Doğu Perinçek: “Militan iyimser”in 1,5 milyon yıllık sırrı

1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nden ve militanlığın simgesi olan Dönüşüm dergisi Yazı Kurulu’ndan arkadaşım Ataol Behramoğlu, Cumhuriyet Pazar’da iki haftadır Ernst Bloch’un “Militan iyimserlik” kavramını işliyor (28 Ağustos ve 4 Eylül 2011 günlü yazılar).

         Ataol Behramoğlu, şiirimize a sesini kazandıran şairdir. Dizelerin sonundaki a sesi, haykırışın, kararlılığın ve özgüvenin yankılanmasıdır. Bu konu bir kenarda dursun, ilerde işleyelim.

 

Bugün baş düşman: Karamsarlık

         Bugün baş düşman, karamsarlıktır. Ataol arkadaşım bunu çok iyi saptamış. Aydınların hayatına tam zamanında bir müdahalede bulunuyor.

         Ernst Bloch’un “Umut İlkesi” kitabını okumadım. Ataol’un yazdıkları bana bir başka Alman filozofunu hatırlattı: Robert Havemann. Bloch’tan sonraki kuşağın öncülerindendir. Doğu Almanya’da birlikte mücadele ettiklerini sanıyorum. Havemann, aynı zamanda dünya ölçeğinde bir termo-dinamik uzmanıydı. 1980’lerin o karamsar 12 Eylül ortamında, kitaplarını Almanya’dan arkadaşlarım yollamışlardı. Mamak Cezaevinde hemen hemen hepsini okumuş ve Türkiye’ye tanıtma ihtiyacı duymuştum. Morgen (Yarın) adlı kitabı ütopyasıdır ve daha sonra Kaynak Yayınları’nın Ütopyalar dizisinde Türkçe olarak da yayımlandı. Kardeşim Işık Soner çevirmişti.

 

İnsan enerjisinin en büyük kaynağı

         Havemann da, Bloch gibi militan iyimserdir. Ataol da öyledir. O’nu 1960’lı yıllarda çok yakın bulmamın ve sıcak arkadaşlığımızın bir nedeni de bu olmalı.

         Havemann, “insan enerjisinin en büyük kaynağı”nın umut olduğunu vurgular. Bloch da kitabının daha başlığında “Umut İlkesi” diyor. Kanımca ilkelerin ilkesi! Çünkü insanın yaşam cevheri umuttur; iyimserliktir. Ekmekle suyla birdir; umutsuz yaşanmaz.

 

Tasarımın cevherindeki umut

         İnsan, tasarımla başlıyor. Hayvan iki ayağının üzerine kalkıp, ellerini kullanarak tasarlamaya başladı mı, insan oluyor. Üretim yapmanın ilk eylemi, tasarlamaktır: “Şu toprağı sürersem, tohumu atar çapalar ve sularsam, ürünü de kaldırırım.” Bu tasarımın merkezinde umut var, hasadı kaldırma umudu. Burada umut ile bilgi ve bilinç arasındaki ilişkiyi de saptıyoruz.

         Şöyle de söylenebilir: umut olmasa, insan da olmayacak! Çünkü üretimi tasarlayarak ve umutla yapıyoruz. O nedenle gelmiş geçmiş bütün insan eylemlerinin ateşleyicisi umuttur. Hatta insan olmanın ateşleyicisi!

         Umutluyum, o halde insanım!

 

İyimserlik seçenek değil mecburiyettir

         İyimserliği hafife alanlara bir türlü içim ısınmaz. Çünkü iyimserlik yoksa, umut yoksa, eylem olamaz, üretim olamaz ve hayat olamaz.

         İyimserlik, insan için bir seçenek değil, fakat mecburiyettir. İnsanlık, iyimserliğe mecburdur. Her iş, her eylem, iyimserlikle başlar.

         Her yenilgi ve her teslimiyet de, karamsarlıkla başlar.

 

Yaralanmayan umutlar

         Ernst Bloch ve Havemann’dan farklı olarak, bizim Tevfik Fikretimiz ümit ile toplumsal eylem arasındaki ilişkiyi tam kuramamış gibi gözüküyor. “Ümit yaralı bir kuştur, kalbimizde hiç susmaz” diyordu.

         19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı aydınının umutları yaralıydı. O devrimci kuşaklar, umut ile hüznü hep Namık Kemal’in dizelerindeki gibi iç içe yaşadılar:

        

“Eğer görmezsem vatandan ümid ettiğim feyzi

Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun, ben mahzun”

 

Bugün arkaya dönüp baktığımız zaman, Mustafa Kemal’in devrimci iyimserliğinin doğru ve haklı olduğunu görebiliyoruz. O militan iyimserlik, tarihin maddesini anlayan sarsılmaz bilinçten geliyordu.

Umut, yaralandığı için değil, dipdiri yaşadığı için büyük devrimci eylemin enerjisi olmuştur.

 

Karamsarlığı aşağılıyoruz

Biz devrimcilerin iyimserliğiyle alay edenlere yukardan bakıyoruz.

Evet alçak gönüllüyüz. “Katî yükseklerden uçucu olma” diyen yol erenlerindeniz, türabiyiz, toprakla biriz. Nesimi Çimen gibi yana yana ümitlerimizi yaşatıyoruz. Ama karamsarlığı aşağılıyoruz; aşağılamalıyız. Çünkü karamsarlık kalebentliktir; en ağır mahkûmiyettir; ömür boyu hapistir. Çalışmaktan, uğraşmaktan, güzelim bir dünya özleminden, bilgiden, bilimden, erdemlerden, aşktan, hayattan vazgeçmektir. Zillettir!

 

İspatlıdır

Çalışmak, insanlığın ilk ve en büyük gerçeğidir. Militan iyimserlik, canla başla çalışmanın ateşleyicisidir.

         Başımızı dik tutuyorsak, boyun kaslarımız sayesinde değildir. Kaslarımıza emir veren umuttur.

Tek tek insanlar, umutlarını yitirebilir; ama insanlık umudunu yitirmemiştir. Bu ispatlıdır ve 1,5 milyon yıllık insanlığın sırrı buradadır.

İnsan olmamızdan bu yana haklı çıkan bir insan varsa, o, “militan iyimser”dir.

Yobaz karamsar, militan iyimsere ezelden beri çok pusular kurmuş, ama öldürememiştir.

Zafer, stratejik planda, hep militan iyimserindir.