Doğu Perinçek: Yeni Anayasa Gündemi-3

1921 Anayasası'na temel olan Halkçılık Programı

Anayasayı, daha doğru bir ifadeyle Devletin Kurucu Hukukunu belirlemek için, öncelikle bir devlet programınız olması gerekir. Her devletin bir hedefi, o hedefe ulaşmak için bir stratejisi vardır. Anayasa, program ve stratejiyi uygulamak için devlet örgütünü düzenler, ayrıca devlet ile vatandaş arasındaki kamusal ilişkileri, en başta hürriyetleri de düzenler. Örneğin millî demokratik bir devlet ve toplum kurmak istiyorsanız, devletin de bu amaca göre düzene sokulması gerekir. O nedenle devletin programını belirlemeden yapılan anayasa tartışmaları gevezelikten ibarettir.

 

 

EMPERYALİZMDEN KURTULUŞU ÖNGÖREN PROGRAM


Yüz yıl önce, 20 Ocak 1921 günü kabul edilen anayasa deneyimimizi, hatırlayalım. 1921 Anayasası önerisi, 13 Eylül 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın imzasıyla Meclise sunulmuştu. O zaman bu öneriye Halkçılık Programı adı verildi. 18 Kasım 1920 günü toplanan Meclis, Halkçılık Programı’nın giriş bölümünü Halkçılık Beyannamesi adıyla dünyaya ilan etti. 

 

Halkçılık Programı ve Halkçılık Beyannamesi, "emperyalizmden ve kapitalizmden kurtuluşu" öngörmekteydi. Bu öneri Meclis'te görüşüldükten sonra 20 Ocak 1921 günü Anayasa olarak kabul edildi.

 

 

ŞÛRALARLA YÖNETİM


1921 Anayasası, köylerden, ilçelerden ve illerden Büyük Millet Meclisi’ne kadar Şuralarla, başka deyişle Halk Meclisleri eliyle yönetim sistemi kuruyordu. 

 

Mustafa Kemal Paşa, şûraların Rusya'da "Sovyetler" diye anıldığını belirtir:

 

“Milletimizin bugünkü idaresi, hakikî mahiyetiyle bir halk idaresidir. Ve bu idare tarzı, esası danışma olan şûra idaresinden başka bir şey değildir. Ruslar buna Sovyet idaresi derler.” 

 

Atatürk, yeni yönetimi İstiklâl Savaşı zaferinden sonra, 1922 yılı Aralık alında da "Şûra Hükümeti" olarak tanımladı:

 

"Bugün Türkiye devleti, doğrudan doğruya bir meclis, bir şûra hükümeti ile idare olunur ve sonsuza kadar böyle idare olunacaktır."

 


MİLLET MECLİSİ SİSTEMİN MERKEZİNDE


1921 Anayasası, her yönüyle devrim anayasasıdır. Kuvvetler Birliği, devrimin zorunluluğudur. Yürütme gücü ve yasama yetkisi, BMM’de toplanmıştır (Mad. 2). Milletin Meclisi, sistemin merkezindedir. 

 

Hükümet, Meclis’in hükümetidir. Meclis Başkanı, Vekiller Heyeti’nin (Bakanlar Kurulu’nun) doğal reisidir ve aslında aynı zamanda devletin de başıdır. Vekiller Heyeti’ni tek tek Meclis seçer. 4 Kasım 1920’de yapılan değişiklikle, bakanları aday gösterme yetkisi, BMM Reisi’ne verilmişti. 8 Temmuz 1922’de çıkarılan kanunla ilk düzenlemeye dönülmüş, Meclis Başkanı’nın aday göstermesi yöntemi kaldırılmıştı.
 
1921 Anayasası’nda yargı organına ilişkin bir hüküm yoktu. Ancak İstiklal Mahkemeleri uygulaması, yargının da Meclis’e tabi olduğunu gösteriyordu. Kuvvetler birliğinin merkezinde Meclis vardı.

 


HALK MECLİSLERİNİN TOPLUMSAL TEMELİ


1921 Anayasa’nın şûralar sistemi, devrimci bir ortamda savaş ateşi içinde benimsenmişti. Ancak o zaman Halk Meclislerinin toplumsal temeli oluşmamıştı. Köylülüğün ve bütün halkın Ortaçağ bağımlılıklarından kurtarılması ve “efendi” haline getirilmesi gerekiyordu. O nedenle 20 Nisan 1924 tarihli Anayasada, şûralar sistemi yer almadı. Önce halkı efendi kılmak için güçlü yürütme sistemine geçildi.

 

1920’lerin manzarasına ve görevlerine bakacak olursak, Sultanlık ve Halifelik yıkılmıştı, ancak dayandığı Ortaçağ güçleri duruyordu. Onları temizlemek için dayanılacak bir köylü hareketi yoktu. Anadolu’nun nüfusu azdı; ekilmeyen geniş topraklar vardı. Ağalığa ve şeyhliğe karşı, toprak talebiyle yürütülen bir yoksul köylü mücadelesi görülmüyordu. Bu koşullarda nüfusun yüzde 80’inin köylü olduğu Türkiye’de, yerel meclislerin büyük toprak sahiplerinin ve yerel dinsel güçlerin denetiminde oluşması kaçınılmazdı. O nedenle öncelikle ağalığın, beyliğin, şeyhliğin yerel otoritesinin yıkılması ve dayandığı toplumsal ilişkilerin temizlenmesi gerekiyordu. Nitekim Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında birbirini izleyen 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı ve Zilan, 1937-1938 Dersim isyanları, demokratik yerel yönetimlerin kurulması için, öncelikle derebeyliğin temizlenmesi zorunluluğunu gündeme getirdi.

 

Bu tarihi görevi başaracak güç, Mustafa Kemal çevresindeki merkezi önderlikti. Kemalist yönetim, büyük bir zaferin kazandırdığı itibar ve otorite sayesinde, Ortaçağ kurum ve ilişkilerine ağır darbeler indirebilir ve demokratik devrimi sürdürebilirdi.

 

CHP’nin 1935 yılının 9-16 Mayıs günlerinde toplanan 4. Büyük Kongresi’nde Toprak Reformu Parti Programına kondu. 2 Şubat 1937 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle Toprak Dağıtımı için yapılan kamulaştırmalarda tazminat bedelinin özel kanunla düzenlenmesi kabul edildi. Ancak Devrim, bir yıl sonra önderini kaybetti ve arkasından Dünya Savaşı geldi. 

 

 

ATLANTİK ANAYASALARI DÖNEMİ


Türkiye, Savaş sonrasında Atlantik sistemine bağlandı ve toprak ağalığı dünya çapında bir koruyucuya kavuştu. Böylece Batılı emperyalistler, 1921 ve 1924 Anayasalarıyla belirlenen Devrimci Programın ve Kurucu Hukukun önünü kestiler. Türkiye, 1945 sonrasında Küçük Amerika sürecine girerken, yeni bir anayasa döneminin de kapısı açıldı. Cumhurbaşkanımızın belirttiği Batı’dan dayatılan anayasa hareketlerinin başında Nihat Erim’ler, Kenan Evren’ler ve Turgut Özal’lar vardı.

1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, s.200 (3 Ocak 1922)

2) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.14, s.176 (9 Aralık 1922)

 

 

11 Şubat 2021 Perşembe / Aydınlık