Futbolcu, din hocasına soruyor: ‘Gol atmamak karşılığı 100 bin dolar veriyorlar. Bu parayı almam dine göre caiz mi?’
Fetva geliyor: Caiz!
İçine girdiğimiz Haçlı irtica döneminde, Cumhuriyet yıkılırken, yurttaş namusu da yıkıma uğruyor. Ve görüyorsunuz ABD emperyalizminin aleti olan bir sahte “İslamcılık”, Müslümanlığın temiz ahlâkı dediğimiz geleneksel değerleri de eziyor, yok ediyor.
Cumhuriyeti yıkan süreç, temiz Müslümanlığı da tahrip ediyor.
Cumhuriyetin yıkımı: Namus yıkımı
Bir yurttaşın, hele bir sporcunun ahlâka sığmayan bir eylem için, dinde dayanak araması, büyük bir tehlikeye işaret ediyor. Bu olay, bulunçsuzlaşma (vicdansızlaşma) diyebileceğimiz büyük çözülmeyi yansıtan çarpıcı bir örnektir. Kemalist Devrim’in yıkımı, topluma böyle yansıyor.
Cumhuriyetin yetiştirdiği bir yurttaşa, herhangi bir ahlâksızlığı, yürürlükteki yasalar veya din adına kabul ettiremezsiniz. Çünkü Cumhuriyet, yurttaşa bulunç (vicdan) kazandırıyordu.
Vicdanın özü, yurttaşın, herhangi bir ceza veya cehennem tehdidi olmaksızın namuslu davranma ve kendisine hesap verme bilincidir.
Kutsal onay
İkinci tehlikeli olay, Müslümanlığın vicdanı ve namusu bertaraf etme amacıyla kullanılmasıdır. İbadete veya din kaynaklı hukuka ilişkin çeşitli bilgiler için hocalara başvurulması, çok rastlanan bir olaydır. Ancak namussuzluğu hocalara onaylatmak, son zamanlarda âdet haline geldi.
Tefecilik, soygunculuk, yabancı zalimlerle işbirliği, paragöz olmak, hile, yalan gibi İslami ahlâka da uymayan davranışları şeriata uydurmak için, çeşitli dinsel içtihatlar imal edilmektedir.
Ruhban sınıfının işi
Burada ruhban sınıfının rolü ortaya çıkıyor. Tarih boyunca ruhban, daima ezen bir azınlıkla bir arada olmuştur; o ezen azınlığın çoğunluk üzerindeki zulmüne hizmet etmiştir; üretime katılmadığı halde ezen azınlık tarafından beslenmiştir.
Bu nedenle ruhban sınıfının oluşması, zulmün meşrulaştırılmasıyla uğraşan bir meslek erbabının kurumlaşmasını getirmiştir.
İslamiyetin kökeninde ruhban sınıfının reddedilmesi, çok önemliydi. Bizim Cumhuriyet Devrimimiz de, ruhban sınıfının varlığına olumlu bakmıyordu. Dinsel bilgi sahibi olanlar ve hocalar, üretimde yeri olan, meslek sahipleriydi.
“Üçe kapatın”a fetva
Namus temizleyen fetvalar almak, artık toplumumuzda yaygın bir olay haline gelmiştir. Komisyonları “Üçe kapatan”, Deniz Feneri’nden milyarları kaldıran, parmaklarına 50 bin liralık pırlanta yüzük takan, oğluna gemicikler alan, sıcak para faizciliği yapanların da kuşkusuz “caizdir” fetvaları aldıkları hocaları bulunuyor.
MHP liderleri de, yaptıkları işleri imam nikâhıyla açıklamadılar mı? Demek ki, herkes yaptığı her işi kitabına uyduracak bir imam bulabilmektedir.
“Müslümanlık” adına yapılan zulüm ve sömürünün hızla yayılması, fetva veren yeni ruhban sınıfının büyümesiyle el ele yürüyor.
Türkiye tarihinde ruhbanlık, hiçbir zaman bugünkü kadar güçlü ve yaygın olmadı; ne Selçuklu’da ne de Osmanlı’da!
Sıcak para komisyoncularından, büyük faizcilerden, borsa vurguncularından ve hortumculardan oluşan mafyalaşmış sermaye, Türkiye tarihinde ilk kez tarikat ve cemaat şeyhleriyle iç içe geçti. Sömürünün büyük bir kesimi tarikat rantı olarak bunlara akıyor. Deniz Yıldırım, Tayyip’in Voleleri başlıklı kitabında bu sınıfsal ilişkileri ve mekanizmaları anlatıyor.
Eğer o futbolcu, kendisine fetva veren hocaya, aldığı şike parasından bir komisyon vermediyse, sistemin kenarında kaldığı içindir.
Papazlar, cennetin tapusunu satıyorlardı. Haçlı irtica sisteminde ise, namus temizleme fetvaları satılmaktadır.