Doğu Perinçek: Naz perdesinden işlem

Men mengûyem semender bâş veya pervâne baş
Ger beazm-i sûhten üftâde-i merdane baş
Demiyorum ki semender ol veya pervâne ol
Eğer yanmak merâmına düştünse merdane ol.

 

Zerrintâc Kazvinî
Bu beyit Kazvin’li Zerrintâc’ındır.
İran hükümdarı Nâsıreddin Şah, “Tövbe edenler serbest bırakılacak, davalarında direnenlerin boynu vurulacak” diye ferman çıkarıyor.
Kazvin halkının “Kurre-tül-ayn” (gözbebeği) diye andığı Zerrintâc, ölümün üzerine korkusuz yürüyor.
Bedri Noyan Dedebaba, Zerrintâc için, “İşte âşık… Kadın da olsa Aşk Eri” diyor (Kur’ân-ı Kerim-Manzum Meâl).

En büyük yer altı zenginliği
Yüzyılların yangınlarının içinden gelen bir kültürdür bu. Onlar yanmış, bütün direnenler, onların kızgın ateşinde çeliğe su vermişlerdir. Yana yana halkın umutlarını yaşatmışlardır.
Ve işte o kuvvetle Jand. Kur. Alb. Mustafa Önsel Balyoz kürsüsüne çıkıyor ve “Sizi Suçluyorum” diyor (Aydınlık, 7 Ekim 2011).
Dostluğu kuvvet kaynağı olan, erenlerden Şakir Keçeli her mektubuyla bizi, yeniden o yana yana zulmün üzerine yürüyenlerin kültürüyle ateşler. Tarihin derinliklerinde zaptolunamayan bir volkan binyıllardır kaynamaktadır.
Her halk, tarihiyle savaşır, tarihiyle dik durur. En büyük enerji kaynağı tarihin içindeki birikimdir. En büyük yeraltı zenginliği, petrol veya doğalgaz değil, toprağın altında yatan kemiklerdir.

 

Kimler Hz. Muhammed’in konumundadır
Buradan herkese soruyorum: Kimler Hz. Muhammed’in konumundadır?
İsviçre bankalarında 8 hesabı olanlar mı?
“Üçe kapat” diye ihale komisyonlarını kapatanlar mı?
Haçlının BOP Eşbaşkanları mı?
Dün Irak’ta, Afganistan’da ve Libya’da bugün Suriye’de Haçlı piyonu olarak mazlumların üzerine sürülenler mi?
Yoksa emeğiyle yaşayan, namerde boyun eğmeyenler mi?
Mekke’nin parmakları koca koca yüzüklerle dolu zenginleri, “Eğer putlarınız dışında bir Allah varsa, biz zenginleri peygamber yapardı” diyorlardı. Peygamberliği, BOP Eşbaşkanlığı gibi bir makam sanıyorlardı.
Kur-an’da Hz Muhammed’e şöyle seslenilmektedir: “Seni yoksul ve yetim bulup yüceltmedik mi?”
Bugün ihtişama, debdebeye, saltanata batanlar, yarın yoksulluktaki o büyük dönüştürücü gücü öğreneceklerdir. Tahtları yıkılacak, tacları yerlerde yuvarlanacaktır. Devlet, halkın olacaktır!
Bugünkü mevziler, yenilecekleri ve yenecekleri belirlemiştir.

 

O sorulardan kurtulamayacaklar
Değerli devrimci aydın Eren Erdem, Aydınlık’ta üç gün süren söyleşide, saltanat düşkünlerine hep o soruları haykırdı (4,5,6 Ekim 2011).
Tayyip Erdoğanlar Abdullah Güller, tarihin derinliklerinden gelen erdemlilerin ve yoksulların sorgusuyla artık her gün karşılaşacaklardır. Zulme karşı savaşanların o sorularından kurtulamayacaklardır.

 

Seçilecek tarih
Siz tarihinizi seçemezsiniz. Çünkü o tarihin çocuğusunuz. Ama tarih seçme özgürlüğü olsaydı, seçilecek bir tarihimiz var.
İki yüzyıldır emperyalizmle boğuşan kaç ülke, kaç millet var?
Mazlumlar Dünyasını ateşleyen Kemalist Devrimimiz yalnız bizim değil, Maşrıktan Mağribe bütün insanlığın savaş bayrağı.
Kavimleri bir arada yaşatan, başı dik imparatorluk geleneği, bugün devrimin enerjisidir.
Öte yandan kökü Hz Muhammed’in Medeniyet Devriminde olan Ortaçağın büyük uygarlığı, bize hep özgüven taşıyor.
Ve o “Ben yanaram dünü günü” diye ateşlerin üzerinde ayağı yalın başı açık yürüyen Anadolu erenlerinin yüzyılları aşarak bugüne getirdikleri eşitlik, kardeşlik paylaşma ve insanlık birikimi, kaç kavmin tarihinde var?


Ter dökmenin tadı
Kimileri bugün Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy cephesinde mücadele edenlerin çile çektiğini düşünüyor,. Hayır onlar biliyor, bu zorluklar, bu zahmetler, büyük bir gelecek içindir. Ter dökmenin tadını bilmeyeniniz var mı?

 

Felek bizi sınıyor
İşte bu duygular içinde, Şakir Keçeli dostumuzun “Naz Perdesi” kavramı beni öyle bir kucakladı, öyle bir sardı ki…
Felek, bize cilve yapıyor, bizi tartıyor, bizi yokluyor, bizi sınıyor:
Biz, gerçekten o büyük özlemlerin savaşçıları mıyız?
Bilincimiz Mustafa Kemal bilinci mi?
Kararımız Hallacı Mansur kararı mı?
Yüreğimiz Hacı Bektaş ya da Zerrintâc yüreği mi?
Aşkımız aşk mı?
Feleğin bu sınamasına, “naz perdesinden işlem” deniyor.
Göğüslerimizle karayelleri yararak, gözlerimizle ufukları ışıklandırarak, büyük kapıya doğru yürüyoruz.
Arkamıza bakmıyoruz.
Felek ile pazarlık yapmıyoruz.
Devrime yürüdüğümüzü adımız gibi biliyoruz.