

 

Ankara 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “iftira” suçu isnadıyla aleyhimde kamu davası açıldı. Bu dava Haziran 2009’da sonuçlandı ve beraat ettim.

 

Devletin, Emniyet Teşkilatı gibi son derece önemli bir kurumuna, bir tarikatın sızmasını  ve örgütlenmesini bu Teşkilatın bünyesi kabul etmez. Nitekim etmemiştir. Emniyet Teşkilatı kendi hiyerarşisi ve disiplini dışında, ikinci bir hiyerarşi ve disiplin uygulayan F Tipi örgüt- lenmeyi, yasa dışı niteliği nedeniyle eninde sonunda bünyeden temizlemek zorunda kaldı.

 

2013’ten sonraki başvurular


Balyoz, Ergenekon, ODA TV, Askeri casusluk vb kumpas davalarının sanıkları tahliye olur olmaz, bu örgüt hakkında şikayette bulundu ve kumpasta görev alan isimleri TSK’ya bildirdi.

 

Vatan Partisi sanıkları olarak, başta Doğu Perinçek ve Nusret Senem, İstanbul C. Başsavcılığı’na, TSK’daki ve Emniyetteki Fethullahçılar hakkında, isimleri de verilerek suç duyurularında bulunduk. Dilekçede; Ergene- kon yargılaması sırasında, FETÖ ve kumpası ortaya koyan resmi kanıtlar var.

 

Bu kanıtlar; Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi’nin üç milyon sayfa bilgi notu; TSK ve Emniyet’in Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği, Fethullah Gülen’in devlet içindeki illegal örgütüne dair ve cumhuriyet rejimini yıkmayı hedef alan eylemlerini gösteren resmi raporlar; “İP/ Karargah Evleri” denilen ve takipsizlik kararı ile İşçi Partisi’ni aklayan dosya; “Emniyetteki F Tipi Örgüt- lenmenin Etkin Elemanları” başlıklı, başında Ramazan Akyürek ve Ali Fuat  Yılmazer’in yer aldığı, 57 F Tipi polis şefine dair belge ve hakkımdaki beraat kararları; TSK içinde gizli örgütlenmeyi deşifre eden ve E. Korgeneral Altay Tokat’ın yürüttüğü istihbarat faaliyeti- ne ilişkin bir davanın içindeki resmi dinleme kayıtları; “Ergenekon Şeması”nı Genelkurmay hazırladı yalanına ilişkin belgeler; Emekli Emt. Gen. Md. İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Sabri Uzun’un beyanları; Emekli MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un açıklaması gibi kanıtlardan oluşuyor.

 

08.09.2014 tarihli bu dilekçemizin üzerin- den iki yıl geçti. Fakat, bugüne kadar çağrılıp ifademize başvurulmuş değildir.

 

FETÖ’nün devlet içinde örgütlenme süreci


Bu örgütün devleti ele geçirmek üzere 1980’li yıllardan bu yana uyguladığı stratejiyi, Fethullah Gülen çok açık olarak dile getirdi: Yargılandığı davada, bunun ATV’de yayınlanan görüntülü ve sesli belgesi var. Adliye, Mülkiye ve Askeriye’yi ele geçirmek talimatını verdiği bu konuşmada; “Zaiata meydan ver- meyin”, “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın”, “Kuvvet dengesi yoksa kuvvete  başvurmayın”,  “Fuzuli  kahramanlık yerine, ele geçirmeyi tercih edin”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün Anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır”  itiraflarında bulunmuştur.

 

1980’li yıllarda Polis ve TSK içinde örgütlenmeye başladılar. Polisteki ve TSK’daki örgütlenmenin başından sonuna kadar nasıl yürütüldüğüne ilişkin olarak hazırladığım, Emniyetin Işık Evleri Raporu ve Emniyet İstihbaratın Fethullah Gülen Raporları ile Genelkurmay Raporlarında Fethullah Gülen ve Jandarma Raporlarında Fethullah Gülen kitapları devletin her şeyi bildiğinin kanıtları- dır. Bu gerçek çok sayıda eski Emniyet yetkili- sinin yazdıklarıyla örtüşüyor. Zübeyr Kındıra, Sabri Uzun, Hanefi Avcı, bunlardan bazıları.

 

1990’lı yılların başında merkez, TSK içinden Polis içine kaydı. Kemalist aydınlarımızın, binlerce vatanseverin katlinden sorumlu, ordu içinde yuvalanan SüperNATO, Kontrgerilla, GLADYO, 1990’ların başında TSK’dan tasfiye edildi. 1992 yılından itibaren Emniyet içinde etkili olmaya başladı. Ergenekon tertibi süreciyle birlikte F Tipi GLADYO deniliyor.

 

Ergenekon davası ekleri arasında, ANAP’ın 1983’den sonra iktidar olmasının ardından, İstanbul Belediye Başkanlığı’na seçilen ve Turgut Özal’ın en önemli adamlarından olan Bedrettin Dalan ile J. Tuğ. Gen. Levent Ersöz arasında yapılan görüşmeye ait bir tutanak var. Dalan, “Özal’ın da kışkırtmasıyla yavaş yavaş Amerika, Silahlı Kuvvetler’den ürkmeye başladı. Bir alternatif yapmaya kalktılar. Silahlı Kuvvetler’in karşısına Polis dikmeye kalkıştılar”35 diyor. Aslında bunu, Kontrgerillanın merkezini Silahlı Kuvvetler’den Polise kaydır- maya başladılar şeklinde de okuyabiliriz.

 

Aynı tutanakta Dalan, “Bu rahmetli Özal’ın projesiydi. Ben o zaman uyardım. Bakın sarım- sağın karşısına soğan dikiyorlar. Fethullah Hoca’yı onun içine yerleştirdiler. Adamlarını, 20-30 tane de Fethullahçı öğrenciyi Amerika’ya gönderip, eğitim yaptırıp, Polis Akedemisi’nin içerisine hoca olarak sürdüler” diye devam ediyor. Bu bizzat Özal’ın kararıdır.

 

Kontrgerilla’nın merkezinin Polise kaydırılması işinin başlangıcı da diyebileceğimiz bu olay, 1983’den itibaren zamanla büyük gelişme kaydetti. Polis Akademisi tamamen Fethullahçıların eline geçti. Polis Akademisi’nin öyküsünü kendisi de Akademi ve Işık Evleri deneyinden geçen Zübeyir Kındıra, Cemaatin Copları isimli kitabında yazdı.

 

Bu okuldan mezun olanların, Emniyet’in en kritik yerlerine usulsüz kura çekimi yaparak yerleştirildiklerini ise Emniyet Genel Müdürü olan Ünal Erkan, Çağın Polisi isimli dergiye yaşadığı bir olayı örnekleyerek yazdı.

 

Çiller, 1993’te Başbakan olur olmaz, Özal’ın polis ve MİT içinde örgütlediği bütün kadroları devraldı. Gladyo’nun merkezi Emniyet’e kaydırıldı.

 

1990’ın başında ABD, 1. Körfez Savaşı’yla Irak’a geldi. Kuzey Irak’ta ABD ile komşu olduk. Artık Türkiye ile ABD’nin milli çıkarları kökten çelişiyordu. TSK, iç yapısını güçlendirmek için gömülü GLADYO silahlarını topraktan çıkardı. TSK, içindeki GLADYO unsurlarını temizledi ve Özel Harp Dairesi’nin yerine Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı, milli bir güç olarak yeniden örgütledi.

 

Bunun üzerine ABD, GLADYO’nun merkezini F Tipi örgüt olarak Emniyet içine kay- dırdı. Bunu itiraf eden Başbakanlar da tanıdık. “Özel Örgüt” Susurluk sürecinde tasfiye edilmedi; varlığını sürdürdü. Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın deyimiyle, “yasadışı oluşum Emniyet’e kaydı”. Mesut Yılmaz’ın Cumhuriyet gazetesindeki açıklamasından okuyalım: “Emniyette yalnız hükümete değil, Fethullah’a da çalışan bir yapı var.”

 

CIA’ın bir zamanlar Türkiye İstasyon Şefi olan Graham Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti isimli kitabında şöyle yazdı: “Gülen hareketi mensuplarının ordu istihbaratı ve güvenlik teşkilatına girmesi engellenmektedir. Ancak hareket, üyelerinin dışlanmadığı polis teşkilatı içinde önemli bir etki gücüne kavuşmuş durumdadır. Bu olgu ise, askeriyeyi rahatsız etmektedir. Bu bir anlamda hareketin yer altında Türk laikliğini ve Kemalist prensipleri yıkmaya çalıştığına inanılmaktadır”.

 

Tedbir alınmaması halinde tehlikenin büyüyeceğine, İstanbul gibi en büyük ilin Valisi, İçişleri Bakanlığı Eski Müsteşarı, Vatan Partisi MKK üyesi Erol Çakır, daha 09.08.2001 tarihinde, İçişleri Bakanlığı’na sunduğu resmi teklif yazısında dikkat çekmişti:

 

“Kendilerine alternatif silahlı kuvvetler yaratma düşüncesiyle, özellikle Polis Okul- ları, Polis Kolejleri ve Polis Akademisi’ne yönelerek, tercihen bu okullardan mezun olan elemanları kendi irticai faaliyetlerine hizmet etmek üzere, Emniyet Teşkilatı’ndaki başta istihbarat olmak üzere eğitim, bilgi işlem, terör gibi önemli birimlere yerleştirerek, bu alan-  da etkili olmaya başladıkları, kadrolaştıkları, ciddi bir istihbarat ağı kurdukları, kendi görüşü dışındaki elemanları etkisizleştirdikleri, bu konu ile ilgilenen herkes tarafından müşahade edilmektedir.”

 

2007’den sonra Kumpas davalarıyla GLADYO merkezi tekrar TSK içine yöneldi ve örgütlendiler. Bu karar devleti ele geçirmek üzere son hamleye hazırlık sürecidir.

 

Silah kullanma kararlılığının kaynağı


ABD’ci FETÖ’nün silah kullanmadaki kararlılığı herkesi şok etti. Türkiye’de ne 12 Mart 1971, ne de 12 Eylül 1980 Amerikancı darbeleri, halka karşı böylesine dizginsiz silah kullanmadı.

 

Şili’de Pinoşe, Arjantin’de Videla, Nikaragua’da kontralar neyse, Fethullah Terör Örgütü de o. Aynı yöntemleri kullanmaları çok dikkat  çekici.  Darbelerdeki  benzerlik,  silah kullanma ısrarı, halkın üzerine tanklardan, uçaklardan yağan gaddarlık aynı.

 

Emperyalizmin   kontrolündeki   yobazlık ve “GLADYO” (Kontrgerilla) işbaşındaydı. Ülkemizde yobazlıkla “Kontrgerilla” iç içedir.

 

ABD’ye emir alma düzeyindeki bağlılık, silah kullanma ve acımasızlığın temel sebebidir. “Kontrgerilla” teorisinde halka karşı kullanılan şiddetin büyüklüğü, başarının anası olarak nitelenir. Yobazlığı ise İŞİD ve FETÖ’cü darbecilerin eylemlerinden tanıyoruz.

 

Sonuç


15 Temmuz gecesi milyonlar ABD’ye ve FETÖ darbe girişimine karşı meydanlardaydı. Milletimizin muhafazakar, vatansever, laik kitleleri, darbe girişimi alt edildikten sonra da meydanlarda. Milletin büyük çoğunluğunun siyasi görüş farkı, inanç farkı, yaşam tarzı farkı gözetmeksizin, ABD karşıtı ve sistem dışına çıktığını kanıtlayan muazzam bir bilinç sıçraması yaşanıyor. Bu süreç devrimin demokratik özünü de içinde barındıran bir milli devrim sürecidir.

 

15 Temmuz darbe girişimi, ABD destekli FETÖ eylemidir, yenildiler. Örgüt’ün TSK’ya, balyoz darbesinden sonraki 2. darbesidir. TSK Komuta kademesini etkisiz hale getirmiş ve kaçırmışlardır. Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve daha birçok askeri birlik elle- rindeydi. Skorskileri, F 16’ları, tankları, zırhlı araçları hile ile ele geçirmişlerdir.

 

ABD darbeyi biliyordu. Sputnik’e konuşan Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Sergey Markov, ABD’nin darbe girişimiyle bağlantılı olduğunu bildiğini söyledi.41 Eski ABD Dışişleri Bakanı Powell’in Özel Kalem Müdürü  Lawrence  Wilkerson,  CIA direktörü John Brennan’ın, Türkiye’deki darbe girişiminde rolü olduğunu belirtti. Sputnik’e konuşan Wilkerson, ABD’nin çıkarlarına “düşman” olarak gördüğü hükümetleri değiştirmek için siyasi ya da askeri araçları kullandığının altını çizdi.42 Ortaya çıkan bütün kanıtlar İncirlik üssü ve ABD’li subayları işaret ediyor.

 

TSK komuta kademesi, Genelkurmay Baş- kanı Hulusi Akar’ın şahsında darbecilere kahramanca karşı durdu. Akar, FETÖ’nün, “Yurt- ta Sulh Konseyi” bildirisini ölümü göze alarak imzalamadı. TSK Özel Kuvvetler Komutanı, önce birliğini sonra da Genelkurmay Başkanı’nı savaşarak teröristlerin elinden kurtardı. Bu iki hamle, darbeciler açısından dönüm noktalarıydı.

 

TSK’nin ana gövdesi darbeci terör mensuplarıyla göğüs göğüse, şehitler vererek çarpıştı ve onları püskürttü. Cumhurbaşkanının ve Hükümetin dik durması, halkın meydanlara çıkması, Emniyet mensuplarının 47 şehit vererek direnmesi darbecilerin sonu oldu.

 

Türkiye, ABD darbesini püskürttü. Vatan Partisi’nin duruşu, darbe anından başlayarak TSK’nın komuta kademesinin darbede rol almadığını açıklaması ve darbecilerin ezileceğini haykırması, darbecilerin püskürtülmesinde önemli bir andı.

 

ABD, darbe girişiminin “dünya imamı”nı iade edecek mi? Bu aletten vazgeçecekler mi? Şimdiden “delil gösterin” deniliyor. İade isteğinin ret edileceği sinyalini veriyorlar. Türkiye ile ABD arasında suçluların iadesi anlaşması mevcut. Hukuk açısından vermeleri zorunlu. Ancak, CIA’nın Türk devleti içinde yapılandırdığı FETÖ’den vazgeçmezler. Bir ara formül üzerinde uzlaşılmaz ise,  Fethullah Gülen’i vereceklerini sanmıyorum. Çünkü Örgüt, ABD’ye ve NATO’ya lazım.

 

 

Nusret Senem / Ağustos 2016, Teori