Doğu Perinçek: Merhaba Kamuculuk-22

Yaban ördekleri nöbetleşe kanat vururlar

O ne güzel dizelerdir, Aydınlıkçı Cemal Süreya’dan bize kalan:

 

“Yaban ördekleri donmasın diye,

Suya nöbetleşe kanat vururlar.”

 

 

AYNI AŞİRET


Turgut Uyar’ın göçen maden direğini omuzlayan madencisi ile aynı aşirettendir o yaban ördekleri.

 

Zonguldak’taki madenci, Avcı Raif’in avlandığı göllerde yaban ördeği olur.

 

Görev aynıdır: Maden çökmeyecektir ve sular donmayacaktır.

 

Dava, Ekmek Teknesini koruma davasıdır!

 

Maden göçerse millet ekmeksiz kalır. O zaman omuzlanacaktır o göçen maden direği.

 

Sular donarsa, ekmek teknesi buz tutar. Öyleyse zaman, sulara nöbetleşe kanat vurma zamanıdır. 23 Nisan saat 21.00’de sesler pencerelerde birleşecek, kurtuluşun ayak sesi olacaktır.

 

Maden direğini taşıyan omuz, bizim omuzlarımızdır.

 

Bugün paylaştığımız bilincin binlerce yıllık tarihi var. O bilinç, komşunun harmanını kaldırırken, tanrı misafirini ağırlarken, yaralananı sırtımızda taşırken oluştu, bizi biz yaptı.

 

Koronavirüse karşı da milletçe o bilinçle savaşıyoruz. Sular donmasın diye nöbetleşe kanat çarpıyoruz.

 

 

ÖNDEKİ TURNA DÜŞER AMA TURNA KATARI YOLUNA DEVAM EDER


Bir de turnaların öyküsü var. İşte şu düzende uçar turnalar:

 

En öndeki turna rüzgârı göğüsler, turna katarı kolay uçsun diye. Öndeki turna düşer, yerini sıradaki turna alır.

 

Öndeki turna düşer, ama turna katarı yoluna devam eder.

 

Bütün savaşların yasası budur. Koronavirüsle savaşın yasası da Mehmetçiğin yasasıdır. En önde süngü hücumuna kalkan yiğit düşebilir. Ama boşuna düşmemiştir toprağa. Millet ayakta kalır, millet düşmez.

 

 

PAYLAŞAN VAR PAYLAŞMAYAN VAR


Bu yazdıklarımı bilinciyle ve yüreğiyle paylaşanlar var.

 

Maden direğini omuzlayanlar, suya nöbetleşe kanat vuranlar, turna katarının önünde rüzgârı göğüsleyenler, tasada ve sevinçte birlik halindeler. Milletin tanımında vardır o duygu birliği.

 

Savaşta ve yoklukta, şölende ve bayramda aynı duygular paylaşılır.

 

Komşunun acısı var, bütün mahalle sessizdir. Sessizlik paylaşılır.

 

Düğün var, davullar zurnalar çalar, şenlik paylaşılır.

 

Bu duyguları paylaşanlar var, paylaşmayanlar var, biliyoruz. Hatta alay edenler, dahası hor görenler...

 

 

TABURCU OLAN HASTAYI HEP BİRLİKTE ALKIŞLAYAN 85 MİLYON


Yakup Kadri’nin Yaban romanında, Mihalıçık’ta kerpiç duvarın altına çömelmiş gazete kağıdına acı tütün saran köylüyü tanıyoruz biz, sanki yarın Dumlupınar’da can vermek için dünyaya gelmiştir.

 

Öte yandan yine Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore romanında, Mütareke İstanbul’unda vur patlasın çal oynasın makamında olan beyefendiler ve hanımefendiler de var. Orhan Veli’nin dizeleriyle, Bir ellerinde cımbız bir ellerinde ayna, umurlarında mı dünya!

 

Bugün de Türkiye’de 85 milyon vatandaşımız, dünyaya acıları ve sevinçleri paylaşmak için gelmiştir. Analarından ak süt emenlerdir onlar.

 

Bir de o küçük azınlık var. Sayıları 85 bin bile değildir ve ciğerleri 85 para etmez.

 

Görüyoruz onları: Fitne ve fesat yayanlar, maden direği yıkılsa diye dua edenler, suların donması için bozgunculuk yapanlar...

 

TRT 1’de her pazartesi bilinçlerimizi ayaklandıran Ya İstiklal Ya Ölüm dizisini bugün de yaşıyoruz. Mustafa Kemal’in askerleri de var, Damat Ferit artıkları da.
 
Fitneciler de var, cepheyi ayakta tutanlar da.

 

Fesatçılar da var, millete cesaret verenler de.

 

Felâket tellalları da var, taburcu olan hastayı hep birlikte alkışlayanlar da.

 

Birlikte kanat çırpan yaban ördekleri gibi milletçe alkışlıyoruz taburcuları. 85 milyonun alkışıyla yoğun bakım yatağından ayağa kalkıyorlar. Hastane kapılarından başları dik alkışlarla çıkıyorlar.

 

Televizyonlarda en çok o görüntüler coşturuyor duygularımızı. Aynı maden ocağındayız. Aynı gemideyiz! Bu duygu olağanüstü!

 

Biz, binlerce yıldır yedi ateşten geçerek bugünlere gelmişiz!

 

 

UMUTSUZLUK NAMUSSUZLUKTUR


Üstümüzde gök yarılsa, altımızda yer delinse, umutlarımız yarılmaz ve delinmez. Karlı dağları, yanan çölleri umutla aşarız. Umut, hayata sarılmanın birinci ilkesidir.

 

Karamsarlıkla hangi iş yapılmış, hangi tohum atılmış toprağa, hangi demir dövülmüş, hangi harman kaldırılmış, hangi savaş kazanılmış?

 

“Ümitsiz vaka yoktur” Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi, “ümitsiz insan vardır.”

 

Manisa Üretim Devrimi Kurultayında Maden Mühendisi Mustafa Ertek Arkadaşımın dediği gibi, “Bugün umutsuzluk namussuzluktur.” Çünkü umutsuzluk, düşmana teslim olmaktır.

 

 

YEDİ ATEŞTEN GEÇMEYİ PAYLAŞTIĞIMIZ İÇİN TÜRK MİLLETİYİZ


Umutsuzlar bizden değildir, karamsarlar ve hele felâket tellallığına soyunanlar bizden değildir!

 

Millet can savaşı verirken bozgunculuk yapanlar, moral bozmak için malzeme arayanlar, ölenler artsa diye fırsat kollayanlar, onlar kesinlikle bizden değildir!

 

Onların halkı yok, milleti yok, bu milletle paylaştıkları bilinçleri ve duyguları yok. Yalnızca kararmış ruhları ve halkı aşağılayan kibirleri var.

 

Halkı olmayanların Cumhuriyetçiliği mi olurmuş!

 

Hurafe yayanların laikliği mi olurmuş!

 

Dedikodu kaynatanların ahlâkı mı

 

olurmuş!

 

Devlete sövenlerin devletçiliği mi olurmuş!

 

Paylaşmayı bilmeyenlerin devrimciliği mi olurmuş!

 

Düşmana teslim olanların Atatürkçülüğü mü olurmuş!

 

Biz, Yedi ateşten geçmiş Türk milletiyiz!

 

Ateşten geçmeyi paylaştığımız için Türk milletiyiz.

 

Umudu olmayanın milleti mi olurmuş!

 

Biz, umudu paylaştığımız için Türk milletiyiz.

 

 

KİTAP:

FİLM:


Boris Vasiliyev’in romanından sinemaya uyarlanan yönetmen Stanislav Rostotskiy'in 1972 yapımı Sakindi Oranın Şafakları, Sovyet sinemasının olağanüstü örneklerinden. Umutları ve aşkları olan kadınların mevzu bahis vatan olunca bütün teferrutlardan vazgeçişlerini anlatan destansı bir anlatım.