Su çürüdü
Şairimiz, can arkadaşım Ahmet Telli saptamıştı: “Su çürüdü”
Belki siz de inanmak istemediniz ama su çürümüştü.
Türkiye’nin Gladyo – Mafya – Tarikat rejimi ancak bu kadar özlü anlatılabilirdi. Tarihsel süreçlerin tutanağını has şairler kayda geçirir.
Yargı! Varsan üç kez vur!
Başka hiçbir kanıta gerek yok, mahkemelerin dosya yüküne bakın, yargının sanallaştığını görürsünüz. Yargı artık, büyük binalardır ve o binaların içinde koşuşan, klasörler istifleyen memurlardır. Yargı, artık bir görüntüdür bu ülkede. İsterseniz yargı koridorlarında koşuşan milyonlarca yurttaşa sorun.
Türkiye’de artık yargı yoluyla hak elde etme olanağı kalmamıştır. Artık hiç kimse yargı yoluyla alacağını alamıyor; sözleşmeleri uygulatamıyor; adalete ulaşamıyor. Bir örnek verelim. Ulusal Kanal, 2003 yılında hukuk çiğnenerek Tayyip Erdoğan tarafından kablodan çıkartıldı. Sekiz yıl sonra Yargıtay, Ulusal Kanal’ın temyiz talebini haklı buldu. Ancak Ulusal Kanal; yarım milyon dolarını geri alamadığı gibi, hala uğradığı zararın giderilmesini sağlayamıyor. Dava yargıda sürünmeye devam ediyor.
Herkes yargıyı arıyor. Yargı ise, çağıranlara aldırmıyor. Bir türlü masaya üç kez vurmuyor! Bir kez bile vurmuyor!
Yargı özelleşti
Bir başka yargı cihazı oluşmuştur. İrili ufaklı mafyalar, silah göstererek, olmadı ayağa kurşun sıkarak, yine olmazsa başka “pratik” yöntemlerle adalet hizmeti veriyorlar. Böylece “devletin hantallığı” yargı alanında da ispatlanmıştır. Özel sektör, yargı alanında da tıkır tıkır işliyor.
Yargı özelleşir mi?
Soru geçersiz. Çünkü özelleşmiştir.
Bedelli yargı
Hatta devlet eliyle yapılıyor gözüken yargı bile özelleşmiştir. Kamu hizmetini paralı hale getiren program, yargıda da geçerlidir. Bedelli yargının adına “rüşvet” denmesi, piyasa ekonomisi açısından anlamsızdır. Sonuç olarak hizmet serbest piyasada para karşılığı verilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun kurmayları, bu yazıyı okuduktan sonra bedelli askerlik gibi bedelli yargı tasarısını da hazırlarlar artık. Keşif onların olsun, onlara yakışır.
Mahkemeler özelleşti
AKP, 2010 yılı Ocak ayında çıkardığı “Demokrasi açılımı” kitapçığında “Silivri’de özel yargı kurduk” diye övünüyor. Kitapçıkta Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var. İktidar sahipleri, beyzadelere gemicik alır gibi, kendilerine savcılılar ve mahkemeler de almışlardır. O nedenle Tayyip Bey “Biz içeri tıktık” diye konuşmalar yapmaktadır. Ergenekon’un polisi, savcısı, yargıcı, infaz memuru, hepsi Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’dür.
Yargı sanallaştı
Özelleşen yargının hayattan ve gerçekten kopması kaçınılmazdır. Çünkü yargı devletle birlikte ortaya çıkmıştır ve ancak devlet kurumu olarak işleyebilir.
Yargı özelleşince, padişahın yargısı bile olamaz. Çünkü feodal devletin de bir hukuku vardı. Yargı, köleci ve feodal devlette dahi bir kamu göreviydi. Köleci ve feodal devletin yargısı, evet sınıfsal bir yargıydı; ama gerçekler zeminindeydi. Zulmün de bir yasası vardır.
Kanıtlar çöplükten toplanıyor
Türkiye’de yargı sanallaştı. Şu Ergenekon davasına bakın, her şey sanaldır. Kanıtlar, tanıklar; hep çöplükten toplanmaktadır. Savcılar, yargıçlar hakikat duygusunu kaybetmişlerdir. Yargılar gibi yapanlar da, yargılandığı söylenenler de, herkes bilmektedir; bütün iddialar sanaldır; uydurmadır; sahtedir; yapaydır.
Yargının bittiği yerdeyiz
Türkiye, yargının bittiği yerdedir.
Milyonlarca insanın alacağını tahsil edemediği, ancak parayı bastıranın devlet dışı silahlı güçler kullanarak “adalete” kavuştuğu yerde, su çürümeden önce yargı çürümüştür.
Devrimi özelleştiremezler
Kamu hizmetini özelleştirdiniz mi, ne devlet kalır ne yargı!
O andan itibaren baskın basanın olur!
Türkiye’nin devletsizleşme olayı en ağır sonuçlarıyla yargıda yaşanıyor.
Yargının özelleştiği bir ülkede, devrim kaçınılmazdır.
Devrimi özelleştirmezler!
Su çürüdü
Şairimiz, can arkadaşım Ahmet Telli saptamıştı: “Su çürüdü”
Belki siz de inanmak istemediniz ama su çürümüştü.
Türkiye’nin Gladyo – Mafya – Tarikat rejimi ancak bu kadar özlü anlatılabilirdi. Tarihsel süreçlerin tutanağını has şairler kayda geçirir.
Yargı! Varsan üç kez vur!
Başka hiçbir kanıta gerek yok, mahkemelerin dosya yüküne bakın, yargının sanallaştığını görürsünüz. Yargı artık, büyük binalardır ve o binaların içinde koşuşan, klasörler istifleyen memurlardır. Yargı, artık bir görüntüdür bu ülkede. İsterseniz yargı koridorlarında koşuşan milyonlarca yurttaşa sorun.
Türkiye’de artık yargı yoluyla hak elde etme olanağı kalmamıştır. Artık hiç kimse yargı yoluyla alacağını alamıyor; sözleşmeleri uygulatamıyor; adalete ulaşamıyor. Bir örnek verelim. Ulusal Kanal, 2003 yılında hukuk çiğnenerek Tayyip Erdoğan tarafından kablodan çıkartıldı. Sekiz yıl sonra Yargıtay, Ulusal Kanal’ın temyiz talebini haklı buldu. Ancak Ulusal Kanal; yarım milyon dolarını geri alamadığı gibi, hala uğradığı zararın giderilmesini sağlayamıyor. Dava yargıda sürünmeye devam ediyor.
Herkes yargıyı arıyor. Yargı ise, çağıranlara aldırmıyor. Bir türlü masaya üç kez vurmuyor! Bir kez bile vurmuyor!
Yargı özelleşti
Bir başka yargı cihazı oluşmuştur. İrili ufaklı mafyalar, silah göstererek, olmadı ayağa kurşun sıkarak, yine olmazsa başka “pratik” yöntemlerle adalet hizmeti veriyorlar. Böylece “devletin hantallığı” yargı alanında da ispatlanmıştır. Özel sektör, yargı alanında da tıkır tıkır işliyor.
Yargı özelleşir mi?
Soru geçersiz. Çünkü özelleşmiştir.
Bedelli yargı
Hatta devlet eliyle yapılıyor gözüken yargı bile özelleşmiştir. Kamu hizmetini paralı hale getiren program, yargıda da geçerlidir. Bedelli yargının adına “rüşvet” denmesi, piyasa ekonomisi açısından anlamsızdır. Sonuç olarak hizmet serbest piyasada para karşılığı verilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun kurmayları, bu yazıyı okuduktan sonra bedelli askerlik gibi bedelli yargı tasarısını da hazırlarlar artık. Keşif onların olsun, onlara yakışır.
Mahkemeler özelleşti
AKP, 2010 yılı Ocak ayında çıkardığı “Demokrasi açılımı” kitapçığında “Silivri’de özel yargı kurduk” diye övünüyor. Kitapçıkta Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var. İktidar sahipleri, beyzadelere gemicik alır gibi, kendilerine savcılılar ve mahkemeler de almışlardır. O nedenle Tayyip Bey “Biz içeri tıktık” diye konuşmalar yapmaktadır. Ergenekon’un polisi, savcısı, yargıcı, infaz memuru, hepsi Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’dür.
Yargı sanallaştı
Özelleşen yargının hayattan ve gerçekten kopması kaçınılmazdır. Çünkü yargı devletle birlikte ortaya çıkmıştır ve ancak devlet kurumu olarak işleyebilir.
Yargı özelleşince, padişahın yargısı bile olamaz. Çünkü feodal devletin de bir hukuku vardı. Yargı, köleci ve feodal devlette dahi bir kamu göreviydi. Köleci ve feodal devletin yargısı, evet sınıfsal bir yargıydı; ama gerçekler zeminindeydi. Zulmün de bir yasası vardır.
Kanıtlar çöplükten toplanıyor
Türkiye’de yargı sanallaştı. Şu Ergenekon davasına bakın, her şey sanaldır. Kanıtlar, tanıklar; hep çöplükten toplanmaktadır. Savcılar, yargıçlar hakikat duygusunu kaybetmişlerdir. Yargılar gibi yapanlar da, yargılandığı söylenenler de, herkes bilmektedir; bütün iddialar sanaldır; uydurmadır; sahtedir; yapaydır.
Yargının bittiği yerdeyiz
Türkiye, yargının bittiği yerdedir.
Milyonlarca insanın alacağını tahsil edemediği, ancak parayı bastıranın devlet dışı silahlı güçler kullanarak “adalete” kavuştuğu yerde, su çürümeden önce yargı çürümüştür.
Devrimi özelleştiremezler
Kamu hizmetini özelleştirdiniz mi, ne devlet kalır ne yargı!
O andan itibaren baskın basanın olur!
Türkiye’nin devletsizleşme olayı en ağır sonuçlarıyla yargıda yaşanıyor.
Yargının özelleştiği bir ülkede, devrim kaçınılmazdır.
Devrimi özelleştirmezler!