Doğu Perinçek: Satmayacakları neleri var?

         Ahmet Hakan, bir ay önce sormuştu, “Neden Soner’den söz edilmiyor” diye (Hürriyet, 13 Ağustos 2011).

         Yalçın Küçük ve Doğan Yurdakul’u da unutamayız.

         Ahmet Hakan yazısının sonunda bir çağrıda bulunuyordu:

         “Nedim’den Ahmet’ten söz ettiğimiz kadar Soner’den de edelim.”

 

Mekân ve sponsor

         Bir ay geçti, Atlantik medyasında bu çağrıya pek aldırış eden olmadı.

         Odatv iddianamesi çıktı. Holding medyası, kime sahip çıkmaması gerektiğini biliyor.

         Neden onlardan söz edilmiyor sorusunun cevabı, Hürriyet’in başka bir köşesinde daha önce verilmişti. Yılmaz Özdil, “Basın özgürlüğü” ödüllerinin dağıtılması için düzenlenen ziyafeti anlatıyordu:

         Mekân Dolmabahçe Sarayı, Hasbahçe.

         “Gecenin sponsoru İngiliz telefon şirketi.” (Hürriyet, 27 Temmuz 2011).

         Yalçın da, Doğan da Soner de, sarayların ve telefon şirketlerinin gözdeleri olamazlardı.

 

Görev ve mevzilenme

         Bugün “büyük” denen medya kuruluşları, kirli para komisyoncularının, borsa vurguncularının, hortumcuların ve tarikat rantçılarının elindedir. Sınıfsal bir olay bu!

         Holding medyası, Gladyo-Mafya-Tarikat diktasının halkı budalalaştırma aracı haline gelmiştir. Üstlendikleri görev, halkın bütün değerlerini çürütmektir.

         Atlantik medyası, Türkiye düşmanlarının mevzisindedir. Halk belki birçok şeyin farkında değil, ancak medyanın ihanetini apaçık görmektedir.

 

Satılanlar ve fiyatları

         Toplumsal hareketlerin birinci sloganı, “AKP halka hesap verecek”, ikinci slogan ise, “satılmış medya!”

         Yıllardır Gladyo’nun yalanlarını piyasaya sürmeyi meslek haline getiren, bu medyadır.

         “Kız memesine vatanı satmakla” iftihar eden, bu medyadır.

         Karen Fogg’un banka havalesiyle mesleki faaliyet yürüten, yine bu medyadır.

         Arkadaşlarını satanlar, bu medyanın üst düzey görevlilerdir.

         Vatanı ve arkadaşı satmak ile anayı satmak arasında hangi duyarlılık farkı vardır, söyleyebilir misiniz?

         Vatanını, arkadaşını ve meslek namusunu üç kuruşa satanların, satmayacakları neleri vardır?

         Bilen var mı?

         Bu ülkenin yurtsever aydınları, samimi toplantılarda, Atlantik medyasından “analarını bile satarlar” diye söz ediyorlarsa, öfkelenmek gerçeği değiştirmiyor.

         Satılanlar ve fiyatları borsadan izleniyor.

 

Özne ve eylem

         Dün gazetecilik saygın bir işti. Namuslu insanların uğraşıydı. Namuslu olmak, sıradan bir özellikti, Cumhuriyet yurttaşının ortak karakteriydi.

         Cumhuriyetin namusuna tecavüz, bugünkü rejimin en birinci siyasal ve kültürel eylemidir.

         Atlantik medyası, bu misyonun özel görevlisidir.

         Toplumun zihnini ve manevi hayatını kirletenlerin temiz kalma şansları yoktur. Çürütme eyleminin öznesi, çürüktür. Çürümüş medya, toplumu çürütüyor.

 

Fesat ve çöküş

         Bu medyadan namuslu iş beklerken ne kadar gerçekçiyiz?

         Yalan diktası, yalana teslim olmayanlara hiç sahip çıkar mı?

         Türkiye’nin umudu, bu çürüme ortamında hâlâ temiz kalan namuslu gazetecilerde ve halkın medya kurumlarındadır.

         Bir zamanlar Mütareke Basını, Anadolu’daki devrimcilerden “eşkıyalar” diye söz ediyordu. Paraları çoktu, kâğıtları güzeldi, baskıları kaliteliydi, Ali Kemalleri arsızdı. Onlarda saraylarda ziftleniyorlardı. İngilizler onları çok beğeniyor, ziyadesiyle ödüllendiriyordu.

         Ama zafer, Ankara’da kırık pedalla basılan Hakimiyeti Milliye’nin oldu.

         Yalçın, Doğan ve Soner için kaygılanılacak bir durumdan söz edilemez.

 

 

OKUNACAK KİTAP: Panait Istrati, Arkadaş, Bertan Onaran’ın güzel çevrisiyle, Kaynak Yayınları