MEB'e 22 maddelik eğitim raporu

Genel Başkan Yardımcımız Tülin Oygür, 22 maddelik Eğitim Raporumuzu 9 maddede özetleyerek kamuoyuyla paylaştı

Tarih:

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tülin Oygür, 22 maddelik Eğitim Raporumuzu 9 maddede özetleyerek kamuoyuyla paylaştı. Oygür, 'Atatürk’ü değersizleştiren, laikliği inanç problemi olarak gören, evrimi yok sayan, bilim dışı ögelerle dolu 2017 öğretim programı devam ettiriliyor' dedi.

 

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Tülin Oygür, Vatan Partisi'nin Eğitim Raporu'nun Milli Eğitim Bakanlığı'na sundu. 22 maddelik programı 9 maddede özetleyen Oygür, bilim dışı 2017 öğretim programının devam edeceğini ilan eden MEB'i eleştirdi.

 

Oygür'ün açıklamalarının satırbaşları şöyle:

 

Bu basın toplantısını, Vatan Partisi’nin Türk milli eğitim sisteminde ivedilikle çözülmesi gereken sorunlar ve çözüm önerileri hakkında MEB’e sunmak üzere hazırladığı raporu, değerli basınımız aracılığıyla kamuoyuna duyurmak için düzenledik. Sayın Bakandan randevu talebimize olumlu yanıt alamadık; ancak raporumuzu Bakanlığa ulaştıracağız.


Uzun süredir büyük sıkıntılarla sürdürülen ve toplumumuzun endişe içinde düzeltilmesini beklediği milli eğitimimizde hangi sorunlarla boğuşulduğu, bu sorunların temel nedenleri ve bunların nasıl çözüme kavuşturulabileceği konusunda, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmış eğitim bilimci bir akademisyen olarak Sayın Bakanın tam bilgi sahibi olduğunuza inanmaktayız.


Devletimizin ve milletimizin bütünlük içinde ve refah dolu geleceğini ancak çağdaş ve her yönüyle bilime dayalı kurgulanmış bir milli eğitim sistemi ile tesis edilebileceği konusunda ortak görüşte olduğumuzdan kuşku duymamaktayız.


Ne var ki, Sayın Milli Eğitim Bakanının 15 Ekim’de kamuoyuyla paylaşacağını bildirdiği yeni eğitim politikalarına ilişkin yaptığı açıklama, bazı başlıklarda Partimizin de önerdiği çözüm yollarını içermekle birlikte, eğitimde yeni yol haritasının, ülkemizin bugün içinden geçtiği ve yakın gelecekte karşılaşacağı mutlak olan olağandışı koşulları yok sayan bir bakışla hazırlandığını göstermektedir. Bu açıklamada, günden güne yoksulluğu artan ve çocuğunu okutamamanın eşiğine gelen emekçi halk kesimine verilen hiçbir mesaj yoktur! Bu açıklamada emperyalizme karşı verdiğimiz askeri, siyasi ve ekonomik savaşta bizi milletçe bir arada tutacak milli bir eğitim sistemine ne denli ihtiyaç duyduğumuz yoktur! Üstüne üstlük, Atatürk’ü ve Atatürk ilkelerini değersizleştiren, toplumu dini inanç temelinde ayıran, laikliği inanç problemi olarak gören, evrimi yok sayan, bilim dışı öğelerle dolu 2017 öğretim programına aynen devam edileceğini de yine bu açıklamadan öğreniyoruz.


İktidarın 3 yıllık eğitim yol haritasında yer almadığı anlaşılan, oysa halkın yarın değil, bugün çözüm beklediği eğitimdeki acil ve ağır sorunlarımızı Vatan Partisi olarak şu şekilde saptıyor ve şu çözüm önerileriyle kamuoyunun dikkatine sunuyoruz:


1) Ekonomik krizle gelen baskının hafifletilmesi. Ekonomik çöküş içindeyiz ve hepimiz yoksullaştık. Türk-İş’in açıkladığı, dört kişilik ailenin Ağustos ayı yoksulluk sınırı 5 bin 904 TL olduğuna göre, halkın ne kadar ağır bir yük altında olduğu bellidir. Bu çöküşü en ağır yaşayanlar, farklı çağlarda okuyan çocukları olan emekçi ailelerdir. O halde bu eğitim öğretim yılından itibaren MEB, “hızla yoksullaşan ve yoksulluğu derinleşecek olan velilerin” çocuklarını okuttuğunu göz önünde bulundurmak ve bütçeden Bakanlığa ayrılan kaynağı bu gerçeğe göre kullanmak zorundadır. Öncelikle, hangi ad altında olursa olsun okul yönetimlerinin velilerden para almaları yasaklamalı, bundan sonra okulların yakıt, temizlik, kırtasiye vb gibi masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. MEB, en azından ilköğretim çağındaki çocuklarımızın yeterli beslenmesini garantilemek üzere, ikili eğitim yapılan okullar dâhil, bütün kamu ilköğretim okullarında çocuklara öğlen yemeği vermelidir.


Milli Eğitim Bakanlığının bu maliyetleri kolaylıkla karşılayabileceğini düşünüyoruz.


İlk olarak Ensar, TÜRGEV, TÜGVA, Server Eğitim, İlim Yayma Cemiyeti, Nur Cemaati, Hizmet Vakfı gibi çocuklarımıza çağ dışılık aşılamakla vazifeli kuruluşlarla imzalanan protokoller iptal edilerek bunlara kaynak aktarılmasına son verilmelidir. Esasen çocuklarımız için en doğru eğitimin devletçe sağlanacağına güvenerek onları devlete teslim ediyoruz; devletimiz de bu görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Nitekim Danıştay 8. Dairesi, MEB’in Ensar Vakfı ile imzaladığı protokolü durdurma kararı vermiştir. Kararda “Anayasa ve yasalar gereği ulusu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak teknik, ekonomik, kültürel ve sosyal gelişme alanlarında iyi bireyler yetiştirilmesi ve bunun için ülke çapında etkin önlemler alınmasının devletin devredemeyeceği görevler arasında olduğu” vurgulanmıştır. Şimdi Bakanlıktan, yargı kararlarına saygının gereği olarak, bu tür yapılarla imzaladığı protokolleri iptal etmesini ve bu kaynakların kamusal eğitimde kullanılmasını bekliyoruz.


İkinci olarak, özel okullara teşvik uygulamasından derhal vazgeçilmelidir. 2014-2015 eğitim yılından itibaren uygulanan özel okullara teşvik uygulamasıyla kamu kaynakları özel okullara akıtılmaktadır. Şu ana kadar kamudan özel okullara aktarılan kaynak toplamı 3 milyar 700 bin TL’yi aşmıştır; bu yıl ilave 75 bin öğrenciye verilecek 3 bin 300 ila 4 bin 600 TL lik teşvik ile birlikte toplam kaynak 5 milyar TL'yi bulacaktır. Adı üzerinde bu para özel okulda okutmayı teşvik etmek için verilmektedir ve zaten özel okul masrafını karşılayacak gücü olan aileler içindir. Milyarlarca liralık bu kaynakta yoksul ailenin de payı olduğuna göre uygulama, kamu kaynaklarının kullanımında eşitlik ilkesine aykırıdır. Özel okullara yapılan ödemeler durdurulmalı ve bu kaynak devlet okullarına aktarılmalıdır.


Başta FATİH projesi olmak üzere, eğitimde kaynak israfına yol açan bütün projeler durdurulmalıdır. Esasen FATİH projesiyle birilerini zengin ederek alınan bilgisayarların ömrü tükenmiştir ve birçok okulda bunlar depolara atılmıştır. Mevcut akıllı tahtalarda milli yazılımımız olan PARDÜS’ ü kullanma zorunluluğu getirilmelidir. Bazı milli eğitim müdürlüklerinde bu yönde karar alınmasını memnuniyetle karşılamaktayız.


Diğer yandan, Milli Eğitim Bakanlığının bütün merkez ve taşra teşkilatlarında ve öğretim kurumlarında tasarruf tedbirleri uygulamaya konmalı, öğrencilerde tasarruf bilincini geliştirecek düzenlemeler yapılmalıdır.


2) 2017 Öğretim Programının uygulamadan kaldırılması. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli eğitim tarihinde, en hafif tabiriyle “kara bir leke” olarak tanımlayabileceğimiz 2017 öğretim programına devam edileceğinin açıklanması tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu öğretim programının kimler tarafından hazırlandığı Milli Eğitim Bakanlığınca açıklanmamıştır ancak, birçok devlet kurumu gibi bu Bakanlığa da yuvalanmış olan FETÖ unsurlarının etkisi açık şekilde görülebilmektedir. Bu öğretim programının Cumhuriyetin kazanımlarını, Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi, bağımsızlık savaşımızı, milli kahramanlarımızı değersizleştiren, tarihi gerçeklerle oynayan, milli devletin etnik kökene, dile, dine, mezheplere karşı dışlayıcı olduğunu belirterek milleti ayrıştıran, laikliğe, bilime aykırı hâkim anlayışla yazıldığı açıktır.


Konunun uzmanlarınca, ilgili ders kitapları satır satır incelenip önceki öğretim programının ders kitaplarıyla karşılaştırılarak ortaya konan bu gerçeğe ait bazı örnekleri vermek gerekirse:


4. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında, önceki müfredatta yer alan “Bir Lider Doğuyor” konusu ve Atatürk ile ilgili okuma parçaları çıkarılmış, Atatürk’e sadece iki paragrafta yer verilmiştir. 5. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabından Atatürk İlkeleri, 6. sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabından Atatürk’ün anlatılan konuya dair fikirleri ve önceki ders kitabında yer alan laiklik ilkesi çıkarılmıştır.


8. sınıfta okutulan T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük dersinin kazanımlarında, daha önce yer alan “Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkma ve sürekliliğini sağlama konusunda sorumluluk alır” ifadesi, “Cumhuriyet’ in sürekliliğini sağlamaya ve Cumhuriyet’e sahip çıkma” ifadesine dönüştürülerek Atatürk ilke ve inkılâplarının savunulması, bilinçli şekilde reddedilmiştir. Daha önce “Atatürkçülük” ünitesi altında 17 sayfada anlatılan Atatürk İlkeleri, kapsamı çok daraltılarak kavramsal açıklama düzeyine indirgenmiş ve üç sayfaya düşürülmüştür. Kitapta Şeyh Sait’in ismi gizlenmiş, padişahın işbirlikçi tutumu gözden kaçırılmıştır. Daha önce “Cumhuriyeti yıkmak üzere planlanmış gerici bir hareketin ilk adımı” ifadesiyle verilen Menemen ve Kubilay Olayı yeni kitapta hiç yoktur. İçeriğinden bazı örnekler verdiğimiz bu öğretim programıyla, milli mücadele tarihimizin çarpıtılarak Osmanlıcılığı, hilafeti, dinci gericiliği olabildiğince olumlayan yeni bir tarih anlayışının yaratılmak istendiği açıktır.


Bütün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarından, daha önce geniş şekilde yer verilen Atatürk ve laiklik ile ilgili ne kadar ünite, konu, cümle varsa çıkarılmıştır. İmam Hatip öğretim programı da laikliği açık şekilde karalama gayretiyle doludur. Laiklik “dünyevileşme” adıyla, ahlaki yozlaşmanın sebepleri arasında sayılmıştır. Laikliğe ateizm, laiklere ateist imasında bulunulmakta, laiklik Batı’nın fikir ve inanç problemi olarak anlatılmakta ve İslam için tehdit ve tehlike olduğu belirtilmektedir.


Lise Biyoloji dersinde yer alan "Hayatın Başlangıcı ve Evrim" ünitesi kaldırılarak yerine "Canlılar ve Çevre" isimli yeni bir ünite getirilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, biyolojinin omurgası olan evrim konusu ders kitabından tamamen çıkarılmıştır. MEB bu kararı, evrim konusunun öğrencilerin düzeyinin üzerinde olduğunu gerekçe göstererek almıştır fakat gerçekte evrim, anaokulundan başlayarak her kademede öğretilebilecek bir konudur. Kaldı ki, 2017 öğretim programında pedagojik endişe yaratan öyle konu ve kavramlara yer verilmiştir ki bu kararın ideolojik nedenle alındığı ortadadır.


Bilime çelme takan bu öğretim programıyla çocuklarımıza bilim ve teknolojide ilerlemenin alt yapısını, temel direğimiz Atatürkçülüğü, milli devletimizi ve milletçe bütünlüğümüzü koruma ve kollama ülküsünü, bağımsızlığımızı, çağdaşlığı, gerçek demokrasiyi öğretme ve kavratma olanağı yoktur.


Sayın Bakandan 2017 öğretim programını çocuklarımıza, geleceğimize daha fazla zarar vermeden derhal geri çekme konusunda cesur bir karar bekliyoruz. Sayın Bakanın Talim Terbiye Kurulu Başkanı olduğu dönemde hazırlanan 2005 Öğretim Programının, bilim alanları ve program geliştirme alanı uzmanları tarafından güncellenerek, içeriğindeki yanlışlar düzeltilerek, Türk Milli Eğitiminin amaç ve ilkelerine uygun, küreselleşmenin değerlerinden ayıklanmış ve ulusal değerlerle zenginleştirilmiş hale getirilerek kısa sürede uygulamaya konmasını talep ediyoruz.


3) İlköğretim ders kitaplarının gözden geçirilmesi. 2012’den beri yetkin olmayan ellerden çıkan bazı ilköğretim kitapları ve 2017 öğretim programı için yazılan 1. sınıf İlk Okuma Yazma ve Türkçe kitapları göreni hayrete düşüren bilimsel yanlışlar, acayip resimler, örtük iletiler, yazılı ve görsel yanlış iletiler ve çok önemli Türkçe yanlışlarıyla doludur. Birçok uzman bu kitapların çocuklarımız için tıbben dahi zararlı olduğunu belirtmiştir. Bu kitapları yazanların ehliyeti kuşkuludur. MEB’in bu kitapları yetkin kişilere inceletmesi durumunda bazılarını toplatıp imha edeceğine eminiz. Ders kitapları yetkin kişiler tarafından ivedilikle incelenmeli, düzelebilenler düzeltilmeli, gerekirse toplatılmalıdır. Talim Terbiye Kurulu, kitap hazırlama ve kitap denetimini bundan sonra kendi bünyesinde ehil kadrolarla yapmalıdır. Ders kitapları ve diğer öğretim materyalleri MEB’in kendi matbaasında hazırlanmalıdır.


4) Andımızın yeniden okutulması. Bugün Türk halkı, ülkemizin emperyalizm tarafından baskı ve tehdit altında olduğu gerçeğini görmekte ve vatanımızı savunma hattında birleşmektedir. Halkımızı, farklı dünya görüşlerine rağmen bu gerçeklikte birleştiren unsurlardan birisi de, Danıştay tarafından kaldırıldığı 2013 yılına kadar, 80 yıl boyunca okullarımızda okutulan Andımız ile bilincimize işlenen milletimizin birlik ve beraberliğine olan inançtır. Tarihinin en zorlu sürecinden geçerken milletimiz, Andını geri istemektedir.


5) Milletimizi imam hatip okullarına yöneltme inadından vazgeçilmesi. LGS yerleştirme sonuçlarının gösterdiği gibi, öğrenci ve velilerin talebinin çok üstünde İHL açılmış, buna karşılık Anadolu Liseleri ve Fen Liselerinin sayısı talebin çok altında kalmıştır. İHL’ lerde 108 bin kontenjan boş kalırken ve boş binalarda tekli eğitim yapılırken, Anadolu Liseleri kontenjan artırmak ve ikili eğitime geçmek zorunda kalmıştır. En son, okulsuz kalan 3 bine yakın çocuğumuzun İHL’ lere kaydolmaları için ikna edilmeye çalışıldığını biliyoruz. AKP iktidarının halkımızın çağdaş eğitimi tercih ettiği gerçeğini kavraması için başka neler yaşanması gerekmektedir?


MEB boş kalan İHL’ lerini bir an önce ihtiyaç duyulan okul türlerine dönüştürmelidir. Ayrıca imam hatip okul sayısı, ülkenin imam ve hatip ihtiyacına göre yeniden belirlenmelidir. İmam hatip okulları bünyesinde açılan okulöncesi kurumlar kapatılmalı, Öğretim Birliği kanununa aykırı şekilde, çeşitli kurumlar aracılığıyla “sıbyan mektebi” veya “medrese” adı altında yürütülen faaliyetlere derhal son verilmelidir. Çocuğa 11 yaşından önce din eğitimi ve öğretilerinin verilmesi, bilime dayalı olduğu iddia edilen eğitim sistemimizde bilimi dışlayan vahim bir tutumdur ve sona erdirilmelidir.


6) Ataması yapılmayan öğretmenler sorunu ivedilikle çözülmelidir. Sayın Bakan öğretmen yetiştirmede yeni bir anlayışa geçileceğini belirtti. Bu önemlidir. Ancak sayıları 500 bini bulan ataması yapılmayan öğretmenler için acil çözüm üretilmesi de önemlidir. Bu öğretmenlerden ihtiyaç kapsamında olanlar öncelikle atanmalı, kalanlar için eğitim alanında oluşturulacak AR-GE, yetişkin eğitimi, meslek kursları, bilim-sanat ve spor eğitimi vb. programlar kapsamında kadrolu olarak çalışma olanakları yaratılmalıdır.


Ayrıca, ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen gibi, öğretmenlik mesleğinde yeri olmaması gereken geçici istihdam anlayışından vazgeçilmelidir.


7) MEB bünyesindeki liyakatsiz yöneticilerin görevden alınması. Eğitim kurumlarında yaşanan sorunların önemli bölümü, yöneticilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Kurum yöneticilerinin yetenekli, birikimli, deneyimli, kariyer ve liyakat sahibi olmaları zorunludur. Mülakat esasına dayanan, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği’nde 2003–2018 yıllarında 19 kez değişikliğe gidilmesi, yönetici atamalarındaki sorunlara işaret etmektedir. Ayyuka çıkan liyakatsiz yönetici sorununa ivedi çözüm bulmak üzere Bakanlık bünyesindeki bütün merkez, il, ilçe ve okul yöneticileri liyakat ölçütlerine göre yeniden değerlendirilmeli ve niteliği uygun olmayanlar görevden alınmalıdır. Eğitim kurumlarında görev yapan yöneticilerin atanmasında mülakat sistemine son verilmeli ve yazılı sınav sistemine dönülmelidir.


Ayrıca, MEB’in gündemine aldığı profesyonel yöneticilik uygulamasında, okul yöneticiliklerine öncelikle mevcut yüksek lisans ve doktora dereceli öğretmenler atanmalı, öğretmenlerin lisansüstü eğitim almaları teşvik edilerek uygulama yaygınlaştırılmalıdır.


8) Temel eğitimde 4+4+4 yapılanmasından derhal vazgeçilmesi. 2012’de, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarma iddiasıyla getirilen 4+4+4 uygulaması ile bir yandan, bireyin gelişiminde ve yaşam başarısında çok önemli rolü olduğu bilimsel araştırmalarla belirlenmiş olan okul öncesi eğitim kademesi baltalanmış, diğer yandan, kızlarda daha fazla olmak üzere, çocuklarımızın okuldan koparılmasının önünü açmıştır. Böylece, çocuklarımızın çağdaş, bilimsel eğitim alma hakkı, bilinçsiz, eğitimsiz ebeveynlerin elinde küçük yaşta din eğitimi görme yönünde gasp edilmiştir. Ülkemizin bu anlayışla ileriye gitme olanağı yoktur. Zorunlu temel eğitim 6 yaşında anaokulunda başlamalı ve kesintisiz olarak 13 yıl sürmelidir.


Temel Eğitimin kız ve erkek öğrenciler için zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu MEB Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği ile MEB Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği'nde belirtilmelidir.


2004’ten önce olduğu gibi, zorunlu eğitime çocuğunu göndermeyen veliye ceza uygulamasına geçilmelidir.


Temel eğitimin liseye kadar olan sürecinde öğrenciler, yetenek ve eğilimleri yönünden uzman rehberlerce izlenerek uygun lise türlerine yöneltilmeli, öğrenci, özel yetenek gerektiren sanat, spor gibi bazı programlar dışında, lise girişte sınava girmemelidir. Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve ülkenin kalkınma politikalarına hizmet edecek lise program türleri ve çok programlı liseler açılmalı, ihtiyaç dışı program türleri ihtiyaç alanlarına dönüştürülmelidir.


9) Mesleki Ortaöğretime talebin artırılması. Ortaöğretimde Mesleki Ortaöğretimin payı, Genel Ortaöğretimin oldukça altındadır. Gelişmiş ülkelerde ise ağırlık mesleki ortaöğretimdedir. Bu ülkelerde sanayi ve teknolojideki gelişmişlik ile iyi oturtulmuş mesleki eğitim sistemi arasında doğrudan ilişki vardır. MEB’in meslek eğitimi mezunlarının istihdamını artırmak üzere almış gözüktüğü tedbirler etkili olmamaktadır. Ülkemizin üretim ekonomisine geçme zorunluluğu ortadadır. Yakın zamanda önümüze çıkacak olan yetişmiş kalifiye eleman yetersizliğini dikkate alarak Bakanlığın bir an önce mesleki ortaöğretime yönelimleri artırıcı köklü düzenlemelere gitmesi gerekmektedir.


Basın açıklamamızda halkımızın şimdi, bugün çözüm istediği bazı konulara yer verdik. MEB’e sunacağımız raporda, eğitimle ilgili acil sorunlar ve çözüm önerilerimizi 22 başlık altında belirtmekteyiz. Vatan Partisi’nin hazırladığı Eğitim Raporunun halkın gerçek taleplerini MEB’e ulaştıracağına inanıyor, Bakanlığın raporumuzu dikkate almasını diliyoruz.

180920 VATAN PARTİSİ'NİN MEB'E ÖNERİLERİ.pdf