O filmi seyretseydik, Lozan Antlaşmasının imzalandığı Sarayın merdivenlerine çıkıp, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” diye konuşmazdık.
Meğerse emperyalist yalan falan yokmuş!
Meğerse emperyalizme karşı vatanını savunan bir Türkiye yokmuş!
Meğerse emperyalist propaganda aygıtının yüz küsur yıldır yaydıkları külliyen doğru imiş!!!
RÜZGARIN HATIRALARI
O film, Özcan Alper'in “Rüzgârın Hatıraları” adını verdiği film.
2015 yılında çekmiş bu filmi, “Sonbahar” ve “Gelecek Uzun Sürer” filmlerinden sonra bu üçüncü ağıt oluyor. Geçenlerde bu köşede ilk iki filmi “Sonbahara Ağıt” başlığıyla yazmıştık (Aydınlık, 17 Nisan 2020).
Arkada kalan Küreselleşme, Kürt Açılımı ve Ermeni Açılım dönemlerinin filmleri bunlar. Emperyalist Batıdan destekli ve Açılım döneminde Ak Parti Kültür Bakanlığından fonlanan filmler. En önemlisi emperyalist merkezlerden yaldızlanan filmler.
Üç filmin üçü de, ABD'nin millî devletleri tasfiye girişiminin dümen suyunda. Etnik grupları ve mezhepleri kışkırtmanın başka bir anlamı var mı?
TÜRK ORDUSUNA BİR KURŞUN DA ÖZCAN ALPER'DEN
Türk Ordusuna yalnız ABD'nin FETÖ Gladyosu darbecileri sıkmıyor kurşunu... Yalnız İngiliz ve Fransız emperyalistleri, yalnız yobaz isyancılar, yalnız Taşnak çeteleri, yalnız PKK teröristleri sıkmadı.
Yalnız tüfekle kurşun sıkılmıyor, sinemayla da kurşun sıkılıyor. “Midnight Express” filmi, “Türkische Gurken” filmi hepsi belleklerde.
Bir kurşun da, Özcan Alper'den. Bu kez baltanın sapı bizden. O da tam belli değil...Belli değil, çünkü sürekli Türklüğe yabancılaşmanın ve hatta sinsi sinsi vurmanın bizden olan bir yanı var mı?
Filmin son sahnesi bütün sahnelerin bir özeti: Türk askeri, iki aşığı sınırdan kaçarken ırmakta kurşunluyor. Genç aşıklar sandalın içinde sarmaş dolaş. Buna hangi yürek dayanır!
RÜZGARLAR ATLANTİK'TEN ESİYOR
Özcan Alper'in üç filminde sürdürdüğü mesaj aynı: “Aras ve Dicle arası her yer ölüm tarlası, Çocukları çöle sürülmüş ve dağılmış yaşlıların yürek yakan ağıtları...” Zamanın ve mekânın hiçbir anlamı yok. Bütün zamanlar ve bütün mekânlar, Türkiye düşmanlığına çıkıyor. Mehmetçik, 1915 yılından beri yüz küsur yıldır kurşunluyor o masum insanları, sevgilileri, çocukları, anneleri!!! Dahası kadınların ırzına geçiyor!!!
Emperyalistlerin emrindeki Taşnak çetelerinin sırtından vurduğu Mehmetçiğin annesi ve sevgilisi yok! PKK'nın mayınlarında can veren askerin, polisin, Memonun ve Zeynonun annesi de yok, kardeşi de yok, komşusu da yok!
Hiçbir filmin hiçbir sahnesinde rüzgarlar onların hatıralarını getirmiyor. Çünkü rüzgarlar Atlantik'ten esiyor.
TRUMP'IN VE MACRON'UN 24 NİSAN FİLMİ
Özcan Alper'in bütün filmleri gibi “Rüzgârın Hatıraları” da cenaze ve ağıtla bitiyor. Masum insanların acıları sos olarak kullanılıyor. Yakılan ağıtlar, Birinci Cihan Savaşında İngiliz, Fransız ve Çarlık Emperyalistlerinin Türkiye'nin üzerine sürdüğü bölücü teröre ve bugün ABD emperyalistlerinin terör örgütlerine. Yönetmen, bu faaliyeti meslek edinmiş bulunuyor. Emperyalizmin ağıtçısı mı demeli, majestenin ağıtçısı daha kibar oluyor.
Bizim yönetimlerimiz ve kamuoyumuz 24 Nisanlarda Trump ne buyuracak, Macron ne yumurtlayacak diye pek duyarlı, ama Trump'ın ve Macron'un 24 Nisan filmlerine devlet kaynakları sağlanıyor, sinema ödülleri veriliyor. Baltanın sapı yalnız Özcan Alper değil.
EMPERYALİZMİN GERİCİ SANATI
Sinema masumdur, sanat masumdur diye bir şey yok.
Emperyalizmin de sineması var. Gericiliğin de sanatı var, sanatçısı var.
Doğu Karadeniz'in doğasına, güzelliklerine, orda yaşayan insanların bakışlarına, duruşlarına, emeklerine, evlerine, odalarına, perdelerine, yastık örtülerine, bahçelerine, insanlıklarına kamerayı tutunca, emperyalizm masum kılınmıyor.
Özcan Alper'in bütün marifeti, emperyalizmi perdelemek, vatanını savunan Türkiye'yi ve Türk askerini dar ağacına çıkarmak.
Bunu ustaca yapması, O'nu kurtarmıyor. Dünyanın en büyük zalimlerini aklamak, onların hizmetindeki ihaneti yaldızlamak, emperyalizme karşı savaşanları karalamak, bütün bunları dumanla, boyayla, tütsüyle ve görüntüyle yapmak, sorumluluğu ağırlaştırıyor, o kadar.
HER TÜRDEN SADAKATSİZLİK
Emperyalist sinemanın en önemli özelliklerinden biri de kadın bedenini kullanmak ve özellikle son zamanlarda her türden sadakatsizliğe methiyeler. Yönetmen, burada da kuralların dışında değil. Filmlerinde kadınlara ağıtlar yakılıyor. Ama kadın bedeni hep işportaya konuyor. Filmlerinde yalnız vatana ve mazlumlar dünyasına sadakatsizlik yok, hayatını kurtaran Mikail'in eşiyle ilişki kurmak da var. 12 Marttan 12 Eylülden sonra tanıdık biz bu edebiyatı.
KAHRAMANLARA SIĞINMANIN HAFİFLİĞİ
İhanet her zaman sahtekârdır, dolandırıcıdır, yalancıdır ve kahramanlara sığınır. Özcan Alper'in böyle bir özelliği de var. Bu filminde de sürdürüyor. Çünkü gerçeklerle savaşanlar, kendine ve eserine güvenmez. Görüşlerini cesaretle ortaya koyamaz. Toplumun kahramanlarına sığınır, onları ihaneti koruyan bir kalkan gibi kullanmaya kalkar.
Özcan Alper, Türkiye düşmanlığını, Türk Ordusu düşmanlığını, Nâzım Hikmet'in, Sabahattin Ali'nin, Rıfat Ilgaz'ın ve Türkiye'nin nice devrimci kahramanlarının arkasına sığınarak yürütüyor. Hedefte ise hep Ay Yıldız var Hedefte Türkiye'ye ait ne varsa, onlar var.
Dünya biliyor devrimci büyüklerimizin vatanseverliğini. Ben de onların son kuşağını çok yakından tanıdım. Reşat Fuatlar, Kerim Soykalar, Hikmet Kıvılcımlılar, Mehmet Ali Aybarlar, Mihri Belliler, Abidin Dinolar, Rıfat Ilgazlar, Emin Sekünler, Halit Çelenkler, Vecdi ve Sevinç Özgünerler, Erdoğan, Alparslan ve İlhan Berktaylar, Cemal Süreyalar, Melih Cevdetler, Necati Cumalılar, Fakir Baykurtlar, Attila İlhanlar, Nuri İyemler, Fikret Otyamlar, Saim Bugaylar, Kemal Sülkerler, Demirtaş Ceyhunlar, Halit Refiğler, bu filmleri izleselerdi, iki kez mahkum ederlerdi. Biri vatanseverliğe karşı sinsiliği nedeniyle, ikincisi de Türkiye'nin devrimci tarihini kendi karanlık emellerine alet etmeye kalktığı için.
ISMARLANAN BOZGUNCULUK
İki yüzyıldır emperyalizme karşı savaşan kaç devlet, kaç millet var. Türk Milleti ve Türk Ordusu, iki yüzyıldır milyonlarca kurban vererek, en büyük acıları çekerek verdi bu savaşı ve hâlâ cephede.
Ve her devrimci savaşın bozguncuları vardır. Bozgunculuk, sanatsal yollardan yapıldığı zaman nitelik değiştirmiyor. Ismarlanan bozgunculuktur perdeye yansıtılan.