ABD Eski Hazine Müsteşarı Paul Craig Roberts’in çarpıcı açıklamasını bir tek Aydınlık duyurdu. Hazret diyor ki, ABD ekonomisinin iyileşme umutları bitmiştir, savaş daha kaçınılmaz hale geldi. (Aydınlık, 4 Ağustos 2011).
Amerikan devletinin sıradüzeni içinde bir görev
Bu saptamadan hemen birkaç gün sonra, ABD, Suriye’ye karşı “sabrımız taştı” tehdidini BOP Eşbaşkanı’nın ağzından seslendirdi. Dünya diplomasisinde küstahlığın ötesinde anlamları olan bir dil kullanılıyordu: “Suriye’nin içişleri bizim içişlerimizdir”.
Hemen belirtelim, BOP Eşbaşkanlığı, ABD Başkanı Obama ile paylaşılan bir görev değildir; Arslan Bulut dostumuz konduramıyor ama ABD devletinin sıradüzeni (hiyerarşisi) içinde bir görevdir. BOP Eşbaşkanlığı, ABD Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve CIA örgütlenmesinin altında bir görevdir. Suriye’ye savaş tam tamı çalmak gibi şerefli işler, BOP Eşbaşkanlığı’nın yetkisine verilmiştir.
Suriye cephesi
İran cephesidir
Suriye’ye ne yapacaklar, şu anda tam bilmiyoruz ama ister iç yıkıcılığı şiddetlendirsinler, ister dıştan güç kullansınlar, Türkiye’nin yerüstündeki ve yeraltındaki silahlı güçleri olayın içine itilmektedir.
Herkes hangi cepheye sürüldüğünü çok iyi tanımlamak durumundadır.
Suriye cephesi, İran cephesidir; dahası Rusya’dan Çin’e kadar uzanan Asya cephesidir; dünya cephesidir. Almanya’nın bile ABD ile birlik olacağı kuşkuludur.
Suriye’ye karşı yıkıcı ve silahlı uygulamalara giren Tayyip-Gül yönetimi, karşısında yalnız Suriye’yi değil, anında İran’ı da bulacaktır. Türkiye halkı da, bu Haçlı seferinin yanında olmayacaktır.
Psikolojik cila operasyonu
Komşularımıza karşı Haçlı seferinde piyon olmak gibi utanç verici bir görevin yaldızlanması için, psikolojik cila operasyonu şimdiden başlamıştır. Suriye’ye ve İran’a karşı Haçlı harekâtına hizmet karşılığında, “ABD ile birlikte PKK’yi temizleme” anlaşması yapıldığı söylentileri piyasaya sürülmüştür. Kalabalıklar bu kirli propagandayla dolduruşa getirilmektedir.
Tek sonuç: Diyarbakır İsrail’e
Yığınakta hata diye işte bugün yaşanana denir. “Yığınak” derken kastettiğimiz, küçük askeri harekâtların yığınağı değildir; genel mevzilenmeden söz ediyoruz. Aslında son kertede ikisinin kuralları da aynıdır.
Denklem öyle kurulmuştur ki, Suriye ve İran’a karşı mevzilenen Türkiye, Diyarbakır’ı İsrail’e verir.
Eğer TSK, ABD’ye telsim olursa, Suriye’ye şu veya bu biçimde müdahale, en sonunda İran’dan çok Türkiye’yi vuracaktır. Çünkü İran, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü koruyacağı mevziye yerleşmiştir. Türkiye ise, kendisini bölenlerin mevzisindedir; İkinci İsrail’in kuruluşunu önleyecek bölge ülkelerine karşı çatışmaya itilmektedir. Başka deyişle düşmanlarının emri altında dostlarının üzerine sürülmektedir.
ABD’nin temizlik planı
Bu genel mevzilenmeden PKK’nin temizlenmesi değil, TSK’nin temizlenmesi çıkar. Kaldı ki, TSK’yi temizleme harekâtı 2002 yılından bu yana yürütülüyor. Ergenekon operasyonları, “darbeciliğe” karşı mücadele, profesyonel ordu, askerliğin kısaltılması, özel harekât polisinin güçlendirilmesi ve en son İnternet Andıcı tutuklamaları, hep TSK’yi temizleme kapsamındadır. PKK ise, ABD’nin vazgeçilmez gözdesidir.
Olacak olan bellidir: ABD, PKK’ye karşı göstermelik birkaç harekâta izin verdikten sonra, bütün nesnel dostlarını kaybetmiş olan Türkiye’ye oldubittileri dayatır.
TSK milletini aldatacak mı?
ABD, Diyarbakır merkezli İkinci İsrail’i kurmak için, öncelikle bu planı bozacak bölge güçlerini cephe cepheye getiriyor. TSK, bu çıkmaza “PKK’yi temizleme” aldatmasıyla sokuluyor.
TSK, kendisini ve milletini aldatacak mıdır?
TSK’yi alkışlamak yerine, bu soruyu bütün ciddi boyutlarıyla sormak durumundayız.
Türkiye bölündüğü zaman, BOP Eşbaşkanları ülkeden kaçar giderler. Onların tarih önünde sorumlu olacak bir kişilikleri yoktur. O nedenle TSK, sorumluluğu siyasi iktidarın üzerine atma şansına da sahip değildir. Mustafa Kemal Paşa, sorumluluğu Sultan Vahdettin’in üzerine atsa, Atatürk olur muydu?
Benzer uyarıları, 1991 ve 2003 yılı öncesindeki süreçlerde yaptık. Irak’ın bölünmesi, Türkiye’nin bölünmesini getirdi.
Dönüşü olmayan yolda son çıkış
Bugün tehlike çok daha ciddidir. Türkiye dönüşü olmayan bir yöne itilmektedir. Öte yandan önümüzde geçmişteki yanlış yığınağı düzeltmek için bir fırsat da var.
Aslında çıkmazda olan, ABD’dir. Türkiye, vatan bütünlüğünü savunma kararı aldığı an, bölge ülkeleri üstünlüğü ele geçirecektir. O zaman ABD’nin macera yapacak mecali dahi kalmaz.
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün dönüşü olmayan bir meçhule yuvarlandığı görülüyor.
Tek umut, millet ile Ordunun direncindedir.
Biz İşçi Partisi olarak Türkiye’yi bu badireden kurtaracak programa, önderliğe, cesarete sahibiz. Milletimize güveniyoruz, Türkiye’nin kadroları bizim kadromuzdur. Ve TSK’yi uyarıyoruz.