Doğu Perinçek:

Sayın Cumhurbaşkanımızın Yüksek Dikkatine Kesin zafer için doğru strateji doğru hedef

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, duyurduğu Fırat’ın Doğusuna yönelik askerî harekât dün başladı.

 

Harekâtın hedefi olarak 30 km derinliğinde ve 120 km uzunluğunda bir Güvenli Bölge oluşturulacağı da belirtiliyor. Bu Güvenli Bölgeye kimi konuşmalarda “Barış Koridoru” adı veriliyor.

 

Doğrudur, Yurtta barışın ve sınırlarımızda güvenliğin sağlanması için, bir askerî harekât gerekiyor. PKK’nın hendeklere gömülmesi, FETÖ Darbesinin bastırılması, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarından sonra bölücü teröre karşı mücadelenin gündeminde artık Fırat’ın Doğusu var.

 

 

HEDEF: PKK’NIN BİTİRİLMESİ

 

Türkiye için tarihî bir fırsat doğdu. Ancak askerî harekâtın hedefini doğru belirlemek ve doğru strateji izlemek durumundayız.

 

İçinde bulunduğumuz koşullarda hedef, Güvenli Bölge olamaz. Çünkü Güvenli Bölge hedefi, PKK’yı bitirmiyor, PKK terör örgütünü 30-40 km güneye sürüyor. PKK, bu kez de Güvenli Bölgenin güneyinde varlığını sürdürecektir. Peki o zaman ne yapılacaktır? Güvenli bölgenin de güvenli bölgesi mi kurulacaktır? Gündeme bu kez de daha güneyde ikinci bir Güvenli Bölge kurulması mı gelecektir?

 

Hedef, PKK’nın imha edilmesi olmalıdır.

 

Bilindiği gibi imha etmek, düşmanın savaş iradesini yok etmek diye tanımlanır. Bugün PKK’nın direnme iradesini yok etme koşulları vardır.

 

 

PKK’YI BİTİRMEK İÇİN UYGUN ZAMAN UYGUN KOŞULLAR

 

Batı Asya’ya silahla gelen ABD, Batı Asya devletlerinin silahıyla yenilgiye uğratılmıştır. Bu durumda ABD ve İsrail güdümlü terör örgütleri sahipsiz kalmışlardır. PKK terörünün bitirilmesi için uygun koşullar oluşmuştur ve uygun zaman önümüzde bulunuyor.

 

Lütfen dikkat!

 

Uygun zaman, PKK’nın bitirilmesi içindir.

 

Elverişli koşullar, yine PKK’nın bitirilmesi içindir.

 

Bugün PKK’yı bitirmenin iki koşulu bulunmaktadır:

 

Birincisi, Türkiye’nin silah kullanma kararlılığıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın PKK’nın arkasındaki ABD’yi de hesaba katarak silah kullanmada kararlı olduğu görülüyor. Burada sorun yok.

 

İkincisi, PKK’nın bitirilmesi için Suriye başta olmak üzere İran, Irak ve Rusya ile işbirliğidir. Bu açıdan da koşullar, tarihî fırsat diyeceğimiz olgunluktadır.

 

Suriye devleti, Astana Zirvesi’nin Ankara toplantısı arifesinde, 14 Eylül 2019 günü genel af ilan etti. Böylece Türkiye hükümetinin denetimi altında bulunan Suriyeli örgütlerin silah bırakmaları için uygun ortam sağlanmıştır.

 

Daha önemlisi Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, 16 Eylül 2019 günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne yolladığı mektupta PKK, YPG, PYD, SDG’nin ABD ve İsrail güdümündeki terör örgütleri olduğunu bildirmiş, Suriye devletinin bu örgütleri temizleme kararlılığını vurgulamıştır. Bu açıklama herhangi bir basın toplantısında yapılmıyor, Birleşmiş Milletler’e resmen bildiriliyor. Dolayısıyla PKK ve teferruatının terör örgütü olduğu, Suriye’nin resmî görüşüyle teyid edilerek bir kez daha Uluslararası Hukuk değeri kazanıyor.

 


TÜRKİYE’YE ALTIN TEPSİDE SUNULAN FIRSAT

 

Suriye devletinin PKK terör örgütünü temizleme kararlılığını Birleşmiş Milletler’e bildirmesi, aynı zamanda Türkiye’ye yapılan bir çağrıdır. Suriye, Bölücü Teröre karşı birlikte hareket etme önerisini dünya kamuoyu önünde açıklamış bulunuyor.

 

Rusya ve İran da, PKK terör örgütünün temizlenmesi konusunda Türkiye ve Suriye’nin ortak hareketini desteklemeye hazırdır. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ankara Doruğundan sonra yapılan basın toplantısında, “Suriye’nin terörü silahla temizleme harekatını desteklediğini” ifade etmesi çok önemlidir. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de, terörü bitirmek için, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini” sağlama gereğine dikkat çekmiştir.

 

Suriye’nin egemenliği, o topraklarda Suriye devleti dışında bir başka örgütün silahlı gücünün bulunmaması anlamına geliyor. Terörü bitirecek köklü çözüm budur. Bu çözüm, Türkiye-Suriye işbirliğini gerekli kılıyor. Rusya ve İran’ın sürekli Adana Mutabakatı’na gönderme yapmalarının başka bir anlamı yok. 20 Ekim 1998 tarihli Adana Mutabakatı, Türkiye ile Suriye’nin PKK terörüne karşı işbirliği anlaşmasıydı ve sonuç getirdi. Özetleyecek olursak, bugün Türkiye’ye altın tepsi içinde bir fırsat sunulmuştur.

 

 

PKK’YA BEYAZ BAYRAK ÇEKTİRECEK İŞBİRLİĞİ

 

Türkiye-Suriye işbirliği, PKK’nın silah kullanılmadan teslim olmasını sağlar. Suriye ile işbirliği, Rusya, İran ve Irak ile işbirliği anlamına da geliyor. Bölge ülkelerinin birliği sınavlardan geçti ve başarı modeli oluşturdu. 2017 yılı Eylül ayında ABD ve İsrail’in Barzani marifetiyle tezgâhladıkları sözde Kürdistan referandumunu bozguna uğratan bölge dayanışması koşulları bugün çok daha elverişlidir. O durumda Kandil’deki PKK yönetimi için beyaz bayrak çekmek dışında bir çare yoktur. Dolayısıyla Suriye ile işbirliği, PKK terör örgütüne karşı mücadeleyi kesin zafere ulaştırmak için biricik çözümdür. Bunun dışındaki askerî harekâtlar, PKK’yı bitirme hedefli değildir. Bu nedenle “Güvenli Bölge” hedefi, PKK’nın kökünü kazıma fırsatının harcanması anlamına gelmektedir.

 

 

GÜVENLİ BÖLGENİN İÇİNDEN ÇIKILAMAYACAK SORUNLARI

 

Güvenli Bölge’nin yalnızca adı güvenlidir. Güvenli Bölgenin getireceği sorunları sıralamak bile, olayın ciddiyetini anlamaya yeter.

 

Hayretler içindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın o kadar danışmanı var, Dışişleri Bakanlığı’nın o kadar geniş kadrosu var, peki şu sorunları masanın üzerine koyan kimse yok mu:

 

- Güvenli Bölgede hangi devletin egemenliği olacak?

 

- Güvenli Bölgede hangi devletin silahlı gücü yaptırım gücü olacak?

 

- Güvenli Bölgede hangi devletin hukuku geçerli olacak?

 

- Ekonomik faaliyet, alışveriş, ticaret, hangi devletin Ticaret ve Borçlar Hukukuna göre yapılacak?

 

- Suç işleyenler, hangi devletin Ceza Hukukuna göre yargılanacak?

 

- Güvenli bölgede hangi devletin mahkemeleri yargılama yapacak?

 

- Sayın Cumhurbaşkanı güvenli bölgede milyonlarca insana konut yapılacağını söylüyor. Peki hangi devletin mülkiyet hukukuna göre tapular verilecek?

 

- Güvenli bölgede sağlık ve eğitim hizmetlerini hangi devlet yapacak?

 

- Türkiye, güvenli bölgeye asker götürmenin ötesinde hukuk, mahkeme, karakol, tapu dairesi, postane, hastane, okul, üniversite, müze, tiyatro, spor salonu, stadyum, belediye, karayolu, demiryolu, havaalanı, topluca ifade edecek olursak devlet örgütü de götürecek mi?

 


‘BARIŞ KORİDORU’NDAKİ ÇIKMAZ

 

Cumhurbaşkanlığı danışmanları, Dışişleri Bakanlığı kadroları ve askerî yetkililer, Sayın Cumhurbaşkanımıza devlet egemenliği nedir, toprak bütünlüğü nedir, devletin yaptırım gücü nedir, hukuk nedir ve bu temel kavramlar arasındaki bağlantılar nelerdir gibi konularda bilgi sunmuyorlar mı?

 

Astana süreci belgelerinde “Suriye devletinin egemenliği” güvence altına alınıyor. Bunun tek bir anlamı vardır: Suriye topraklarında üstün otorite, Suriye devletinin rakip kabul etmeyen otoritesidir. Yasama da, yürütme de, yargı da Suriye devletinin tekelinde olacaktır.

 

Astana belgelerinde ve bizim devlet belgelerimizde, “Suriye’nin toprak bütünlüğü” dokunulmaz sayılıyor. Bu durumda Suriye topraklarında yalnız ve yalnız Suriye devletinin askerî güçleri kamu düzenini sağlar. O topraklarda biricik yaptırım gücü, Suriye Devletinin ordusudur. Dost kuvvetler, Suriye topraklarında Suriye’nin bütünlüğü için Suriye Ordusuna yardımcı olur.

 

Devlet egemenliğinin aracı, ordudur. O nedenle Suriye’nin egemenliği kavramının içeriği bellidir: Suriye’de kamu düzenini sağlayacak güç, Suriye devletinin ordusudur. Suriye’nin dostları, Suriye’de terörün temizlenmesine Suriye devletinin rızasıyla veya en azından bilgisi altında yardımcı olurlar.

 

Bir ülkede tek bir silahlı güç olur. İki silahlı güç olursa, bu geçicidir, kaçınılmaz olarak biri diğerini tasfiye eder.

 

Güvenli Bölge projesine göre, “Barış koridorunda” Suriye’nin egemenliği, hukuku ve silahlı gücü geçerli olmayacaksa, Türkiye’nin egemenliği ve hukuku mu geçerli olacaktır? Uluslararası hukuku bir kenara koysak bile, uluslararası koşullar bu soruya hangi yanıtı verecektir? Dünyada bu çözümü destekleyecek tek bir devlet bulunabilir mi?

 

Bırakalım başka devletleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti dahi, binlerce yıllık devlet aklına sahip olduğu için, bu çözümü kabul etmez.

 

Türkiye, Güvenli Bölgede kalıcı olmayacağına göre, daha en başından Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik bir strateji kurmak gerekmez mi?

 

 

SÜRDÜRÜLEMEYECEK STRATEJİ

 

Strateji, hedefe ulaşmak için izlenecek yolu ve kullanılacak araçları içerir. Dolayısıyla strateji, hedefe uygun mevzilenmeyi, dost kuvvetleri ve karşı kuvvetleri belirler.

 

Güvenli Bölge hedefi, dostlarımızı bizden uzaklaştırıyor, bizi yalnızlaştırıyor ve karşı güçlere fırsat ve cüret veriyor.

 

Türkiye ile Rusya ve İran arasında daha şimdiden güvensizlikler ve kuşkular yaratan Güvenli Bölge, nasıl sürdürülebilecek?

 

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’taki tehditleri ve Türkiye’nin ekonomik zorluklarını da hesaba kattığımız zaman, kendi gücümüze güven esas olmakla birlikte, ittifak birikimimizi sağlam tutma gereği tartışma konusu olabilir mi?

 

ABD ve İsrail’in pusuda bekledikleri koşullarda, onlara fırsat verecek hedef ve stratejilerin yol açacağı tehdit ve tehlikeleri değerlendiren devlet kadroları ve kurmayları yok mu?

 

Stratejik dostlarımızla aramıza sorunlar getirecek olan yanlış strateji, bugünkü üstün konumumuzu tehlikeye atıyor ve ABD ile İsrail’e atağa geçme olanağı sunuyor. O zaman, karşılaşacağımız sorunları hangi müttefiklerle çözeceğiz?

 

Güvenli Bölge’de güvenlik ve barış yok, fakat ıssızlık var, belirsizlikler var, kargaşalık ve çözümsüzlük var.

 

 

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN YÜKSEK DİKKATİNE

 

Türkiye Hükümetinin silahlı güç kullanma kararlılığının ve Mehmetçiğin kahramanlığının kesin zafer kazanacağı koşullar oluşmuştur.

 

Türkiye’nin 24 Temmuz 2015’ten bu yana PKK’yı hendeklere gömme, FETÖ Darbesini bastırma, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı harekâtlarıyla kazandığı büyük başarılar, kesin zafer yolunu açmıştır. Bu yolda sonuca ulaşmak için, önümüzdeki harekâtın hedefi, “Güvenli Bölge” değil, PKK terör örgütünü bitirmek ve Kandil’e beyaz bayrak çektirmek olmalıdır. Bunun için devletimizin Suriye ile 1998 yılında Adana Mutabakatıyla açtığı yolda ilerlemek ve Batı Asya ülkeleriyle ortak başarı modelini izlemek, bizi kesin zafere götürecek biricik çözümdür.