Düşman harekâtı
Türk Ordusuna, hem de kendi ülkesinde, yabancı bir devlet yıllardır operasyon yapıyor. Türkiye’nin iç cephesi çökertiliyor. Türkiye, çatır çatır bölünüyor. Subayları ve generalleri hapse atılarak ve sürekli psikolojik harekâtla TSK’nin savaş yeteneği tahrip ediliyor. Hem de hangi koşullarda? Türkiye’ye karşı savaş tehditleri Washington’dan seslendirilirken ve Suriye’ye karşı Hatay’da savaş üsleri tertiplenirken… Ve en önemlisi, iktidar düşmanla emlerlini birleştirmiş olan BOP görevlilerinin elindeyken…
Zaten Türkiye’de düşük yoğunluklu bir savaş cereyan ettiğini askerî yetkililer söylemektedir. En son Org. Balanlı’nın tutuklanması, savaşın yeni boyutlar kazanmak üzere olduğu bir aşamada, doğrudan doğruya bir düşman harekâtıdır.
Düşman harekâtına yargı kılıfı
Unutulmasın bütün savaşlarda, her harekâta hukukî kılıflar geçirilir. Kurtuluş Savaşı’nda yurtsever yönetici ve komutanların Bekirağa Bölükleri’nde hapse atılmasının da hukukî açıklamaları vardı. Genelkurmay Başkanı Koşaner’in 19 Mayıs günü Kara Harp Okulu’nda yaptığı konuşmada hatırlattığı Nemrut Mustafa Divanı türünden Örfî İdare Divanları da hukuk adına hüküm kesiyor ve yurtseverleri astırıyordu. Deniz Gezmiş’i de kanunda maddeler göstererek asmadılar mı? Ancak Mustafa Kemal Paşa, İngiliz’in kara listesinde olan komutanlardan biri olarak, vatanseverlerin Bekirağa bölüğüne hapsedilmesini ve Malta’ya götürülmesini savaşın bir parçası olarak görmüştür. Çünkü savaşıyordu.
Gafiller Türkiye’nin bölündüğünün farkında mı
Düşmanın Beşiktas üssünden yürüttüğü her uygulamanın arkasından, gafil takımı da hemen harekete geçiyor ve bir kısmı da geçiriliyorb. Gafiller korosu şöyle bağırmaktadır: “Kimse tepki vermesin. Hele asker sakın tepki vermesin. Mağdur konumunda kalsın. Soğukkanlılıkla olayları izlesin.”
Zaten soğukkanlılıkla 4 yıldır olayları izliyor; başka deyişle savaşmadan yenilme stratejisini benimsemiş konumda. Ama düşman olayları soğukkanlılıkla izlemiyor; Türkiye’yi bölme operasyonunu yürütüyor. Kemalist Devrim yıkılıyor. Türkiye’nin özgürleşme ve çağdaşlaşma programının esası olan irticayı etkisiz kılma görevi, bir suç haline getiriliyor. Bu süreçte bir Mafya-Tarikat rejimi kurulmuştur ve şimdi de anayasası getirilmektedir.
Gafiller, Türkiye’nin bölündüğünün farkında değil mi? Cumhuriyetin yıkıldığının farkında değil mi?
Nasıl farkında olmaz. O kadar farkında ki, AKP’nin Programı’nın 35. sayfasındaki Avrupa Özerklik Şartı’nın çekincelerini kaldırma maddesini, 9 yıl sonra kampanya halinde gündeme getiriyorlar. Fiilî bölünmüşlüğe, silah zoruyla hukukî kılıf geçirmede AKP’nin yolunu açıyorlar. O kadar farkındalar ki, “laiklik tehdit altında değildir” diyerek ve tekkelerin açılmasını savunarak, Cumhuriyeti yıkan cepheye yardımcı olmaktadırlar.
AKP güçlü gözükerek oy topluyor
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Kafes ve Islak İmza tertiplerini hukukî bir uygulama olarak gösteren bu gaflet, halka nasıl anlatılıyor, burası önemli. Bir teori üretildi, seçmen mağdura oy verirmiş. O nedenle, düşman operasyonuna teslim olup, mağdur konumuna düşeceksin ki, seçmen AKP’ye oy vermesin.
Asıl AKP oylarını artıran, işte bu mağdur hikayesidir. Türkiye halkını ve bütün halkları iyi tanıyalım, hele Kürdümüzü, oylar mağdura değil, güçlü gözükene gitmiştir.
Şu anda Tayip Erdoğan, ABD emperyalizmini arkasına alarak Orduya boyun eğdiren, onlarca generali hapse tıkabilen, yargıyı döven, emekçi hareketlerini şiddetle bastırabilen, Türk aydınını ezen, 23 Nisan yıldönümlerinde bile hükümet etmeyi “ister asabilirsin, ister kesebilirsin” diye tanımlayan güçlü iktidar görüntüsü vermektedir. Ekonomik yoksullaşma ve perişanlığa rağmen, hâlâ belli bir oy düzeyinde gözükmesi bu nedenledir. AKP’ye oy sağlayanlar, ona boyun eğerek, onu güçlü gösterenlerdir. Özellikle de Org. Hilmi Özkök sonrasının Org. Büyükanıt ve Org. Başbuğ gibi komutanları.
Bütün tecrübeler oyların güçlü gözükene gittiğini kanıtlar.
YARIN: Mağdurların yakın tarih dersleri.