Aydınlık, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in açıklamalarını Atatürk Devrimi çizgisindeki vurguları öne çıkararak verdi (25 Ekim 2011). Ertesi gün başyazıyla konumunu berraklaştırdı.
TSK’ya karşı yürütülen yabancı devlet harekâtının 3. Ordu Nizamiyesine dayandığı koşullarda, Org. Özel’in duruşu daha büyük önem kazandı. NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’a yapılan açıklamanın tamamı dikkatle okunmalı.
Milli güvenlik değil “Küresel güvenlik”
Org. Necdet Özel, TSK’nin “mevcut kuvvet yapısını ve konuşlandırılmasını bölgesel ve küresel güvenlik ihtiyaçlarına” göre düzenlediğini belirtiyor.
Bir genelkurmay başkanının milli güvenlik yerine “küresel güvenlik” görevi üstlenmesine ilk kez rastlamıyoruz. ABD stratejisi içindeki bu görev tanımını, 20 Nisan 2005 günü Org. Hilmi Özkök’ten duymuştuk (Geniş bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Türk Ordusunda Strateji Sorunu- Üç Genelkurmay Başkan- s. 114 vd). Org. Başbuğ da utangaç bir tavırla “milli güvenlik ve milli egemenlik kavramlarını tartışalım” demişti. Özkök ve Başbuğ’un bu açılımları, AKP’nin Kürt açılımından çok daha stratejiktir ve sonuçlarını yaşıyoruz.
Türkiye’nin bağımsızlığı değil “uluslararası normlar”
Org. Özel, Suriye’deki olayları, o ülkenin “iç meselesi” olduğunu belirtiyor. Güzel, ancak ABD müdahalesinin kapısını açık tutan formülü de ihmal etmiyor. Suriye’nin “uluslararası normlar çevresinde iç istikrara kavuşmasını” diliyor.
Niçin Türkiye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü ve güvenliği değil de, “uluslararası normlar” çerçevesinde? Org. Özel’in Suriye’den beklentisi, ne acıdır ki Washington penceresindendir. “Uluslararası normlar”ın ne olduğunu, bütün dünya Irak, Afganistan ve Libya deneyimleriyle öğrenmiş olmalı. 1,5 milyon Iraklının, onbinlerce Afganlının katledilmesi, bu ülkelerin teperine CIA ruhsatlı yöneticiler oturtulması, hep “uluslararası norm”dur. Türkiye’nin bölünmesi de “uluslararası normlar” içindedir.
ABD’nin TSK’ye karşı iç hatlar harekâtına örtülü destek
TSK’nin 57 general ve amiralinin tutuklanmasına, Org. Özel, ünlü “yargıya müdahaleden kaçınma” formülüyle cevap veriyor.
Bir genelkurmay başkanının yabancı bir devletin 4 yıldır yürüttüğü harekâta karşı üstüne düşen görevi yargıya havale etmesi, görev tanımıyla ilgili çok ciddi bir karışıklıktır. Genelkurmay Başkanı, ABD’nin TSK’ye karşı iç hatlardan yürüttüğü harekât karşında “üzülmekle” yetiniyor. O harekâtı yapanlar da, örneğin Abdullah Güller de çok “üzgünler”. Peki bu harekâta kim karşı koyacak? Özel görevli F savcıları ve yine özel görevleri F yargıçları mı?
En başta komutanlar bilmektedir ki, bu tutuklamaların yargı süreçleriyle hiçbir ilgisi yoktur. ABD, Türkiye’yi bölme harekâtını TSK’ye karşı çok etkin bir iç harekâtla yürütmektedir. Komutanın görevi, üzülmek değil, bu harekâtı bozmaktır. Eğer direnecek kuvvet kaynaklarından yoksun olduğunu düşünüyorsa, hiç olmazsa susabilirdi. Org. Büyükanıt ve Org. Başbuğ’dan beri teslimiyetin üssü, hep “yargı çözer” formülüyle örtülmüştür. Ancak bu örtü, utanç dahil hiç bir şeyin üzerini örtememiştir.
General teslim edilirse sözleşmeli er bulunabilir mi
ABD’nin Türk Ordusunu savaşmadan yenme stratejisine, savaşmadan yenilme stratejisiyle cevap veren komutanlar milletin güvenini kaybediyorlar. Bunun en somut bilgisini, yine Org. Özel’den öğreniyoruz. Bu yıl sınır karakollarında görev yapmak için, 5.103 sözleşmeli er alınması planlanmış ancak 3.038 kişi sınav için başvurmuş. 1.992 kişi kazanmış. 3.111 kadroya sözleşmeli er bulunamamış. Org. Özel, “temin faaliyeti görüleceği gibi beklentilerin çok gerisinde gerçekleşmiştir” diyor.
Bunun sorumlusu, generalini, amiralini, subayını, astsubayını düşman harekâtına teslim eden komutanlardır. Silah arkadaşını korumayan komutanlara 20-25 yaşındaki gençlerin güvenmediği gözüküyor. 3-5 yıl önce vatan savunması için sözleşmeli er alınacak dense, onbinlerce başvuru olurdu. Bu manevi yıkımın yeniden manevi şahlanışa dönüştürülmesi komutanların dik duruşuna bağlıdır.
Org. Koşaner’in sorumlu komutan mevzisi
Org. Özel, komutanı Koşaner’in istifasını “kişisel bir tasarruf” olarak değerlendiriyor.
Bırakalım bir komutanı, bir yurttaştan dahi bu cevap beklenmez.
Org. Koşaner, TSK’ye yönelik yabancı harekâtının iktidar katından ve “özel görevli yargı” mevzilerinden yürütüldüğünü bütün millete ilan etti ve tarihsel bir duruş gösterdi. Bunu “kişisel bir tasarruf” olarak yorumlamak, güven sarsıcıdır ve farklı bir duruşun altı çizilmektedir.
Org. Koşaner’in stratejisinde “küresel güvenlik” ve “uluslararası normlar” gibi ABD kaynaklı görev tanımları yoktu. Tam tersine bu kavramların milli güvenliğin altını oymak ve küresel devletin stratejisinde rol üstlenmek için üretildiğini açıkça belirtmişti. (Geniş bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Türk Ordusu Kuşatmayı Nasıl Yaracak, s. 188 vd).
Makûs talihi yenecek birikim
Org. Özel’in açıklamalarındaki şifreler, Atlantik eksenlidir. Hele 3. Ordu subaylarına karşı yeni bir harekâtın tezgâhlandığı koşullarda, F soruşturmalarına verilen teminatlar, komutan sorumluluğuyla bağdaşmaz.
Bu çizgi, TSK’yi yenilgiye, Türkiye’yi bölünmeye, Cumhuriyeti yıkıma ve en sonunda Atatürk’ün heykellerini de kaldırmaya götürüyor. Umarız düzeltilir. Hayır yanlış yazdık, mutlaka düzeltilecektir; Türk Ordusu bu birikime sahiptir.
İstiklal Savaşımızın en önemli dersi, Türkiye’nin makûs talihini yenecek birikimin her zaman var olduğudur.
Mesele, o birikimin içinde yer almaktır.
ÖNERİLEN KİTAPLAR: Doğu Perinçek, Türk Ordusunda Strateji Sorunu- Üç Genelkurmay Başkanı Kaynak Yayınları ve Doğu Perinçek, Türk Ordusu Kuşatmayı Nasıl Yaracak, Kaynak Yayınları.