Doğu Perinçek: Tarık Akan ve Kadir İnanır’ın altın duruşları

         Altın Portakal’ın altın duruşu Tarık Akan’dan beklenirdi.

         Beklenen oldu. Her zaman durduğu yerdeydi, daha doğrusu savaştığı yerde.

 

12 Eylül’e atış serbest

bugün nerdesin

         30 yıl öncesinin 12 Eylülüne herkes mızrağını saplayabilir. Atış nasıl olsa serbest. O günün ve bugünün 12 Eylülleri, hepsi bugün 12 Eylül “düşmanı”nı oynuyorlar. 12 Eylül’e biat eden Tayyip Erdoğan bile “Vurun 12 Eylül’e” diyor. Nazlı Ilıcak, herkesten hızlı.

 

Savaş mevzisinde sanat

         Savaş mevzisinde olmak, büyük sanatçının tavrıdır. Namık Kemaller, Mehmet Akifler gibi, Nâzım Hikmetler gibi, Sabahattin Aliler ve Orhan Kemaller gibi.

         30 yıl öncesinin savaş mevzilerinde çok güzel konuşmalar yapılabilir, hatıra fotoğrafı bile çektirilebilir, ama savaş verilemez. Çünkü orası artık müze olarak değerlendirilmektedir; ateş hattı ise başka cephededir.

 

Altın Portakal’ın Kocatepesi

         İşte büyük aydın, büyük sanatçı, bu manzara içinde sakin ve güvenli adımlarla sahneye geliyor. “Silivri” diyor, “Ergenekon ve Balyoz” diye ağır ağır vurguluyor. Altın Portakal’ın Kocatepesi’nden söylüyor söyleyeceğini. Tarihin içinde yel değirmenleriyle savaşmıyor; zarif parmağıyla ve kararlı duruşuyla bugünün 12 Eylülüne işaret ediyor.

 

Atış hattı değil ateş hattı!

         Ateş hattında konuşuyor, “gazeteciler” falan değil Silivri, Ergenekon ve Balyozdur bugün ateş hattı!

         Yarın tarih, bugünleri, “gazeteciler hapse atılmıştı” diye yazmayacaktır. Tarih, “Türk Ordusu ve Türkiye’nin yurtsever siyasal birikimine yapılan yabancı devlet harekâtıyla Atatürk Cumhuriyeti yıkıldı, Türkiye bölündü ve bölünmenin anayasası yapıldı” diye yazacaktır. Eğer devamına izin verirsek!

         İşte Tarık Akan, o altın duruşuyla bu hayâsız akının karşısına dikiliyor. Şarkısını AB’den teftişe gelen “özgürlükçülerin” beğeneceği makamdan söylemiyor; bugünün dikta heveslilerini 12’den vuruyor.

         Kadir İnanır Antalya’da olsa, o da Tarık Akan’la aynı mevziide olurdu. Türkiye’ye karşı bu hayâsız saldırının ilk gününden beri bocalamadılar, şaşırmadılar, kendilerine yakışan duruşlarıyla örnek oldular.

         Büyük sanatçıların edaları işte böyledir. Hem zariftir; hem de ağırdır.

         Tarık Akan ve Kadir İnanır’ı biz hep mert, namuslu, cesur, ölümüne sevdalı karakterlerde tanıdık. Hep onlar gibi yürekli, onlar gibi namuslu ve aşık olmak istedik.

         Şimdi daha iyi anlıyoruz, rol yapmamışlar, kendilerini oynamışlar.