Türkiye’nin 1945’te başlayan Atlantik sürecinin köklerini anlamak istiyorsak, Tanzimat dönemine bakacağız. Bilindiği gibi Tanzimat Fermanı 1839 yılında Sultan Abdülmecit tarafından ilan edildi. Ancak Tanzimat’ın başlangıcı bir yıl önce İngilizlerle yapılan ünlü Ticaret Sözleşmesi’dir.
Tanzimat dönemi, Osmanlı Devleti’nin sömürgeleşme sürecidir. 1838’den 1908 Hürriyet Devrimi’ne kadar devam eder. Arada 1876 Birinci Meşrutiyet Devrimi’yle yaşanan bir yıllık diyebileceğimiz bir kesinti vardır.
Tanzimat döneminin padişahları, Abdülmecit, Abdülaziz ve II. Abdülhamit’tir. Tanzimat’ın ne getirip ne götürdüğü sorusu, aynı zamanda II. Abdülhamit konusundaki tartışmalara da ışık tutar.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın’ın iki yüzyıllık modernleşme tarihi hakkındaki değerlendirmeleri de en sonunda Tanzimat’la bağlantılıdır.
SÖMÜRGELEŞME YA DA DEVLETİN TASFİYESİ SÜRECİ
Tanzimat’ın sömürgeleşme süreci olduğuna itiraz edebilecek bir babayiğit bulunmuyor. Tanzimat’ı yaldızlayan Prof. Dr. İlber Ortaylı dostumuz gibi tarihçiler bile, sürecin bu özelliğini açık veya dolaylı ifadelerle itiraf etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin borca batması sonucu, Düyun-u Umumiye, yani Borçlar Yönetimi kurulmuş, alacaklı ülkeler, tahsilatı yapma yetkisini dahi ele geçirmişlerdir. Devletin yetkileri yabancılar tarafından kullanılır olmuştur. Sömürgeleşme, zaten devletin tasfiyesidir.
TANZİMAT DÖNEMİNİN KAMPLAŞMASI
Sömürgeleşme varsa, elbette devleti ve vatanı savunanlar da olacaktır. Tanzimat döneminin kamplaşmasını belirleyen de budur. Bir yanda Tanzimat sürecinin yürütücüsü olan dış ticaret çağındaki kapitalizmin devletleriyle işbirliği halindeki padişahlar ve daha çok Yahudi ve Rumlardan oluşan liman burjuvazisi diyebileceğimiz levantenler bulunuyordu. Tanzimat’a karşı İstiklâl ve Hürriyet mücadelesi verenler ise, Şinasi, Mustafa Fazıl Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi Genç Osmanlılar, daha sonra da İttihat Terakki Partisi önderliğindeki Hürriyet devrimcileridir ve Mustafa Kemal Paşa’nın temsil ettiği Cumhuriyet devrimcileridir.
ANAYASA TARTIŞMASINDA TANZİMAT’IN KÖKLERİ
Cumhurbaşkanımızın açıklamasından sonra Yeni Anayasa gündemine girmiş bulunuyoruz. Anayasa tartışmalarının köküne inecek olursak, Tanzimat’ı buluruz. Tanzimatçılar, özetle Anayasa karşıtıdır, Millî Hakimiyet karşıtıdır, istiklâl karşıtıdır ve hürriyet karşıtıdır.
Bugün herkes demokrasiyi ve millî iradeyi savunma iddiasında gözüküyor. Tanzimat’taki saflaşma, bu iddianın tutarlılığını sorgular. Siz eğer II. Abdülhamit’i göklere çıkarıyorsanız, Anayasa’nın da, Millî İrade’nin de, Meclis’in de, hürriyetlerin de karşısına düşersiniz.
II. ABDÜLHAMİT’İN MİLLÎ İRADEYE KARŞI DARBESİ
İlk Anayasamız, 1876 Birinci Meşrutiyet devrimiyle geldi. Kanunu Esasi 23 Aralık 1876 günü ilan edildi. Padişah II. Abdülhamit, iki ay geçmeden 5 Şubat 1877 günü Anayasa’nın mimarı olan Mithat Paşa’yı sürgüne yolladı. Anayasa’nın ve Meclis’in ömrü ise ancak 13 ay sürdü. Padişah II. Abdülhamit, 13 Şubat 1878 günü bir “iradei seniye” yayınlayarak Meclis’i tatil etti ve böylece Anayasa’yı da rafa kaldırdı.
II. Abdülhamit, Anayasa’ya ve Meclis’e karşı darbe yapan padişahtır. Millî iradeyi ve II. Abdülhamit’i birlikte savunmak, ancak sihirbazlıkla mümkün olabilir.
MECLİS’İ AÇANLARIN MECLİS’İ KAPATANLARA KARŞI MÜCADELESİ
Yakın tarihimiz, bir bakıma Meclis’i açanların Meclis’i kapatanlara karşı mücadelesidir.
İstiklâl ve Hürriyeti savunan Millî Devrimciler Meclis’i açtı. 1876, 1908, 1920 Devrimlerinin yaptığı iş budur.
Namık Kemal’ler, Mithat Paşa’lar, Talat Paşa’lar, Enver Bey’ler, Mustafa Kemal Paşa’lar Meclis açtı.
II. Abdülhamit ve Vahdettin ise Meclis’i kapattı.
Bu mücadele Millî Hakimiyet davası ile Sultanlık davası arasındaki mücadeledir.
Millî irade ve millî hakimiyet için mücadele, bağımsızlık mücadelesiyle birlikte Millî Demokratik Devrimimizin temel programını oluşturur.
MİLLÎ HAKİMİYETİ MİLLÎ DEVRİMCİLER GETİRDİ
II. Abdülhamit’i yere göğe koymayanların aynı zamanda millî irade ve millî hakimiyet iddiasında bulunmaları, halledilmesi mümkün olmayan bir çelişmedir.
Millî Hakimiyet davasını savunanlar, II. Abdülhamit’e karşı Anayasa mücadelesi veren Millî Devrimcilerdi. Türkiye’de “Millî Hakimiyet” kavramı resmî olarak ilk kez 1908 Devrimcileri tarafından kullanıldı. 1908 Hürriyet Devrimi’yle açılan Meclis-i Mebusan’ın reisliğine seçilen Genç Türk Devrimi önderlerinden Ahmet Rıza Bey, Meclis kürsüsünden yaptığı ilk önemli konuşmada, Meclis’e düşen görevi şöyle tanımlıyordu:
“Hakimiyeti Milliyenin kuvvetle biçimde kurulmasına çalışmak.”(1)
Hakimiyeti Milliyenin kurulması için, II. Abdülhamit’in saltanatının yıkılması gerekmişti.
DEMOKRASİ TARİHİMİZ: TANZİMATA KARŞI MÜCADELE TARİHİ
Dikkat buyurulsun 1876 Devrimi’yle başlayan iki yüzyıllık Millî Hakimiyet için mücadele süreci, devrimlerle yürüdü. 1945’ten bu yana Türkiye’ye dayatılan Batı merkezli anayasalara karşı mücadele, Tanzimat’a karşı mücadelenin devamından başka bir şey değildir.
1876 Meşrutiyeti, 1908 Hürriyet Devrimi, İstiklal Savaşı hepsi, Saltanatçılara, Despotizme, yabancı işbirlikçiliğine, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na, Damat Ferit Paşa Hükümetlerine karşı mücadele içinde başarıldı. Tanzimat programına ve siyasetine karşı iktidar mücadelesi, arkada kalan iki yüzyılın devrim mücadelesiydi.
TEORİ DERGİSİNİN TANZİMAT SAYISI
Türkiye’de Yeni Anayasa tartışması, iki yüzyıllık istiklâl ve hürriyet mücadelesi tarihimizi de gündeme getirdi. Bu konuda Teori dergisinin taze çıkmış Şubat sayısı ufuk açıcı incelemeleri içermektedir. Kuntay Gücüm, Doç. Dr. Atakan Hatipoğlu, Gaffar Yakınca, Bayram Yurtçiçek, Şefik Çakmak ve Doğu Perinçek’in yazılarını okumanızı ve tartışmanızı hararetle öneriyoruz.
Teori dergisini kutluyoruz: Türkiye’nin bilim ve düşün hayatına derinlik getiren bir sayıyı bizlere hazırladılar.
Önümüzdeki sorunlar, tarihsel derinlikle ve mirasla çözülebilir.