Doğu Perinçek'ten “ana dil” değerlendirmesi:ANA DİL EN İYİ ANLAŞTIĞIMIZ DİLDİR!

Anadil kavramı, toplum hayatında, eğitimde, edebiyatta ve hukukta, insanlara en iyi bildikleri dille konuşabilmeleri, yazabilmeleri ve eğitim görebilmeleri olanaklarının ve hakkının sağlanması için üretilmiş ve geliştirilmiştir. Amaç, bir insanın anlaşma, öğrenme, özgürle...

Tarih:

Anadil kavramı, toplum hayatında, eğitimde, edebiyatta ve hukukta, insanlara en iyi bildikleri dille konuşabilmeleri, yazabilmeleri ve eğitim görebilmeleri olanaklarının ve hakkının sağlanması için üretilmiş ve geliştirilmiştir. Amaç, bir insanın anlaşma, öğrenme, özgürleşme ve kendini geliştirme olanaklarının geliştirilmesidir. Kavramın ortaya çıkışında, kanbağı gibi kaygılar değil, insan ile toplum arasındaki ilişki vardır. Amaç, insanın anlaşma ihtiyacının en iyi ölçülerde karşılanması ve bu alandaki yeteneğinin geliştirilmesidir. Her insan, toplumla ilişkisini en iyi bildiği dille kurabilir. Yine her insan, meslekî ve kültürel yeteneklerini en iyi bildiği dille geliştirebilir.

Doğrudur, bir insanın anasının dili, çoğu zaman en iyi bildiği, en rahat kullandığı, yeteneklerini en kolay geliştirebildiği dildir. Ama her zaman öyle değil. Bir insanın anadili, kimi zaman anasının dili değil, içinde yaşadığı, eğitimini gördüğü toplumun dilidir.

TOPLUMUN MEMELERİNDEN EMİLEN DİL
Bu nedenlerle dil, diyebiliriz ki ana memesinden emilmez. Kişi, dilini içinde yaşadığı toplumun memelerinden emer. Dil, okulda, çarşıda, pazarda, kahvede, fabrikada, postanede, sinemada, maçta, tiyatroda, üniversitede, konferansta, dinlerken, izlerken, okurken, yazarken, toplum hayatında öğrenilir ve geliştirilir. Hepimiz Güzel Türkçeyi türkülerden, masallardan, tekerlemelerden, bilmecelerden, Karacaoğlan’lardan, Dadaloğlu’lardan, Nazım Hikmet’lerden
Orhan Kemal’lerden, Yaşar Kemal’lerden öğrendik.
Kürtlerimiz için de geçerlidir bunlar.
Bizi aydınlatacak en iyi kanıt, PKK’nin kendi hayatında uyguladığı dildir.

ÖCALAN: “BAĞIMSIZLIKTAN SONRA BİLE
50 YIL TÜRKÇE YÜRÜTECEĞİZ”
Konuyu, 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak yaptığım görüşmede, Abdullah Öcalan’a sorduğum zaman, ilk tepki olarak şu cevabı vermişti: “Ne Kürtçesi ben rüyamı bile Türkçe görüyorum.”
Bakınız size yeni bir anadil tanımı: Ana dil, rüyamızda konuştuğumuz dildir. PKK liderinin o zaman söyledikleri, bugünkü tartışmaları anlamak açısından uyarıcıdır:
Öcalan’ın o zaman, anlaşma ve eğitim dili konusunda, yalnız bana değil, görüşme yapan gazetecilerin çoğuna söylediklerini bu sayfalarda bulacaksınız.
Abdullah Öcalan, “Bağımsızlıktan sonra bile Türkçe icra edeceklerini” söylüyordu. Resmî dili böyle ifade etmiş ve bir zaman da biçmişti; “Elli yıl” diyordu.

KÜRDÜMÜZÜN ANLAŞMA DİLİ
Türkiye’de yaşayan Kürtlerimizin ezici çoğunluğunun Edirne’den Ardahan’a kadar toplumla anlaşma dilleri Türkçedir. Dahası, yerelliğin dışına çıktıkları zaman, kendi aralarındaki anlaşma dilleri de, öncelikle Türkçedir. Büyük çoğunluğunun rüyalarında konuştukları dil de Türkçedir.
Bunun tartışmasız ispatı, PKK kamplarıdır; PKK kongreleridir ve PKK’nin yayınlarıdır. PKK kendi içindeki eğitimini de Türkçe yapar.
Bu pratik bir meseledir. Bütün Kürtler arasında ortak bir anlaşma dili olan bir Kürtçe yoktur. Kırmancî ve Zazaca konuşan üç Kürdümüz bir araya geldi mi, aralarında doğal olarak Türkçe anlaşırlar.
İkincisi, bugün Kürtçe Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, İcra İflas Kanunu vb. yazamazsınız. İdare kurumlarını Kürtçeyle yönetemez; Kürtçeyle yargı yapamazsınız. Kürt meclisi denilen toplantılarda Kürtçeyle anlaşamazsınız. Kürtçe tıp, biyoloji, felsefe, mühendislik, fizik ve siyasal bilimler vb öğrenimi yapamazsınız.
Kürtçe de bizim Türkiye halkımızın dillerindendir; bizimdir. Bir devlet, bir bilim, bir eğitim dili olarak yeterince gelişememiş olmasının nedenlerini tartışmıyoruz; gerçeği saptıyoruz.
Kürtçe konuşma ve öğrenme hakkı ve olanaklarını kırk yıldır savunuyoruz ve bu hak şimdi herkesçe kabul edilmiştir. Tartışılan bu değil, Türkiye Kürtlerinin ayrı devlet kurdukları zaman bile uygulayamayacakları bir “talep”, Türkiye’nin önüne konmuştur.
Bu tür iddialar, uygulamaya konduğu zaman, hayatın sınavından geçer. Hayatta geçerliği olmadığı anlaşılır ama arkada yüzbinlerin kanı ve gözyaşı kalmış olur. Bu tür zorlamaların arkasında ABD ve AB emperyalistlerinin olduğu en sonunda herkes tarafından görülür; ama olan olur.
Daha büyük birleşmelerin kaçınılmaz olduğu bir dünyada, zoraki bölünmelerin kime, hangi yararı olacaktır?