Doğu Perinçek: Neredesin benim Hafikli şoförüm

Çürümüş bir yılın sonunda,2011 yılını Spartaküs’le selamlamıştık.Yeni yılın ilk gününden başlayarak,

O Hafikli şoförü anıyoruz.Spartaküs,Hafikli Şoförün özlemiyle Spartaküs olmuştu.Bu büyük tarihi hakikati şu ana kadar kimse bilmiyordu.

 

SADIK’IN AŞKI

1930’lu yıllar.

Sadık,Sivas Kongre Lisesi’nin üçüncü sınıf öğrencisi.Okul tatil,Erzurum Otobüs Anadolu bozkırında Hafik’e yaklaşıyor.Sadık,şoför mahallinde efkarlı,”Ah” diyor,” Bir kez daha görebilseydim onu.”

Sadık,o ana kadar şoför mahallinde suskun gidiyormuş.Şoför,dönmüş “Kim” diye sormuş ve eklemiş,”Çok mu seviyorsun.”

Sadık,”Hem de nasıl,deli gibi” diyor ve melül gözlerle bakıyor.

 

HAFİKLİ ŞOFÖRÜN ÇÖZÜMÜ

Şoför,”Buluruz çaresini” diyor ve derenin kenarında frene basıyor.İniyor,burunlu otobüsün motor kaportasını açıyor.Orasını burasını elliyor motorun,sonra “Erzurum’a götürmez diyor merakla bekleyen yolculara ve çözümü bildiriyor:” Parçanın değişmesi lazım,siz şurada derenin kenarında biraz eğlenin,suyunuzu için,yemeğinizi yiyin” diyor ve Sadık’a dönüyor:”Delikanlı sen benimle gel,motor Sivas’a kadar götürür bizi tamir ettirip döneriz.”

Geri dönülecek olan Sivas 40 kilometre,zamanın otobüsleriyle bir saatlik yol.Arabanın burnunu geldikleri yöne çeviriyorlar,ver elini Sivas.

 

SEVDANIZ PENCEREDE

Şoför,Bezirci tarlasına sürekli korna basarak girer.Araba iki katlı evin önündeki tarlada yeri göğü inleterek dönmektedir.Lebibe,kendisi yıllar sonra inkar etse de pencerede tabii.Mahalle halkı da pencerelerde elbette.Yine Sadık geldi.Sadık,aşkıyla mahallenin kahramanıdır ve sevgilisidir.

 

PAYLAŞILAN MUTLULUK

Şoför,Sadık’a “Gördün mü,arzu ettiğin oldu mu” diye mutlulukla bakar.Seven sevdiğini otobüsün camından da olsa görmüştür; mutluluk paylaşılmıştır.Sadık’ın mutluluğu,şoförün mutluluğu olmuştur.Lebibe’nin şaşkın mutluluğu da çabası.

 

BAŞKALARININ MUTLUĞUNA ADANMAK

Firdevsi,erdemleri insanların büyük acılarıyla,zahmetlerle piştiğini söylemişti (Şahame,Kabala yayınları,s578).

Yunus Emre, “Ben yanarım dünü günü” diyordu.

Mao Zedung,yeğenine 5 Temmuz 1964 günü “ Acı çekmeden nasıl solcu olabilirsin” diye anlatmıştı sırrını ( Seçme Eserler,Kaynak yayınları, c.VI s,349 vd).

Erdemli insanların en anlamlı tanımını, benim “Hafikli Şoför” adını verdiğim işte o yüce gönüllünün pratiğinde bulabiliyoruz;

Başkalarının mutluluğuyla mutluluğa erişmek,insanın varlığını başkalarının mutluluğuna,toplumun ve insanlığın mutluluğuna adaması.

Aslında bu,insan olma durumunun özüdür.İnsan yaşamını ancak toplu olarak sürdürür.Benseverlik,yırtıcılık getirir; kan getirir.Barış,elseverlikle olur.İnsan elseverlikle yaşayabilir.

Einstein hayatın esrarını şöyle dile getirmişti: “ Her günümü,her saatimi,her saniyemi başkalarına borçlu olduğumu bilerek yaşıyorum.”

 

PIRLANTA TAŞLI YOBAZLIK

2010’dan kalan manzaralar:

 

Gözü dönmüş çıkarcılık,it gibi uluyor.

Yırtıcı bencillikler,”üçe kapatıyor” yurdumuzun zenginliklerini.

Pırlanta taşlı yobazlığın ve karanlığın ortasında kalmışız.

Okyanuslar şeytanı,tırpanını biliyor.

Kardeş kardeşin pususuna itiliyor.

 

GÖZLERİMİZ YOLLARDA

Şimdi o Hafikli şoför nerede acaba?

Türkiyemizi ve insanlığımı çürüten ve çürüyen bir yılı arkada bırakırken o Hafikli Şoförün yolunu gözlüyorum.

Onun hakkında son bilgimiz,Bezirci tarlasında o şen korna sesleriyle mutluluk turlarından sonra,Sadık’la birlikte,gaza basıp yollarda türküler söyleyerek Hafik’e geldi.Suyun kenarında bıraktığı yolcularına şakalar yaparak tekrar otobüsüne bindirdi ve sevdiklerine ulaştırdı.

 

Sadık daha sonra o gönül insanından haber alamadı,ama 2002 yılına kadar çocuklarına onu anlatırdı.

Biliyordu; paylaşma,elgüzelliği,elseverlik,karşılıksız vermek,fedakarlık,vefa ve sadakat,boğazlanıp yok edilemezdi.Bu değerler,ayağını toprağa vurup düştükleri yerden kalkacaklardı.

 

BOSTANCI VAPURUN KAPTANI

1988 yılının bir sonbahar günüydü; Eylül olmalı.O Hafikli Şoförün gönüldeşini hem de denizin ortasında bulduk.

 

Bostancı vapurunun kaptanıydı.

 

Gece yarısıydı Büyükada’dan son vapurla dönüyoruz.Cemal Süreya,Bayan Cumalı,Necati Cumalı,Lebibe ve Sadık Perinçek,Hasan Yalçın,Ferit İlsever,Feyze Perinçek,Fatma Yazıcı,Belma ve Mehmet Sabuncu,Rozerin,Serhan,Emine,Adnan,Ruhsar,Hikmet,Asaf,Ender,Akif,Özay,Şule ve ben ve diğer arkadaşlar,hepimiz yaşadık o güzelliği.Keşke Filiz ve Fikret Otyam da olsaydı.Tam onlara göre bir yolculuktu.

Bostancı vapurunun kaptanını size 2011 yılında anlatalım,söz.

 

HALA DURUYOR MU O SÖZ

Sadık’ın Lebibe’ye aşkına gelince,1930’ların ve 1940’ların Sivas Kongre Lisesi’nde bir söz varmış,bana Sadık’ın en yakın arkadaşı Cahit Külebi söylemişti: “ O zaman Sivas’ta deli gibi sevdalara ‘Sadık’ın Lebibe’ye aşkı gibi” denirdi.

 

Sivas Kongre Lisesi’nde hala var mı o söz?

 

Yoksa yobazlar o sözü de mi yaktılar,Hasret’le birlikte,Madımak otelinde?

 

Yoksa bu ortaçağ yangınlarından o sözü de kurtaramadık mı?

 

Sevdalarımızı da Nesimi Çimen’le,Metin Altıok’la birlikte dumanların içinde mi bıraktık?

 

Yoksa Başbağlar’da yerdeşlerimle birlikte o sözü de mi kurşuna dizdiler?

 

Cevap verin,hepinize soruyorum!