İki HDP’linin milletvekilliğinin düşürülmesi, 24 Temmuz 2015 günü yeniden başlatılan Bölücü Terörün silahla bitirilmesi mücadelesinde devlet kararlılığının gereğiydi. Yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Polisimizin ve Köy Güvenlik Örgütlerimizin vatan düzleminde ve sınır ötesinde kazandığı başarılardan sonra, şimdi Bölücü Terörün yasal düzlemdeki örgütlenme olanakları temizlenecektir.
Aslında bu aşama, Terör Örgütünün ele geçirdiği belediyelere kayyum atanmasıyla başlamıştı. Ancak PKK’nın Meclisten temizlenmesi, teröre karşı mücadelenin kesin sonuca ulaştırılması için şarttır, zorunludur. Halk, “Mecliste PKK istemiyoruz” sloganıyla yıllardan beri bu zorunluluğu dile getiriyor.
HDP PKK’DIR
Önce HDP ile PKK’yı iki farklı örgüt gibi gösteren sahtekârlıktan ve aldanışlardan kurtulmamız gerekiyor. HDP diye PKK’dan ayrı bir örgüt yoktur. HDP, PKK Terör Örgütünün bir parçasıdır. Tek bir örgüt var. Ve bu örgütün başı, kolları ve ayakları var.
HDP, PKK’nın programına ve amacına bağlıdır.
HDP, PKK’nın emri altındadır, PKK örgütlenmesi içindedir.
HDP, PKK’nın eylem planı içinde çalışır.
TEK BAŞ ÇOK AYAK
PKK, iki ayakla yürür. Bir ayak silahlı PKK’dır. Diğer ayak da, silahlı PKK’nın emri altında yasal olanakları kullanan bölücü terör örgütlenmesidir. Her iki ayak, aynı başın emri altındadır. PKK ve HDP’nin iki ayrı başı yok. Baş, her canlı ve örgütsel organizmada olduğu gibi bir tane. El ve ayaklar ise birden fazladır.
VATAN BÜTÜNLÜĞÜ VE YURTTA BARIŞIN GEREĞİ
PKK’nın belediyelerden ve Meclisten temizlenmesi, öncelikle vatan bütünlüğünün ve yurtta barışın, hatta bölgemizde barışın gereğidir.
Türk askeri ve polisi, PKK terör örgütünü dağdan ve bağdan temizliyor, görevini yapıyor. Ama aynı örgütü Belediyelerden ve Meclisten temizlemezseniz, PKK’ya savaşçı toplama, haraç toplama, propaganda yapma ve halk üzerinde otorite kurma olanağı sağlamış oluyorsunuz. Güvenlik güçleri PKK’nın bir ayağını kırıyor, ama belediye ve Meclisteki ayağını kırmazsak, terörü bitiremeyiz, vatanı bütünleştiremeyiz, yurtta barışı sağlayamayız.
HUKUK VE YARGI VATAN BÜTÜNLÜĞÜNÜN EMRİNDE
Hukuk nedir, bilen bilmeyen konuşuyor.
CHP-HDP/PKK İttifakı ve diğer yandaşları, vatan bütünlüğü ve yurtta barıştan bağımsız bir hukuk ve yargı icat etmeye kalktılar.
Hukuku devlet yapar. Hukuk, ahlâk gibi, görenek gibi, kitle örgütlerinin düzenlemeleri gibi diğer kurallardan farklıdır. Bu farkı belirleyen ayırt edici özelliği, hukukun devlet tarafından konması ve devlet yaptırımıyla uygulanmasıdır. Bu nedenle Hukuk, devletin program ve siyasetinin emrindedir. Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet Devletinin ya da ABD ile Türk devletinin hukuklarının farklı olması, devlet program ve siyasetlerinin fakından gelir.
Yargı, hukuk ile karıştırılıyor. Hukuk, kurallar bütünüdür. Yargı ise, hukukî anlaşmazlıkları çözen devlet organıdır. Üç büyük organdan biridir.
Hukuk da, yargı da devlet bütünlüğünün ve yurtta barışın emrindedir. Devletin ve ülkenin bütünlüğüne muhalif bir hukuk ve yargı, dünyanın hiçbir yerinde olamaz! Başka deyişle Bölücü Terörü koruyan bir hukuk ve yargı yoktur ve olamaz.
TEMEL HAKLAR VE HUKUK DEVLETİ VATAN VE BARIŞ ORTAMINDA YAŞANIR
Temel hak ve özgürlükler, vatan bütünlüğü içinde ve terörün bulunmadığı bir ortamda varolabilir. Yine Hukuk Devleti ilkesi de, en sonunda devlet ve vatan bütünlüğü ve yurtta barış içindir. Demokratik Devlet, hukuk devleti ilkesiyle kendi işlevini yerine getirmek için, kendi koyduğu kurallara bağlılık güvencesi vermektedir. O kuralların en başında vatan bütünlüğü ve yurtta barış bulunuyor. Hukuk devleti, bu açıdan en başta devlet ve millet bütünlüğüne ve yurtta barış ilkesine bağlılıktır. Hiçbir kurumun, örgütün, partinin ve vatandaşın o kurallara karşı faaliyet özgürlüğü yoktur. Olursa, ne devlet kalır, ne hukuk kalır, ne de hukuk devleti kalır! Bu nedenle Hukuk Devleti, vatan bütünlüğü ve yurtta barışa karşı kullanılamaz.
Türkiye’de PKK’yı koruyan bir hukuk ve yargı icat etmeye kalkanlar, ABD devletinin hukuk ve yargısının aleti konumuna düşüyorlar.
BÖLÜCÜ TERÖRÜN İRADESİ MİLLÎ İRADE DEĞİLDİR
CHP ve HDP/PKK sözcüleri, PKK belediyelerini ve Meclisteki PKK’yı korumak için Millî İrade kavramına sarılıyorlar.
Millî irade, devlet halinde örgütlenmiş milletin iradesidir. Teorik bir varsayım olarak kabul edilir.
Millî irade, milleti ve devleti bölmenin iradesi değildir.
PKK/HDP disiplinine bağlı olanlar, milletin iradesini değil PKK’nın milleti ve devleti bölmeye kalkan bölücü iradesini temsil etmektedirler.
Türk Devletinin yargısı, o sözde milletvekillerini bölücü terör suçundan mahkûm ederken, onların millî iradeyi temsil edemeyeceklerine de karar vermiştir. Artık o iki şahıs, millî iradenin temsilcisi değildir. O nedenle yargının hükmü gereği milletvekillikleri düşmüştür.
Milli irade gibi Türk devriminin getirdiği demokratik kurum, bölücü terör örgütünü desteklemek amacıyla kullanılamaz!
YARGININ KESİNLEŞEN KARARININ GEREĞİ
Bölücü terör suçundan hükümlü iki şahsın milletvekilliklerinin düşmesi, Meclisin kararı nedeniyle değildir. Yasama organının böyle bir yetkisi yoktur ve bu olayda TBMM yetkisi dışına çıkmış değildir.
Yargının hükmü, anayasa ve yasalar gereği Meclis’te okunmuştur ve böylece yasal süreç tamamlanmıştır, iki HDP üyesinin milletvekillikleri düşmüştür.
Bu işlemde, hükümetin, Ak Parti’nin veya TBMM Başkanlığı’nın bir girişimi veya müdahalesi bulunmuyor. TBMM Başkanı CHP’li olsa, yine Yargı Hükmünü Mecliste okumak zorundaydı. O nedenle milletvekilliklerinin düşmesini “siyaset”le açıklayan görüşler, hem hukuk dışıdır, hem de siyaset kavramından habersizdir. Çünkü siyaset, devlet iktidarının kullanılması ve devlet iktidarının ele geçirilmesi için yürütülen bütün faaliyetleri kapsar.
TBMM Başkanı, kesinleşen Yargı Kararını daha önce okumadığı için eleştirilebilirdi, ama niçin bugün okudu diye eleştirilemez.
YARGITAY’IN ÜSTÜNDE CEZA YARGISI MERCİİ YOK
“Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları beklenmeliydi” gibi hukuk dışı iddialar var.
Bilgisizlikten geliyor. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin Yargıtay’ın kesinleşen hükmünü kaldırma yetkileri bulunmuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru konusunda alacağı karar, Anayasaya uygunluk konusunda bir saptama kararıdır, yoksa Yargıtay’ın hükmünü değiştirme kararı değil. Bu kararla olsa olsa yeniden yargılama yoluna gidilebilir. O süreçte de en sonunda kesin kararı verecek olan, Yargıtay’dır. Dolayısıyla Türkiye’de hiç kimse Türk Yargısını bertaraf etme şansına sahip değildir.
AİHM Kararının yaptırımı ise, en kabadayısı Türk Devletinin tazminata mahkûm edilmesidir. AİHM’nin Yargıtay Kararını kaldırma veya değiştirme yetkisi yoktur.
DEVLET VE HUKUK VARSA HDP KAPATILMALI
Türk yargısı FETÖ ve PKK’nın üzerine yürüyor. Yargı altın çağını yaşıyor! PKK terör örgütüne üyelik suçundan hüküm giyen iki sözde vekil artık Meclis’te oturamayacak. Bu bir başlangıçtır.
Yargıtay’ın kesinleşmiş kararı aynı zamanda HDP’nin bölücü faaliyetlerin odağı haline geldiğini gösteren son kanıttır. PKK, hâlâ Meclistedir. Bu karardan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sorumluluğu, HDP hakkında kapatma davası açmaktır.
KİTAP