Doğu Perinçek: Militarizm borsasından haberler

Tarih:

Borsalarda militarizm yere çakılıyordu

 

Son yıllarda postal edebiyatının en zengin olduğu ülke, sanırım Türkiye’dir. Liboş yazarlarımızdan askerden firar etmenin faziletlerini dahi öğrendik.

 

Artık bilim adamlarını 90 bin Euro şerefiye alarak Yunan askerinin İzmir’de denize dökülürken yaşadığı “travma”yı inceliyordu. Borsalarda Militarizm hızla değer kaybederken, özelikle en büyük tasarruf sahipleri varlıklarını hümanizme yatırıyorlardı.

 

Borsalardan haberi olmayan yoksul halk ise, çocuklarını davullarla zurnalarla askere yolluyor; “En büyük asker bizim asker” diye bağırmaya devam ediyordu. Borsa salonlarının gürültü ve heyecanı içinde onların sesini duyan var mıydı?

 

 

Ordu düşsün, borsa düşmesin

 

Genelkurmay başkanları bile artık kritik kararları “borsa düşmesin” diye alıyordu. Borsa tavan yaptıkça, asker taban yapıyordu. Asker, Ergenekon sürecinde borsanın kölesi oldu ve tepesi üstü yere çakıldı. O hale geldi ki Türkiye, malûm köşe yazarları “Orduya vuran oy topluyor” diye yazdı. “Demokrasi” dedikleri, artık Orduya vurmaktan başka bir şey değildi.

 

 

Postal tavan yapıyor

 

Libya savaşıyla birlikte aniden manzara değişti. Beş paralık olan postal, birden tavan yaptı. Ama bu postal, Mehmetçiğin postalı değil, Coninin postalıydı.

 

Nazlı Ilıcaklar, Ahmet Altanlar 12 Eylül – 12 Mart günlerine döndüler. Amerikancı darbecilerin postallarını parlatma tecrübeleri vardı. Acemi değillerdi. Amerikan postalı, çiğnediği her coğrafyaya demokrasi getiriyordu. Tomahawkların düştüğü her yerde, biraz kanlı da olsa işte özgürlük çiçekleri açıyordu.

 

Amerikan postalları ne hoş kokuyor, ne güzel parlıyordu.

 

 

Tomahawk füzelerinin Arapça adı

 

Milliyet, Vatan, Taraf, Zaman, Yeni Şafak, Akit muhabirlerinin bildirdiğine göre, Trablus, Misrate, Sirte, Brega, ve Ajdabiyah’ın bütün çocukları Amerikan gemi ve uçaklarından atılan şekerli leblebi paketlerini kapışmak için birbirini çiğniyordu. Libya halkı dilleri dönmediği için, Tomahawk füzelerine Habibullah (Allah’ın sevgilisi) adını takmıştı ve Kaddafi’nin militarizmini yuhluyordu.  

 

 

NATO’ya kafa tutan ulusal kahramanlarımız

 

Libya’ya Tomahawklarla gelen demokrasi ve özgürlük balonları patladıkça Libyalılar sevinçlerinden yerlere yatıyorlardı. İçlerinde gülmekten kasıkları çatlayanlar ve hatta bu yüzden hayatlarını kaybedenler bile vardı. Bu manzara karşısında, en insancıl müdahaleler, yine Türkiye’den geldi. Tayyip Erdoğan ve Kılıçdaroğlu, NATO’ya kafa tutarak, Libya’ya demokrasinin daha dikkatli götürülmesi için, Obama’ya telefonlar dahi ediyor ve Arap kardeşlerimiz için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı.

 

Bütün Müslüman âlemi, Amerikan ve Fransız uçaklarını mı alkışlasın, yoksa Tayyip Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nu mu, şaşkınlık içindeydi.

 

 

Büyük parti – Küçük Parti

 

2003 yılından beri Abdullah Gül’ün “gizli sözleşmesini”, 2004 yılından beri Tayyip Erdoğan’ın Eşbaşkanlığını anlatıyoruz.

 

ABD’nin sözleşmeli personeli ve proje memurları mı büyük, yoksa İşçi Partisi mi?

 

Türkiye’ye hangisi yakışıyor?

 

Libya’ya Haçlı Seferinde Türkiye’yi ateşe sürenler, karşılarında daha ilk gün İşçi Partisi’ni buldular.

 

İşçi Partisi, Tayyip Erdoğan’ın koltuğunun altındaki Haçı gösterdi bütün millete. Ne başbakanı, Küçük Amerika valisi bile değildi; ani dönüşleriyle en kıvrak dansözleri bile kıskandırıyordu.

 

Kemal Kılıçdaroğlu, yine Atlantik ezberiyle sahne aldı. Ama iki gün dahi duramadı o ezberde. İşçi Partisi’nin önderlik ettiği büyük dalganın önünde duramazdı. Duramayacaktır!

 

Girdiğimiz süreç işte böyledir. Atlantik’in şişirdiği balon devrimin sonuna gelinmiştir. İşçi Partisi, Türkiye’nin öncüleriyle birlikte, milletimizi bu fırtınaların içinden büyük çözümlerle büyük geleceklere götürecek birikime sahiptir. Milletimize güveniyoruz. Milletimiz de İşçi Partisi’ne güvensin.

 

 

DÜZELTME

 

9 Mart günü yayımlanan “Bütün Ergenekon Mazlumları Bölünün” başlıklı yazıda, Aydınlık bir düzeltme yapmış; yeni gördüm. Lenin’in ünlü sloganı değiştirilmiş, “Bütün ülkelerin işçileri ve mazlum halklar birleşin” diye yazılmış. Oysa “Mazlum halklar” değil “Mazlum milletler” olacak! Lenin, emperyalizm döneminde baş çelişmenin Ezen Milletler ile Ezilen Milletler arasında olduğunu saptadı. Çok önemli! Ezenler milletçe eziyor, ezilenler ise milletçe eziliyor. Çağımızda uluslararası alandaki sınıf mücadelesi budur. Çağımızın bütün devrimleri, bu temelde gerçekleşti. İstisnasız bütün devrimler, Sovyet Devrimi dahil, ülkeyi birleştirme ve vatan savunmasında oldu. Devrimler birleştirdi; karşıdevrimler böldü ve bölüyor.

 

YARIN: Türkiye militarizmden nasıl kurtuldu