TEZLERE BAKIN
Yalnız bu grup değil, laiklik adına Türklerin Medeniyet kuruculuğuyla savaşan bir takım çevreler ortaya çıktı. Bunların başlıca tezleri şöyle:
1.Türklerin Müslümanlığı kabul etmeleri gericileşmektir, benliğini kaybetmektir, Araplaşmadır.
2.Osmanlı Devleti, Türk devleti değildir, bizim değildir.
3.Asıl Türkler, Müslüman olmayan, Şamanlığı sürdüren, Hıristiyan ve Musevi Türklerdir.
MÜSLÜMAN TÜRKLERİN DEVLETLERİ VAR
Önce şu dünyamıza bakalım, şu anda devleti olan Türklerin hepsi Müslüman. Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan devletlerinin Türk olan halkları büyük çoğunlukla Müslüman. Ve bu ülkelerin hemen hepsinin arkada kalan iki yüzyıllık Türk ve Sovyet Devrimleri sayesinde çok esaslı Laiklik ve Çağdaşlaşma birikimleri var. Çağdaş devrim tecrübeleri de onlarda. Çünkü Hunlardan, Göktürklerden, Uygurlardan, Kırgızlardan, Moğol-Türk tecrübesinden, Karahanlılardan, Gaznelilerden, Selçuklu ve Osmanlıdan, Volga ve Kırım Tatarlarından, Altınordu’dan, Timurlulardan, Çağataylardan gelen bir devlet birikimleri var.
İSLAM İKLİMİNDE ZENGİNLEŞEN BİRİKİM
Türklerin devlet ve ordu birikimi, Türklerin İslamiyeti kabul ettikleri Karahanlılardan bu yana hep İslam ikliminde gelişti. İslamiyeti kabul eden Türk kavimleri devletli olmuşlardır. İslamiyeti kabul etmeyerek Asya’nın kenarında kuytusunda Şamanlıkta kalanlar medeniyet kuramadılar. O şamanlar, Hun ve Göktürk atılımlarının da kenarlarındaydılar, dağlarda ve ormanlardaydılar.
Orhun Yazıtları’na şöyle bir bakın, orada Şamanlığa ait bir unsur var mı, Gök Tengri’nin Şamanizmle en küçük bir ilgisi kurulabilir mi?
Hıristiyan ve Musevi olan Türkler ise, Kıpçak/Kumanlarda, Peçeneklerde, Bulgarlarda veya Karay ve Gagavuzlarda görüldüğü gibi, Rus bozkırında veya Doğu Avrupa’da diğer halklara karışmış ve erimişlerdir.
Çok öğreticidir: Hıristiyan olan Kıpçaklar devletsiz kalıp Rusya ve Doğu Avrupa halklarına karışırken, aynı Kıpçakların Müslüman olanları Mısır’da 1240’tan 1517’ye kadar kendilerinin Devlet-it Türkî adını verdikleri Memlûklu Devletini kurmuş ve medeniyet yaratmışlardır. 13. yüzyılda Türkçenin çok önemli eserlerini yazdılar.
DÜNYA DİLLERİNDEKİ EN ESKİ ALLAH SÖZCÜĞÜ
Türkler, İslamiyeti kabul etmeden önce de Tek Tanrıcı idiler. Buna Batılı tarihçiler “Tengrisizm” diyorlar. Dünyada ilk Tanrı sözcüğü de, bugüne kadarki bilim dağarcığına göre, Türkçedir. Ta MÖ 4. Binden söz ediyoruz. Sumer tabletlerindeki Tingir ile Türkçe Tengri/Tanrı ve Moğolca Tenri/Tengri arasında köken birliği olduğu, Tarihçiler ve Dilciler arasında genel kabul görmüştür.1
Eski ve Orta Türkçedeki Tengri sözcüğü, Türkiye Türkçesinde Tanrı olmuş ve Türk dilinin bütün ağızlarında var.
Hunlarda: Çengli=Tengri.2
Göktürklerde: Tengri, Türük Tengrisi.3
Divan-ı Lügat-it Türk’te: Tengri.4
Oğuz Kağan Destanı’nda: Tengri.5
Kıpçak/Kumanlarda: Tengri, Tengeri, Bey Tengri, Beymiz Tengeri, Ata Tengri, Tengiri Ata.6
Azeri Türkçesinde: Tanrı.
Türkmenlerde: Tanrı.
Kazak ve Baraba Türkçesinde: Tengri, Tenri.
Kumuk Türkçesinde: Tenniri.
Sarı Uygur, Sagay ve Kırgız Türkçesinde: Tenir.
Oyrat ve Altay Türkçesinde: Teneri.
Sor Türkçesinde: Tegre.
Özbek Türkçesinde: Tängri.
Hakas Türkçesinde: Tigir.
Karaçay Türkçesinde: Teyri.
Başkurt, Kazak ve Kazak Tatarları ve Uygur Türkçesinde: Tanri.
Soyon Türkçesinde: Der.
Çuvaş Türkçesinde: Torı.
Teleüt Türkçesinde: Tenere, Tenre.
Yakut Türkçesinde: Tanara.7
ATLI ÇOBAN EKONOMİSİNE DAYANAN DEVLET KURUCULUĞU VE TEK TANRI
Bugün İslamiyete karşı Türklük adına Şamanizm güzellemeleri yapanlar, hem cahildir, hem de medeniyet düşmanıdır. Çünkü Şamanizm, din değildir, büyücülüktür. İslam öncesinde devlet kuran, medeniyet kuran Türklerin dinleri Tek Tanrıcılıktır, Budizmi ve Maniheizmi kabul edenler de oldu. İslamiyetten sonra devlet kuran Türkler ise Müslümandı veya Müslüman oldular.
Tek Tanrının bir toplumsal-ekonomik temeli var. Atlı Çoban kültürü tarla tarımından farklı olarak çok geniş alanların denetim altına alınmasını gerektiriyordu. Türklerin devlet ve ordu kuruculuğunun kökleri bu ekonomik kuruluşa dayanır. Atlı çobanlar, örgütlenme ve savaş yetenekleri sayesinde Mezopotamya, Hint ve Çin’in verimli ırmak boylarındaki zenginliklere hükmederek devletler kurdular. Tek Tanrı ise, Atlı Çoban Kültürünün geniş coğrafyada tek güçlü otorite ihtiyacının gereği olarak doğdu. Türk imparatorluk kültürü ile Tek Tanrı arasındaki bağı en güzel anlatan cümle şudur: “Gökyüzünün nasıl tek bir güneşi varsa, yeryüzünün de tek bir hakanı vardır.” Tek tanrı ve tek hakan, Atlı Çoban ideolojisinin özetidir.
TÜRKLERİN UYGARLAŞMA TARİHİNİN DORUĞU
Tek tanrı nedeniyledir ki, Türk Hakanları İslamiyeti kolayca benimsediler. İslamiyet, Türklerin uygarlaşma tarihinin doruğudur. İslamiyet, Türklerin büyük medeniyet atılımının buluştuğu en sistemli inanç ve değerler sistemiydi. Hazreti Muhammed’in önderlik ettiği Ticaret Devrimini düzenleyen İslamiyet, Türk Hakanlıklarının ticaret yollarını kontrol sistemi için, çağın en gelişmiş tecrübesi ve ideolojisiydi.
Türk Hakanlıklarının İslamiyeti kabulüyle birlikte, uygarlığın önderliği de Türk devletlerine geçti. Bu konuda yazılmış en esaslı kitaplardan biri olan Starr’ın “Kayıp Aydınlanma” kitabı, olayı çok güzel anlatıyor. Dünya uygarlığının öncüleri, 7-15. Yüzyıllarda Araplar, Farslar ve Tüklerdi. Batıda bilim ve sanat, 15. Yüzyıldan sona İslam Uygarlığından beslenerek gelişti. Arapları ve İslamiyeti aşağılamaya kalkanlar, medeniyetsiz cahillerdir.
Sözün kısası, Müslüman olmak Türkleri gericileştirmedi. Tam tersine o çağda İslamiyet, Türk hakanlıklarının büyük medeniyet atılımı için, zamanın en ileri değerler ve hukuk sistemiydi.
İşte bu nedenledir ki, Müslüman olan Karluklar, Uygurlar, Oğuzlar, Tatarlar ve Memluklü Kıpçakları büyük imparatorluklar ve uygarlıklar kurdular. Şamanlıkta ya da Büyücülükte kalanlar, medeniyet havzasına giremediler. Hıristiyan ve Musevi olan Türkler ise, ayakta kalmadılar.
TÜRKLERİN BÜYÜK MEDENİYET VASFI
Türklerin benliği nedir? Atatürk’ün “Türklerin büyük medeniyet vasfı” dediği özellikleri nedir? Çağın medeniyetine sırt çevirmek, Asya’nın kenarlarında çobanlıkla uğraşıp şaman davulu çalmak mıdır, yoksa İskitlerin, Hunların ve Göktürklerin Medeniyet atılımını İslamiyet havzasında sürdürerek Uygur, Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı, Memlûk, Altınordu, Timurlu, Çağatay devletleri örneğinde olduğu gibi dünya uygarlık tarihinde önder konumlarda olmak mıdır?
SELÇUKLU VE OSMANLI MİRASINI REDDETME BUDALALIĞI
Selçuklu ve Osmanlı mirasını reddetmek ve karalamak, Türklük adına budalalık derecesinde bir cahilliktir, uygarlık adına sınır tanımayan bir ahlâksızlık ve gericiliktir.
Hele bu medeniyet düşmanlığını, bu Türk düşmanlığını Atatürk adına sergilemek, Atatürk’e yapılan en büyük ihanettir. Çünkü Türklerin Selçuklu ve Osmanlı mirası olmasaydı, ne Türk devrimi olurdu, ne de Atatürk olurdu.
Atatürk, niçin Şaman Yakutların, Hıristiyan Gagavuzların veya Musevi Karayların içinden çıkmadı da, Selçuklu ve Osmanlı birikiminin içinden çıktı?
İslamiyet, Arap, Fars, Selçuklu ve Osmanlı mirasını aşağılayan köksüzlerin bu soruya verecekleri bir yanıt var mı?
İMPARATORLUK MİRASI = DEVRİM BİRİKİMİ
20. ve 21. Yüzyıla bakınca Türk, Rus, Çin ve İran devrimlerinin damgasını görürüz. Bu devrimlerin hepsi de imparatorluk coğrafyalarında oldu ve oluyor.
Think Thankçiler, hani gösterin, Hıristiyan, Musevi ve Şaman Türklerin yaptığı bir devrim gösterin, bir uygarlık atağı gösterin!
Think Thankçiler, Hıristiyan, Musevi ve Şaman Türklerin içinden çıkmış bir Atatürk gösterin, bir Satuk Buğra Han, bir Birunî, bir İbnî Sina, bir Farabî, bir Harezmî, bir Kaşgarlı Mahmut gösterin, bir Yusuf Has Hacip gösterin, bir Nizamülmülk, bir Yunus Emre gösterin, bir Ali Şir Nevai gösterin, bir Timurlenk, bir Fatih Sultan Mehmet gösterin, bir Fuzulî, bir Mimar Sinan, bir Nazım Hikmet gösterin!
Türklerin Müslüman olmasını aşağılayanlar, aslında nesnel olarak Türklerin imparatorluk kuruculuğunu, örgütlenme birikimini, medeniyet kuruculuğunu, devrim mirasını ve devrim yeteneğini hiçe sayıyorlar. Bunu üstelik Türklük ve sözümona Atatürkçülük adına yapmaları, Türklüğe de Atatürk’e de ihanettir.
1) Osman Nedim Tuna, Sümer ve Türk Dillerinin Tarihi ilgisi ile Türk Dilinin Yaşı Meselesi, Ankara, 1997; Tuncer Gülensoy, I, s.857; Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, s.13,17; Roux, Türklerin Tarihi/ Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl, Kabalcı Yayınevi, Şubat 2007, s.52; Landsberger, “Sümerler”, Ankara DTCF Dergisi, 1943, N.5, s.95-69; V. Christian, Die Sprachliche Stellung des Sumerischen, Babilonica XII, Paris, 1932.
2) Talât Tekin, Hunların Dili, s.10.
3) Talât Tekin, Orhun Yazıtları, Kültigin Güney 1 (s.20-21) ve Doğu 1 (s.24-25); Bilge Kağan, Kuzey 1, (s.44-45) ve Doğu 1 ve 10 (s.50-53).
4) Divan-ı Lügat-it Türk, c.III, Ankara, 1941, s.376-377.
5) W. Bang-G.R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı. 1936 ve 1000 Temel Eser, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970, s.3 ve 19.
6) Grønbech, s.183 vd.
7) Hepsi için bkz. Tuncer Gülensoy, II, s.857.
KİTAPLAR